Anı Yaşamak Mı?Anlık Yaşamak Mı? / Yasemin Keskin

Olağanüstü özelliklerde ve muhteşem güzellikte yaratılan dünyamız ve içinde bulunan her şey üstün bir sanatın eseridir. Düşünme yetimizin yetersiz kalacağı, en ince ayrıntıya kadar hesaplanmış kusursuz bir kudret. Gördüklerimiz ve bildiklerimiz çok cüzi fakat mucizevi sonuçlarla bağlantılı sonsuz bir derya… İnsanoğlunun görme eylemini gerçekleştirmesi bile mucizevi bir sistemken, gördüğü güzelliklerin onda oluşturduğu duygu durumu ve kalbi boyutu bilinçli bir farkındalık noktasına getiriyor mu ya da ıskalayarak, geçiştirerek cezbeden güzelliklerin hevesine mi büründürüyor? Daha açık bir ifade ile her gece ay ve yıldızlar gökyüzünü süslüyor, güneşin doğuşu ve batışının en güzel izlendiği yer binlerce kişinin ziyaretine maruz kalıyor, doğa harikası olarak nitelendirilen sayısızca şelaleler, ormanlar, körfezler, adalar, koylar, göller, nehirler, mağaralar vs. ziyaretçi akınına uğruyor ve bu olağanüstü yaratılan her şeyin farkında olarak yaşamanın adı hangi terimlerle ifade ediliyor , demek istiyorum. Tamamen zevkçi bir hayatın kasırgalı dehşetine kapılmış bir şekilde yaşayan ve bunun hiç farkında olmayan insanoğlu için ömür tükenmekte ve vakit çok hızlı geçmektedir.
İnsan yaradılışı gereği güzeli sever, keyif alır. Bu kaçınılmaz bir durumdur ve olması gerekir. Dünya ise kusursuz güzelliği ile kendini sevdirir, doğal olanı budur. Evet doğal olarak severiz, severiz de bu sevginin ötesinde bu güzellikleri yaratan sonsuz kudret sahibi Yaradana hayran olmamak, O’nun muhteşem sanatına, estetiğine, uyumuna, inceliğine, eşsiz ve benzersiz yaratmasına şaşırıp kalmamak mümkün mü? En güzel şekilde yaratılan evren ve nefes aldığımız bu dünya insanı hayret ve sükûnetle doğal olarak tefekkür etmeye götürmelidir.
Kişinin kültürü, ahlaki değerleri, dinî inançları dünya yaşamında önemli bir etkendir. İnsanın bakış açısı nasıl ise hayata dair tüm eylemlerini o şekilde gerçekleştirir ve hayatı nasıl yorumladığı ölçüde yaşar, durur. İnsanın hayatı ve dünyada olup biteni yorumlaması, onun algılama becerisi, kavrama ve tanıma yetisi gibi özellikleridir. Bu özellikler günümüzde “farkında olarak yaşamanın” alt terimleri arasında sıralanır ki yaradılışı gereği insanın kendinde var olan bu özellikleri ortaya çıkarması, fark etmesi bile özel bir çaba gerektirir. İnsan bu özelliklerini geliştirilip açığa çıkardığı zaman çok yönlü bir şekilde hayatının her anına tesir eder. Sonuç ise “bilinçli farkındalık” ya da “bir şeyin bilincinde olma” olarak insanın hayatında hem kalbî hem fiilî sorumluluk alanları açar. Yani subjektif sorumluluk alanı doğal olarak, zorlanmadan oluşur. Dahası kişi ileriye dönük amaçlar edinir, ideal sahibi olur.
Günümüzde ise anı farket, anı yaşa telkinleri insan için tutku eğlence ve keyif alma sözleri ile yüzeysel manaların esaretine dönüşmüştür. Anı yaşamak, sorumsuz ve sorunsuz yaşamak olarak algılanır olmuştur. Ve maalesef bu algının farkında olamayacak kadar da sığ bir zihin yapısı günümüz insanının önemli bir sorunu haline gelmiştir. Evet anı yaşamak ile anlık yaşamak arasında belirgin bir fark vardır. Anı yaşamak, hayatında olup biten ne varsa, olması gereken duygu düşünce ve eylemi aktif tutmak ve olması gereken en doğruyu yapabilmektir. Geçmişe takılı kalmadan, gelecek endişesi ve stresiyle kendini köreltmeden şu an yapabileceğin ne varsa yapmak ve bir an önce ertelemeden başlamaktır. Etrafa karşı da bu anlamda duyarlı olmak ailenin, dostunun, arkadaşının değerini kıymetini bilmektir. Olması gerektiği gibi ilgilenmek, yeri geldiğinde onları gönülden dinlemek, ihtiyaçlarını gidermek, sıkıntılarına çözüm üretmektir. Çok büyük işler yapmaktan bahsetmiyorum, belki o an bir fıkra anlatmaktır mesele… Bazen neşelendirmek, dertleri sıkıntıları dağıtmak için birlikte sosyal aktiviteler yapmak önemli bir ihtiyaçtır.
Bugün etrafımızı, en yakınlarımızı anlamaya çalışmak, samimiyetle daha duyarlı bir kalp ile bakmak bizlere çok şey kazandıracak. Gözden kaçan, atladığımız ve fark etmediğimiz o kadar çok şey var ki… Bazen aradan günler hatta yıllar geçer ve geçmişte yaşanılan pişmanlıklar hatırda kalır. Pişman olunan, geç kalınan, anlamak için uğraşılmayan empatisizlik becerileri ile dolu hatıraların sancısı acılı… Yanı başımızdaki annemiz, babamız, çocuğumuz, eşimiz, dostlarımızın farkında bir hayatın penceresinden tekrar dünyaya bakmak ve olması gereken değeri verebilmek önemli; hatta insanın kendisini tanıma yolculuğuna da sürükleyen bir başlangıçtır. İnsanın iç dinamiklerini güçlendirir, aktif bir hale getirir ve bu hassasiyet zamanı ve zamanın her türlü sorunlarını daha iyi anlama kabiliyetini de geliştirir. Etrafındaki insanların değerini, konumunu algılayarak gerekli ilgi ve alâkayı oluşturur. Her şeyden önce sevgi ve saygıya dayalı bedeli ölçülemeyen subjektif değerlerin neticesinde, değerini bildiğin kadar bir duruş sergileyebilirsin… Sahabe-i Kiram Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.)konumunu algılamasaydı, sahabe olabilir miydi?
İnsanın çevresine daha duyarlı olması, etrafında olup bitene hakim olabilmesi ahlaki anlamda da çok güzellikler katar. Güzel ahlak dediğimiz hasletler sosyal hayatımızdaki iletişim becerileri ile hep doğru orantıdadır. Sosyal olmak İslam’ın öngördüğü, tavsiye ettiği önemli bir özelliktir. Bu çağda insanlara İslam’ın sadece emir ve yasaklardan ibaret olmadığını, her şeyden önce sevginin kutsallığını hissettirmek önemli bir başlangıç olmalıdır. Evet şu zamanda bilinçli bir birey olmak adına üzerimize çok sorumluluklar düşüyor. İnsanlara sevgiyle yaklaşamazsak İslam’ın özü olan sevgiyi insanlara nasıl anlatacağız?Allah’ın merhametini, adaletini, cömertliğini, tevbeleri kabul ettiğini, sabrı tavsiye ettiğini ve her şeyden önce kullarının her birine çok değer verip sevdiğini anlatmak, ancak ahlaki kodlarımıza bu güzel özellikleri yükleyerek olabilir. Çoğu insanın korkutulduğu bir din algısını ancak bu şekilde imha edebiliriz.
Önemli olan bir diğer konu ise kişi şartlar ve koşullar ne ise, yaşadığı zorluklara rağmen, bunlara takılı kalmadan teslimiyet duygusuyla hareket etmelidir. Örneğin kişinin geçmişte yapmış olduğu bir hatası, geçmişe dair pişmanlıkları ya da şu an istemediği şartlar ve ortamda olması vs. onu karamsarlığa itebilir. Bir de gelecek kaygısı eklendiği zaman var olan potansiyelini keşfetmeden köreltebilir. Bu gün kim istediği hayatı yaşıyor acaba? İnsanlara sorsanız çoğunun vereceği cevabı tahmin etmek zor değil. Hayat imtihanlarla dolu. Her bir zorluk çile istemeyen koşullar zihnimizi tamamen bunlarla meşgul ediyorsa, şimdiki zamana odaklanmaktan alıkoyuyorsa, kaçırdığımız ihmal ettiğimiz kaybettiğimiz çok şey olacaktır. Ve geçirdiğimiz şu zaman yarın geçmişte kalacaktır. Öyleyse dikkatimizi bulunduğumuz durumda neler yapabileceğimize vermemiz ve yapabileceklerimizi keşfetmemiz gerekir. Yaşadığın şu anın değerini bilmek, istenmeyen olumsuz şartları düşünmek yerine, yapabileceklerine odaklanarak hayatında bir farkındalık oluşturmaktır.
Peki biz farkında mıyız? Kendimizin, duruşumuzun, yaptıklarımızın ve yapabileceklerimizin farkında mıyız? Önemli olan eksi ve artılarımızla kendimizin farkında olup bir değişim ve dönüşüm yolunda mıyız, bunlar için çabalıyor muyuz? Ya da anlık yaşantılarla ömrümüzü tüketiyor muyuz? Evet olması gereken duyarlılık, farkındalık, bir şeyin bilincinde olmak kendine ve dünyaya dair birçok şeyi kaçırmadan yaşamaktır. Adına kaliteli zaman geçirmek deyin, şuur deyin, bilinç deyin, farkındalık deyin; bence hepsi aynı kapının önemli anahtarlarıdır. Rabbim bu anahtarlarla kalbî kilitlerimizi açmayı lütfeylesin…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir