İlâhî Tasarım Delili / Songül Önal

Tasarım delili düşüncesi pek çok ilmî disiplinle alâkalı bir araştırma ve doğrulama alanı. Bu disiplinler yani aslında insan, bu konu ile niçin çok ilgilidir?
Görünüre ait düzen ve beraberindeki işleyişin birçok ilmî disiplinle olan ilişkisi insan zihninin bu işleyişin arka planıyla ilgili bir süreçten geçmesiyle ilgilidir. Zihnin, düzenin işleyişi ile ilgili soruları ve bu sorulara verilen cevaplar ise görünür âlemin çeşitli yorumlarını ortaya çıkarmıştır. Birbirinden farklı bu ilmî disiplinlerin ortaya koyduğu âlem yorumlarının ortak noktası bütün bu işleyişin kaynağına ulaşma çabasıdır. Bu zihinsel çabanın öznesi olan insan, ayrıca ilâhî Tasarımcı ve kendisi arasındaki ilişkinin dinamizmini anlayabilme çabası içinde olduğundan, doğadaki işleyişin arka planını hiç bitmeyen bir serüvenle araştırma çabası içine girmiştir. Yani insan, düzen ile olan bağlantısını keşfetmeye başlamış ve böylece aslında bir varoluş çabası içine girmiştir. Bu çabanın sonucu ortaya koyduğu düşünsel ürünlerle, düzenin tesadüften uzak, denge ve ahengi barındıran yapısı üzerine yoğunlaşmıştır. Aslında bu çaba daha önce de söylendiği üzere aslında tasarımcı ve insan arasındaki ilişkiyi anlama çabasıdır. Denilebilir ki insanlığın düşünce serüveni, kendisini âlemin tasarımına veya estetiğine duyduğu hayranlığın kaynağını aramakla gösterir. Bu durum, tasarımın insanoğlunda bıraktığı etkiyi göstermesi bakımından çok önemlidir. Yani düşünceye konu olan görünür âlemi başlangıç kabul eden insanoğlunun serüveni, asıl kaynağa ulaşmaya çalışmaktır ki bunun ilâhî bir Tasarımcı arayışı olduğu sonucuna rahatlıkla ulaşılabilir.
Tabir yerindeyse gaybi alan, sizin deyiminizle “görünür âlemin hayrete konu olan yapısı” ile irtibatlandırılmaktadır. Bu bağlamda “düzen delilleri”, Yaratıcı ve evren ilişkisi ve bunun sürekliliği konusunda bize neler söylüyor? Ayrıca bu süreklilikteki görünür rolü üstlenen nedensellik aslında bize bir gayesellik sunuyor mu?
Tasarımın bir delil niteliğinde Yaratıcı ve evren ilişkisi çerçevesinde ele alınması, evrenin ve içindeki varlıkların tasarımı ile ilgili sorgulamaların da kapısını aralamıştır. Dikkatle bakanların anlayabileceği âlemin bu karmaşık yapısı ve beraberindeki tasarımın içinde bir amaçlılığı da barındırdığı aşikârdır. Düşünce dünyasında ciddi bir literatürü olan ve çeşitli biçimlerine rastladığımız tasarım delili veya çeşitlerini oluşturan düzen delilleri ilâhî Tasarımcı, tasarım ve insan arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışmaktadır. Düzenin Allah’ın eseri olduğu sonucuna götüren bu deliller, ilâhî Tasarımcı’nın düzene bir plan yerleştirdiğini ve açıkça şahit olunan bu planın ve sürekliliğin Allah’ın varlığına delil olma özelliği taşıdığını göstermektedir. Düzen delilleri konusunda özellikle Kur’an ayetlerine başvuranlar, varlık âlemindeki sürekliliği insan-evren ve ilâhî Tasarımcı arasındaki ilişkide görmüşlerdir. Kur’an bu ilişkinin sürekli ve aktif yönünü canlı ve cansız varlıklara yüklenen roller üzerinden açıklar. Kur’an bu ilişkinin sadece metafiziksel boyutta olmadığını, görünen âlemdeki düzenli yasalara örnek vererek toplumsal düzenin ilâhî olandan pay aldığı müddetçe ideal bir yapıya kavuştuğunu anlatır. Özellikle Allah’ın sıfatlarının eşya üzerindeki izlerine bakmamızı buyuran âyetler, düzenin işleyişindeki sürekliliği anlamamıza yol açar.
Ayrıca düzen, varlığın karşılığıdır ve varlık adına ortaya konan her soruşturma düzen delillerinin sınırsız verilerini ortaya koymuştur. Dolayısıyla düzen veya tasarım kavramına ait her türlü açılım bizi tasarım delilinin sınırsız verileri karşısında eksik bırakmıştır. Düzenin muhteşem yapısını konu alan bu verilerin zorunlu malzemesi ise gayeliliktir. Gayeliliğin evreni anlama çabasında ön koşul olması, onun ilâhî Yaratıcı ve âlem ilişkisini anlamadaki rolünün önemini ortaya koymuştur. Gayeselliğin daha iyi anlaşılmasının yollarından biri onun mekanizmle olan çatışmasını ortaya koyan verileri dikkate almaktır. Âlemdeki görünür işleyişin (nedensellik) arka planını mekanik şartlara bağlayanlar bu işleyişin gayesel yönünü reddederek teleolojik açıklamaların karşısında dururlar. Kâinattaki gayesel eğilimin rolünü görmezden gelen mekanist anlayış için varlık âleminin canlılara bakan yüzü de mekanik yasalara tabidir. Bu anlamda düzenin arka planında ilâhî bir güce ulaşmada pasif kalan mekanist anlayışın dayandığı şey, bütün bu gidişatın açıklayıcısı olarak kabul ettiği maddedir. Mekanik düzen anlayışında, görünür âlemin sistemine dair ortaya çıkan sonuçlar, sistemin öncesindeki fizik veya nedensellik kanunlarına göre yorumlanmaktadır.
Âlemdeki düzeni teleolojik (gayeselci) bir bakış açısıyla çözümleme yoluna gidenler bu düzeni organik bir bütün olarak ele alırlar. Sözgelimi insan bedeninin düzenlenişindeki bütünlükten bahseden görüşler bu bütünlüğün düzenleniş biçiminin bir amaca göre meydana geldiğini savunurlar. Âlemin düzenini meydana getiren her parçanın düzenin işleyişindeki rolünü düşünürsek âlemin düzeninde de (doğa) amaca hizmet eden bir bütünlüğün olduğunu görürüz.
Nedensellik ve gayesellik her ne kadar bir çatışma olarak gösterilse de nedenselliğin doğadaki oluşumun açıklamalarına cevap verdiği açıktır. Bu durum aynı zamanda nedenselliğin, gaye ve nizamla olan ilişkisini anlamamızı da zorunlu kılmaktadır. Sebep ve sonuç arasındaki bağı ifade eden nedensellik (illiyet), ilk bakışta mekanik düzen fikrine hizmet ediyorsa da, içinde metafiziksel nedenselliğin, yani gayeselliğin çözümlemelerini de barındırmaktadır. Ayrıca İslam düşünürlerinin nedensellikle ilgili görüşlerine baktığımızda onun gayesellik ile olan ilişkisini çok daha iyi anlamış oluruz. Bu bağlamda nedensellikle ilgili ortaya koyulan teorilerin mekanizme kapı aralamayacak şekilde açıklanmasının kelâmın hassas noktası olduğunu da hatırlamak gerekecektir. Dolayısıyla Yüce Yaratıcı ve düzen arasındaki ilişkinin sürekliliği ile ilgili çözümlemelere başvurmak isteyenlerin İslam kelâmın klasik kaynaklarını bugünün dünyasıyla anlamaya çalışması önemlidir.
Aynı zamanda şunu da belirtmek gerekir ki tasarımdaki nedenselliği ön plana çıkaran düşünce adamları bu nedensellikten yola çıkarak varlığı idare eden, onu harekete geçiren ilk varlığa ulaşma çabası içinde olmuşlardır. Yunan dünyasının daha ilk çağlarında tanık olduğumuz bu düşünsel çabalar, tasarımın ötesine ait izahların rasyonel zeminde açıklanabileceği imkânına pozitif yaklaşanların malzemesi haline dönüşebilmiştir. Düşünce tarihinde varlık âlemindeki düzenin iç yasası keşfedilmeye çalışılmıştır. Kendisini ilk neden arayışında bulan bu serüven “Nasıl?” sorusuyla başlamış ve “Niçin?” sorusuna zemin hazırlayarak düzenin gayesel açıklamalarının da zeminini oluşturmuştur.
İnsanın sahih arayışları noktasında tasarım delilini destekleyen değerlendirme unsurları ilmî gelişmelerle paralel olarak arttı diyebilir miyiz?
Görünür âlemin dizaynını başlangıç noktası olarak kabul eden tasarım delilini destekleyen unsurlardan biri de hiç şüphesiz ilmî gelişmeler olacaktır. Yeni çağla beraber dünyanın evren karşısındaki konumuyla beraber ortaya konulan teoriler Hristiyan teolojisini sarsmış, aynı zamanda bilim adamları ve kilise arasındaki mesafeyi artırmıştır. Orta Çağ’ın tabiat tasarımından uzaklaşan ve yeni bir tasarım anlayışını yüklenen düşünürlerin yeni teorilerini ortaya çıkarmasıyla kendisini hissettiren bu mesafe, yine de Tanrı ve bilim arasındaki mesafe anlamına gelmemektedir. Kopernik’le kendisini gösteren bu teorilerle evrendeki düzenin yasalarıyla bütün gizil güçlerinin ortaya konabilecek bir yapıda olduğu ortaya konulmuş, böylece düzen ve Tanrı arasındaki ilişki yeniden belirlenmiştir.
Bundan sonrası için bilimin ortaya koyduğu teorilerle gelişen âlem tasavvurları, maddeci veya maddenin ötesine imkân tanıyan her iki kesimin de ilgisini çekmiştir. Daha sonraları çağdaş âlemin başlangıcına dair ortaya konulan teoriler bilimsel açıdan daha kabul ve ispat edilebilir hale gelmiştir. Söz konusu bu gelişmelerle ortaya konan âlem tasavvuru zorunlu olarak düzenleyici bir mimarı da beraberinde getirmiştir.
Çağdaş dünyada ise âleme ait tasarımın aşkın olanla bağlantısının ortaya çıkarılmasında en büyük payın fizik dünyasının teorilerine ait olduğu düşünülmektedir. Söz konusu teorilerin ortaya konmasında rolü olan çalışmaların teleolojik yapının diğer alanlarda da incelenmesinde ilham kaynağı olduğu söylenebilir. Fizik alanındaki bilimsel faaliyetler nasıl ki muhteşem tasarımın örneklerini ortaya koyuyorsa, karmaşık yapıya sahip her türlü varlığın teleolojik boyutunu anlatan diğer alanlarda güçlü deliller sunacaklardır. Söz konusu deliller günümüz dünyasına ait düzen delillerinin farklı biçimlerini ortaya koyan teorilerden oluşur. Varlığın karmaşık yapısındaki düzene yoğunlaşan bilimsel teoriler bu yönüyle düzeni ilâhî olanla ilişkilendirmekte güçlük çekmemişlerdir. Yani çağdaş dünya artık tasarımın aşkın olanla bağlantısına dikkat çeken görüşleri destekleyen bilimsel teorilerin çokluğuyla doludur. Örneğin âlemdeki ince ve kritik tasarıma dair ortaya konan veriler, teizme çok güçlü malzemeler sunmaktadır. Bu verilere göre âlemin işleyişinde çok hassas dengeler bulunmaktadır ve bunların tesadüfle açıklanmayacağını düşünenler için tek bir açıklama olabilir, O da Tanrı’dır.
Tasarım konusunda bazı düşünürlerin çarpıcı sözlerinden örnek verebilir miyiz?
Kâinattaki tasarımın arka planını merak eden birçok düşünür, âlemin tasarımıyla ilgili gerçeği dile getirmiştir. Sözgelimi varlığın bir düzen ve gaye taşıdığı konusunda hemfikir olan İslam düşünürleri arasında yer alan Mâtürîdî’ye göre görünür âlemde gözlenen tasarım ve ahenk Yüce Yaratıcı’nın ilmini ve kudretini göstermektedir. Bununla beraber o, Kitabu-t Tevhid’inde âlemin aynı zamanda kemâlâttan da yoksun olduğuna dikkat çekerek bu âlemin sahibinin her türlü acziyetten münezzeh bir varlık olduğunu söylemiştir.
İhyâ’sında, yeryüzündeki tasarım ve tefekkür arasında ilişki kuran Gazzâli ise kişinin Allah’ı tanımasının yolunun O’nun mahlûkatı üzerinde düşünmekten geçtiğini belirtmektedir. Gazzâli muhteşem düzenin yaratılışını anlatan ayetlere dikkat çekerek bu ayetlerin insanları düzen üzerinde tefekkür etmeye sevk ettiğini vurgular. Gazzâli’ye göre bu muhteşem sanat veya tasarım varlığın en büyüğünde olduğu gibi en küçüğüne de yerleştirilmiştir. Yine İhyâ’sında en küçük varlıklarda görülen büyük ve muhteşem tasarıma örnekler vererek bu varlıkların hem görünüşleri hem de eylemleriyle Yüce Allah’ın sıfatlarına nasıl şahitlik ettiklerini açıklamaktadır. Ona göre en küçük varlığa dahi yerleştirilen ve ince maharetin eseri olan ince hesaplar, hikmet ve inâyet sahibi bir varlığı haber verir.
Tasarım sadece teistik Tanrı tasavvurlarını savunanların değil, bilim dünyasının da hayranlık dolu itiraflarına konu olmuştur. Bunun yanı sıra düzenin varoluş serüveniyle ilgili teorilerin çeşitliliği ateist düşünürlerin inanca yolculuğuna da büyük katkı sağlamıştır. Bunlardan biri olan Antony Flew, büyük patlama ve hassas ayar delillerinin Tanrı’nın varlığını ispat eden bilimsel gerçekliklerden ibaret olduğu konusunda itiraflarda bulunmuştur. Söz konusu bilimsel keşiflerin âlemin sonsuz bir zekâ tarafından yaratıldığını, dolayısıyla Tanrı’yı ispat ettiğini açıkça söylemiştir.
Tasarımı ve ilâhî bir Tasarımcı’nın varlığını kabulde zorlananların delilleri ve iddiaları nelerdir? Tutarsızlık ya da çelişkilerine dair neler söylenebilir? Bütün iddialar tasarım delilini bir kenara koymaya yeter mi? Niçin?
Düzenin yüce bir Tasarımcı tarafından meydana gelmesinde şüphe yoktur. Zira doğa yasalarının kendiliğinden bunu ortaya koyduğu veya başardığı düşüncesi bütünüyle akıldan uzaktır. Kaldı ki görünür âlemin arka planını merak eden birçok düşünür bu gerçeği dile getirmiş veya bu yaklaşımı destekleyen görüşler ileri sürmüştür. Bununla beraber ilâhî Tasarımcı ve âlem arasındaki ilişkiye pozitif bakan görüşlere karşıt görüşler de her zaman kendisini göstermiştir.
İlâhî Tasarımcı’nın varlığını kabul etmeyen ve günümüzde inanç eleştirisi bağlamında en güçlü delil olarak ileri sürülen gerekçe kötülüklerin varlığı iddiasıdır. Dünyanın düzenini ve tasarımını yeterince iyi bulmayan hatta kötülüklerin daha ağır bastığını ileri süren bazı düşünürler bundan hareketle, kötülüklerin varlığını Tanrı inancı aleyhinde bir kanıt olarak ileri sürmüşlerdir.
Çağdaş dünyada tasarım ve ilâhî Tasarımcı arasında ilişki kuramayan veya bunun sürekliliğine imkân tanımayan iddialar tek tek ele alındığında bunların etkili veya tutarlı olmadıkları, bünyesinde birtakım çelişkileri barındırdıkları görülecektir. Bunlardan biri ilâhî tasarımı ve Tasarımcı’yı kabul ettiği halde teizmin Tanrı tasavvuruna mesafeli bir tutum içine giren deizmdir. İlâhî Tasarımcı ile düzendeki mekanik işleyişin O’nun sonsuz gücünün izlerini taşıdığının kabul edilmesi özellikle Yeni Çağın ilk dönemlerinde sorun olmazken bilimsel gelişmelerin ilerlemesiyle ilâhî Tasarımcı’nın hangi niteliklere sahip olduğu ile ilgili sorgulamalar, tasarımın ilâhî Tasarımcı’dan ayrı bir şekilde varlığını sürdürdüğü görüşlerini beslemiştir. Oysa ilâhî Tasarımcı’nın varlığının kabulü, O’nun hangi sıfatlara sahip olduğunun öğrenilmeye çalışılmasını askıya alamayacağı gibi, bu sıfatların reddedilmesiyle de tutarsızlık gösterir. Ayrıca ilâhî Yaratıcı’yı sıfatlarından bağımsız bir şekilde düşünmek de mümkün değildir. Mesela kudret sıfatını Tanrı’dan ayrı görmek veya bu ikisinin mesafesini derinleştirmek Tanrı kavramına veya Tanrı inancına uygun düşmeyecektir.
Tanrı’nın varlığının kabulü O’nun düzenle olan sürekli ilişkisinin kabulünü de zorunlu kılar. Çünkü bu sürekli ilişki sadece düzen ve Tanrı arasındaki ilişkiyi değil, aynı zamanda insan-âlem ilişkisini de etkileyecektir. Birbiri ile çok sıkı ilişkiler içeren varlık dünyasında bu ilişkinin izleri görülmektedir ve bu ilişkinin devamlılığı her bir varlığa verilen anlamla ortaya çıkmaktadır. Söz konusu anlam, ilişkinin sürekli olmadığı yerde bütün değerini yitirecektir. Ayrıca Tanrı ve düzen arasındaki ilişkinin kopması, beraberinde varlık hakkında anlamdan yoksun yapılan soruşturmaları getirecek ve görünenin ötesini kurcalamayı gereksiz görecektir. Söz konusu soruşturmaları gereksiz gören bazı bilim insanlarının, insanlığın geldiği noktayı çok iyi mülâhaza etmesi gerekir. Çünkü mekanik düzene hapsedilmiş bir aklın, “öte” ile bağlantısını koparması, aklın gücünü ortaya koyan görüşleri de baltalamış olacaktır. Bu durum aklın kısıtlanması anlamına geleceğinden, düzeni ve kendisini keşfetme çabasında olan insanın bu sürekli yolculuğu da kendiliğinden bitmiş olacaktır.
Düzenden elini çekmiş bir Yaratıcı’yı kabul eden anlayışların yanı sıra herhangi bir Yaratıcı’yı kabul etmeyen düşünce sistemleri hakikate ulaşma noktasında insanı tek başına bırakmıştır. Özellikle insan-Tanrı arasındaki kopukluk, aklı tek başına bırakmış ve onun sürekli değişen bilimsel verileri kutsamasına zemin hazırlamıştır.
İnanç problemlerinin ortaya koyduğu iddialar karşısında tasarım delilini bir kenara koymak şöyle dursun aksine onun güçlü yönlerini ortaya koymak gerekir. Bu ise görünen âlemin tasarımının birçok ilmî disiplinle olan bağlantısını ortaya koyan düşüncelerin gün geçtikçe açığa çıkmasını zorunlu kılar. Çünkü görünürdeki tasarım, fiziksel özelliklerinin yanı sıra insanın psikolojik, ahlaki, sanatsal veya sezgiye dayalı yönleriyle de ilişkilidir. Kur’an’ın düzen ve onun arka planıyla ilgili ortaya koyduğu bütüncül yaklaşımı benimsediğimiz müddetçe, tasarım delili aynı zamanda kendisini destekleyecek olan diğer delillerle oluşturacağı yeni biçimlerle çok daha güçlü bir şekilde inanç problemlerine reddiye olma özelliği kazanacaktır.
İlâhî tasarımın sanat boyutu olması kaçınılmaz… Özellikle ilâhî sıfatlar ve âlemdeki düzen, esmâ-i hüsnâ kavramları açısından değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
Daha önceki sorunun cevabında da belirtildiği gibi Kur’an gaye ve düzenle ilgili bütüncül bir tutum ortaya koyar. Kur’an’ın söz konusu bu bütüncül tutumunu estetikle ilgili öğretisinde de görürüz. Kur’an’ın estetik ile ilgili ayetlerini ortaya koyarken bunu bütün ahlaki güzellikleri sonuç veren kavramlarla birlikte kullanması bunun en açık göstergesidir. Sözgelimi kâinattaki estetik ve bununla beraber amaçsallığın şuursuz varlıklarla ilgisinin olamayacağını düşündürten “Sani” ismi Yaratıcı ve düzen arasındaki ilişkinin boyutlarından birini ortaya koymaktadır. Ayrıca görünürdeki estetik ve düzenliliğin ilâhî bir sanat olduğu düşünülünce en büyük sanatkârın Allah olduğunu kabul etmek, Kur’an’ın referansıyla hareket eden İslam sanatının bir parçası olmuştur. Yüce Allah’ın isim ve sıfatlarının görünür düzene yansımasıyla doğrudan ilintili olan İslam sanatı, görünür olandan ilâhî Tasarımcı’ya yönelmeyi ifade etmektedir.
Âlemdeki düzenin insanın anlam dünyasına açık olan yönünü ortaya çıkaran Kur’an, bu düzeni esmâ-i hüsnâ ile ilişkilendirmektedir. Dolayısıyla âlemdeki tasarımın yüce Yaratıcı’sı ile olan ilişkisini anlamanın bir yolu da esmâ-i hüsnâyı bilmektir. Esma-i hüsnâ, Kur’an metodunun bu konudaki izlerini göstermesi bakımından çok güçlü malzemeler ortaya koymaktadır. Sözgelimi esmâ-i hüsnâdan olan “Hâlık” ilâhî Yaratıcı ve tasarım arasındaki bağlantıyı anlamamıza yardımcı olacak en kapsamlı isim. Yaratmanın aşamalarını ve nasıl bir düzene kavuştuklarının ipuçlarını ortaya koyan “Hâlık” ismi Allah ve düzen arasındaki ilişkinin çoklu yönünü ortaya koymaktadır. Yaratma fiilinin aşamalarını veya birbirini tamamlayan yönünü ortaya çıkaran açıklamalar, bugünün dünyasında düzen delillerinin daha güçlü olmasına malzeme sunacak çözümlemeler hakkında ipuçları sunmaktadır. Ayrıca özellikle tasavvuf düşüncesi için görünende ortaya çıkan muhteşem tasarım, ilâhî Tasarımcı’sının kendisini göstermek (tanıtmak) istemesi ve nihâyet onda tecelli etmesinin sonucudur. Allah’ın isim ve sıfatlarının yansıma alanı olan varlık âlemini seyretmek, ondaki düzen ve estetiği müşahede etmek, insan ve onun tefekkürüne konu olan teleolojik düzen arasındaki ilişkinin boyutunu ortaya koymaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir