Çocuklarda Ahlak Gelişimine Bir Bakış / Psikolojik Danışman Safinaz Çetin

Bir bebek daha anne karnındayken yaşamında ona lazım olacak bilgileri öğrenmeye başlar. Anne karnında işitme yetisi gelişen bebek, dış dünyadaki sesleri duyar. Annesinin sesini, diğer seslerden ayırt eder. Anne hamileliğinde bebeği ile konuşursa bebekle anne arasındaki duygusal bağ kuvvetlenir. Dünyaya geldiğinde de bebek, aşina olduğu annesinin sesi ve bakımı ile kendini güvende hisseder. Yeni doğan bir bebekte tutma ve emme refleksinin olduğunu biliyoruz. Bu reflekslerin hem hayatta kalmaları için hem de dünyayı tanımaları için bebeklere verilmiş bir lütuf olduğunu söyleyebiliriz. Bebekler çevrelerinde ne görürlerse uzanıp tutmak ve ağızlarına götürmek isterler. Böylece çevrelerindeki nesneleri ve dünyayı tanımaya çalışırlar.
0-6 yaş arasında çocuklar her şeyi yaparak ve görerek öğrenirler. Bu yaş aralığında somut işlemler döneminde oldukları için soyut kavramları anlamlandıramazlar ve anlatma yoluyla öğretme bize istenilen sonucu vermez. Çocuklar dokunarak, yaparak ve yaşayarak öğrenirler. Soyut işlemlerin gelişmeye başladığı 11 yaşlarına kadar çocuklara kazandıracağımız tüm davranış ve ahlakları örneklendirerek, somutlaştırarak anlatmak/kazandırmak durumundayız. Örneğin 5 yaşındaki bir çocuğa dürüst olmayı anlatacaksak bunu oyunlarla, somut örneklerle, hikâyelerle anlatmalıyız. “Dürüst bir çocuk ol.” uyarısını yapmak yerine, doğru işler yapan ve dürüstlüğü asla bırakmayan bir tavşanın masalını anlatabiliriz veya dürüst olmayan bir sincabın başına neler gelebileceğini hikâye şeklinde anlatabiliriz. Daha sonra “İşte dürüst olmak budur, sen de o tavşan gibi dürüst ol, sincabın yaptığını yapma!” diye öğretici ve uyarıcı konuşabiliriz.
Ahlaki değerlerin öğretimine küçük yaşta başlanmalıdır. Çocuklarımızın ahlaki değerleri içselleştirmesi için doğru örnekler üzerinden, dozuna göre bu değerler verilmelidir. Evet, biz çok küçük yaştan itibaren çocuklara sevgi, saygı, merhamet, yardımseverlik, adalet, cömertlik gibi değerleri öğretmeye çalışıyoruz ama ne kadar doğru yöntemler uyguluyoruz? Çocuklarımız bu değerleri kavram olarak biliyor ama içlerini dolduramıyorsa burada dönüp kendimizi sorgulamamız gerekir. Her zaman yardımsever olması gerektiğini biliyor ancak bunu davranışlarında gösteremiyorsa biz çocuklarımıza sadece kitabi bilgi veriyoruz demektir. Sürekli duyuyorsa ve hatta baskı ile öğretilmeye çalışılıyorsa çocuk ahlaki değerleri duymaktan sıkılacaktır; uygulamak istemeyecektir. Çünkü özü verilmemiştir.
Çocukların 2 ile 5 yaş arasında oynadıkları oyun, sembolik oyundur. Çocuklar için gerçek bir oyuncağa ihtiyaç yoktur. Ellerine geçen her nesneyi hayal güçleriyle istedikleri oyuncağa dönüştürebilirler. Bir dal parçası kılıç, bir ilaç kutusu araba olabilir. Kendi kendilerine konuşarak, hayal ederek oyun oynarlar. Bu oyunlar içindeki bazı hayali konuşmalar, yetişkinler tarafından yalan söylediği şeklinde algılanabilir. Bu durum gereksiz paniğe ve çocuğa “Yalan söyleme.” gibi uyarılar verilmesine sebep olur. Bunun yanında çocuklar bu yaş dönemlerinde başkasının oyuncağını alıp sahiplenir, vermeyebilir, kendisinin olduğunu söyleyebilir, gizlice eve götürebilir. Bu davranışları, yalan söyleme veya çalma ile ilgili bir durum değildir. Bu dönemde aidiyet duygusu henüz gelişmemiştir. Ben merkezci oldukları için kendilerine güzel gelen her şeye sahip olmak isterler. O halde burada bilmemiz gereken bazı noktalar var. Öncelikle çocukların gelişim dönemi özelliklerini genel hatlarıyla da olsa bilmeliyiz. Hangi yaşta nasıl düşünür, dünyayı nasıl algılar, bunlar hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Yaşa göre davranışlarını değerlendirmeli ve uygun tepkiler vermeliyiz. Burada kızmak, ceza vermek değil; öğretici olmak ve doğru davranışı kazandırmak önemlidir. Örneğin, arkadaşının oyuncağını alıp eve götüren 3 yaşındaki çocuğa “Hırsızlık mı yaptın, çaldın mı, ne kadar ayıp, günah!” gibi ifadelerle yaklaşıldığında çocuk büyük bir kaygı yaşayacaktır. Hem oyuncağı götürüp vermek istemeyecek ve annesiyle çatışacak hem de olumlu benlik algısının oluşumunda bir yara açılacaktır. Çünkü bu tür durumlarda yetişkinler ne yazık ki davranıştan ziyade kişiliğe yönelik söylemlerde bulunmakta ve henüz oluşmamış karakterin zemininin zedelenmesine neden olmaktadırlar. Bir binanın sağlam olması için temelinin sağlam atılması gerektiği gibi çocuklarımızın da sağlam karakterli, güzel ahlaklı bireyler olması için onları küçük yaştan itibaren doğru ölçülerle yetiştirmek zorundayız. Bunun için öncelikle bizim de bu değerleri içselleştirmemiz, yaşamamız ve çocuklarımıza örnek olmamız gerekmektedir. “Aileler bilmelidir ki çocuk kulağından değil, gözünden terbiye edilir. Duyduğunu değil, gördüğünü uygular.” (Hekimoğlu İsmail)
“Din güzel ahlaktır.” (Gazzâlî-İhya, 3/50) “Ben, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Husnü’l Halk, 8; Müsned, 2/381) hadislerinde ahlak üzerinde durulmaktadır. Değerler eğitimi adı altında çocuklarımıza kazandırmak istediğimiz davranışlara baktığımızda (sevgi, cömertlik, adalet, merhamet, şefkat, yardımseverlik…) bu ahlakların Allah’ın ahlakı olduğunu görüyoruz. İbadetlerden maksat da güzel ahlaka ulaşmaktır. Allah’ın emrettiği ve yasakladığı her şey bizim nefis hastalıklarımızdan kurtulup güzel ahlak sahibi olmamız içindir. Allah kendine benzeyeni kendine dost olarak seçer ve dostunu sonsuz cennet hayatında yanında görmek ister. O halde dünya üzerinde yaşadığımız süre içinde bizim en temel hedefimiz, güzel ahlaklı kişiler olabilmek için çabalamak olmalıdır. Tam olamasak bile bu yolda çabalamak kıymetlidir. Çocuklar oyun ve masal yoluyla her şeyi eğlenerek, severek öğrenirler. Aslında çocuklar için kolay olan bir süreci çeşitli sebeplerle zorlaştıran yine biz yetişkinleriz. Çocukların algılarının en açık olduğu zamanlarda gereksiz kısıtlamalar ve kurallarla, akademik öğretimlerle onların gelişimini engellemiş oluyoruz. Çocukların 10 yaşına kadar içi dolu bir değerler eğitimi ile yoğrulmaları; bu süre içinde akademik anlamda zorlanmamaları hatta sınavlara tabi tutulmamaları gerekmektedir. Bazı ülkelerin eğitim sistemlerinde belli bir yaşa kadar sınav ve not verme olmadığı için öğrenciler ezberci anlayıştan uzak, yaparak-yaşayarak öğrenmektedirler. Bizim ülkemizde ise çocukların anasınıfında harfleri tanıması, ilkokula başladıktan sonra iki ay içinde okuma yazmaya geçmesi, matematikten yüksek not alması, sürekli ders çalışması ve ödev yapması beklenmektedir. Büyüyünce de küçük yaşta verilmeyen ahlaki değerleri sergilemeleri beklenir. Ne ekersek onu biçeriz. Olumsuz davranışlar sergileyen çocuklarımıza kızmak, onları cezalandırmak yerine önce kendimize dönüp bakalım derim. Elbette bir davranışı öğretmek kolay değildir; hem de medya ve sosyal medyada bu kadar olumsuz içerikler varken. Ancak sabırla ve Allah’tan yardım isteyerek çocuklarımızın ahlaki gelişiminde titiz davranmak zorundayız.
Ahlaki değerler çocuğa öğretilirken güzel ahlakın asıl sahibi olan Allah’la bağ kurulmalıdır. Örneğin çocuğumuza cömertliği öğretmek istediğimizde bununla ilgili masal, hikâye anlatırız. Gerçek hayatta insanlara yardım edebileceği, elindeki yiyeceğini veya oyuncağını paylaşabileceği ortamlar oluştururuz. Başka insanlar yiyeceğini, oyuncağını paylaştığı zaman çocuğumuzun yaşadığı duygular üzerine konuşabiliriz. “Oyuncağını arkadaşınla paylaştığında ne kadar mutlu oldu, gördün mü? Peki sen paylaşınca nasıl hissettin?..” “Arkadaşın seninle yiyeceğini paylaşınca ne hissettin?” “Bak Rabbimiz de bize ne kadar çok yiyecek vermiş, bir ağaçtan bir sürü elma büyütmüş. Bizim Rabbimiz çok cömert. Çeşit çeşit meyveler yaratmış bizim yememiz için. Biz yedikçe Allah da hoşnut oluyor.” gibi örneklerle Allah’ın isim ve sıfatları çocuğun kalbine nakış nakış işlenmelidir. Ahlaki eğitim ancak sevgi ve sabırla yapılacak bir iştir.
Soyut düşünemeyen çocuk, Allah’la ilgili sorular sorar. Cennet, cehennem, ölüm konularını da soyut olduğu için kavrayamaz. Öncelikle çocuğun sorduğu sorulardan dolayı panik yapmamak gerektiğini hatırlayalım. Merak ve öğrenme duygusu ile sorulan sorulara, çocuğun yaşına uygun cevaplar verilmelidir. Daha küçük yaştaki çocuklar, sordukları sorulara uzun açıklama istemezler. Bazen tek cümle onlar için yeterli olur. Bazen bizim bile cevabını tam olarak bilmediğimiz sorular sorabilirler. Burada cevap bulmaya çalışmak yerine “Bunu ben de bilmiyorum ve senin gibi merak ediyorum.” demek çocuk için yeterli bir cevap olacaktır. Çünkü burada çocuk cevap almaktan ziyade aynı kaygı ve korkuyu anne-babasının veya bir başkasının yaşayıp yaşamadığına bakmaktadır. Korku, kaygı, belirsizlik gibi duyguları yaşayanın sadece kendisi olmadığını görmek kişiyi rahatlatır. Çocuğun sorduğu sorular somutlaştırılarak açıklanmalıdır. Ahlaki değerler, cennet, cehennem, ölüm, ahiret gibi konular fazla detaya girmeden, korkutmadan, ayrıca ölüme özendirmeden anlatılmalıdır. Yakınını kaybeden bir çocuğa “Allah onu çok seviyordu, yanına aldı, cennette lezzetli yiyecekler yiyor, orası çok güzel bir yer…” gibi ifadelerden kaçınılmalıdır. Çocuk ölümden korkup “O zaman Allah beni sevmesin.” ya da özenip “Biz de hemen ölelim, onun yanına gidelim.” gibi düşünceler içine girebilir.
Somut işlemler döneminde (2-11 yaş arasında) çocuklara örneklendirilerek anlatılmayan değerler, soyut işlemler dönemine geçtikleri 11-12 yaş civarında yani ergenlik dönemine girdikleri zamanda verilmeye kalkılırsa ne olur? Ergenlik dönemi, dinî vecibelerin yerine getirilmesi gereken bir yaştır. Bu dönemden önce çocuklara dinî bir mesuliyet yüklenmemiştir. Ancak, bu yaş öncesinde çocukların namaz, oruç gibi farz olan ibadetleri öğrenmeleri; ergenlikten sonra da farzları yerine getirme konusunda gayretli olmaları beklenir. Çünkü ergenlikle birlikte hem mesuliyetler başlamakta hem de amel defterine davranışların kaydedilmesi gerçekleşmektedir. Bunun yanında ergenlik döneminde hırçın, söz dinlemeyen, otoriteye başkaldıran bir gencin; anne babasının sözünü dinlemesi beklenemez. Anne babanın söylediği her sözden rahatsız olan genç, ahlaki değerler konusunda da -doğru olduğunu bilse bile- çatışma yaşayacaktır.
“Ağaç yaşken eğilir.” atasözünü de hatırlayarak küçük yaştan itibaren çocuklarımızın ahlaki değerleri kazanmalarının önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Değerler eğitimine ve çocuklarımızın ahlaki gelişimine yatırım yaptığımızda hem birey hem de toplum bazında ilerleyebilir; dünya-ahiret saadetini yakalayabiliriz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.