Kokuların Şifalı Dili / Dr. Râna Babaç Çelebi

Günümüz insanı stres, anksiyete ve doğadan kopukluk gibi sorunlarla boğuşurken, siz çözümü binlerce yıllık metinlerde ve kadim geleneklerde arıyorsunuz. Sizi, modern dünyanın bu karmaşasına bir cevap olarak geçmişin bilgeliğine, özellikle de koku ve tütsü gibi duyusal deneyimlere yönelten temel felsefe neydi? Bu kadim pratikler, bugünün insanına ne gibi bir ‘hatırlatma’ sunuyor?
Günümüz insanı sürekli uyarana maruz kalan, doğadan ve kendi iç ritminden kopuk bir yaşam sürüyor. Benim temel felsefem, bu yabancılaşmayı şefkatle durdurmak: Kadim metinlerde, tütsü gibi duyusal ritüellerin, insanın kendine bir hatırlatma sunduğunu görüyoruz. Koku, zihni susturan ve bedeni şimdiye çeken bir kapıdır. Bugünün insanına bu pratikler; durmayı, niyet etmeyi ve anlamla bağ kurmayı yeniden öğretiyor.
Çalışmalarınızda sık sık “ruh, zihin ve beden uyumu”ndan bahsediyorsunuz. Birçok insan için soyut kalabilen bu kavramı, aromaterapi ve tütsü pratiği somut olarak nasıl hayata geçirir? Örneğin, yoğun bir iş gününün ardından zihnini sakinleştirmek isteyen birine, bu kadim bilgiden damıtılmış hangi basit ve pratik adımı atmasını önerirsiniz?
Bu uyum, bizim iç dengemizdir. Gün sonunda zihni boşaltmak, ruhu yatıştırmak ve bedeni gevşetmek için bazen tek bir nefes yeterlidir. Örneğin, lavanta (Lavandula angustifolia) yağını bir damla mendile damlatıp derin bir nefes almak, bu küçük hareket, parasempatik sinir sistemini devreye sokar.
Piyasada “doğal” etiketiyle satılan sayısız ürün var. Ancak siz, “Doğal demek, zararsız demek değildir.” uyarısını sıkça yapıyorsunuz. Okurlarımızın şifa ararken zarar görmemesi için, bir aromaterapi ürünü veya tütsü alırken sorması gereken kritik sorular neler olmalı? Bir ürünün etiketinde neye dikkat etmeliler ki gerçekten fayda görsünler?
Bir ürünün üzerinde “doğal” yazıyor olması, onun sağlıklı ya da güvenli olduğu anlamına gelmez. Özellikle uçucu yağlar söz konusuysa, etikette Latince botanik ad yoksa, hangi bitki kısmından elde edildiği belirtilmemişse ya da “soğuk sıkım” ya da “su buharı distilasyonu” gibi bir elde ediliş yöntemi açıkça yazmıyorsa dikkatli olunmalı. Bu bilgiler, ürünün gerçekten aromaterapi kalitesinde olup olmadığını anlamak için en temel göstergelerdir.
Kimi zaman bu bile yeterli olmayabiliyor. Bana sıkça gelen bir soru: “Aktardan mı, eczaneden mi almalıyız?” Fakat şunu unutmamak gerekiyor: Bu iki satış noktası da genellikle üretici değildir. Yani aynı ürün, hem bir aktar rafında hem de bir eczane vitrininde bulunabilir. Bu nedenle asıl dikkat etmemiz gereken şey, ürünün nerede satıldığından çok, kim tarafından üretildiği ve nasıl üretildiğidir.
Özellikle şifa amacıyla kullanılacaksa, tüketiciye burada ciddi bir araştırma ödevi düşüyor. Elinin altındaki markaların web sitelerine bakmak, ürün içeriklerini okumak, varsa analiz sertifikalarını ve kullanıcı yorumlarını incelemek çok önemli. Ürünün üzerinde “fragrance”, “parfum”, “esans” gibi belirsiz ve sentetik içeriklere işaret eden kelimeler varsa, bu ürün sadece güzel kokuyordur ama ondan terapötik bir etki beklemek doğru olmaz.
Çünkü her gerçek uçucu yağ bir koku formülü, bir devadır; içinde onlarca hatta yüzlerce biyokimyasal bileşen barındırır, bu bileşenler bitkinin şifasını taşır. Dolayısıyla, bir tüketici olarak kendimize şu soruları sormalıyız:
• Bu ürünün üreticisi kim?
• Bu üretici işini ne kadar saygıyla yapıyor, etik duruşu ne?
• Bu ürün nerede, hangi koşullarda satılıyor?
• Şişeleme, etiketleme ve saklama koşulları kaliteyi korumak için yeterli mi?
• Analiz raporu, parti numarası gibi izlenebilirlik bilgileri sunuluyor mu?
Unutmayalım ki aromaterapi, rastgele kokulardan ibaret değil; doğru bilgi ve doğru ürünle buluştuğunda hem bedene hem ruha gerçek anlamda dokunan kadim bir şifa sanatıdır.
Tütsü konusuna gelince, ne yazık ki bugün “doğal” etiketi altında satılan ürünlerin çoğu, özellikle Uzak Doğu menşeili olanlar, sentetik koku kimyasalları içeriyor. Açık konuşmak gerekirse, bu ürünleri “şifalı” kategorisinde değerlendirmeyi doğru bulmuyorum. Bu nedenle, gerçekten doğal ve geleneksel amaçlarla kullanılacak bir tütsünün hammaddesini, yani reçinesini, yaprağını, odununu kullanmanın gerektiğini düşünüyorum.
Ancak yalnızca ürünün ne olduğuna değil, nereden ve kimden geldiğine de dikkat etmek şart. Bir adaçayının ya da bir günlük reçinesinin kalitesi, onu satan dükkân kadar, o dükkânın tedarikçisine ve ürünleri nasıl sakladığına, nasıl sergilediğine bağlıdır. Nemli ya da güneş gören yerde sergilenen doğal reçineler hızla bozulur. Ayrıca gerçek doğallık, sadece katkı içermemekle değil; etik bir döngü içinde elde edilmiş olmakla mümkündür.
Bu noktada benim için çok hassas bir konu daha var: Bitkinin kim tarafından, nasıl elde edildiği. Bugün Türkiye’nin pek çok bölgesinde, dağlardan vahşi toplamayla alınan bitkiler, popülerlik oldukları için doğada yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Oysa ben bir canlı türünün, insana şifa olsun diye tüketilerek yok edilmesini kabul edemem.
Doğadan aldığımız her şeyi, hırs ve açgözlülükle değil; ihtiyacımız kadar ve saygı ile almayı öğrenmemiz gerekiyor. Ancak o zaman gerçekten hem bedenimiz hem ruhumuz için şifa bulabiliriz. İşte bu yüzden ben takipçilerimi ve danışanlarımı mümkün olduğunca tütsü bitkilerini kendileri yetiştirmeye ya da bulundukları çevreden dikkatle ve şükürle toplamaya teşvik ediyorum.
Çünkü bir canlıyı sadece tüketmek değil; onu yetiştirmek, toprağına dokunmak, kokusunu bilmek, şifa dediğimiz o derin ve karmaşık sürecin parçasıdır. Duygularımızın, bedenimizin tedavisi de işte tam da burada başlar.
Tütsü, birçok evde sadece oda kokusu olarak kullanılıyor. Ancak sizin araştırmalarınız, tütsünün tarih boyunca bir “tedavi aracı” olarak kullanıldığını gösteriyor. Örneğin, odaklanmayı artırmak için hangi tütsüyü, ne zaman ve nasıl bir niyetle kullanmalı?
Tütsü, zihinsel odak ve farkındalık için binlerce yıldır kullanılan bir araç. Örneğin, odaklanma için Boswellia sacra (günlük) reçinesi ve ud (Aquilaria spp) öneririm. Sabah saatlerinde, iyi havalandırılan bir ortamda yakılabilir. Bu tütsüler nefesimizi derinleştirir, beyinde beta dalgalarını dengeleyerek zihinsel netlik sağlar. Bunlar sadece birer güzel koku değil, dikkatimizin pusulasını kalibre eden bir araçtır.
CerciYusuf.org sitenizde, bilginin sorumlu bir şekilde paylaşılmasına büyük önem veriyor ve net yasal uyarılarda bulunuyorsunuz. Bu alanda bilgi kirliliği oldukça yaygınken, halk sağlığını korumak adına bu etik duruş neden bu kadar kritik?
Bugün bilgiye erişim kolay ama doğru bilgiye erişim daha zor. Bu alanda bilimsel olmayan, denetimsiz içeriklerin dolaşımı halk sağlığı açısından ciddi riskler taşıyor. CerciYusuf.org’da yasal uyarılar ve kaynak gösterimiyle, bilgiyi kutsal bir emanet gibi ele alıyoruz. Bu etik duruş, sadece akademik bir titizlik değil; ailemden gördüğüm, kendime örnek aldığım, hocalarımdan öğrendiğim ve çocuğuma, öğrencilerime bırakmak istediğim kişisel mirasım.
Geçmişte insanlar günlük (Frankincense) gibi reçineleri ruhsal denge için kullanıyordu. Bugün ise modern bilim, içindeki incensole acetate gibi bir bileşenin gerçekten de beyinde anksiyete ve depresyonu hafifleten mekanizmaları harekete geçirdiğini kanıtlıyor. Gelenek ve bilimin bu şekilde buluşması, gelecekte depresyon gibi rahatsızlıkların tedavisinde kimyasal ilaçlara bir alternatif veya güçlü bir destek oluşturabilir mi? Bu alanda bizi nasıl bir gelecek bekliyor?
Benim hocam, Prof. Dr. Ayten Altıntaş’ın çok sevdiğim bir sözü vardır:
“Bir ilaç binlerce yıldır kullanılıyorsa, orada bir hakikat vardır.”
Bu söz, kadim tıbbın taşıdığı sezgisel bilgeliğe bilimsel bir mercekle yaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu özetliyor.
Bugün geçmişe baktığımızda, sıklıkla “ilkel” diye etiketlediğimiz toplumların aslında ne kadar derin bir gözlem ve deneyim bilgisine sahip olduklarını yeniden keşfediyoruz. Onlar ne saftı, ne de bilgisizdi. Bugün biz modern laboratuvarlarımızda analiz ettiğimizde, bu bilgilerin çoğunun arkasında gerçek bir biyokimyasal dayanak olduğunu görüyoruz.
Sizin örneğiniz üzerinden gidersek, kadim çağlardan beri ruhsal denge için kullanılan günlük (Botswelia spp.) reçinesinde bulunan incensole acetate maddesi, günümüzde yapılan bilimsel araştırmalarda beyin üzerinde kaygı giderici, depresyon hafifletici etkiler gösteriyor. Bu, sezgi ile bilimin kesiştiği çok kıymetli bir örnek.
Bu tür buluşmalar, özellikle anksiyete ve depresyon gibi nörolojik rahatsızlıklarda tamamlayıcı tıbbın bilimsel bir zeminde meşruiyet kazanmasına olanak sağlıyor. Elbette bu, klasik tıbbın yerine geçmek anlamına gelmiyor; aksine, kişiselleştirilmiş ve bütüncül tedavi anlayışına doğru önemli bir adım anlamına geliyor.
Bu nedenle, kadim tıbbî uygulamaların yalnızca folklorik değer taşımadığını, aynı zamanda çağdaş sağlık sistemleri için de potansiyel barındırdığını gösterecek çalışmaların yapılması, bilim çevreleri ve kamuoyuyla açıkça paylaşılması çok kıymetli.
Ben bu süreci, yalnızca “alternatif” değil; geleceğin sağlık vizyonu açısından en umut verici gelişmelerden biri olarak görüyorum.
Günümüz “wellness” endüstrisi, bazen kültürel mirası metalaştırmak ve bilimsel temeli olmayan iddialarda bulunmakla eleştiriliyor. Siz, bir yandan büyük dedeniz Çerçi Yusuf’un mirasını yaşatırken, diğer yandan bilimsel referansları savunuyorsunuz. Geleneksel bilgiyi, günümüzün ticari “wellness” trendlerinin sığlığından ve sömürüsünden nasıl koruyabiliriz?
Bu beni de en çok üzen konulardan biri. Çünkü ticari “wellness” kültürü çoğu zaman kültürel mirasımızı yüzeysel bir estetiğe indiriyor, anlamını saptırıyor, bağlamını siliyor, kimi zaman da içini tamamen boşaltıyor. Güzel – aslında çoğu zaman da oldukça kitsch- bir ambalajla sunulan bir “ tarih” ve “doğallık” imajı var, ama ne yazık ki içinde ne bilgi var ne de saygı.
Ben bir tıp tarihçisi ve aynı zamanda büyük dedem Çerçi Yusuf’un torunu olarak, çalıştığım ve paylaştığım her bilginin kökleriyle bağını, yani tarihteki yeri, insanla, toprakla, gelenekle kurduğu o organik ilişkiyi korumayı bir sorumluluk olarak görüyorum. Bu sadece akademik bir sorumluluk değil, aynı zamanda vicdani bir duruş.
Geleneksel bilginin onurunu korumanın en doğru yolu bence şu:
O bilgiyi ortaya koyan insanları tanımak, onurlandırmak, bilginin ait olduğu toplumsal ve kültürel bağlamı göz ardı etmeden, aynı zamanda bilimsel geçerliliğini de sorgulayıp onaylayarak, onu bugüne gerçek fayda üretmek amacıyla taşımaktır.
Bugün en sık sorulan sorulardan biri “Ne işe yarar?” oluyor. Bu soruda bile aslında bir faydacılık yatıyor. Oysa asıl sormamız gereken şudur:
“Bu bilgi nereden geliyor?”
“Gerçekte nasıl uygulanıyordu?”
“Ben bunu yaşadığım topluma nasıl faydaya dönüştürebilirim?”
Kısacası, sadece “Ne satarım?” değil; “Neye saygı duyarım, neyi yaşatırım ve kimlere iyi gelir?” diye sorduğumuzda, ancak o zaman geleneksel bilgi hak ettiği yeri bulur.
Piyasada aromaterapi adı altında çok farklı ürünler satılıyor. İnsanlar kaliteli, güvenilir ürünleri nasıl ayırt edebilir? Bu konuda dikkat edilmesi gereken temel noktalar neler?
Güvenilir markalar ve ürünler şeffaftır. Botanik adı, distilasyon yöntemi, hasat tarihi, menşei, içerik listesi, sertifikaları açıkça belirtilmelidir. Uçucu yağ bir lavanta yağıysa, Lavandula angustifolia mı Lavandula intermedia mı olduğuna bakılmalı. Plastik değil, koyu renkli cam şişede olmalı. Şişenin ağzında damlalık olmalı. Ve en önemli belirleyicilerden biri de fiyattır: Bir uçucu yağ ucuzsa, şüphelenmelisiniz. Gerçek aromaterapi ürünlerinin, üretim süreci pahalı ve emek yoğundur; pek çok ürün de Türkiye üretimi olmadığı için yurtdışından gelir. Dolayısı ile bir aromaterapi ürününe özellikle şifa için yönelmeden önce satın alınacak marka kurucusundan etik duruşuna ve ürünleri hakkında beyan ettiği her bir detaya kadar yakından incelenmelidir.
Modern hayatın getirdiği anlık stres ve bunalma anlarında, çantamızda taşıyabileceğimiz veya ofisimizde bulundurabileceğimiz, ruh halimizi hızla dengeleyecek hangi uçucu yağları ve basit uygulama yöntemlerini (örneğin, bir mendile damlatmak gibi) önerirsiniz?
Anlık stres anlarında uygulanabilecek çok basit ama etkili yöntemler var. Bunun için çantanızda taşıyacağınız küçük bir mendil ya da koklama taşı yeterli. Üzerine birkaç damla bergamot (Citrus bergamia) ya da nane (Mentha piperita) damlatabilirsiniz.
Bergamot, ruh halini dengelemede çok güçlüdür; hafif tatlı turunçgil notası, ferahlık hissi verir. Nane ise adeta zihni açar, enerji kazandırır.
Eğer biraz daha ortam değişimi etkisi isterseniz, ofiste bulunduracağınız limonotu, neroli ya da gül hidrosolleri çok işe yarar. Bunlar bir tür “zihinsel kaçış kapısı” gibidir. Ruh hâliniz ne olursa olsun, birkaç püskürtme ile bir hafiflik hissedersiniz; minimal, güvenli ve etkili.
Biraz daha emek vermek isterseniz, özellikle bilgisayar başında çalışanlara çok önerdiğim bir ovma karışımı hazırlayabilirsiniz. Bunun için:
• Küçük bir 50 ml’lik cam kavanoz alın.
• İçine yarısından biraz fazla rafine olmamış kaya tuzu doldurun.
• Üzerine tuzu bir parmak geçecek şekilde soğuk sıkım tatlı badem yağı ekleyin.
• Ardından 10 damla bergamot ve 10 damla lavanta yağı damlatıp güzelce karıştırın.
Yoğun bir günün ardından, bu karışımdan 1 tatlı kaşığı kadar alıp avuçlarınıza, elinize hafifçe masaj yaparak uygulayın. Ardından ellerinizi yıkayın. Vücudunuzdan birikmiş olan elektrik yükünü boşalttığınızı hissedersiniz. Bu, sadece fiziksel değil, zihinsel olarak da sizi sıfırlayan bir uygulamadır.
Uykusuzluk, baş ağrısı, anksiyete gibi modern yaşamın yaygın sorunları için insanlar sıklıkla hızlı çözümler arıyor. Aromaterapi ve tütsüler bu noktada nasıl bir destek sunabilir?
Bu tür sorunların kökeninde çoğu zaman sinir sistemindeki dengesizlik yatar. Gün sonunda, özellikle yatmadan önce uygulayacağınız basit ama etkili bir ritüelle bedeninizi ve zihninizi yeniden dengeleyebilirsiniz.
Örneğin:
20 ml papatya maseratı (Matricaria chamomilla) içerisine
• 2 damla papatya uçucu yağı (Matricaria chamomilla L. – Alman papatyası veya Chamaemelum nobile L. – Roma papatyası),
• 1 damla vetiver uçucu yağı (Vetiveria zizanioides),
• 4–5 damla bergamot uçucu yağı (Citrus bergamia) damlatın.
Bu karışımı ayak tabanlarınıza masajla uygulayın. Papatya ve vetiver sinir sistemini yatıştırırken, bergamot ruh halini dengeler ve içsel bir ferahlık sunar.
Baş ağrısı durumlarında ise:
• Birkaç damla nane uçucu yağını (Mentha × piperita) şişe içerisinden doğrudan koklamak (asla cilde direkt temas ettirmiyoruz),
• Veya 20 ml jojoba yağı (Simmondsia chinensis) içerisine 4–5 damla nane yağı damlatarak hazırladığınız karışımı şakaklarınıza nazikçe uygulamak rahatlatıcı olabilir.
Tütsü olarak:
Adaçayı (Salvia officinalis), günlük (Boswellia sacra), ud (Aquilaria malaccensis) ve sandal ağacı (Santalum album) gibi aromalar, uyumadan 1–2 saat önce yakıldığında parasempatik sinir sistemini aktive ederek gevşemeye yardımcı olur.
Ancak unutulmamalı:
Doğru koku, doğru doz ve doğru zaman.
Tüm bu uygulamaların etkili olabilmesi için uyaranlardan uzak, sakinleştirici bir ortamın da eşlik etmesi gerekir. Örneğin, tüm bu güzel kokuları kullandıktan sonra elinize telefonu alıp saatlerce sosyal medyada gezinmek ya da bir kutu dondurmayı mideye indirmek, etkileri kolayca sıfırlayabilir.
Tıpkı cilt bakımında olduğu gibi. Bir kremden ya da serumdan en iyi verimi almak istiyorsanız nasıl ki yediklerinize, su tüketiminize ve uykunuza dikkat ediyorsanız; kokuların şifasından faydalanmak istiyorsanız da onları bir sihirli değnek gibi görmektense bütünsel bir denge içinde değerlendirmek gerekir.
İnsanların evde aromaterapi uygularken en sık yaptığı hatalar nelerdir? Uçucu yağları doğrudan cilde sürmek, yutmak veya çocuklar ve evcil hayvanların yanında dikkatsizce kullanmak gibi konularda okurlarımıza ne gibi hayati uyarılarda bulunmak istersiniz?
En sık karşılaştığım hata, uçucu yağların doğrudan cilde uygulanması veya dahilen (ağız yoluyla) kullanılması. Bu iki uygulama da bilgi ve bilinçsizce yapıldığında, özellikle “instagram’da/tiktok’ta gördüm” veya “Google’da yazıyordu” gibi ifadelerle, pek çok istenmeyen ve kimi zaman sağlık açısından tehlikeli sonuç doğurabilir. Uçucu yağlar, yüksek konsantrasyonlu bileşiklerdir; kozmetik veya esenlik için herhangi bir uygulamada mutlaka önce uygun bir taşıyıcı yağla ve amaca yönelik bir dozda seyreltilmelidir. Ayrıca evcil hayvanlar ve çocuklar için toksik olabilecek yağlara dikkat edilmeli, daha önemlisi özellikle küçük çocukların olduğu evlerde uçucu yağlar her zaman çocukların erişemeyeceği yerlerde saklanmalıdır. Bilinçsiz kullanım şifa değil, zarar getirir. Aromaterapide kullanılan uçucu yağlar, bitkisel eczanenin en güçlü, en yoğun üyeleridir; aynı bir ilaç gibi dikkatle kullanılmalıdırlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir