Öncelikle bir bilgi çağı rahatsızlığı olarak ifade ettiğiniz “dijital obezite” nedir?
Dijitalleşme sürecinin insan hayatına olumlu yansımalarıyla birlikte olumsuz etkileri de olduğu söylenebilir. İnsan hayatını birçok yönden kolaylaştıran dijitalleşme süreci, sağlanan kolaylık ve rahatlık nedeniyle kullanıcıların kendisinden yararlanmayı bir alışkanlık hâline getirmesine sebep olmaktadır. Kullanıcıların edindiği bu alışkanlık, dijitali kullanmaya bağlı bazı problemlerin ortaya çıkmasını beraberinde getirmektedir. Bu problemlerin başında dijital obezite gelmektedir. Dijital obezite, modern sigara bağımlılığına benzemekle birlikte yayılma hızı; ekonomik koşullar, teknolojik gelişme hızı, dijitale ilişkin bireysel ve toplumsal farkındalık vb. faktörlerden dolayı dünya üzerinde farklılık göstermektedir.
Dijital obezite kavramı, günümüz dünyası için birbirinden farklı çeşitli metaforlarla açıklanabilen bir kavramdır. Ben bu kavramı, 20. yüzyılda ilk belirtileri ortaya çıkan ve 21. yüzyılda bulaşıcılık seviyesi öngörülemeyen noktalara erişen bir salgın olarak açıklayıp tanımlıyorum. Bilimsel olarak bu kavramın ulusal ve uluslararası anlamda yapılan çalışmalarda daha çok fiziksel obezite ve bağımlılık ekseninde değerlendirilmesi, dijital obezite konusunda dünya kamuoyunun farkındalık düzeyinin bugün istenilen seviyelere ulaşamamasının temel sebebidir. Dijital obezite, fiziksel obezite ve bağımlılık kavramlarıyla ilişkili olmasına rağmen tanım olarak özgün bir içeriğe sahiptir. Dijital obezite, dijital araçların gereğinden fazla kullanımı neticesinde ortaya çıkan durumu ifade etmektedir. Bu durum, bağımlı ve obez olan bireyin, aile, arkadaş vb. aidiyet duygusuyla bağlı olduğu herkes ve ortamdan kendisini bütünüyle soyutlayarak içine kapanıp yalnızlaşmasıyla sonuçlanmaktadır. Ortaya çıkan sonuç, bireyin dış dünyaya karşı güven duygusunu kaybederek sanal dünyada kendini kabullendirme çabasını tetiklemektedir. Bu sebep ve sonuç ilişkisi doğrultusunda değerlendirilen dijital obezite, etkisini üzerinde gösterdiği bireyin yanından ayırmadığı dijitaller aracılığıyla sanal ortamdan onay alıp gerçek dünyada birtakım etkinliklere katılmasına ve bunları gerçekleştirmesine sebep olmaktadır. Dijital anlamda obez olan bireyin izlediği bu yol, dijital obezitenin bağımlı olan bireyler üzerindeki en önemli yansımasıdır.
Dijital obezitenin insan psikolojisine etkisine ve bu bağımlılığın nedenlerine dair neler söylenebilir? Kişide fiziksel ya da sosyal problemler de olur mu? Dijital bağımlılık temelli yeni davranışsal problemler de var mı?
Dünya üzerinde dijitalleşme sürecinin toplumları etkileme düzeyi ölçüt alınarak dijital obezitenin insan psikoloji, fizyolojisi ve sosyolojisi üzerindeki etkilerine ilişkin birçok şey söylenebilir. Şöyle ki, günümüz dünyasında insanoğlunun günün en az 4 saatinin dijital ürünlerle etkileşim halinde olma durumu, ister istemez diğer gelişim boyutlarını (duyuşsal, dil, ahlak vb.) etkilediği gibi psikolojik, fiziksel ve sosyal anlamda da yansımaları olmaktadır. Dijitale aşırı bağımlılık sonucunda dijitali kullanma kontrolünü kaybeden dijital obezite salgınına yakalanan bireylerde, psikolojik sorunları tetikleyen birçok sonuç ortaya çıkmaktadır. Bunlar;
* Depresyon ve duygu durum bozukluğu (sürekli bir üzüntü ve ilgi kaybına neden olan bir ani duygu durum değişimi sorunu),
* Anksiyete bozukluğu ve suçluluk duygusu (yoğun, sürekli devam eden bir endişe hâli ve günlük hayatta rastlanılan durumlara karşı korku sorunu),
* Psikotik bozukluk ve yalnızlaşma sorunu (kişiyi gerçeklerden, dış dünyadan koparan; düşünce, muhakeme, konuşma ve davranış problemlerinin görülebildiği hastalıklar grubu),
* Dış dünya ve çevreden izole olma sorunu,
* Zaman kavramının içinde kaybolma sorunu (dijitali kullanırken zamanın nasıl geçtiğinin farkında olmama) şeklinde sıralanabilir.
Dijital obezitenin psikolojik sonuçlarıyla birlikte dijital obeziteye bağlı fiziksel sorunlara neden olan birçok önemli sonuçtan bahsedilebilir. Bu sonuçlardan ön plana çıkanlar aşağıda verilmiştir. Bu sonuçlar;
* Kas ve iskelet ağrıları, kas gerilemeleri, bedensel duruş ve oturuş kaynaklı omurga eğriliği ve kamburluk sorunları,
* Çocuklarda karın ve sırt kaslarında zayıflama sorunu,
* Başparmak tendiniti sorunu (akıllı telefon ve tablet kullanımının artmasıyla başparmakta karıncalanma ya da hissizlik),
* El bileği kaynaklı sorunlar (el bileğindeki zorlamalara bağlı olarak gunyon kanal ve karpal tünel sendromu gibi zedelenme ve sinir sıkışmaları),
* Göz sorunları (dijital göz yorgunluğu, göz kapaklarını kısma ve küçülme, göz kuruluğu, bulanık görme, gözde batma, göz ağrısı ve acıma hissinin ortaya çıkması), Göz kaynaklı baş ağrısı sorunu (uzun süre ekrana bakma sonucu görülür),
* Fiziksel obezite sorunu (dijitale bağlılıktan dolayı hareketsiz yaşam ve kilo alma),
* Uykusuzluk (insomnia) ve uyku bozukluğu temelli sorunlar (fiziksel ve zihinsel yorgunluk vb.),
* Akciğer embolisi sorunu (hareketsiz kalmaya bağlı kan akış hızının ve akışkanlığının düşerek pıhtı atması ve damar tıkanıklığına sebep olması) şeklinde sıralanabilir.
Dijitalleşme sürecinde, dijitali kullanma yeterliğine sahip ancak yaşam serüveninde dijitalin olumlu ve olumsuz yansımalarına ilişkin farkındalık düzeyi düşük veya olmayan obez bireylerde sosyokültürel anlamda ortaya çıkan sorunlara neden olan birtakım sonuçlar aşağıda sıralanmıştır. Bunlar;
* Güven duygusunu yitirme (aile, çevre ve topluma karşı),
* Yozlaşma ve yabancılaşma (yetiştiği değerleri beğenmeyip unutarak sanal dünyada sunulan değerleri önceleme),
* Toplumsal olgu ve olaylara duyarsızlaşma,
* Aidiyet duygusunu önemsememe veya yitirme,
* Rol ve modelde değişime gitme (sanal dünyadan beklentilerine, gerçek yaşamdan uzak rol ve modeller seçme sorunu),
* İş ve sorumluluklarını yerine getirmemek, ertelemek veya aksatmak,
* Toplumsal anlamda empatik düşünceden uzaklaşma (sanal ortamda bireysel ihtiyaç ve beklentiler öncelikli olduğundan),
* Zayıf iletişim (aile, arkadaş ortamı ve yaşanılan çevreyle) şeklinde sıralanabilir.
Yukarıda verilen sonuçlar bağlamında psikolojik, fiziksel ve sosyo-kültürel problemleri yaşayan bireyler, aileden ve toplumdan koparak aidiyet duygusunu kaybetme, kültürel anlamda yozlaşma ve yabancılaşma, çevresel anlamda güven bunalımı yaşama gibi psikolojik sorunlarla karşılaşma olasılığı oldukça yüksektir. Bu sorunların büyüklüğü veya şiddeti, dijital anlamda obez olan bireyin kullandığı dijitallere yüklediği anlamla ilişkilendirilebilir. Yüklenilen anlamın bilinçsel farkındalık temelinde şekillenmesi, süreç içerisinde karşılaşılan problemleri tamamen ortadan kaldırmasa da minimum düzeye inmesine katkı sağlayabilir. Toplumsal anlamda bir mücadeleyi gerektiren dijital obezite salgınının teşhisinde geç kalınmasına rağmen tedavi sürecinde ivmenin arttırılması elzem bir durumdur. Bunun aksinin gerçekleştirilmesi duygusuz, empati kuramayan, kimseye güvenmeyen, kendisiyle barışık olmayan, toplumsal etkileşimi zayıf, olumsuz değer algısına sahip kimlik bunalımı yaşayan insan sayısında tehdit edici düzeyde artışlara sebep olabilir.
Dijital obezitenin eğitime yansımalarına dair neler söylemek istersiniz? Genel bir değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Dijital obezite salgınının günümüzde tehdit düzeyinin en yüksek olduğu kitleyi, merak ve araştırma düzeyi yüksek olan öğrenen kitlesi oluşturmaktadır. Eğitim sürecinin başında, ortasında veya sonunda yer alan bu kitle, dijital obezite salgınının hedefi konumundadır. Son yıllarda meydana gelen gelişmeler (Covid-19 pandemisi ve uzaktan eğitim), bu kitlenin dijitale olan ilgisini artırmakla birlikte salgının yayılma alanı ve hızını da etkilemiştir.
Covid-19 pandemisinden sonra küreselleşme hızını dijitalleşmeyle birlikte arttıran dünya, yeni bir pandemiyle karşı karşıya demek, aslında yanlış bir ifade olmaz. Dijital obezite olarak adlandırılan bu salgın, sanal dünyayı oluşturan platformların kendi amaçlarını gerçekleştirerek insanoğlunun günlük zamanın çoğunu kendi lehine tüketmesine dayanmaktadır. Bu süreç içerisinde kendilerini sanal dünyanın cazibesine kaptırıp onsuz yapamayan bağımlı ve obez bireyler, gerçek dünyadan uzak bir yaşam tercih etmektedir. Bu yaşamı tercih eden bireylerin yaş aralıklarına bakıldığında, çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu (12-40 yaş) görülmektedir. Bu yaş grubundaki bireylerin yarısından fazlasının eğitim kurumlarında çeşitli kademelerde öğrenim hayatına devam ettiği dikkate alındığında, dijital obezitenin eğitim sürecindeki oranına ilişkin verileri tahmin etmek zor olmayacaktır. Bu nedenle, günümüz dünyasında dijital obezitenin kurumsal olarak etki düzeyine ilişkin yapılan araştırmalarda, aile dışında öncelikli kurumların başında eğitim kurumları geldiği söylenebilir. Günümüzde bu kurumlar ve kurumlardaki öğrenme ortamları, öğrenen konumunda yer alan bireylerin gelişim düzeyleri başta olmak üzere, gelişen teknoloji ve dijitalleşme sürecine bağlı olarak değişim ve dönüşümler içermektedir. Bu değişim ve dönüşümler, öğrenen konumunda yer alan bireyler başta olmak üzere, onlara eğitimler verip gelişimlerine katkı sunan eğitimci ve idarecilerin dijital ürünlere olan ilgi düzeylerinin artmasını sağlamıştır. Ayrıca bu ürünlerden yararlanmak için onların kullanımına ilişkin yeterliklere sahip olma konusundaki problemler de günümüz eğitim dünyasında verilen hizmet içi eğitimlerle giderilerek bu ürünlere ilişkin oryantasyon sorunu, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından çözülmeye çalışılmaktadır. Eğitim kurumlarındaki dijital gelişimin hızlı temposu öğrenme ortamlarına, çalışma şekli, iletişim kurma biçimi, dersi aktarma stratejisi, yöntemi ve tekniği olarak yansımıştır. Çevrim içi yaşam isteğinin eğitim kurumlarında öğrenim gören topluluğun hücrelerindeki bu amansız ilerleyişi, teknoloji ve onunla birlikte genişleyen sosyal ağlar, öğrenme ortamındaki topluluğu oluşturan bireyleri daha talepkâr ve hızlı tüketen birer dijital vatandaş hâline getirirken; onları sonsuz bilgi ve içerik akışıyla dolu bir 21. yüzyıla doğru sürüklediği söylenebilir. Ancak, eğitim kurumlarında ve öğrenme ortamlarında kullanılan dijital araçların, yukarıda verilen yüksek potansiyelinin ve avantajlarının yanı sıra içerdiği riskler, bilgi toplumu olarak adlandırılan yeni nesil toplumun gidişatını kökten etkilemektedir. Bu nedenle dijitalden etkilenmeye karşı eğitim kurumlarında kaynak ve öğrenen konumda olan toplum günümüz dünyasında dijital ağın bir parçası iken, söz konusu risklerin neler olduğunu ve dijitalleşmenin olumsuz yansıması olan dijital bağımlılık ve obeziteyle mücadelede nasıl hareket edip bir rol üsteleneceklerini bilmek durumundadır.
Öğrenme ortamında aktarana karşı güvensizliğe sebep olan dijital obezite, bireyin her dinlediğini sanal dünyada sorgulayıp öğrenmesini temele aldığından dolayı, eğitim kurumlarında ve öğrenme ortamlarında öğrenci ile öğretmen arasındaki ilişki ve iletişime zarar vermektedir. Dijital anlamda obez olan bireyin, öğrenme ortamlarında kendini diğer arkadaşlarından soyutlayıp, yalnız takılıp bireysel düşünerek hareket etmesi, psikososyal problemlerle karşılaşma olasılığını arttırmaktadır. Bu nedenle, ifade edilen problemlerden kaçınıp sürekli bilgiyi tüketen birey olmak istemeyen, öğrenen konumunda yer alan topluluğa dijitalleşmenin kapsamı, avantajları, dezavantajları, olumsuz yansımalarının ilgili kurum ve kuruluş yetkilileri tarafından uzmanlar eşliğinde aktarılması, eğitimde dijital obezite salgınının yayılma hızını tamamen durdurmasa da düşürebilir.
Eğitim dünyasında dijital obeziteyle mücadele konusunda, dünyada olduğu gibi Türkiye’de ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından çalışmalar yapılmaktadır. Şöyle ki, Türk Eğitim Derneği tarafından 2022 yılında “dijital obezite” temalı bir forum düzenlenerek konunun eğitime yansımaları eğitim camiası tarafından tartışılmıştır. Bu forumda bir konuşma yapan dönemin Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, konuşmasında, eğitimde dijital obezite temasına ilişkin görüşlerini katılımcılarla paylaşmıştır. Eski Milli Eğitim Bakanı konuşmasında, eğitimde dijital obezite ile mücadeleyi daha ileri noktaya taşıyacaklarını ve öğrencilerin bağımlılıklarına yönelik farkındalıklarını artırmak üzere saha çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Çocukların pasif tüketici rolünden çıkarılması gerektiğinin altını çizen Özer, problemin farklı boyutlarıyla birlikte eğitim boyutuyla da ele alınarak gündemde tutulmasının önemine değinmiştir. Özer, yaşamı kolaylaştıran yönleriyle hepimizi içine çeken dijitalleşmenin bilgi kirliliği, bilgi yoğunluğu, ekran süresindeki artış, zararlı içerik, hak ihlali, siber zorbalık gibi kısa ve uzun vadede ortaya çıkabilecek riskleri içinde barındırdığının altını çizerek, bu riski fırsata çevirmenin yolunun ise dijital obezitenin hayatımızı kuşatan bir tehdit olmasına izin vermeden, bu tüketim alışkanlıklarımızı risklerden arındırarak sağlıklı bir düzeye çekmek olduğunu belirtmiştir. Diğer bir deyişle, dijital teknolojinin aşırı kullanımının oluşturabileceği sorunlara dikkat çekerek öğrenenlerde bu konuda bir farkındalık oluşturmak ve dengeli bir dijital teknoloji kullanımı oluşturmak için neler yapılması gerektiğinin araştırılmasının eğitimciler için öncelikli amaçlar içerisinde yer aldığını ve konunun önemine eğitim camiasının bileşenleri olarak vakıf olduklarını ifade etmiştir. Aynı etkinlikte konuşma yapan fütürist yazar Gerd Leonhard, dijital obezite için “temelde sürekli yemek yemek, başka hiçbir şey yapmamakla aynı şey” benzetmesini yapmıştır. Nitekim “Teknolojiye Karşı İnsanlık” kitabında ise, gelecekte teknolojinin insan yaşamı üzerinde oluşturduğu risklerin artacağını belirtmiştir. Bütün bunlardan hareketle, hayatın her alanında etkisini gün geçtikçe arttıran dijital obezite salgınının, eğitim dünyasında da olumsuz yansımalarıyla karşılaşma oranı artabilir. Bu doğrultuda olumsuz yansımaların ortaya çıkmasını engellemek amacıyla, öğrenme ortamında yer alan bireylerin teknolojiden bilinçli olarak yararlanmaları konusunda, kurum yetkilileri (idareci, öğretmen, rehberlik öğretmenleri) tarafından gerekli tedbirlerin alınması zaruridir.
Özellikle eğitimde dijital obezite ile mücadele konusunda tavsiyeleriniz nelerdir? Hızla gelişen ve yayılan bir dijital evrilme söz konusu… Bu konuda geleceğe yönelik projeksiyonlar için neler söylemek istersiniz?
Dijital obeizteyle mücadelenin, sadece eğitimle sınırlandırılmaması gereken çok önemli bir problem olduğunu düşünüyorum. Ancak bu sorunun ortaya çıkıp yayılma hızını şekillendirme boyutunda eğitim sürecinin önemli bir işleve sahip olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle eğitimde dijital obezite ile mücadele konusunun, bu salgının kontrol altına alınması açısından oldukça kıymetli bulduğumu ifade etmek isterim.
Bütün dünyada 21. yüzyılda hayatın her alanında etkisini fazlasıyla hissettiren dijital obezite salgınının, eğitim sürecinde ve kurumlarındaki öğrenme ortamlarında öğrenen ve öğreten konumda olan bireylerin (öğretmen ve öğrenci) davranışları üzerindeki olumsuz yansımaları son yıllarda sıklıkla gözlemlenmektedir. Bu gözlemler, dijitalleşme sürecine bağlı olarak ortaya çıkan birçok davranış bozukluğunun dijital anlamda obez olan bireyler tarafından öğrenme ortamlarında sergilenmesine sebep olmaktadır. Bu durum eğitim sürecinin niteliği ve öğrenme kalitesini düşürmekle birlikte, öğrenme ortamında birbirinde bağımsız hareket eden sorumsuz bir kitlenin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Eğitim sürecinde ve kurumlarında öğretmen, öğrenci, idareci ve veli arasında güven ve anlayış temelli iletişim ve etkileşime zarar veren bu salgının kontrol altına alınması için ilgili kurum ve kuruluşların ivedilikle harekete geçmesi gerekmektedir. Bizim ülke olarak bugüne kadar temel amacımız, eğitim kurumları ve öğrenme ortamlarını (sınıf) dijital araçlarla donatmak ve bununla övünmekti. Ancak, bu dijitallerin kullanımı konusunda yeterliliği düşük dijital anlamda göçmen olan (dijitalin içine doğmayan kullanma kılavuzunda dijitali öğrenen) idareci ve öğretmenlerin, dijital anlamda yerli olan (dijitalin içine doğan kullanımı iyi) öğrenciler arasında bir çatışma ortamının oluşmasına sebep olmuştur. Bu durum, dijitali kullanma konusunda yeterliği düşük olan öğretmene öğrencinin duyduğu güveni kaybedip ve bunu dersin geneline yayarak öğretmenin her anlattığına kuşkuyla yaklaşıp internet temelli dijitalden sorgulamasına sebep olmaktadır. Ayrıca şunu da ifade etmek isterim. Günümüz Türkiye’sinde öğretmenlik mesleğinin değersizleştirilmesinin altında yatan sebeplerin başında, öğrencinin öğretmenin alan, meslek ve genel kültür bilgisi seviyesini yetersiz bulup eksikliklerini internet temelli dijitaller aracılığıyla gidermeye çalışması gelmektedir. Ebeveynlerin bu durumu bilip koşulsuz olarak çocuklarını haklı görüp müdahale etmemeleri veya edememeleri dijital obezite salgınına çocuklarının yakalanma olasılığını arttırmaktadır.
Eğitim sürecinde ve kurumlarında dijital obezite salgını riskinden kurtulmak için neler yapılmalı derseniz, benim cevabım çok net olur. “İnsana güvenme kavramını, sadece eğitimde değil, hayatın her alanında sağlam temeller üzerine inşa etmeliyiz.” Çünkü hiçbir dijital size sevgiyi, saygıyı, samimiyeti, hoşgörüyü, empatiyi, yardımı vb. değerleri öğretemez. Sahip olduğunuz dijital ne kadar çok donanımlı olursa olsun ve ne kadar çok anlam yüklerseniz yükleyin, dijital sadece sizi kendisine bağımlı hale getirerek sizin üzerinizden tüketim temelli amaçlarını gerçekleştirme gayesi taşımaktadır. Bu nedenle eğitimde dijitalleşme sürecinin, yarınlarımıza katkı düzeyini arttırmak için neden-sonuç, fayda-zarar, doğru-yanlış, pozitif-negatif gibi değişkenler açısından yeniden değerlendirilerek gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, dijital obezite kavramının insan yaşamı üzerindeki etkilerinin multidisipliner bir yaklaşımla ele alınabilecek sempozyum ve çalıştayların düzenlenerek bu etkinliklerde elde edilen sonuçların kamuoyuyla sağlıklı ortamlarda paylaşılması, bu salgınla mücadele sürecinde bireysel ve toplumsal farkındalığın artmasına katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

