Türkiye’de trafik oldukça problemli bir saha. Sizce hata nerede? Sürücülerde mi yoksa bunun eğitiminde mi yoksa Türk milletinin çok agresif olmasında mı? Türkiye’nin bir Akdeniz ülkesi olması hasebiyle biraz yapıyla mizaçla da alakalıymış gibi…
Yapıyla ilgili, coğrafyanın atmosferiyle ilgili, insanın doğasıyla ilgili, genetiğiyle ilgili olabilir. Ancak en önemlisi bence ahlakıyla ilgili. Çünkü trafik bir noktada bizim ahlakımızın yansıdığı platform. Yani başkasının hakkına riayet etmeyecek bir perspektifiniz varsa kırmızı ışıkta geçiyorsunuz zaten. Ana yolmuş tali yolmuş çok önemsemiyorsunuz, acelenize göre yol benim diyorsunuz. Bunlar önemli ama eğitim öğretim noktası da önemli, çünkü eğitim ayrı bir şey öğretim ayrı bir şey. Siz kişiye öğretirsiniz ama onu eğitememiş olabilirsiniz, eğitirsiniz öğretememiş olabilirsiniz. Mesela kırmızı ışıkta geçilmeyeceğini herkes biliyor mu, bilmeyen var mı, yok! Dolayısıyla kırmızı ışıkta insanlar hâlâ geçiyorsa demek ki hem eğitim hem öğretim tam manasıyla sirayet etmemiş demektir. Adam kırmızı ışıkta geçilmeyeceğini biliyor ama buna rağmen geçiyorsa… Birazda bu yönüyle bakmak lazım hadiseye. Ama ben bu kadar da kötümser değilim. Tabii bu tablo bizim yaramız, kaşıdığımız zaman kanıyor bu yara. Ben kendi adıma işin sosyal sorumluluk tarafıyla da ilgilendiğim için… Trafik Emniyeti ve Sürücü Eğitimcileri Derneği başkanıyım. Bir kişinin bir kuralı öğrenip de bir kişinin hayatını kurtardığı zaman ben çok ciddi manada tatmin oluyorum manevi açıdan. Bununla ilgili de dertlendim. Bununla ilgili ülkemizin değişik illerinde, farklı ülkelerde trafik alt yapılarını inceliyoruz ve zaman zaman bizden verilebilecek şeyler oluyor, zaman zaman onlardan alacağımız şeyler oluyor. Benim gözlemim şu: Türkiye’de bir trafik anlayışı ivmesi var. ‘Trafikte Dikkat On Bin Hayat Projesi’yle bir kıvılcım aldı, hedefe çok fazla ulaşmadı belki bu proje ama ondan sonra değişik ‘Sorumluluğunu Bil’ projeleri, buna benzer birçok proje televizyonlarda, insanların sosyal sorumluluk alanları içerisinde insanlara takdim edildi, bana göre iyiye doğru gidiyor. İnsanlar bu konuyla alakalı anlıyorlar ama ne kadar, neresindeyiz bunun, onu da değerlendirmek lazım. Trafik levhaları değişti, üç dört senelik bir değişim bu ama kaç kişi bunun farkında… Ben acemi sürücüye de sürücü adayına da eğitim veriyorum. Bir de ileri sürüş ve güvenli sürüş eğitimi veriyorum, trafik içinde yer alan çok değişik gruplara eğitim veriyorum. Mesela SRC eğitim merkezimiz var İSEM, hemen bizim karşımızda… SRC’de profesyonel sürücüler geliyor bizden eğitim alıyorlar. Onların çok farklı bir duruşu var, yeni adayların çok farklı duruşu var… Ben kötümser değilim, bu konu insanların ilgisini çekiyor. Şu anda birçok şirket sürücü olarak istihdam edeceği insanlara güvenli ve emniyetli sürüş eğitimi aldırıyor. Emniyette görev yapan sürücülerin, suçlu takibi gibi hassas sürüşlerin eğitimini veriyorum. Önceden bu eğitimleri almak çok ütopyaydı ama şu anda çok makul anlamda bu eğitimi alıyorlar. Bana göre ivme pozitif noktaya doğru gidiyor.
Kazalar noktasında neyi yanlış yapıyoruz, neye dikkat etmiyoruz da bu kazalar oluyor? En çok yapılan hatalar nelerdir?
Sollama hataları, alkollü araç kullanmak çok ciddi manada ölümlü kazalara sebep oluyor. Ayrıca kavşaklardaki ilk geçiş hakkını bilmemek bir de ışıkları doğru okumamak… Başakşehir’de yapılan bir kaza var hatırlarsınız, on dört kişinin öldüğü bir kaza. Bu, ışıkların doğru okunmamasından kaynaklanan bir kaza idi. Bize hep şöyle öğrettiler: Kırmızı söndü, sarı, sarı söndü yeşil, yeşil söndü tekrar sarı, sarı söndü tekrar kırmızı. Küçüklüğümüzden beri beynimize kazınmış gibi bir durum var. Sarı ışık hazırlan demek de neye hazırlan? Durmaya mı hazırlan geçmeye mi hazırlan? Trafikte ihtimal olmaz, ya durmaya hazırlanırsınız ya geçmeye hazırlanırsınız. Tek başına yanan sarı durmaya hazırlan demektir. Kırmızıyla beraber yanan sarı geçmeye hazırlan demektir. Sürücü bunu doğru okumazsa büyük kazalara, ölümcül kazalara sebep olur. Kazaların nedenlerinden bir tanesi trafik işaret ve işaretçilerinin mesajlarını doğru okuyamamak, doğru anlayamamak diyebiliriz. Sollama hataları, hızın da içinde olduğu bir faktör. Hız sınırlarına uymamak ciddi kaza sebepleri arasında. Şu anda radar hız kontrolü çok teknolojik olarak yapılmakta, mobese kayıtları bunu gösteriyor, otobanlarda hızı kontrol eden sabit radarlar var. Eskiden hız yapmayı seven sürücüler geceyi tercih ediyordu. Gece yola çıkarım hızlı giderim, nasıl olsa radar yok, diyorlardı; şimdi gece radarları var. Dolayısıyla teknoloji ilerledikçe kazaların önüne geçiliyor ama insanın bu konuyu ceza anlayışından çok bir trafik hadisesi olarak kabul etmesi gerekiyor. Özetlersek en fazla sollama, alkol, hız ve kavşaklardaki geçiş üstünlüğüne uymamak ölümlü kazaların genel sebepleri. Bir de emniyet kemeri takmıyorsa yaralanmalı veya maddi hasarlı bir kaza olacakken ölümlü bir kaza hâline geliyor. Emniyet kemerinin takılması çok önemli. Alkol konusunda da bir alkol gözlüğüyle, alkollü bir insanın görüşünün nasıl olduğunu ve dünyayı nasıl algıladığını simüle edecek gözlükler var, biz kullanıyoruz. Taktığınız zaman 130 promili simüle ediyor. Kişi 130 promil alkol almış birinin dünyayı nasıl fark ettiğini, cisimleri nasıl algıladığını görüyor, tehlikesine göre alkolden uzak kalıyor. Şu da çok enteresan; 0–50 promil arasında alkolle araç kullanmak ülkemizde serbest, ne yazık ki! Bununla ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla dirsek temasındayız, alkollü araç kullanımı tamamen yasak olsun, bunu arzu ederiz. Alkollü araç kullanılmasını tamamen engellemek gerekiyor!
Şimdiye kadar hep sürücü tarafından konuştuk, bir de trafiğin yol tarafı var. Işıkların, tabelaların düzenlenmesi, yol bakımı… Ülkemiz dünya standartlarına göre ne durumda?
Önceki yıllara göre güzel bir gelişme var. Otobanların kilometresine bakıldığı zaman bu gelişme anlaşılabilir, duble yollar hakeza, hız kuralları değişti. Biz hep insan tarafına bakan yönüyle değerlendiriyoruz ama şimdi yol yapmış devlet, hız kurallarını değiştirmiş. İnsan bunu bilmezse yine kazaya sebep olabilecek bir faktör oluyor. Zaten istatistikler şunu gösteriyor: Kazaya sebep olma oranları %96 sürücülerde, %4 diğer faktörlerde. %96 çok ciddi bir rakam, bu bakımdan hep insan tarafı üzerinde duruluyor. Ben ülkemizin trafik alt yapısının çok kötü olduğunu düşünmüyorum. Otobanların viraj açıları daha teknik yapılabilir.
Hava koşullarına göre aracı kullanırken nelere dikkat etmeliyiz?
Öncelikle araç neden savrulur bir kere bunu bilmek gerekiyor. Defansif sürüş çok önemli. Kar, yağmur, buz vs. gibi aracın savrulmasına etki eden faktörlerin içerisinde aracı emniyetli yere almak, yani defansif sürüşü savunma tarzı bir sürüş olarak değerlendirirsek, defansif sürüşü karşı trafiğin durumuna göre araç kullanmak, hava şartlarına göre araç kullanmak şeklinde değerlendiririz. Ancak buna rağmen sürücü bir buz kütlesinin üstünde, bir viyadük çıkışında kaygan bir zeminde kendini bulduğu zaman da tabi burada kullanılan teknikler var. Mesela, arkadan savrulmalarda halkın doğru bildiği yanlışlar var. “Direksiyon, aracın kayış yönünün tersine çevrilir ve düzeltilir.” diye biliniyor. Oysa doğrusu; arkadan savrulmalarda “Direksiyon, savrulma yönüne doğru çevrilir, araç sağa savrulduysa direksiyon da sağa döndürülür.” Beyin bunu yaşamadıkça kabullenmiyor ve refleks hâline gelmiyor.
Biz trafiğe kapalı alanlarda, güvenli ve emniyetli sürüş eğitiminin temeli olan, kişinin kendi limitlerinin farkına varmasını ve kullandığı aracın limitlerini algılamasını öğretiyoruz. Burada kendi limitini öğrenecek, bir de aracın limitini öğrenecek ama bunu trafiğe kapalı alanda yapması gerekiyor. Kişi hayatı boyunca üç kere ya savrulur ya savrulmaz, belki hiç savrulmamıştır ama bu hiç savrulmayacağı anlamına gelmez. Biz güvenli ve emniyetli sürüş tekniklerini uygularken, trafiğe kapalı alanlarda ve sürücüyü riske atmadan, riskli sürüşleri risksiz alanda yapıp kişinin bu savrulmalardaki reflekslerini psikomotor hâline getiriyoruz, yani istemsiz onu yapması lazım. Araç sağa savrulduğu zaman o an beynin emri sola çevirip kurtarmak olacaktır ama bunu yaşatırsanız kişiye, arkadan sağa savrulduğunda direksiyonu sağa çevirdiğinde aracın düz gittiğini hissettirebilirseniz. Böyle bir şeyle karşılaştığı zaman doğru hareketi yapacak ve hayatını kurtaracaktır. Bunun dışında mesela, mıcıra girdiği zaman insanlar ısrarlı bir şekilde gaza basarlar ki bu da çok yanlış. Gazı kesip lastiklerin yere tutunduğu yerde düşük viteste aracı o bölgeden kurtarması gerekiyor. Özellikle difransiyel yapısını iyi bilmesi gerekiyor. Bir tekerlek mıcırda bir tekerlek sağlam zemindeyse mıcır kayacak sağlam zemin tutacak. Difransiyelin şöyle bir yapısı var: Tekerleğin bir tanesi havadaysa öbür tekerlek boşa döner. Bir tekerlek sağlam zeminde bir tekerlek kaygan bir zemindeyse mıcır, kar, buz gibi; aracın sürüş dengesi bozulacaktır. Bu çok küçük nüanslara uymayışımızdan sıkıntılar oluşuyor. Bir kere biz araca oturmakla alakalı eğitimden geçmeliyiz. Koltuğa çok rahat oturuyoruz, sürüş açımızın, kol açımızın durumu çok önemli. Çok klasik şeyler söylenir ya; direksiyonu dokuzu çeyrek geçe, onu on geçe tutmak. Bunlar aslında direksiyonu iki elle tutmak üzerine söylenen şeylerdir. Yani bir sürüş alışkanlığı oluşturmamız gerekiyor bizim. Karda, buzda, mıcırda savrulmada hâkimiyet sağlayabilmemiz için aracın içinde hâkimiyet sağlayabileceğimiz şekilde oturmamız gerekiyor. Günümüzde yeni nesil araçlarda da otomatik vites araçlar ön plana doğru çıkıyor, yeni nesil kullanıcılar da otomatik vitesli aracı tercih ediyorlar.
Açıkçası sürüşle alakalı teori anlatmanın bir esprisi yok, sürücünün yaşaması gerekiyor. Bazı eğitim metotlarında “en tehlikeli metot” deneme yanılma olarak söylenir ya, bu çok geçerlidir. Trafikte denerseniz yanılıp bir daha deneme imkânı bulamayabilirsiniz. Trafik içinde deneme yanılma yapamazsınız ama trafiğe kapalı bir alanda, emniyet donanımı olan bir araçta bu yapılabilir. Biz skidcar denilen bir araç üzerinde deniyoruz bu eğitimi, aracın devrilme ihtimali yok. 20 km ile giderken 130 km ile giden bir aracın savrulmasını size tamamen hissettirebiliyor, aracın şasesine bağlı. Kişi, on yılda üç kere kayıyorsa bir kere bu eğitimi alıp otuz kere kayar ve on yıllık tecrübeye denk bir sürüş kazanır, çok önemli bence. Mesleki kurumsal firmalar bunu şartnamelerin içine koydular, oldukça ciddiye aldılar bu konuyu. Bir telekominikasyon firması taşeron firmalara, eğer sürücüleri ileri sürüş eğitimi almamışsa ihale vermiyor. Böyle güzel örnekler de var, çok ciddiye alan kurumlar da var.
Şöyle özetleyim sorunuzu: Karda, yağmurda, mıcırda araç kullanmanın önemli teknikleri var ama bu teknikler teorik ve pratik birlikte işlendiği zaman anlam kazanıyor. Fakat yine de yanlış bilinen birkaç tanesini söylemiş olduk. Çok küçük nüanslar çok büyük kazalara sebep oluyor.
Kayan yerde lastikleri indirme gibi bir yanlış anlayış var. En yanlış anlayışlardan bir tanesi, “aracım kayıyor havasını indireyim” O zaman dişler yeri tam tutmadığı için araç yere tutunamayacaktır ve araç daha çok kayacaktır.
Zincirle alakalı yanlışlar var, bu yanlış adeta kanunlaşmış: “Önden çeken araçlarda zincir öne takılır, arkadan çeken araçlarda zincir arkaya takılır.” Ama öne zincir taktığınızda arkadan savrulursanız ne olacak? Pergel olursunuz o zaman. Ön lastik tutacak, arka lastik kayacak spin atacaksınız arabayla, arkaya taksanız önden savrulacaksınız. O zaman dördüne birden takmanız lazım. Ayrıca zincir zorunluluğu olup da kış lastiği kar lastiği takıldığı zaman niçin kabul edilmiyor, bu bana çok anlamlı gelmiyor.
Bugün, Uludağ’daki ticari taksilerin hepsinde kar lastiği var ve zincir takan bir aracın yanından fevkalade savunmaya dayalı bir şekilde geçiyorlar. Ülkemizde zincir takma zorunluluğu hâlâ yasal anlamda var. Kar lastiği yasal olarak zincirin yerini tutmuyor.
Bu durum yabancı ülkelerde nasıl?
Kanada’da kar lastiği kullanılır. Hatta mevsim tarihleri veriyorlar; şu tarihle şu tarih arası kar lastiğiyle gidilecek. Zincir aynı zamanda zemine de zarar veriyor, millî servet yani. Tuz atıyorlar, ilaç atıyorlar… Bunlar hem araca zarar veriyor hem yola zarar veriyor. Bu bakımdan kar lastiği anlayışını yaygınlaştırmaları gerektiğini düşünüyorum.
Kar lastiği, yakıt tüketimini değiştiriyor mu?
Farklılık olur ama şu anda firmalar teşvik etmek amacıyla ARGE çalışmaları yapıyorlar bu konuyla ilgili. Benim küçük bir cipim vardı, onda sürekli kar lastiği kullanırdım. Ne hızımda ne de yakıtla alakalı çok ciddi bir fark görmedim. Ama dediğim kar lastiklerinin de çok çeşitleri var. Siz eğer dişli tırnaklı çivili böyle tercihleriniz olursa elbette ağırlık konusunda etkilenirsiniz. Şimdi, tek bir ayakkabınız varsa çok hızlı eskiyor, iki ayakkabınız varsa daha uzun süre kullanıyorsunuz. Dinlendirerek kullanmak çok önemli, iki ayakkabı daha uzun süre dayanıyor. Bir de lastikle ilgili en önemli konulardan bir tanesi; kendi standartlarında lastik takmaları, lastiğin görsel tarafına bakmamaları, lastik hava basınçlarını tavsiye edilen değerde tutmaları çok önemli. Bir de bence yazın yaz lastiği kışın kış lastiği takılmalı. Lastiklerin de son kullanma tarihleri vardır, bayat lastik yola tutunmayı çok olumsuz etkileyecektir. Bazı ülkelerden çok ucuz lastikler ithal ediliyor. Lastiğin tırnaklarına bakıyorsunuz görsel olarak müthiş ama yeri tutmuyor. Ucuz ve adi lastikleri tercih etmemeleri gerekiyor. Kazaları önleme açısından lastik tercihi çok önemli.
LPG’nin artıları ve eksileri nelerdir?
Ülkemizde LPG ile alakalı yanlış anlaşılma var: “LPG’li araç kaza esnasında patlar.” Böyle bir düşünce hâkim. Kapalı garajlara LPG’li araç giremediği için ikinci sınıf araç muamelesi görürler. LPG ile ilgili protokoller diğer ülkelerden tercüme edilerek gelmiş bir mevzuat. Ben şöyle hatırlıyorum: Avrupa’daki LPG’li araç mevzuatında LPG’li araç kapalı garajlara değil, havalandırması olmayan garajlara giremez. LPG ülke ekonomisi açısından da çok önemli, kişinin cebinden de az para çıkıyor ve en önemlisi LPG fevkalade çevreci. Nedense böyle bir reklamı olmuş; motoru mahvediyor, performansı düşürüyor… Bence performansı sürücünün hissetmediği kadar az düşürüyor. Özellikle yeni teknoloji LPG sistemleri sürücüye bunu hiç hissettirmeyecek derecede. LPG’lerin içerisindeki katkılar o performans açığını da kapatıyor. Bana göre LPG’li araç benzinli araca göre motor ömrünü %5 azaltabilir. Bu da toplamda üç tane motoru amorti ediyorsunuz. LPG’li araç hem ülke konomisi hem kişinin kendi cebi hem de çevre açısından çok faydalı bir yakıt. Tercih etmek gerekiyor, devletin de bunu teşvik etmesini arzu ediyoruz. Gönül dergisi kanalıyla birileri bunu okur belki de bir hareket başlatırlar. Sivil toplum örgütleri bu konuyu zaman zaman vurguluyorlar. Birçok ülkede LPG taktırıldığı zaman vergilerde indirim yapılıyor. Bildiğim kadarıyla İngiltere kraliyet araçları LPG’li, örnek olsun diye yapmışlar galiba. Belki de o kompleksi ortadan kaldırmak için yapmışlardır.
Yakıt tasarrufu konusunda sürücülere neler tavsiye edersiniz?
Yakıt çok önemli, ayrıca petrol üreten bir ülke değiliz. Çok önemli nüanslar var. Sürüş alışkanlıklarımız önemli; ayağımızı debriyajın üzerinde tutmamak, aracı uygun viteste kullanmak, uygun lastik tercihi, lastik hava basınçları, uygun yakıt kullanmak. Yakıt alma zamanı; mesela soğuk havalarda yakıt alırsanız daha ekonomik yakıt kullanırsınız, yazın sabahları yakıt alırsanız daha ekonomik kullanırsınız, havanın sıcaklığı soğukluğu yakıtın yoğunluğunu etkiliyor. Deponuzu fullerseniz daha ekonomik yakıt kullanırsınız. Bunlar bir araya geldiği zaman büyük paralar oluyor. Oktan seviyeleri eşit yakıt kullanmak gerekiyor, çok değiştirmemek gerekiyor. Uygun hız çok önemli, ekonomik hızlar var. Genelde yanlış bir anlayış var. Vitesi boşa atınca sanki hiç yakıt yakmıyormuş sanılıyor. Hem çok tehlikeli hem de şu anda yeni nesil araçlarda denesinler araç ne kadar yaktığını gösteriyor. Boşa alsınlar bir de son kullandıkları vitese alsınlar, otomatik araçlarda bu şekilde çok rahat gösteriyor zaten. Araç yokuş aşağı gittiği zaman sıfır gösteriyor, ama vitesli arabalarda boşa atın değer gösterir. Yani böyle bir yakıt tasarrufu yok. Aracın aerodinamik yapısını bozan süslerin, eşyaların araca takılması da tamamen yanlış.
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

