Kız Çocukları İçin Babanın Önemi / Psikolojik Danışman Safinaz Çetin

Toplumları oluşturan, ayakta tutan ve toplumların gelişmesini sağlayan en küçük ve en önemli yapı taşı hiç şüphesiz aile kurumudur. Aile; anne, baba, çocuk ve aile büyüklerinin aynı çatı altında yaşadığı, çocukların maddi-manevi olarak büyüdüğü/geliştiği, huzur bulduğu ve hayatı öğrendiği bir sığınaktır. Kişi, büyüyüp de kendi hayatını kurduğunda kendine gerekli olacak tüm becerilerin temelini doğduğu aile içinde atmaktadır. Anne, ailede şefkat abidesi, çocuklarını sarıp sarmalayan ve sımsıcak yüreğinde çocuğunu ısıtandır. Baba, ailesini kanatları altına alıp her türlü kötülükten koruyan, onlara cesaret veren, onları disipline edendir. İşin özü böyleyken gerçek hayatta aile içinde yaşanan durumlar, çağa, topluma, kişilere göre değişiklik göstermektedir.

18. yüzyılda ve 19. yüzyılın başlarına kadar baba, çocukların hatasını düzelten ve onlara ahlaklı olmayı öğreten bir konumdayken sanayileşme, kentleşme ve göç gibi toplumsal olaylardan etkilenen ailede, baba evi geçindirme görevine yoğunlaşmıştır. Anne her dönem olduğu gibi çocukların bakımı, evin işleri ve yemekle ilgilenirken baba çocuklarla ilgilenme kısmını dolaylı olarak sürdürmüştür. Kadının çalışma hayatına girmesiyle birlikte dengelerde değişimler meydana gelmiştir. Çalışan kadın, evin kazancına destek sağladığı için ev içindeki iş bölümünde de paylaşımlar yapılmaya başlanmıştır. Aynı zamanda çalışma saatleri uzayan annelerin çocuğuyla yeterince ilgilenememesi, babanın çocukla daha fazla zaman geçirmesini de beraberinde getirmiştir.

İslam dininde evin geçiminden, aile bireylerinin ihtiyaçlarını karşılamadan sorumlu kişi babadır. Ancak bu durum, “Baba sadece para kazanıp getirir, çocukların bakımından ve yetiştirilmesinden anne sorumludur.” gibi bir algıya dönüşmüş durumdadır. Babaların çoğu zaman “Sabahtan akşama kadar çalışıp yoruluyorum, evde dinlenmek istiyorum. Eve gelince de hanımın söylenmeleri ve çocukların yaramazlıkları beni yoruyor.” serzenişlerine karşı anneler “Çocuklarla hiç ilgilenmiyor, tüm yük bende. Çocuk yaramazlık yaptığında da tüm sorumluluğu bana yüklüyor.” demektedirler.

Eskiden bebek dünyaya geldikten sonra babalık vazifesinin veya babalık hissinin başladığı söylenirken şimdi bebek anne karnındayken babayla bağların oluştuğu, babalık hissinin yaşandığı görülmektedir. Her dönemde çocukların anne ve babayla kurdukları bağ çok kıymetlidir. Erkek çocuğun ve kız çocuğun bilişsel ve duygusal gelişimlerinde anne ve babanın önemi yadsınamaz. Ancak burada baba ile kız çocuğu arasında kurulan bağa ve baba sevgisi/ilgisi gören kız çocuğu ile bu sevgiden yoksun büyüyen kız çocukları arasında gelişimsel olarak nasıl farklar olduğuna değineceğiz.

Kız çocuğu, fıtratı gereği sevgi, ilgi ve şefkat ihtiyacını daha çok belli etmektedir. Ebeveynlerinden ve çevrelerindeki insanlardan bu sevgi ve ilgiyi görebilmek için adım atabilmektedirler. Kız çocuğu sevimliliğiyle, tatlı diliyle ve şirinliğiyle istediğine de kolayca ulaşabilmektedir. Nitekim hadis âlimlerince kesin bir kaynağın olmadığı bildirilmekle birlikte hadis olarak kabul edilen, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından söylenen söz de bunu apaçık göstermektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Oğlan çocuğunu seviniz.” demiştir. “Kızları niçin istisna ettin?” diye sorulduğunda ise “Kızlar kendi kendini sevdirirler, onlar fıtraten sevimlidirler.” buyurmuştur. (Süyûtî, el-Hâvî li’l-Fetâvâ, 2:308; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:54.)

Kız çocukları, erkek çocuklara göre daha hassas ve kırılgan bir yapıdadırlar. Erkeklerin oyunları güç gösterisi ve şiddet içerikliyken kız çocukları anneliğe hazırlık yaparcasına evcilik, bebek bakımı gibi oyunlarla zamanlarını geçirmektedirler. Zaten oyun, çocuklar için hayata hazırlanmaktır, hayatın ta kendisidir. Kız çocuğu, aile içinde ne görüyorsa, annesinden nasıl gördüyse aynısını oyunlarına yansıtmaktadır. Aile içinde gördüğü her şeyi önce oyunlarına sonra ise hayatına yansıtıp aynılarını yaşayacaktır. Babadan sevgi ve ilgi gören kız çocuklarının bilişsel, duygusal, psikoseksüel gelişimi sağlıklı bir şekilde ilerlemektedir. Baba gücün, otoritenin simgesidir. Çocuğun gözünde babadan daha güçlüsü ve daha akıllısı yoktur. Erkek çocuklarının, büyüdüklerinde babaları gibi olmak istedikleri, kız çocuklarının da babaları gibi biriyle evlenmek istedikleri, bunu oyunlarına yansıttıkları gözlemlenmektedir. Kız çocukları, 3-6 yaş arasındaki dönemde babaya daha düşkün olur ve onu kimseyle paylaşmak istemezler. Hatta kız çocuklarının “Ben babamla evleneceğim.” dediklerine de şahit oluruz. Freud’un fallik dönem dediği bu yaş aralığında kız çocukları anneye karşı büyük bir öfke duymakta, anneyle sürekli zıtlaşmakta ve babaya yakınlaşmaktadırlar. Babanın ilgi ve sevgisini kimseyle paylaşmak istemezler. Aslında bu yaş aralığında çocuk, cinsel kimliğini kazanmaya başlamaktadır. Kendi cinsiyetinin farkına varmaya başlar. Erkeklerin kendisinden farklı olduğunu anlamaya başlar. Kendini eksik ve güçsüz gören kız çocuğu, fıtratı da gereği güçlü birine yani babaya yaklaşır. Onun himayesine, korumasına daha çok ihtiyaç duyar. Babadan almış olduğu koruma ve güven duygusu, kız çocuğunda öz güven duygusunun da gelişmesini sağlar. 1977 yılında yapılan bir araştırmada, babadan yoksun olan 5 yaşından küçük kız çocuklarının ilerleyen yaşlarda erkeklere karşı güvensizlik beslediği ortaya konmuştur. Güvensizlik, sosyal ilişkilerin gelişmesine de engel olacağı için kız çocuğu bulunduğu ortamda kendini değerli göremeyecek, fikirlerini açıkça ifade edemeyecek ve içine kapanacaktır. Bu durum, akademik başarısızlığa da neden olacaktır. Sonunda olumsuz benlik algısına sahip bir insan haline gelecektir. Bir zincirin halkaları gibi düşünüldüğünde, babadan sevgi, ilgi ve onay göremeyen kız çocuğu kendisini hep eksik hissedecektir. Bu eksikliği kapatmak için de farklı yollara başvuracaktır. Onay görmek ve takdir edilmek için sürekli çabalayacak, herkesin her işine koşmaya çalışacak. Ancak içinde yine de babadan göremediği onay ve sevginin eksikliğini yaşayacaktır… Ya herkese güvenme ihtiyacı ile kandırılacak ya da güvensiz hissettiği için herkesten uzak duracaktır. Babadan duyamadığı iltifatları bir başkasından duyduğunda o kişiye kapılacak ve benliğinden vazgeçip o kişinin yörüngesine girecektir.

Küçük yaştaki kızların, yaşı büyük erkeklere gönlünü kaptırdıkları ve onlar tarafından kandırıldıkları haberlerini üzülerek takip ediyoruz ve öfkeleniyoruz. On üç yaşında bir kız çocuğunun otuz yaşında bir adama duygusal yakınlık beslemesi olacak şey değildir. Kız çocuğu, babadan görmediği sevgiyi ve değeri bir başkasından almaya çalışmaktadır. Babanın yokluğunun sebep olduğu yıkım ne kadar büyük, değil mi? Var ama yok olan babalar…

Peki hayatında babası olmayanlar?.. Babasını kaybetmiş veya hiç görüşmeyen kız çocukları için de ailede onunla ilgilenecek uygun bir erkek modelin olması yararlı olacaktır. Amca, dayı, dede, abi gibi kişiler de kız çocuklarının duygusal, bilişsel, sosyal gelişimlerinde onlara destek olabilirler. Bu kişilerin kız çocuklarına gösterdikleri sevgi, ilgi ve değer sayesinde çocuk babanın yokluğundan daha az etkilenecektir.

Değişen dünya, psikolojiye bakışı da değiştirmiştir. Son zamanlarda çocukların ruh sağlığının etkilenmemesi adına çocukların her istediği yapılmakta, her yaptığı davranış “onların psikolojisi bozulmasın diye” onaylanmaktadır. Babaya olan saygı ve korkunun azaldığı, babaya kafa tutulduğu bir devirdeyiz. Bunun başlıca sebeplerinden birisi babaların “Ben çocuğumla arkadaş gibiyim.” demelerinden kaynaklanmaktadır. Hiçbir ebeveyn çocuğuyla arkadaş olmaya çalışmamalı çünkü olamaz. Çünkü arkadaşlıkta ihlal edilen sınırları her iki taraf tolere edebilir veya arkadaşlık bitirilebilir. Ama çocuğuyla arkadaş olmaya çalışan ebeveynler saygının kaybolduğunu, sözlerinin dinlenmediğini gördükçe çıkmaza girmektedir. Çocukla sohbet etmek, onun derdini dinlemek, birlikte güzel zaman geçirmek, onu anlamaya çalışmak “onunla arkadaş olmak” demek değildir. Bu, anne ve babanın ebeveynlik görevidir zaten! “Ben kendime arkadaş doğurmuşum.” diyen anneleri de duyuyoruz. Çocuk, yaşına ve gelişimine uygun olmayan konuşmaların içine çekilmekte. Annenin derdini dinlemek çocuğun işi mi? Yetişkinlerin dertlerine maruz kalmanın, çocuğun ruh dünyasını alt üst ettiği unutulmamalı. Eşler arası problemler, maddi sıkıntılar, iflas, akraba kavgaları gibi meselelere çocukları bizzat şahit tutmak, apaçık merhametsizliktir. Aynı ortamda çocuk bunlardan elbette haberdar olacak, bu kaçınılmaz. Ama çocuğa yaşanan her şeyi detaylarıyla anlatmak, bencillik kokan bir davranıştır.

Baba ve kız ilişkisine en güzel örneği, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatında buluyoruz. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü cahiliye devrine peygamber olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.), kızlarını el üstünde tutmuş, kimsenin kız çocuğuna değer vermediği bir dönemde o, kızlarını baş tacı etmiştir. Kızlarıyla arasında eşsiz bir sevgi, saygı ve muhabbet inşa eden Peygamber Efendimiz (s.a.v.), toplumun kız çocuklarına olan yanlış tutumlarını değiştirmek adına örnek olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.) “gözümün nuru” dediği namazda bile Hz. Zeyneb’in kızı olan Ümame’yi kucağına alarak namazını kıldığı, secdeye vardığında yere bıraktığı, kalkarken de torununu tekrar kucağına aldığı rivayet edilmektedir.

Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), kızı Hz. Fatıma’ya şefkatle davranmıştır. O mescide geldiğinde Peygamberimiz (s.a.v.), ayağa kalkıp kızına hürmet göstermiş ve yanına oturmasını istemiştir. Aynı şekilde Hz. Fatıma annemiz de babasına karşı saygıda kusur etmemiştir. Kız çocuklarının kıymetini anlatan, üzerine düşünülmesi gereken bazı hadis-i şerifler şunlardır:

“Ümmetimden kim üç tane kız çocuğunu veya kız kardeşinin geçimini sağlarsa o cennette benimle beraber olur.” (Memcmau’z-Zevaid, h. no:13495)

“Kızlar hasenattır (bir iyiliktir), oğlanlar ise nimettir. Hasenat mükâfatlandırılır, nimetten ise sorguya çekilir.” (bk. el-Mektebetu’l-İslamiyetu’l-Aleviye)

“Bir şey verip ikramda bulunduğunuzda (erkek-kız ayırımı yapmaksızın) çocuklarınıza eşit verin. Şayet ben bir tarafa fazladan vermeyi tercih etseydim, kızları/kadınları tercih ederdim.” (Zevaid, h. no:6759; Kenzu’l-Ummal, h. no:45359)

“Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar.” (Buhârî, Zekât, 10, Edeb, 18; Müslim, Birr, 147)

“Kim üç tane kız çocuğu yetiştirir, güzel terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa, o kişi için cennet vardır.” (Ebû Davud, Edep, 120, 121)

En büyük kılavuzumuz Peygamberimiz’e (s.a.v.) ve Kur’an’a sımsıkı sarılarak dünya ve ahiret saadetine ulaşmak için çabalamak, hayırlı evlatlar yetiştirmek her anne babanın vazifesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir