Değersizlik Duygusu: Görünmeyen Prangalarımız / Psikolog Hüseyin Yılmazalp

İnsan zihni karmaşık bir labirente benzer. Bu labirentin derinliklerinde, düşüncelerimiz, inançlarımız ve duygularımız sürekli bir etkileşim halindedir. Bu etkileşimlerden bazıları bizi yüceltirken, bazıları ise görünmeyen prangalar misali bizi aşağı çeker. İşte değersizlik duygusu da bu prangalardan biridir. Tıpkı bir gölge gibi, varlığını her zaman hissetmesek de, hayatımızın birçok alanını derinden etkileyebilir. Peki, nedir bu değersizlik duygusu? Kısaca özetlemek gerekirse, kişinin kendini yetersiz, değersiz ve sevilmeye layık görmediği bir inanç sistemidir. Bu inanç sistemi, çoğu zaman farkında olmadan, zihnimize kök salar ve yaşamımızın her alanına nüfuz edebilir. Değersizlik duygusuyla yaşayan bir kişi, sürekli olarak kendini eleştirir, yargılar ve başkalarıyla kıyaslar. Kendi başarılarını küçümserken, hatalarını büyütür. Başkalarının övgülerini içtenlikle kabul etmekte zorlanır ve sürekli olarak onaylanma arayışında olur. Bu durum, kişinin öz güvenini zedeler, potansiyelini tam olarak ortaya koymasını engeller ve hayatın sunduğu güzelliklerden tam anlamıyla keyif almasını zorlaştırır. Değersizlik duygusu, sessiz bir sabotajcının sinsi oyununa benzer. Kişi, hayallerinin peşinden koşmak, yeni ilişkiler kurmak veya yeni bir şeyler denemek istediğinde, bu duygu devreye girer ve onu geri çekmeye çalışır. “Yeterince iyi değilsin”, “Başaramazsın”, “Sevilmeye layık değilsin” gibi olumsuz iç seslerle kişiyi yıpratır ve gerçek potansiyelini keşfetmesini engeller. Ancak unutmamak gerekir ki, değersizlik duygusu bir son değil, üstesinden gelinebilir bir durumdur. Tıpkı labirentin çıkışını arayan bir kâşif gibi, bizler de kendi iç dünyamızı keşfederek, bu duygunun kökenine inebilir ve onu dönüştürebiliriz. Bu yolculukta kendimize karşı şefkatli olmak, olumsuz düşünce kalıplarımızı sorgulamak ve gerçek değerimizi hatırlamak en büyük yardımcımız olacaktır. Değersizlik duygusu, sinsice ilerleyen ve kendini her zaman açıkça belli etmeyen bir ruh hali bozukluğudur. Tıpkı bir virüs gibi, zihnimizin derinliklerine yerleşir ve oradan hayatımızı kontrol etmeye başlar. Bu duyguyla başa çıkmak ve kendimize giden yolu aydınlatmak için oldukça önemlidir. Değersizlik duygusunun hayatımızda bıraktığı bazı izler: 1. Düşük Öz Güven ve Sürekli Onay Arayışı: Değersizlik duygusuyla yaşayan bireyler, kendilerine olan güvenlerini kaybetmişlerdir. Kendi yeteneklerine, becerilerine ve kararlarına inanmakta zorlanırlar. Sürekli olarak başkalarının onayına ihtiyaç duyarlar ve eleştiriye karşı aşırı hassas olurlar. Başkalarının düşünceleri, kendi düşüncelerinden daha önemli hale gelir ve bu durum, kişinin kendi benliğini kaybetmesine yol açabilir. 2. Mükemmeliyetçilik Tuzağı ve Kendini Beğenmeme: Değersizlik duygusu, çoğu zaman mükemmeliyetçilik tuzağıyla birlikte gelir. Kişi, her zaman en iyisini yapmak, hatasız olmak ve başkalarını etkilemek zorunda hisseder. Ancak hiçbir zaman yeterince iyi olmadığını düşündüğü için, sürekli bir memnuniyetsizlik ve yetersizlik hissiyle boğuşur. Bu durum, kişinin kendi başarılarını küçümsemesine ve sürekli olarak kendini eleştirmesine neden olur. 3. İlişkilerde Sağlıksız Dinamikler: Değersizlik duygusu, kişinin ilişkilerinde de sağlıksız dinamikler oluşturabilir. Kişi, kendini değersiz hissettiği için, karşısındaki insanları memnun etmek ve onların sevgisini kazanmak için sürekli çaba sarf eder. Bu durum, kişinin kendi ihtiyaçlarını ve sınırlarını göz ardı etmesine ve sağlıksız ilişkilere tutunmasına yol açabilir. 4. Hayattan Keyif Alamama ve Çekingenlik: Değersizlik duygusu, kişinin hayattan zevk almasını ve yeni deneyimlere açık olmasını engeller. Kişi, kendini yeterince iyi görmediği için, yeni şeyler denemekten, risk almaktan ve hayallerinin peşinden koşmaktan çekinir. Bu durum, kişinin hayatını kısıtlar ve potansiyelini tam olarak ortaya koymasını engeller. 5. Fiziksel ve Duygusal Tükenmişlik: Değersizlik duygusu, sürekli bir stres ve kaygı kaynağıdır. Kişi, kendini sürekli olarak eleştirdiği, yargıladığı ve başkalarıyla kıyasladığı için, zihinsel ve duygusal olarak tükenmişlik yaşayabilir. Bu durum, uyku problemleri, konsantrasyon eksikliği, enerji düşüklüğü ve hatta depresyon gibi fiziksel ve duygusal sorunlara yol açabilir. Unutmamak gerekir ki bu belirtiler sadece birer işaret fişeğidir. Eğer bu belirtilerden birkaçını kendinizde gözlemliyorsanız, bu durum değersizlik duygusuyla boğuştuğunuz anlamına gelmez. Ancak bu belirtiler, iç dünyanızda keşfedilmeyi bekleyen bazı yaraların olduğuna işaret ediyor olabilir. Bu yaraları iyileştirmek ve gerçek değerinizle yeniden bağlantı kurmak için profesyonel yardım almak, hayatınızda önemli bir dönüşüm başlatabilir. Değersizlik Duygusunun Kaynağına Yolculuk: Neden Kendimizi Değersiz Hissederiz? Değersizlik duygusu, karmaşık bir duygusal durumdur ve genellikle tek bir nedene indirgenemez. Tıpkı bir ağacın kökleri gibi, bu duygunun da hayatımızın farklı dönemlerinde atılan tohumlardan beslenen birçok kaynağı olabilir. Bu kaynakları anlamak, değersizlik duygusuyla mücadele etmenin ve kendimize giden yolu aydınlatmanın ilk adımıdır. Değersizlik duygusunun beslendiği bazı önemli kaynaklar: 1. Çocukluk Dönemi Tecrübeleri: Çocukluk dönemi, kişiliğimizin ve öz değer algımızın şekillendiği kritik bir dönemdir. Bu dönemde ailemizden, bakım verenlerimizden ve çevremizdeki diğer önemli kişilerden aldığımız mesajlar, kendimizi nasıl gördüğümüzü derinden etkiler. Eğer çocukluk döneminde sürekli eleştiriye maruz kaldıysak, sevgisiz bir ortamda büyüdüysek veya koşulsuz kabul görmediysek, kendimizi değersiz hissetmemiz daha olasıdır. Aile içinde yaşanan çatışmalar, boşanmalar, istismar veya ihmal gibi travmatik olaylar, çocuğun öz değer gelişimini olumsuz etkileyebilir. Özellikle ebeveynlerin sürekli eleştirel, yargılayıcı veya reddedici bir tutum sergilemesi, çocuğun kendini değersiz ve sevilmeye layık görmemesine yol açabilir. Okul hayatı ve arkadaş çevresi, çocukluk döneminde öz değerin şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Akran zorbalığına maruz kalmak, dışlanmak, alay edilmek veya sosyal olarak izole olmak, çocuğun kendine olan güvenini zedeler ve değersizlik duygusunu besler. 2. Toplumsal Baskılar ve Medya Etkisi: Günümüz toplumunda, başarı, güzellik, zenginlik ve statü gibi kavramlar ön plana çıkarılıyor ve sürekli olarak birbirimizle kıyaslanmamız teşvik ediliyor. Medya aracılığıyla dayatılan kusursuzluk mitleri, gerçekçi olmayan güzellik standartları ve başarı öyküleri, kendimizi yetersiz ve eksik hissetmemize neden olabiliyor. Sosyal medya platformları, insanların hayatlarının en mükemmel anlarını sergilediği ve sürekli olarak onay aradığı bir mecra haline geldi. Bu durum, kendi hayatımızı başkalarının hayatlarıyla kıyaslamamıza ve kendimizi sürekli olarak eksik hissetmemize yol açabiliyor. Günümüzün rekabetçi dünyasında, başarıya verilen aşırı önem ve sürekli olarak daha fazlasını isteme hali, kişileri yıpratabiliyor. Başarı odaklı bir kültürde yetişen bireyler, kendilerini sürekli olarak kanıtlama baskısı hissedebilir ve bu durum, değersizlik duygusunu besleyebilir. 3. Travma ve Olumsuz Yaşam Deneyimleri: Yaşamımız boyunca karşılaştığımız bazı zorlu olaylar, travmalar ve kayıplar da değersizlik duygusuna yol açabilir. Bu olaylar, kendimizi güvende hissetmemizi sarsabilir ve dünyaya olan güvenimizi zedeleyebilir. Ayrılıklar, terk edilmeler veya mutsuz ilişkiler, kişinin öz değerini zedeleyebilir ve sevilmeye layık olmadığı inancını pekiştirebilir. Sevdiklerimizin ölümü, iş kaybı, ciddi hastalıklar veya doğal afetler gibi travmatik olaylar, kişinin hayatını altüst edebilir ve değersizlik duygusuna yol açabilir. 4. Olumsuz Düşünce Kalıpları: Değersizlik duygusu, genellikle olumsuz düşünce kalıplarıyla beslenir. Bu düşünce kalıpları, erken dönem yaşantılarımızdan kaynaklanabilir veya zamanla kendi kendimize öğrendiğimiz inançlar olabilir. Genelleme: Tek bir olumsuz olayı genelleştirerek, “Ben hep başarısız olurum”, “Beni kimse sevmez” gibi genel ve kalıplaşmış inançlar geliştirmek. Zihin Okuma: Başkalarının düşüncelerini bildiğimizi varsaymak ve genellikle olumsuz düşünceler atfetmek. Etiketleme: Kendimizi veya başkalarını olumsuz sıfatlarla etiketlemek, örneğin “Ben yetersizim”, “O aptal” gibi. Değersizlik duygusunun kaynağını anlamak, bu duyguyla başa çıkmak için atılabilecek en önemli adımdır. Kendimizi tanımak, geçmişimizle yüzleşmek ve olumsuz düşünce kalıplarımızı sorgulamak, bu yolculukta bize rehberlik edecektir. Unutmayalım ki değersizlik duygusu bir son değil, üstesinden gelinebilir bir durumdur. İnsanın Yaratılışındaki Değer Kalbinizin derinliklerinde hissettiğiniz o değersizlik duygusu, sizi karanlığa çekmeye çalışan bir aldatmacadan ibarettir. Unutmayın ki siz, Yüce Yaratıcı’nın “en güzel surette” yarattığı, eşsiz ve muazzam bir varlıksınız. Bu hakikati kalbinizin her köşesinde hissetmeniz için, gelin insanın yaratılışındaki o muazzam değere, ilahi aşkla yoğrulan o muhteşem sanat eserine birlikte şahitlik edelim. Yaratılışın temelinde sevgi ve merhamet yatar. Allah, evreni yoktan var ederken, insana olan sevgisini de her bir zerresine işlemiştir. O, insanı sadece var etmekle kalmamış, ona kendi ruhundan üflemiş, onu diğer varlıklardan ayıran üstün özellikler bahşetmiştir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliklerden biri, hiç şüphesiz ki akıldır. Allah, insana akıl vererek, ona kâinatı anlama, yorumlama ve onun üzerinde düşünme kabiliyeti bahşetmiştir. Bu kabiliyet, insanı sadece dünyayı algılayan bir varlık olmaktan çıkarıp, onu anlamlandıran, sorgulayan ve yeni keşiflere yelken açan bir varlığa dönüştürür. Akıl, insanın elindeki ilahi bir meşaledir ve bu meşaleyi doğru kullanarak hem kendimizi hem de dünyayı aydınlatabiliriz. İlim öğrenmek, yeni bilgiler keşfetmek, yaratıcılığımızı kullanarak yeni eserler ortaya koymak, aklımızı kullanarak Allah’a yaklaşmanın ve O’nun sonsuz kudretini daha iyi anlamanın yollarından sadece birkaçıdır. İnsanı diğer canlılardan ayıran bir diğer önemli özellik ise iradesidir. Allah, bize kendi seçimlerimizi yapma özgürlüğü vererek, bizi sadece emirlerine uyan pasif varlıklar olmaktan çıkarmıştır. Bu özgürlük, aynı zamanda büyük bir sorumluluk da getirir. Yaptığımız her seçimin, verdiğimiz her kararın bir sonucu olduğunu bilerek, hayatımızı Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yaşamayı tercih etmeliyiz. İrademizi kullanarak kötülüğe karşı durabilir, iyiliği yaymak için çabalayabilir ve Allah’a layık bir kul olmak için gayret gösterebiliriz. Allah’ın insanın içine yerleştirdiği bir pusula olan vicdan, doğru ile yanlışı ayırt etmemizi sağlayan ilahi bir rehberdir. Vicdanımız, bizi her zaman iyiye ve güzele yönlendirir. Onun sesini dinleyerek, ahlaki değerlere uygun bir yaşam sürebilir, hem kendimizle hem de çevremizle barışık bir hayat sürebiliriz. Vicdanımızın sesini bastırmaya çalıştığımızda ise huzursuzluk, mutsuzluk ve pişmanlık duyarız. Bu nedenle, hayatımızın her alanında vicdanımızın sesine kulak vermeli, onun rehberliğinde ilerlemeliyiz. Unutmayın ki değersizlik hissi, şeytanın insanı Allah’tan uzaklaştırmak için kullandığı en sinsi silahlardan biridir. Kendimizi değersiz hissettiğimizde, yaratılışımızın mükemmelliğini ve Allah’ın bize olan sonsuz sevgisini hatırlamalıyız. O, bizi en güzel surette yaratmış, bize akıl, irade ve vicdan gibi eşsiz nimetler bahşetmiştir. Bize düşen ise bu nimetlerin farkına varmak, onları doğru bir şekilde kullanmak ve hayatımızı Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yaşamaktır. Gerçek değer, maddi zenginliklerde, başarılarımızda veya başkalarının onayında değil, Allah’a olan yakınlığımızda, O’nun rızasını kazanmak için verdiğimiz çabada ve insanlığa faydalı bir kul olmamızda saklıdır. Bu bilinçle hareket ettiğimizde, değersizlik hissinin yerini, kalbimizde yeşeren bir sevgi ve huzur kaplayacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.