Ahlakı ve zekâyı birlikte ele alan ahlaki zekâ kavramı günümüz dünyasında, değerler açısından çok kuşatıcı ve ilginç… Ahlaki zekânın geliştirilebilir oluşu da oldukça heyecan verici… Bu çerçevede, ahlaki zekânın önemi nedir? Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Ahlaki zekâ, her şeyden önce, insanı iyi-kötü ikileminde etkin seçime yönlendiren bir yetenek ve insanın eylemlerinin hedefleriyle ve hedeflerinin de ahlaki sınırlarla tutarlı olmasını gerektiren bir çevreyle uyum standardını yakalama gayesidir. Ahlaki zekâya sahip olmak, atılan adım ile gerçekleştirilen eylemin yerinde ve zamanında olduğunu gösterir. Dolayısıyla doğru neden-zaman-yer üçlüsünde başarı, güçlü etik değerlerle yoğrulmuş bir hayat tarzı, inanç ve değerlerin isabetli ve hızlıca doğru yerde uygulanması, vicdanen huzurlu olma hali gibi duygu, düşünce ve uygulamalar ahlaki zekânın göstergeleri arasındadır.
Ahlaki zekâya sahip olma ve geliştirme adına bireylerden beklenen; hangi davranışların ahlaki olup olmadığı üzerine farkındalık geliştirme, sonrasında çevre ile paylaşarak çevrenin de bilinç düzeyini artırma, “Bir musibet bin nasihatten iyidir.” atasözü öğretisi ile başa gelen ve/veya davranışta bulunulan kötü bir olay neticesinde ders alıp tekrarını yaşamama, çevreyle uyum içinde ve kurallara uyarak yaşama, iyi ile kötü, erdem ile kusur ya da doğru ile yanlışın ayrımında vicdan terazisine başvurma gibi uygulamalardır. Fakat bu yolculuğa ilk olarak, gerçekte kim olunduğu ve idealde olunmak istenilen kişi arasındaki tüm gerçeklerin (güçlü, zayıf, üstün, tehditkâr tüm yönlerin) ortaya çıkarılması ile başlanır. Sonrasında yeni duygu ve davranışlar deneyimleme ve öğrenmeyi pekiştirecek çevresel ağda güvene dayalı ilişkiler geliştirme sürecine girilir. İnsanoğlu mükemmel olmasa da mental, ruhsal ve uygulamalı olarak ahlaki ilke ve yeterlilikleri benimserse, her geçen gün ahlaki zekâ düzeyini artıracaktır.
Ahlaki zekânın bireylerin sosyal ilişkilerinde öncü ve dolayısıyla birebir insanlarla yakinen ilgilenilen mesleklerde (örneğin, öğretmen, psikolog, pazarlama uzmanı, satış temsilcisi, insan kaynakları uzmanı, avukat gibi) daha önemli role sahip olduğu aşikârdır. Üstelik çalışma hayatında performans ve liderlik yeteneklerinin geliştirilmesinde başarının kilit bir bileşenidir, çünkü yetenekli çalışanları elde tutmayı başaran ve dolayısıyla rekabeti önde götüren bir iş yapış tarzına yön verir. İş hayatında sürdürülebilir rekabette başarıyı kalıcı kılmada da fark yaratan yeterlilikler arasındadır. Dahası diğer zekâ türlerini (örneğin, sosyal zekâ, duygusal zekâ gibi) de yönlendirir ve bu bağlamda hayati konumdadır.
Rasyonellik açısından, bir süreç değerlendirmesi yapmak gerekirse neler söylenebilir?
İnsanlar açısından rasyonellik (ussallık), fayda ile özdeşleşmiştir. Rasyonel insan, genel olarak bütün alternatifleri göz önüne aldığında, alternatifler arasından seçim yaparken mantıklı olanı, bir başka ifadeyle fayda ve kâr getireni önceler. Rasyonellik, bilinçli bir seçim yapma ve karar almayı içerir. Süreçte öncelikle durum analizi yapılır ve hedeflenen ile karşılaştırılması için ölçütler belirlenir. Mantıksal yaklaşımla en yüksek fayda seçilir. Süreç objektif ve sorun çözücü alternatifleri dikkate alır.
Günümüzde, ahlaki zekâ ile rasyonel karar alma davranışı arasında paralellik kurmak, ticari hayattaki aslında sıradışı modern beklenti ve dayatmalarla çok uyuşmuyor gibi görünse de ifade edilmesi dahi yeni bir düşünce alanı açıyor gibi. Rasyonelliğe dair sonuçları ahlak ile harmanlamak “âhice bir kurguyu” da hatırlatıyor. Katı bir kapitalizme ahlaki format atan kurumsal bir anlayış geliştirmek diyebilir miyiz bu duruma?
Örgütlerde hem yöneticilerin hem de çalışanların tüm davranışlarının yansımalarında iyi-kötü, doğru-yanlış, erdem-kusur ayrımında, bireysel görecelikten ziyade evrensel kabul gören bilimsel ölçütler daha önemli yer edinmiştir. Yöneticiler için etkin karar alma süreci rasyonelliğe dayanır. Rasyonellik ise temelde doğru kararın alınmasıyla ilişkilidir. Doğru karar, yöneticinin amaçlarına uygun düşen kaynakları doğru yer ve zamanda kullanmasıyla, dolayısıyla en yüksek faydayı sağlamasıyla gerçekleşir. Bu bağlamda doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği olan ahlaki zekâya sahip olma ile rasyonel karar alma davranışının yolu bir şekilde kesişir ve etkin sonuç, doğru kararın alınmasındaki ustalıkta gizlidir.
Karar alıcıların nihai sonuca varmalarında onları sınırlayan ve etkileyen pek çok faktör (örneğin, kişisel, yönetsel, çevresel faktörler ve zaman kısıtlılığı gibi) bulunur. Fakat temelde değerler, inançlar ve ahlaki perspektif önemli roller üstlenir. İkilem ve karşılaştırma durumlarında etik değerler öne çıkar. Aksi bir durum, alınan kararların ahlaki olarak sorgulanmasına ve şüphe durumlarının oluşmasına neden olabilir. Dolayısıyla kararları uygulatma konusunda zorluklar yaşanabilir. Dahası karar alıcı seçimlerine ilişkin tüm sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Nitekim ahlaki zekâya sahip olmanın en temel bileşeni, kişisel sorumluluk almadır. Bu bağlamda ahlak ve rasyonellik birbirinden hiç de uzak değildir, karar alma faaliyetlerinde öncüdürler.
Düşünüldüğünde karar bir sonucu ifade ediyor gibi gelebilir fakat asıl olan karar alma sürecidir. Bu süreçte “güven ve iç huzur”, doğru/etkin/etkili kararların alınabilmesinin ön koşuludur. Her eylem sonuç doğuracağından, sonuca giden her yolun tekrar tekrar gözden geçirilip değerlendirilmesi ve bu değerlendirilmenin yapılırken itibarı zedelemeyecek ve aksine artıracak düzeyde tüm ahlaki unsurların göz önüne alınması elzemdir. Bu bağlamda çalışma hayatı geçmişte de, bugün de, gelecekte de seçimlerinde ahlaki ilke ve değerleri önemseyenlerle ilerler. Bu durum, sizin de ifade ettiğiniz gibi, tam da katı bir kapitalizme ahlaki format atan kurumsal bir anlayış geliştirmeye bağlıdır. Kıyasıya rekabet ederken amaca giden her yolun mübah görülebileceği bir anlayış kabul edilemeyeceği gibi, tarih çizgisindeki süresi de bir o kadar kısa ve silik olacaktır.
Ahlaki zekâ ve rasyonel karar alma arasında duygusal manipülasyona, insanı etkileme ve yönlendirme sanatı olarak kişiler arası beceriler bağlamında bir atıfta bulunuyorsunuz. Sadece araştırma yaptığınız sanayi işletmelerinde değil, günlük hayatta da bu konunun tam olarak karşılığı nedir? Sonuçları itibarıyla iş hayatındaki karşılığı nedir? Düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Öncelikle, insanoğlunun doğası gereği, ilişki içinde bulunduğu çevreyi kendi yararına yönlendirme tutkusu vardır. Aksine, “sürü insan” olarak atfedilebilecek olanlar ise kolay ve zahmetsiz olarak yönlendirilmeyi tercih eder. Dolayısıyla neredeyse her an ve her yerde manipülasyonla iç içe zaman geçirilir.
Arzu edilen bir sonuca ulaşmada duygusal becerilere sahip kişiler, stratejik ve manipülatif bir şekilde çevresindeki kişilerin duygularını etkileme ve yönlendirmede başarıya ulaşır. Bu bağlamda, içgüdüsel tepkilerine galip gelmiş, duygularının esiri, bireysel sorumluluk alamayan ve muhakeme yeteneğine sahip olamayan kişilerin manipülasyona maruz kalması kaçınılmazdır. Böylece bu kişilerden rasyonel karar almalarını beklemek hata olur. Ortalama zekâya sahip olamayan ve muhakeme yeteneğinden yoksun olanların da mantıklı hareket etmesi, yine doğru kararlar alması ve vicdanını ve ahlaki değerleri sorgulaması, olası görülmez.
Öte yandan, manipülatif baskı ve davranışlar, insanın ahlaki zekâya sahip olması ve karar alma sürecine etkisinde düzenleyici etkiye sahiptir. Dürüst, sorumlu, merhametli ve bağışlayıcı baskın özellikleriyle ahlaki zekâya sahip olmanın rasyonel karar alma üzerine etkisinde duygusal manipülasyon yaşanması, söz konusu ikili arasındaki ilişkinin şiddetini (gücünü/düzeyini) azaltır. Duygusal manipülasyon yaşa(t)nma durumu arttıkça, ahlaki zekânın rasyonel karar alma üzerindeki etkisi azalır. İster çalışma hayatında ister günlük hayatta olunsun, bilinçli ve mantıklı bir karar alma aşamasında insanı doğruya yönlendiren önemli nedenler arasında ahlaki zekâya sahip olma vardır. Ahlaki değerlere uygun rasyonel seçimlerde vicdanen huzurlu olunması, karar alma sürecini de sonucunu da güvenli kılar. Her ne kadar aralarındaki bağıntı yüksek oranlı olsa da, duygusal manipülatif davranışların etkisi ile bu ilişki gücünü kaybedebilir. Örneğin, işletmelerde birim (departman) yöneticileri günlük rutin düzeni olabildiğince korumaya çalışırlar. Fakat bazen ilgili birim çalışanlarının kişisel sorunları veya çalışma koşullarındaki bazı aksaklıklar nedeniyle standarttan sapmalar yaşanır. O günkü sorunları olabildiğince hızlı, mantıklı seçimlerle, doğru çözmeye çalışırlar. Üstelik bu hususları genel yöneticiye açıklamaktan çekinebilir ve bilgiyi aktarırken filtreleyebilirler. Bu durum çoğunlukla genel yöneticinin baskı içeren tutum ve davranışlarıyla ilişkilidir ve bazen çalışanının dürüst davranmamasına yol açabilir. Nitekim günlük hayatta da duygusal manipülatif baskılarla insanlar yalana başvurmakta, sorumluluk üstlenmekten kaçınmakta, kati olmakta ve yanlış kararlar almaktadır.