İstanbul’un fethi millet olarak sürekli konuştuğumuz ve sizin de sürekli anlattığınız bir olay. Peki, neden İstanbul?
İstanbul maddi ve manevi olmak üzere iki büyük öneme sahip bir şehir. Öncelikle Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir köprü vazifesinde. Bu yüzden stratejik bir şehir… Diğer taraftan Karadeniz ile Ege Denizi’nin bağlantısı olan İstanbul Boğazı. Anadolu’nun Avrupa’ya açılan kapısı. Çeşitli kültürlerin mirası ve özellikle Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti idi… Bir de şehri bir kilit olarak düşünürsek anahtarı konumunda olan Ayasofya Camii var. Ayasofya İstanbul’u maddi boyuttan manevi boyuta taşıyan bir değer.
Manevi boyutundan bahsedecek olursak herkesin malumu, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hadis-i şerifi var. Günümüzde hadis inkârcıları ve sünnet düşmanları her ne kadar reddetse de Osmanlı, Selçuklu ve diğer İslam devletlerinde bu hadis-i şerife özellikle sahip çıkılmıştı. Sahabeden Ebu Eyyüb El Ensari’yi (radıyallahu anh) yaşlı halde İstanbul surlarının önüne getiren bu hadis-i şerif idi. Ayrıca birçok sahabe kabri de sur diplerinde bulunmakta.
Bugün hepimizin görebileceği bir yerde, Ayasofya girişinde, kapı dışındaki ilk sütunda bir taş kitabede bu hadis-i şerif yazılıdır. Osmanlı bu hadis-i şerifin sahihliğinden şüphe etmediği için o sütuna bu hadis-i şerifi işlemekte mahzur görmemişti. Özellikle Ayasofya Camii kapısına…
Bir de İstanbul’un geçmişinden bahsederken Hristiyan Roma’nın, öncesinde paganların yaşadıkları bir şehir olarak bilinir. Çok daha öncesi pek bilinmez. Kaynaklara baktığımız zaman İstanbul’un kurucusunun Hazreti Süleyman (aleyhisselam) olduğu ve günümüzde Ayasofya’nın bulunduğu tepede ilk mabedi onun inşa ettiği bilgileri var. İstanbul yedi tepeli bir şehirdir. Birinci ve en önemli tepesi Ayasofya’nın bulunduğu tepedir. Ayasofya içerisinde Süleyman makamı denilen bir makam vardır ki Fatih Sultan Mehmed Han ilk kıldığı namazı, iki rekatlık şükür namazını o makamda kılmıştır.
İstanbul’un manevi yönünü de görmek, bilmek gerekiyor. Bizim bildiklerimiz ise çok sınırlı.
İstanbul’un önemini ve anlattıklarınızı Fatih Sultan Mehmed Han da biliyordu diyebilir miyiz?
Hiç şüphesiz. Hatta çok daha fazlasını… Çok ufak yaşlardan itibaren kendisini bu fetih için hazırlamıştı.
Şehzadelik döneminde nasıl bir eğitim almıştı?
Herkesin bildiği gibi disiplinli bir eğitim almıştı. Yedi dil bildiğini artık tarihe ilgisi olanlar biliyor. Ben biraz pek bilinmeyen yönlerinden bahsetmek isterim. Örneğin okuduğu kitaplar arasında “Hayvan hastalıkları tedavisi” ile ilgili bir kitap var. Tarih ve coğrafyaya aşırı bir merakı vardı. İtalyanca öğrendiği gibi İtalyan tarihi ve coğrafyası hakkında İtalyan hocalardan ders almıştı. Fakat şunu ifade edelim ki eğitimler önce bir Müslümana ahirette ve dünyada lazım olacak, kendisini kurtaracak ilim ile başlar. Bahsettiğimiz fenni veya aklî bilgiler daha sonra başlar. Aklî ve naklî ilimler eğitim aşamasında devam eder. Hatta vefata kadar. Fatih Sultan Mehmed Han, zamanının büyük âlimlerinden ders aldı. Molla Gürani, Akşemseddin Hazretleri şehzadeyi ilmen donatmak için yoğun çaba sarf ettiler. Tabii babası İkinci Murad’ın da katkısı çok büyüktür.
İstanbul tarih boyunca çok fazla kuşatıldı. Osmanlılar toplamda kaç kez denemiş ve başarısız olmuştu?
Yıldırım Bayezid Han toplamda dört kez, oğlu Şehzade Musa Çelebi bir kez ve Sultan İkinci Murad Han zamanında bir kez olmak üzere fetihten önce altı kere kuşatılmıştı. Fatih Sultan Mehmed Han’ın kuşatması Osmanlı tarihinde yedincisi olup bu yedinci kuşatmada İstanbul feth olundu. Bazı kaynaklarda Yıldırım Bayezid Han’ın dört değil, iki kez kuşattığını yazarlar. Bunun sebebi aradaki kuşatmaların diğerleri kadar büyük olmamasıdır.
Bu kuşatmanın öncekilerden farkı neydi? Sultan Mehmed Han ne gibi adımlar atmıştı?
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki şartlar oluşmuş ve Doğu Roma, Osmanlı Devleti tarafından kıskaca alınmıştı. Fakat yine de Doğu Roma kendisine çok güveniyordu. Üç katmanlı surlarının aşılamayacağına emindiler. Ayrıca Haçlıların kendilerine yardıma geleceğini düşünüyorlardı. Bunun yanında ellerinde tuttukları Şehzade Orhan’ı salmakla tehdit ediyorlardı. Haliç’e gerdikleri zincirlerinin ise donanmamızı Boğaz’da etkisiz bırakacağını sandılar. Yani onlara göre Osmanlının aşabilmesi imkânsız olan engelleri vardı. Tabii tüm bunları Fatih Sultan Mehmed Han da görüyordu ve her biri için birçok çözüm yolu geliştirdi. Fatih Sultan Mehmed Han yeniliklere açık biriydi ve kimsenin düşünemediklerini düşünüyor, kimsenin denemeye cesaret edemediği adımları atmakta bir mahzur görmüyordu. Onu caydırmaya çalışanlardan biri de Çandarlı Halil Paşa idi. Fakat içeriden ve dışarıdan tüm engellere ve zorluklara rağmen Sultan Mehmed Han o surları aşmayı, hem İstanbul’u hem gönülleri fethetmeyi başardı. Böyle zorlu olaylarda büyük hükümdarlar kendi içlerinde de fırtınalarla, zorluklarla mücadele ederler. İnsanın içinde de yenmesi gereken düşmanlar vardır. Korku, ümitsizlik, zayıflık, kibir ve benzeri düşmanlara karşı da savaş verilir. Hem kendi içindeki bu düşmanlarla hem karşı cepheyle savaşarak başarı kazananlar tarihe geçerler, kahraman olurlar. Fatih Sultan Mehmed Han bunu başarmış olan ender şahsiyetlerden biridir.
Bu saydığınız engeller için Sultan Mehmed Han’ın çözüm yolları nelerdi? Ne gibi yeniliklere başvurdu?
Öncelikle hem denizden kolay ulaşım hem de güvenlik için İstanbul’un boğazının en dar kısmına, Yıldırım Bayezid Han’ın yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın tam karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Aslında bu hisarın ismi Boğazkesen’dir. Hakikaten boğazın en dar kısmında yer almış olup gelip geçen gemilerin kontrolü sağlanmış oldu.
Surların dayanıklı olup aşılması zor olduğu için büyük toplar döktürdü ki bunlara Şahi topları denir. Döneminin rekoru kırılmış, altı ve sekiz karışlık toplar düşmanlarının gözlerini korkuturken Şahi toplarını on iki karış olarak yaptırmıştı. Balistik hesaplamalarını ve plan çizimlerini de kendisi hazırladı.
Yine surları aşmak için yüksek kuleler yaptırmıştı ama bunlar çok fayda sağlamadı. Çünkü Doğu Romalıların ellerinde Grejuva denilen, suda bile yanan çok tesirli bir ateş silahı vardı.
Zincir için ilk başlarda bir çözüm bulunamadı. Haliç’e köprü kurmaya çalışıyorlardı çünkü donanmayı içeri sokamadılar. Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Paşa’nın yardıma gelen Venedik gemilerini durduramaması Sultan Mehmed Han’ı kızdırdı. Daha sonra bilindiği üzere gemileri karadan yürüterek Haliç’e indirdi. Baltaoğlu Süleyman Paşa azledildi ve yerine Hamza Bey atandı.
Gemilerin karadan yürütülme olayının gerçekleşmediğini iddia edenler var. Çağdaş kaynaklarda bu olay geçiyor mu?
Evet. Aslında iddia değil, iftira demeliyiz buna. Çünkü insanlar bilip bilmeden, kötü bir niyetle konuşuyorlar. Bunu nasıl dile getirebiliyorlar, aklım almıyor. Öncelikle kendisi de sur içinde bu kuşatmaya şahit olan tarihçi Dukas, Fatih Sultan Mehmed Han’ın cephesinden olayları takip eden Kritovulos, Fatih Sultan Mehmed Han’ın tarihçilerinden Tursun Bey bu olaydan bahsederler. Ayrıca 1455 yılına ait bir tabloda gemilerin Galata sırtından Haliç’e indirildiği resmedilmiş.
Aslında buna benzer birçok asılsız iddia ve iftira var. İnsanların bu asılsız iddiaları çürütmeleri için araştırma yapıp okumaları gerekiyor. Bilmeyeni kandırmak çok kolay oluyor.
Birkaçına siz cevap verirseniz bizler de faydalanmış oluruz.
Misalen Fatih Sultan Mehmed Han’ın gizli bir Hristiyan olduğu iftirası var. Hâlbuki dönemin Hristiyan tarihçileri ve devlet adamları onun Hristiyan dünyasının en büyük düşmanı olarak anlatır, tanıtırlar. Bir kere Ortodoksların en kutsal gördükleri mabetlerini camiye çevirmiştir. Bir gözü de İtalya’da, yani Roma’da idi. Vefatından 4,5 ay önce donanmayı yollamış, Gedik Ahmed Paşa Otranto’yu feth etmiş ve İtalyan’ın bu kıyı kenti Osmanlı toprağı olmuştu. Kısa sürse de bu gerçekleşti. Düşünün ki Roma’yı fethetmek gibi bir arzusu vardı. Yani Ortodoks Doğu Roma İmparatorluğu’nu yıktıktan sonra Katolik Batı Roma’yı da yenmek, o toprakları da fethetmek istiyordu. Fakat bu nasip olmadı. Katolik dünya, Hristiyanların en büyük düşmanı olarak gördükleri Fatih Sultan Mehmed Han’ın vefat ettiğini duyunca uzun süren şenlikler düzenleyip bunu kutladılar. Bahsettiğim gibi bu bir iftiradır ve sanırım bu bahsettiğim hususlar iftiralara cevap niteliğinde yeterlidir. İslam’ın tarih sahnesindeki en keskin kılıçlarından birisidir Fatih Sultan Mehmed Han.
Bir diğer mesele Bizans meselesidir. Fark ettiyseniz ben konuşurken bu ismi kullanmamaya gayret ediyorum. Bizans yerine Doğu Roma İmparatorluğu diyorum. Çünkü burada şöyle bir maksat var. Şunu ima etmeye çalışıyorlar: “Konstantiniyye ufak bir şehirdi, surların içinde bulunan Bizans eski gücünde ve haşmetinde değildi. Gelip Bizans isimli ufak devleti yıktı ve bu çok büyütülüyor.” Aklı başında kimsenin böyle bir iddiası olmamalı. Bir kere fetih son 53 günlük bir mesele değildir. Osmanlı Devleti’nde Osman Gazi ile başlar. Marmara Bölgesi’ndeki fetihler, Doğu Roma ile yapılan savaşlar, civardaki kalelerin alınması hep fethe ilerleyen yollarda aşılmış olan adımlardır. Fakat buna rağmen fetih Yıldırım Bayezid Han’a veya İkinci Murad Han’a nasip olmamıştır. Müjdelenen kişi, hadise nail olan kişi Fatih Sultan Mehmed Han’dır. Bu, uzun mücadelenin bir sonucudur. Başarıya giden yolda süreklilik esastır. Fatih Sultan Mehmed Han son Konstantini ve ordusunu dağıtarak Roma İmparatorluğu’nu da tarih sahnesinden silmiş oldu…
Bir de Ulubatlı Hasan yoktur diyenler var. Kaynak yok diyorlar.
Tarih bize sorduğumuz tüm soruların cevabını veremiyor ne yazık ki. Sadece yazılanlar, yani kaynaklar üzerinden konuşabiliyoruz. Fakat bu olaya yaklaşımlarında bir yanlışlık var. Orada birçok burç var, kale kuşatmalarında burçlara çıkıp sancak asılmaya çalışılır. O an çarpışma devam ediyorsa düşman buna karşı çıkmak için elinden geleni ardına koymaz. İstanbul fethedildiğine göre o burca biri çıktı, biri oraya o sancağı dikti. Biz adına Hasan diyoruz, bir başkası Ahmet desin. Ama kimse sancağın dikilmediğini iddia edemez. Ama asırlardır bize Hasan olarak nakledildiyse şimdi bunu değiştirmenin ne manası var? Tarihi değiştirecek veya İstanbul’un fethi hususunu derinden etkileyecek bir mesele değil. Ama icraat ve cesaret bakımından çok takdir edilen, fethe giden yolda olmazsa olmaz bir mesele. Benim neye inandığımı soruyorsanız ben Ulubatlı Hasan’ın burca sancak diktiğine ve orada şehit olduğuna inanıyorum. Allah-ü Teâla rahmet eylesin.
Bu fetih Fatih Sultan Mehmed’in hayatında en önemli icraat olmalı. Daha sonra neler yaptı?
Hiç durmadı. İstanbul’u fethettiğinde 21 yaşındaydı. Fetihlere ve hizmetlere vefat edene kadar devam etti. İstanbul kuşatması ve fethi 30 yıllık hükümdarlık döneminde sadece 53 gün idi.
Gönül Dergisi olarak bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Asıl ben teşekkür ederim. Kıymetli okurlarımıza selam ve muhabbetlerimle…