Modern Çağda Kul Hakkı İhlalleri / Eyyubi Işıksal

31-hak-ihlaliMerhum İhramcızâde “Adam olmak çok güç çok! Sizler gücünüz yettiğince insanlıktan nasibinizi almaya gayret ediniz!” dermiş öğrencilerine. Fizik bedeniyle çamur, ruh yönüyle nur olan bir varlık insan. Çamur yönüyle hayvanlara eşdeğer, fakat ruh yönüyle hazret ve mükerrem. Nur yönü bedeni terk edip gittikten sonra geriye hiçbir fonksiyon icra edemeyen atıl bir çamur tortusu kalıyor. Nur/Çamur terkibi bu dünyada bir eğitim-öğretim sürecinden geçiyor. Eğitim, davranışları değiştirmek ve yeni, düzgün davranışlar devşirmek için gerekiyor. İnsanlar “ağaç yaşken eğilir.” hesabı gençlik yıllarının başlangıcına kadar eğitilebiliyorlar. Bilahare ölünceye kadar sürgit devam edecek olan bir bilgilenme dönemi başlıyor. Eğitim de öğretim de hayati önem taşıyor. İkisinden de mahrum kalan, çamur olmakta karar kılıyor; çamur adam oluyor. Modern sosyal hayatta, takva dediğimiz sorumluluk bilincinden yoksun, üstüne üstlük görgüden, toplum kurallarından azade nice çamur adam birlikte yaşam sürdürüyor. İyiler bir noktaya kadar kötüleri idare ederler, fakat çamur adamlar yüz yüze gelip iletişim moduna geçtiklerinde kıyamet kopuyor. Çünkü bu eşleşme sürtünme katsayısını maksimum düzeyde yükseltiyor.
Sıcak bir yaz günü, Ramazan ayı, iftara yarım saat kala evinizin balkonuna iftar sofrası kuruyorsunuz. Tüm yiyecekler sofrada yerlerini almışlar. Vakit son dakikalara yaklaşırken çorbaları da kâselere dolduruyorsunuz. Tam bu esnada misafirleriniz “Biz geldik!” diye aşağıdan el sallıyorlar. Zamanlamanız mükemmel! Sevinçle kapıya koşup konukların asansörden inişini bekliyorsunuz. Hoş geldiniz seremonisinden sonra misafirleri iftar için balkona alıyorsunuz. Fakat o da ne! Sofranın her tarafı toz toprak, kıl kılçık içerisinde! Büyük bir şaşkınlık geçiriyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Şoktan uyanmanız uzun sürmüyor. Çünkü üst kattaki komşu kadın büyük bir pişkinlikle yollukları, battaniyeleri, çırpmaya silkelemeye devam ediyor… Yaşandığına şahit olduğumuz bu olay modern çağda yaşam alanlarını adil paylaşma kültürüne sahip olmadığımızın bir örneğini teşkil eder. Apartman ortamı kul hakkı ihlallerinin günümüz dünyasında en yoğun yaşandığı ortamların başında gelmektedir. Eski çağlarda apartman dediğimiz bir toplu yaşam alanı yoktu. Bu nedenle apartman ortamında oluşan kul hakkı ihlalleri de modern çağın şartlarına uygun bir tablo oluşturmaktadır. Duvarların, tavan ve tabanın müştereken kullanıldığı bir form mekândan bahsediyoruz. Merdivenlerin, çatı, bodrum ve park alanlarının ortak kullanıldığı bir yerleşim ünitesinde bu müşterek kullanımlardan doğan sorumluk ve masrafların da ortak paylaşılacağı aşikârdır. Böylesine kompleks bir yapı içerisinde tahakkuk edecek kul hakkı ihlallerini öyle birkaç kalemde sayıp dökmek mümkün değildir. Apartman giderlerinin paylaşımı ve ödemelerin ifası konusunda gösterilmesi gereken hassasiyet konunun maddî boyutunu oluşturmaktadır. Bina demirbaşlarını dikkatli ve özenli kullanmak, ortak malları korumak başka bir konudur. Komşunun malını, canını, namus ve itibarını korumak, sır ve mahremiyetini muhafaza etmek ise manevî sorumluluk gerektirir. Huzur ve sükûnu ihlal etmemek, yardımlaşma, ziyaret gibi sosyal nitelikli görevler ise dini sorumluluk alanına girmektedir. Bu saydıklarımızın her birisi ayrı bir başlık konusudur. Ayrıntıya girilecek olursa bir bina içerisinde o kadar karmaşık suç ve kul hakkı unsurları ortaya çıkacaktır ki “apartman yönetmeliği” düzenlemekle bunların hiçbirisi çözüme kavuşturulamaz. En çok tekerrür eden ihlallerden bazıları şunlardır: Asansörü meşgul etmek, yüksek sesle kavga etmek veya gürültülü müzik dinlemek, ahlak dışı davranışlar sergilemek veya bu tip insanlara evini kiralamak, ortak yaşam alanlarını kirletmek, aidatları ödememek vs… Resulullah Efendimiz (sas) komşuluk hakları ile ilgili uyarılarına günümüzde daha fazla dikkat etmemiz gerekir. Niçin böyle söylüyoruz? Çünkü onlar geniş topraklar üzerinde yatay yerleşim tarzında binalar yapıyorlardı. Haliyle komşuluk ilişkilerinin de yatay olduğunu pekâlâ söyleyebiliriz. Ama modern çağda zorunlu olarak dikey yerleşim tarzına mahkûm olan ve birbirinin üzerinde tıkış tıkış yaşayan günümüz insanları için durum çok başka. İşte Efendimizin komşuluk ilişkilerine -birbirinin mirasçısı- olacak kadar vurgu yapan o mucizevi uyarıları günümüzde de çok önemlidir.
Oturduğumuz apartmandan dışarıya adımımızı attık; acaba hangi kul hakkı ihlalleriyle karşılaşırız? Satın aldığı bir ürünün ambalajını sizin binanızın önünde açıp, kâğıt ve plastik artıklarını oraya bırakıp savuşup giden şu adam ne yaptığının farkında mı? Falanca mahalleden gelip de sizin binanızın önünde park eden şu şahıs, arabasının sigara küllüğünü sizin kullandığınız kaldırımın üzerine boca edip sonra da gaza basıp giderken siz ne düşünüyorsunuz? Adam boş sigara paketini veya izmariti sorumsuzca caddeye fırlatıp gidiyor! “Benden sonra bir başkası bunu yerden almak zorunda kalacak.” diye hiç düşünmüyor. Markette ekmekleri tek tek elleyen müşteri nihayet birini almaya karar veriyor; peki bu kişi kaç ekmeğe mikrop bulaştırdığının farkında mı acaba? Bir adamı “Niçin bütün ekmeklere temas ediyorsun?” diye ikaz etmiştim de “Ellerim tertemiz!” tarzında bir savunma içine girmişti!

Medya Ve Hak İhlali
Modern çağın kul hakkı ihlallerinden birisi belki de en önemlisi medya kanalıyla vuku buluyor. Basılı medya, internet medyası, sosyal medya vs. Dezenformasyon, spekülasyon, manipülasyon, provokasyon ve benzeri birtakım terminoloji, bilişim teknolojisi olarak lanse edilen bu medya türevlerinden doğdu. “Bilişim Çöplüğü” demek hiç de abartılı bir tespit olmaz. Bu ortamlarda bilgi vermekten ziyade algı oluşturmak yani kötü niyet ve düşünceler amaçlanıyor. İnternet Çağı başladığı günden beri, insanlar hakkında özel bilgilere ulaşmak kolaylaştı. Kişilerin özel hayatı, banka hesapları, kişisel ve kimliksel bilgileri ortalıkta dolaşıyor. Dolaşıyor çünkü insanlar masumane veya cahilâne bir sâikle tüm mahrem bilgilerini bilgisayar ortamında depoluyor. Fotoğraflar, günlükler ve kişiye münhasır sırlar, dijital ortamda ele geçirilebiliyor. Gizliliğin ihlal edilmesini önleyecek Allah korkusundan başka hiçbir neden yok. Özel hayatı korumaya yönelik veya internet üzerinden işlenen suçlar için caydırıcı kanunî müeyyideler oluşturmak -bu alanda- pek mümkün görünmüyor. İnternetin sosyal medya denilen enstrümanları şantaj, komplo ve karalama kampanyalarına alet ediliyor. Sistematik kışkırtma ve baştan çıkarma projeleri toplumda şeytanî bir kaos oluşturuyor. Bu tasarımları kurgulayan toplum mühendisleri bir toplumu, bir milleti ya da birçok medeniyeti tahrip etmeyi hedeflemiş olabilirler; bu ayrı bir konu. Ancak her birey bu dijital ortamda bir suç makinesine dönüşebilme potansiyeline ve olanağına sahip; yeter ki istesin! Rabbimiz Hucurât suresinin 12. ayetinde şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın.” Resulullah (sas) bir gün minbere çıkarak yüksek sesle şöyle buyurur: “Ey diliyle Müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olanlar! Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira kim, Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa Allah da kendisinin kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil eder.” (Tirmizi)

Trafik ve Hak İhlali
Bir başkasının aracına hasar verdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi gaza basıp giden kaç kişi görmüşümdür! Trafikte sürücünün kendi hayatını riske etmek dışında telafisi mümkün olmayan bir ölümcül hatası daha var; başkalarının can ve mal güvenliğini tehdit etmek. Eski çağlarda böyle şeyler yoktu. Yaylı arabalar, faytonlar çarpışmaz; eşekten düşenler ölmezdi. Günümüzde trafik, yüksek stres kaynaklarından birini oluşturuyor. Çünkü güvenli sürüş ve güvenli yolculuk garantisi yok. Kul hakkını göz önünde bulundurarak ve trafik kurallarına riayet ederek insanların huzurlu bir yolculuk yapmasını sağlamak, sorumluluk bilincine sahip olan her vicdan sahibi insanın görevidir. Ülkemizde bir yılda trafik kazalarında ortalama 3500 kişi hayatını kaybederken, 240 bin kişi ciddi şekilde yaralanıyor. Bu yaralılardan 90 bin kişi sakat kalıyor. Yıllık ortalama kaza sayısı 270 bin. Bunlardan 120 bini sürücü hatalarından kaynaklanıyor, yani insan unsuru! Başka bir ifadeyle kul hakkı ihlalleri. Maddi hasarlı kazalarda yaklaşık 1 milyar lira tutarında hasar oluşuyor. Bu rakamları tüm dünyaya teşmil ettiğimizde ortaya tüyler ürpertici bir tablo çıkıyor. Mademki trafik kurallarını ihlal etmenin bu dünyadaki maliyeti böylesine ağırdır, bunun Allah katındaki maliyetinin de çok yüksek olduğunu unutmamak gerekir.

Hak İhlali ve Vandalizm (Tahripçilik)
Çağımızda tahripkârlık, kamu mallarına veya saldırganın hiç tanımadığı kişilerin, gayrimenkul ve araçlarına yönelik saldırganca davranışlarda bulunma eğilimi olarak özetlenebilir. Saldırgan bu davranışı kasıtlı olarak yapar; kamu mallarına ya da tanımadığı kişilerin öz varlıklarına zarar verdiğinin bilincindedir. Akademik çalışmalara malzeme olacak çok ilginç tespitler rapor edilmiştir. Mesela sosyal bir gerekçeyle gerçekleştirilen bir protesto eyleminde sabahtan akşama kadar yalnızca çiçekleri ve süs bitkilerini tahrip eden genç bir kız! Ya da yalnızca masum vatandaşların araçlarını tahrip eden delikanlılar! Yalnızca süs bitkileri, yalnızca araçlar; çok ilginç değil mi? Birçok marazi ruh, isteklerini masum kalıplara sokabilmekte, tahripkâr öfkesini sosyal bir eyleme kanalize edebilmektedir. Ülkemizde kamu mallarına zarar verilmesi, park ve bahçelerin tahrip edilmesi, sanat eserlerine zarar verilmesi, duvarların yazılarla kirletilmesi gibi çeşitli biçimlerde ortaya çıkan tahripçilik araştırmacıların konusu olmuştur. Araştırmacı Van Vliet tahrip edilen mekânları altı grupta incelemiş: parklar ve oyun alanları, eğitim tesisleri, toplu taşıma araçları, yurtlar ve kütüphaneler, resmi kurum ve kuruluşlar, şehir demirbaşları (oturma grupları, banklar, aydınlatma lambaları)… Binaların cam ve pencerelerini kırmak, kundaklamak, bankları kazıyarak isim ve şekiller oluşturmak, kütüphanedeki kitapların sayfalarını yırtmak, trafik levhalarını tahrip etmek, telefon kabinlerini kullanılmaz hale getirmek, belediye otobüslerinin koltuklarını yırtma… Aslında bu saydığımız vandalist eylemlerin her birisi uzun uzun üzerinde çalışılması ve düşünülmesi gereken konu başlıkları.
Konuyla ilgilenen bir başka araştırmacı da Cohen. Onun tespitlerine göre de birbirinden farklı beş tür vandalizm var:
1-Yağmalamayı amaç edinmiş vandalizm: Adi hırsızlık olaylarının tümü bu sınıfa girer. Şu farkla ki hırsızın yaptığı tahribat, çalmayı planladığı şeyin değerinden çok daha fazladır. Mesela aracın camlarını patlatıp cep telefonunu alıp kaçmak gibi.
2-Dikkatleri kendi üzerine veya bir soruna çekmeye yönelik ideolojik vandalizm: Sırf hapishaneye girip oradaki imkânlardan yararlanmak için herhangi birisinin mülküne zarar vermek gibi.
3-İntikam almayı amaçlayan tahripçilik (işverene öfkelenen işçinin gizli gizli tezgâhlara zarar vermesi gibi).
4-Oyunsu, eğlence amaçlı vandalizm: Tren camlarını taşlamak, reklam panolarını, sokak ampullerini kırmak gibi. Bu eylemleri oyunsu yapan şey “Kim daha fazla zarar verecek?” olgusudur.
5-Sabotaj niyeti taşıyan vandalizm: (komşusunun aracını çizmek, lastiklerini patlatmak gibi).
Bu tür bilimsel araştırmalar yapılmadan önce böylesi saldırganlıkların arka planında yalnızca gelir dağılımındaki eşitsizliğin yattığına inanılırdı. Bu kategoriye giren tahripçilik ve engellemelerin hayal kırıklığı ile ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Ancak fakirlik de görecelidir. İnsanlar refah ve belirli bir statü düzeyine ulaşsalar bile yine yoksunluk belirtileri göstermekte ve vandalist tavırlar sergileyebilmektedir. Çünkü standart algıları yükselmiştir; daima yukarı bakmaktadırlar. Organize edilen yoksunluk ve engellenme duyguları bireysel olmaktan çıkıp sosyal protestolara bu da sosyal anarşizme ve tahripçiliğe dönüşmektedir.

Kişisel Hassasiyetlerden Kaynaklanan Hak İhlalleri
Pasif sigara içiciliği denen bir kavram vardır; aktif içicilerin önemsemediği bir olgudur bu. Pasif içicilik, sigara içen kişinin dışarı üflediği duman karışımının solunması olarak tanımlanır. Sigarada süzülmeyip doğrudan havaya karıştığı için daha fazla zehirli madde içerir. Sigara dumanı sigara içen kişinin soluduğu dumandan dört kat daha fazla zehirlidir. Sigara içeni de öldürür, soluyanı da! Haydi bundan geçtik; bir şekilde içicinin yanında bulunan KOAH, astım ve benzeri kronik hastalıklara duçar olan yani durumu hassas olanlar neler çekiyor! Adam misafirliğe gitmiş veya evine misafir gelmiş; yanında tüttürülen sigarayı hem sabırla sineye çekiyor hem de ciğerlerine!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir