Yaşlıları tanımak ve yaşlılık psikolojisi hakkında bilgi sahibi olmak, yaşlılarla olan iletişimimizi ve sosyal ilişkilerimizi kolaylaştıracaktır. Yaşlılarla sağlıklı bir diyalog ve sosyal ilişki için bu gereklidir. Bu yüzden onların beklentilerini, korkularını ve endişelerini iyi tahlil etmek gerekir. Onları ne kadar iyi tanırsak ilişkilerimiz o oranda sağlıklı olur.
Mesela emeklilerle ilgili bazı gözlemlerle konuya girelim. Kişi emekli olduktan sonra yeni bir işte çalışmıyor veya herhangi bir uğraşısı yoksa fiziksel ve psikolojik yıpranma daha hızlı olmaktadır.
Emeklilik, hayat içerisindeki önemli değişim dönemlerinden biridir ve sıklıkla yaşlının karşılaştığı ilk büyük değişimdir. Emekli olan kişi öncelikle gelir kaybına uğrayacaktır, bunun yanında sosyal rol ve yetkileri de değişecektir. Emeklilikle birlikte yaşanan bu kayıplara uyum sağlayamayan bireyler, kendilerini değersiz, önemsiz, yalnız, boşlukta, çaresiz hissedebilirler. Hayatlarının geri kalanını planlamakta güçlük çekerler. Yakınlarına yük oldukları hissine kapılır ve bazen de onlara karşı öfkeli tavırlar sergileyebilirler. Can sıkıntısı çekerler. Fiziksel sağlıkları bozulur. Bu kişilerin çoğunda klinik depresyon görülmektedir. Oysa emeklilikle birlikte ortaya çıkan güçlü duygular tanınıp bu yeni duruma uyum sağlandığında emeklilik, bireyin kişisel gelişimi, büyümesi ve hayata yeni bir bakış açısı getirebilmesini sağlayacaktır.2
Yaşlandıkça sosyal ilişkilerde azalma gözlenir. Yeniliklere, yeni şeyler yapmaya ve öğrenmeye karşı yaşlılar tutucu olur. Çevreye ilgileri ve sosyal ilişkileri gittikçe azalır. Bu durum genellikle yapamamaktan ve hareket zorluklarından kaynaklanır. Ölümler nedeniyle sosyal çevreleri azalır, yeni ilişkiler kurmak zorlaşır. Yaşlılıkta kişiler aşırı tutumlulaşır, mal ve para düşkünlüğü artar. Gerçekte çok da gerek duymadıkları, duymayacakları şeylere aşırı bağımlılık göstermeye başlarlar.3
Yaşlıların birçoğu sosyal çevrelerine aşırı bağımlıdır. Kendi annemden ve eşimin annesinden edindiğim tecrübe şudur: Eşleri öldükten sonra, başka şehirlerde yaşayan çocuklarının yanında yaşamaya başlamak onlar için çok sıkıcı ve hapis hayatı gibi. Kendi başlarına yaşama şartları daha ağır olsa da onlar yine de başka şehirde daha rahat yaşamayı kabul etmiyorlar. Hem yeni çevreye uyum sağlayamıyorlar, hem de alıştıkları eski sosyal ortamlarını terk etmek onları aşırı mutsuz ediyor.
Hele imkân varken yaşlıları huzurevlerine emanet etmek de bir evlat için en büyük facia olsa gerek. Onlara bakmayı bir zahmet olarak değerlendirmemeli, aksine ahiretimiz için bir kazanç ve nimet olarak görmeliyiz. Peygamber Efendimiz: “Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun!” dedi. “Kime yazıklar olsun?” denilince şu cevabı verdi: “Anne-babasının ikisi veya biri yanında yaşlandığı halde cennete giremeyene!” (Müslim)
Yaşlılarla ne zaman konuşsam konuyu bir şekilde evlatlarına getiriyorlar. Onların konumlarından, başarılarından, güzel ahlaklarından ve geldikleri mevkilerden övünçle bahsediyorlar. Bu da onların hayatta yapamadıklarını, başaramadıklarını, evlatlarının başarma arzusunun onlar için ne denli önemli olduğunu gösteriyor.
Yaşlı kişinin fikrinin alınmaması, durum üzerindeki denetimini kaybetmesi ve durumu değiştiremeyeceğini bilmesi depresyon ve geri çekilmeye neden olur. Artık başkaları tarafından yönlendirildiğini ve gücünü tümüyle yitirdiği duygularına kapılarak kısa sürede kendini bütünüyle bırakmasına yol açar. Kurt kocayınca kuzunun maskarası olur diye düşünür. Giderek pasifleşir ve çevresine karşı ilgisini kaybeder. Her türlü denetim olanağını kaybettiğine inanması halinde boyun eğme sendromu ortaya çıkar. Bu durumda kişi kendisini bırakır ve yaşama isteğini yitirmiş, yaşayan ölü gibi olur.4
Yaşlılar için ne yapmalıyız?
Unutmayalım ki insanlar yaşlanınca artık değersizleştiklerini, işe yaramadıklarını, daha az sevildiklerini, maddi manevi güç kaybına uğradıklarını düşünebilirler. Onları bu düşüncelerden uzak tutalım. Her yaşın kendine has güzelliğini onlara hissettirmeye çalışalım.
Tanımasak da selam verelim. Yüzümüzden tebessümü eksik etmeyelim. Mutlaka hal hatır soralım. Sorunlarını dinleyip alakadar olalım. Onlara değer verdiğimizi belli edelim. Tecrübelerinden faydalanalım. Yaşlı akrabalarımızı arayıp soralım, mutlaka özel günlerde, bayramda seyranda ziyaret edelim. Hoşgörü ile yaklaşıp olumsuz hatıralara sünger çekelim. Bizlere yaptıkları iyilikleri hatırlatıp onları motive edelim. Olayların hep iyi yönlerini görmelerine yardımcı olalım. Bayrağı onlardan devraldığımızı, bugünlere onların sayesinde geldiğimizi ifade edelim. Empatiyi elden bırakmayalım. Hayattayken onların kıymetini bilelim. Onlara sorun değil hep umut olalım. Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Bir babanın evladına duası, peygamberin ümmetine duası gibidir.” (Suyûtî) Bu yüzden, beddualarını değil hep dualarını alalım. Geçinmek için bir şeyler satan yaşlılardan mutlaka alışveriş yapalım. Sevelim, sayalım…
Kaynakça:
1-2) Psikiyatri Uzm Dr. Barış Önen Ünsalver
3) Prof. Dr. Bengi Semerci
4) Psikiyatr Dr. Orhan Çelik
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

