Bu dünyada tek başına doğmayan insan için bir arada olmanın oluşturduğu her anlamdaki ilişki, kurduğu bağ büyük bir ihtiyacı; muhtaç olduğu bu duruma karşı beslediği ve sergilediği her türlü duygu ve davranışları ise en büyük sorumluluk alanıdır. İnsanda doğal olarak gelişen bu sorumluluk, bu dünya hayatındaki varlığını bir şekilde ortaya koyduğu kendisi olma özelliklerini taşır. Bu özellikler ve olması gereken iletişimin gösterildiği bu sorumluluk alanı ahlak olgusunu oluşturur. Tüm bu sebeplerden, ahlak en yakınlarımızdan başlayan ilişkiler ve bununla birlikte gelişen sosyallikle ancak aşikâr olur. Örneğin ismi anıldığında etrafındaki insanların zihninde oluşan ilk intiba onun ahlaki anlamda nelere sahip olduğunu gösteren ipuçlarıdır. Dışardan nasıl göründüğünüzü, etrafınız sizi nasıl tanıyor, hangi özelliğinizle etkin, hangi özelliğinizle pasifize bir halde olduğunuzu ya da size ait olan hangi güzel hasletiniz ön planda veya negatif yönleriniz görünür bir şekilde kimliğinizin bir parçası olmuş, farkında mısınız? Bunu farketmek için kendinizde var olan özelliklerinizden sorumlu bir hayatın, aslında tamamen imtihan mantığında olduğu ve ahlaki onarımlar için mücadele içinde olmamız gerektiğini hiç unutmamalıyız. Aksi takdirde sizin göremediğiniz, farkında olmadığınız birçok yönünüzle yakın çevrenizde ve sosyal hayatın tüm motiflerinde baskın bir şekilde üzerinize oturmuş ve size ait bir kimlik oluşturmuş olabilir.
Psikoloji derslerinde bu konuya yer verilmiş ve insanın kendisini tanıması açısından önemli olduğunun üzerinde durulmuştur. “Kör Nokta” olarak bahsedilen bu konu şöyle tanımlanır. Kişinin farkında olmadığı, dışardan nasıl göründüğünü bilmediği açısıdır. Yani bizim bilmediğimiz sosyal ve psikolojik kör noktalarımız var. Buna benim kendi hakkımda bilmediğim, farkında olmadığım, dışarıdan bakanın ise gördüğü şeyler diyoruz. Tepkisel olmadan karşımızdaki insan bizi eleştirmek için mi söylüyor, iyiliğimiz için mi söylüyor, bunun ayırımını doğru yapmak ve kör noktalarımızdan bilinç dışına geçiş yapan kapıları aralamak gerekiyor. Kişinin kabul etmekte zorlandığı acılı ve sancılı bir dönemdir, fakat istikrarlı bir şekilde göstereceği çaba ve gayretle de düzelteceği birçok özelliği olacaktır. Bu konu ile ilgili anlatılan şu örnek çok manidardır: Bir öğretmen yıl sonunda öğrencilerinden bir kâğıda kendisi ile ilgili birkaç cümle yazmalarını ister. Eline ulaşan bu kâğıtlardan birinde şöyle yazar, “Öğretmenim bir yıl boyunca sizin hiç güldüğünüzü görmedim, bir gün sizi gülerken görmeyi çok istiyorum.” Bu sözler öğretmen için dönüm noktası olur. Çünkü bu öğretmen hiç gülmediğinin farkında değildir. Dışardan nasıl göründüğünüz, aslında sizi siz yapan özellikleriniz olmayabilir. Farkında olmadan oluşan bilinç dışı davranışlar sosyal ilişkilerde ön planda gözükür. Çünkü insan zihinsel ve davranışsal yetilerini bir nevi farkında olmadan otomatik olarak kullanır. Dışardan nasıl göründüğümüzü farketmemekle ilgili şu örnek, konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır: Araba kullanan şoförün aynalardan görüş açısına düşmeyen kör noktasında başka bir arabanın olduğunu ve görülmeyen bu açıya doğru yapılan sürüşün olası bir kaza olma ihtimali dışarıdan diğer insanlar tarafından görülmesi, fakat arabayı kullanan kişinin bunun hiç farkında olmaması diyebiliriz. Yani şoförün görüş açısında olmadığı için normal seyrinde gördüğü bir yol sürecinin aslında var olan gerçeği yansıtmamasıdır.
Bilinçaltı kodlarımızın bizlerde oluşturduğu iyi ya da kötü özellikler farkedilmediği sürece, kişi kendinde var olan iyi ya da kötü özellikleri ile bir ömür sürdürebilir. Yani bu kodlarla yaşamak zorundadır, ta ki farkedip değişim yoluna girene kadar. Üzerinize giydiğiniz ve size hiç yakışmayan bir kıyafeti bir an önce değiştirme isteğinin insanda doğal olarak olması gibi, üzerimize yapışmış kirli kimlik ve kişiliklerden, ahlaki anlamda bir an önce kurtulmak ve onları değiştirmek gerekmektedir.
Bu dünyada kendini anlamlandırmaya çalışan, tanımak isteyen insan, nakıslıkları ve ahlaksızlarını tespit ederek, düzeltme ve değişim gayesi içerisinde olmalıdır. Çünkü insan sosyal bir varlıktır ve insanın en yakın aile ilişkilerinden başlayıp hayatın içindeki tüm alanlardaki varlığını ortaya koyuşu onun güzel özellikleri barındırdığı kimliği olmalıdır. Ahlaki anlamda etrafımıza neler veriyoruz, tabiri caizse çevremize nasıl kokular saçıyor, hangi güzel özellikleri temsil ediyoruz? Çevremizdeki olup bitenlere karşı duygu durumumuz nasıl, davranışlarımız menfi odaklı negatif bir duruşa hapsolmuş vaziyette mi kendini gösteriyor? Ahlaki anlamda yozlaşmış, erozyona uğramış bir topluma iyinin ve doğrunun örnek gösterilmesi gereken bu zamanda önce işe kendimizden başlamak gerekiyor. Bugün kendi fasıklık ve her türlü eksikliklerine rağmen kendini iyi manada örnek insan sanan, kendinin hiç farkında olmayan fakat bilgiç olarak gezen insanlar çoğunlukta. Bizler İslam’ın güzel ahlakını nasıl örnek göstereceğiz? Anne babalar, eğitmenler, âlimler, hocalar, kanaat önderleri, sanatçılar ve herhangi bir kesime hitap eden kim olursa olsun hayatlarındaki her alanda bunun davranışsal tüm örneklerini bizzat yaşayarak etkili olabilirler. Sadece anlatıma dayalı, nasihat odaklı sözlerin ahlaki değişim için ne kadar yetersiz olduğu aşikârdır. Hatta bu anlamda etrafına etkili olmaya çalışan kişilerin göz önünde olduğu tüm davranışları, onun dünya hayatındaki itibarıdır. Öyleyse adil bir otokritik ve nefs muhasebesi ile kendi ahlaki onarımınızdan başlamak olmazsa olmazdır. İnsanın iç âleminin bilinmezliklerini toparlamaya çalışmak olarak tanımlamak istediğim nefsi muhasebe, aslında insanın iyi ve kötü davranışlarını tespit etmesi, artı ve eksileri ile önce kendini kabul etme, daha açığı buna dirense de bu zor olsa da bunu kendine kabul ettirmesidir. Bu insanda çok önemli olan adalet duygusunu da açığa çıkarır. Kişi kendi iç dünyasında doğru ve yanlışı belirlemede adil olabilme yolunda ilerliyorsa dünyaya ve hayata karşı her eyleminde ve duruşunda doğruyu, iyiyi ve güzeli yapma eğilimindedir.
Bu gün sosyal medyanın her platformlarında, TV’lerde bizim kültürel ve ahlaki değerlerimize uygun olmayan programlar ve içerikler mevcut. Adeta bir gün boyunca ahlaksızlık adına ne kadar içerikle çocukları, gençleri, aileleri, toplumun her kesiminden olan tüm insanlığı nasıl bozarız ve zehirleriz derdindeler, bunun için istikrarlı bir çalışma içindeler. Hem de yıllardır. Bırakın çocukları ve gençleri bu günün yetişkinleri ve yaşlılarımız da dahil TV’lerdeki sabah, öğlen ve akşam kuşaklarında yayınlanan dedikodu programları, kültür ve ahlaki değerlerimizi bozan ayrılık ve yemek programlarını izliyorlar. Bu programlarla çarpık ilişkiler, hoşgörüsüzlük, empatisizlik, sevgisiz ve merhametsizlik gibi nefret söylemlerinin tohumları hep atılıyor ve artık toplumun her kesimi bir şekilde ahlaksızlığa inikâs oluyor. Yani ortalık ahlaki değerlerini yitirmiş, kendini tanımayan, dışarıdan nasıl göründüğünü bilmeyen insanlarla dolu. Kendinde var olan kötü ve düzeltilmesi gereken hasletlerini bilmeden yaşayan ya da tam tersi, Allah’ın vermiş olduğu özel yetenek ve kabiliyetlerini geliştirmeden körelten insanlar çok… Fakat kesinlikle insan tüm bunlardan sorumludur. Kötü özeliklerini değiştirme, iyi yönlerini de açığa çıkartmaktan… Günümüz insanına baktığımızda acaba kim, bende haset var mı diye nefsi muhasebe içine giriyor? Kim kibrinin, riyakârlığının farkında? Kim hiçbir karşılık beklemeden iyilik yapabiliyor? Kendine yapılan haksızlığa gücü yettiği halde affedici olabiliyor. Bugün kim tevazu ve hoşgörüsü ile tanınmış bir kişiliğin sahibi? Bugün kim, arkadaşının, en yakın dostunun başarısına gerçekten samimi bir şekilde mutlu oluyor? Yüzü maskeli ilişkilerin gerçeği, hakikati hep teğet geçerek oluşturduğu mutluluklar sahte değil midir? Nankörlüğün, menfaate dayalı ilişkilerin, sevgisizliğin bırakın farkında olmayı, üzerine koyarak arttığı bir zaman… Bu ahlaki özelliklerin bile, ne olduğunu bilmeyen insanların çoğunlukta olduğu bir toplumla karşı karşıyayız… Çocuklara ve gençlere örnek gösterecek ahlaki özelliklerimizi tüketiyor muyuz yoksa? Kesinlikle artık çocuklara gençlere hangi güzel ahlakı sevdirebiliyoruz; bunun derdine düşmek, kalbi sızısını hissetmek, bunun güçlü mücadelesini vermek gerekmektedir. Bu konular üzerine söylenilen her sözü, yazılan her kelimeyi aksiyona çevirmeye muktedir insanlarız. İslam’ın şanı ve şerefi bu değildir. Hangi mecrada olursa olsun sosyal medya platformlarının her birinde çocuklarımız ve gençlerimize tonlarca öğretilen ahlaksızlıklara dur demek ve mücahede etmekle tanımlanabilir bir hayatın başrolünü üstlenmek, bugünün önemli bir sorunu ve hatta cihadıdır. Herkes kendi hayatının başrolüdür ve harekete ne kadar geçiyorsa İslam’ı o kadar sahiplenmiş demektir.
Toplumda var olan ahlak yozlaşması artık nefs çöplüğüne dönmüş bir dünyanın varlığını haykırıyor. Bu çöplüğün ahlaksızlıklarını temizleme gayreti, ideali ve çalışması dünyanın yaşanır bir hale gelmesi için kesinlikle şart!.. Önce kendimizle başlayan ahlaki değişimle sosyal hayatın her alanında örnek teşkil edecek tüm güzel özelliklerimizle var olmalıyız. Allah yar ve yardımcımız olsun…