Bal Gibi Şifa / Prof. Dr. Kamaruddin Mohd. YUSOFF

28-balBal üzerine yaptığınız araştırmalara ne zaman başladınız?
Bal araştırmalarına 1986 yılında başladım. İnsanlık için daha faydalı bir şeyler yapmam ve araştırma projemi bu yönde değiştirmem eşimin ısrarıyla olmuştur. Eşim, eğer araştırma konumu değiştirmezsem benimle arkadaşlığını sürdürmek istemeyeceğini dahi ifade etti. Ne yapacağımı bilemedim. Bu sebeple, dua ettim ve bana yol göstermesi için Kur’an-ı Kerim okumaya başladım. Kur’an-ı Kerim’de Nahl suresinin 68-69. ayetlerini okuduğumda çok etkilendim; bu surede Allah (cc), “Arıların karınlarından çıkan, insanlık için bir şifa kaynağı olan farklı renklerde bir içecek” yani baldan bahsediyordu. Bal ve bal arısı hakkında literatür araştırması yapmak için kütüphaneye gittiğimde, birçok farklı dilde 400 kadar araştırma makalesine ulaştım. Fakat bu makalelerin hiçbirinde bir Müslüman adıyla karşılaşmadığım için de çok üzülmüştüm. İnanıyorum ki Allah her ne söylerse, o mutlak doğrudur. Fakat biz Müslümanlar olarak bu gerçeği keşfetmek için araştırma yapmak zorundayız. Kur’an bizim elimizde olduğu, bize indirildiği için balın faydaları hakkında araştırma yapmak ve daha sonra bu araştırma sonuçlarını başkalarına da duyurmak bizim vazifemiz olduğuna inanıyorum. Kendim bir biyokimyacı olduğum için, balın biyokimyasal bileşimini ortaya çıkarmak üzere çalışmaya başladım. Farklı balların farklı biyokimyasal içeriğinin, onun iyileştirme özelliklerini verdiğine inanıyorum. Şu an, hayatımda 26 yıldan bu yana bal üzerine çalışmalar ve araştırmalar yapmaktayım. Kur’an-ı Kerim’de yer alan bu apaçık ayetlerin anlamını daha iyi kavrayabilmek için bal üzerine çok daha fazla araştırma yapılması gerektiğine de inanıyorum.

Saf Balın Kriterleri
Saf balın kriterleri nelerdir? Saf balı nasıl anlayabiliriz?
Bal çok kompleks bir çözelti olduğundan, onun saflık kriterleri de çok komplekstir. Balın saflığını tespit etmek için şu kriterler kullanılır: Su içeriği, elektriksel iletkenliği, asitliği, suda çözünmeyen katılar, diyastaz aktivitesi, toplam indirgen şekerler, toplam sükroz içeriği, HMF içeriği ve prolin içeriği. Tüm bu parametreler için “Saf Bal” dan elde edilen referans değerler ile, ölçülen bal numunesi değerleri karşılaştırılarak herhangi bir örneğin saf olup olmadığı belgelenebilir.
Aslında uzun süre saf bal tüketen bir insan da hileli ya da sentetik balı saf baldan ayırt edebilir. Onlar, balın rengine ve viskozitesine (akıcılık) bakma gibi duyularını kullanırlar. Bal koklama yeteneğini kullanırlar, çünkü saf bal karakteristik bir kokuya sahiptir. Ve balı tatmak için dillerini kullanırlar, çünkü saf bal nektarın çiçek kaynağına bağlı olarak çok özel bir tada sahiptir. Örneğin, kestane balı yalandığında, özel bir aromaya ve acı bir tada sahip olduğu görülür.

Baldaki Kristalleşme Doğal Bir Süreçtir
Saf bal kristallenir (şekerlenir) mi?
Balın içerisinde doğal olarak bulunan früktoz konsantrasyonu, glikoz konsantrasyonundan daha yüksek ise bu bal kolayca kristalleşmez. Fakat früktozdan daha yüksek veya ona yakın konsantrasyonda glikoz içeren bal, kolay bir şekilde kristalleşecektir. Baldaki su miktarı da kristalleşmede etkin rol oynamaktadır. Kısacası, kristalleşme işlemi balda meydana gelen doğal bir süreçtir ve kesinlikle balın saf olmadığını göstermez. Balın içerisindeki glikoz kristalleri beyaz renkte olup çok yumuşaktırlar ve dokunulduğunda kolay bir şekilde erirler. Buna rağmen, eğer kristaller doğal olarak kristalin formunda ve sert ise, sakaroz şurubu ile bal tağşişi (hilesi) olasılığından söz edilebilir.

Balın Saf Olduğunu Anlamak Zor mu?
Balın %100 saflığından neden emin olamayız?
Balın karmaşık yapısı ve balın şeker kompozisyonuna benzeyen yüksek fruktoz şurubu (High fructose syrup – HFS), glikoz ya da maltoz şurubu kullanılarak elde edilen sahte ballar nedeniyle balın saflığından %100 emin olunamamaktadır. Sahte bal üreticileri, bal gibi görüntü ve tat sağlamak için, bala tatlı HFS karıştırma noktasında çok akıllıdırlar. Bu nedenle, bir bal örneğinin % 100 saf olduğunu onaylamak çok zordur. Bu noktada, arıcılar ve bal dağıtıcıların samimiyeti ve dürüstlüğü toplumumuzda önemli bir rol oynamaktadır.

Balı nasıl tüketmek gerekir?
Bal tüketmenin en ideal yolu bir tahta veya paslanmaz çelik kaşıktan yalanması şeklinde olanıdır. Bal yavaşça yenmeli ve yutmadan önce bir süre ağız içerisinde bekletilmelidir. Sabahları kahvaltıdan 5-10 dakika önce küçük bir çay kaşığı bal alınması yeterlidir. Bu şekilde kullanım bağışıklık sistemini uyarmak ve direncini artırmak için yapılır.

Yaraların Bal Pansumanı ile İyileştirilmesi
Balın antimikrobiyal, antibakteriyel özellikleri ve yara tedavisi konusunda araştırmalarınızdan bahseder misiniz?
Bal çok güçlü bir antibakteriyel sisteme sahiptir. Bu sistem, MRSA gibi dirençli bakteriler de dâhil, tüm patojenik bakterileri öldürebilmektedir. Yüksek şeker konsantrasyonu, asidik yapısı, güçlü bir antibakteriyel ajan olan hidrojen peroksit salınımı ve bitki kaynaklı organik antibakteriyel bileşikleri içermesi gibi faktörler nedeniyle bir “sistem” olarak isimlendirilmektedir.
Ağır enfeksiyon nedeniyle kronik yaraların iyileşmesi zor olmaktadır. Bal öncelikle enfeksiyonlu yaradaki tüm bakterileri birkaç gün içerisinde öldürerek yarayı steril hale getirmektedir. Daha sonra bal ölü hücrelerin ve mikrobiyel artıkların temizlenmesini sağlar. Sonrasında, hücre gelişimi için gerekli tüm mikro besinleri (vitaminler, mineraller, aminoasitler) içeren bal, yeni hücre oluşumunu teşvik edebilmektedir. Bunların yanında bal, yeni kan damarlarının oluşumunu ve doku yenilenmesini desteklemektedir. Araştırmamızda, diyabetik yara dâhil olmak üzere, farklı tip kronik yaraların bal pansumanı ile iyileştirilebildiğini gösterdik. Sadece bal pansumanı kullanarak %100 başarı ile 160 klinik vakadan daha fazlasını tedavi ettik.

Balın Antidepresan Özelliği
Balın antidepresan olarak kullanımından bahseder misiniz?
Çalışma grubumuz, balın antideprasan özelliği üzerine bir çalışma yapmamıştır. Buna rağmen, Efendimiz’in (sav) antidepresan için arpa, süt ve bal ile tatlandırarak yaptığı bir içecek reçete etmiş olduğu bilgisine sahibim. Denemeye değeceğini düşünüyorum.

Kan Şekeri İçin En Uygun Besin:Bal Şerbeti
Kültürümüzde bal şerbeti çok yaygın. Balı direkt olarak tüketmekle şerbet olarak tüketmek arasında fark var mı?
Bal, su ile sulandırıldığında çok iyi bir enerji kaynağı haline gelmektedir. Baldaki fruktoz ve glikoz, herhangi bir sindirim enzimine ihtiyaç duyulmadan, beslenme kanallarımız tarafından kolayca emilebilmektedir. Yani, her iki şeker de doğrudan bir enerji kaynağı olabilmektedir. Amerika’da erkek ve kadın sporcular üzerine yapılan bir çalışmada, “Bal-protein kombinasyonlarının, kasların toparlanmasını ve glikojen (kasta depolanan karbonhidratlar) restorasyonunu desteklemelerinin yanında, antreman sonrasında ideal kan şekerinin sürdürülebilmesi için en uygun karışım olduğu” ileri sürülmüştür. Yani bal şerbeti, her türlü spor aktivitesinin öncesi ve sonrasında alındığında, vücuda yararlı olduğu söylenebilir.
Efendimiz (sav) eşlerinden birini ne zaman ziyaret etse, ona ballı içeçek ikram ettikleri rivayet edilmektedir.

Türkiye Ballarının Parmak İzi Çıkartılıyor
Türkiye’de balların parmak izini çıkartacak, balların saf mı sahte mi olduğunu tespit edecek bir proje üzerinde çalışıyorsunuz? Bu projenizden bahseder misiniz?
Bal, çiçekli bitkilerin nektarlarından bal arıları tarafından üretilmektedir. Bu nektarlar biyokimyasal içerikleri bakımından farklıdırlar. Bu nedenle, tüm bu farklı bileşikleri belirleyebilirsek, daha sonra bu bileşikler kullanılarak balın parmak izi tespit edilebilir. Farklı ballar, çeşitli bileşiklerin farklı konsantrasyonlarına sahiptirler; böylece her birinin parmak izi birbirinden farklı olmaktadır. Bu parmak izine dayalı olarak sahte ballardan, saf balları ayırabileceğimizi umuyoruz.

Modern Tıp Balı, Yara ve Kanser Tedavisinde Kullanıyor
Modern tıp, apiterapi uygulamalarını hangi düzeyde kullanıyor?
Günümüzde arı ürünlerinin tedavide kullanımı (apiterapi) oldukça sınırlıdır. Bu ürünler, sadece yararlılığı konusunda ikna edilebilmiş tıp doktorları tarafından kullanılmaktadır.
Örneğin günümüzde ABD, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda, Almanya, Fransa, Romanya ve Slovenya gibi belirli ülkelerde yara tedavisinde bal pansumanının kullanımı oldukça yaygındır. Romanya’da birçok modern doktor, kanseri tedavi etmek için damardan enjeksiyon (i.v.) yöntemiyle bal kullanmaktadırlar.
Arı zehrinin, birçok hastalığın, özellikle de eklem iltihaplarının tedavisinde kullanımı gün geçtikçe daha fazla kabul görmektedir.

Arı Sütü İnsanlarİçin mi Arılar İçin mi?
Diğer arı ürünleri olan arı sütü, propolis, polen, arı zehriyle ilgili çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Benim çalışmalarım sadece bal üzerine yoğunlaşmıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de sadece bala atıf yapılmaktadır (Arının midesinden gelen değişik renkli şerbet – içecek). Değişik renkler, değişik biyokimyasal içeriklere ve dolayısıyla değişik tıbbi özelliklere delalet etmektedir. Bu yüzden sadece bal konusunda bile yapılacak daha çok iş vardır.
Ben arı sütü’ne inanmıyorum. Çünkü işçi arılar tarafından, kraliçe ve yeni doğan arıları beslemek üzere, günlük olarak sadece birkaç gram arı sütü üretilmektedir. Arı sütü’nün üretilmesi için arının sadece yutak bezleri (hypopharyngeal gland) işlev yapmakta, midelerinde herhangi bir işlem gerçekleşmemektedir. Kraliçe arı, hayatı boyunca arı sütü tüketir, boyut olarak biraz daha büyük olur ve 6 yıla kadar yaşamını sürdürebilir. Arı sütü’nde, bu etkileri ortaya çıkaran hormonal bir faktör olduğuna inanılmaktadır. Diğer yeni doğan arılar ise hayatlarının sadece ilk 3 gününde arı sütü’nü tüketirler. Dolayısıyla, arı sütü ve bu faktörler insanlar için değil sadece böcekler (arılar) için kullanışlıdır.
Bunun yanında, yüksek miktarlarda arı sütü üretebilmek için, çok miktarda kraliçe hücresi üretilerek işçi arılar her gün kandırılmalıdır. Dolayısıyla, arı sütü üretimi için özel bir “kovan” kullanılmaktadır. Arı sütü bu hücrelere işçi arılar tarafından akıtıldıktan sonra insanlar bu ürünü almaktadırlar. Arı sütü üretimi için ayrılmış olan kovanda bal üretilmemekte ve dolayısıyla bütün bu işlem doğallığını yitirmektedir.
Polenler bitkilerin erkek sperm hücrelerini içerirler. Bu yüzden karbonhidrat, protein, vitamin ve mineral bakımından oldukça zengin ve besleyicidirler. Fakat Nahl suresinde (16/69) “Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbin’in sana yayılman için belirlediği yolları tut” şeklinde belirtildiği üzere, polenler balarıları için “meyve”dirler.
Polene aynı zamanda arı-ekmeği denilmektedir. İnsanlar kovanlara polen tuzakları kurmakta ve arıların bitkilerden topladığı polenleri almaktadırlar. Polenler günlük olarak toplandığında arıların gıda depoları önemli ölçüde etkilenmektedir. Normal polen toplamadaki bu aksama arı kolonisini de etkilemekte ve bu şekilde arıların doğal vazifesi olan bal üretimini de etkilemektedir. Bu yüzden polen, insanlar için değil arılar için bir gıdadır. Yüce Mevlamız (cc) insanlar için hoş kokulu, tatlı ve güzel görünümlü birçok meyveler yaratmıştır. Öyleyse neden tek meyvesi (ya da ekmeği) polen olan arılarla rekabet edelim ki!
Propolis, arı tutkalı olarak da bilinmektedir. Arılar tarafından ağaç tomurcuklarından, bitki özsularından ya da diğer bitkisel kaynaklardan üretilen reçineli bir karışımdır. Arılar propolisi kovanlardaki açıklıkları kapatmak, ısı yalıtımını sağlamak ve ölü böcekleri mumyalamak gibi amaçlarla kullanılırlar. Propolis, su içinde kolaylıkla çözünemeyen bir maddedir ve güçlü antibakteriyel ve antifungal aktiviteye sahiptir. Propolisin kullanılabilen kısmı, uygun şekilde işlendiğinde ve saflaştırıldığında, çözülebilen kısmı olabilir. Çözünmeyen kısmı ise antibiyotik ve antifungal krem olarak haricen kullanılabilir.
Arı zehri arılar tarafından üretilen bir tür toksik bileşiktir. Arılar bu zehri iğnelerinde muhafaza ederler ve düşmanlarıyla savaşmak için kullanırlar. Güçlü nörotoksik (sinir üzerinde zehir etkisi yapan) ve immünojenik (bağışıklığı uyarıcı) etkileri olan farklı peptitler, proteinler ve enzimler ihtiva eden bir karışımdır. Tek iğnelik bir arı sokmasındaki arı zehri insanlarda ağrıya ve kabarmaya sebep olur ve bu etki bir ila birkaç saat arasında değişebilir. Fakat birçok arının birden sokması durumunda alerji ve anafilaktik şoka bağlı olarak ölümcül sonuçlar ortaya çıkabilir.
Arı zehri terapisi ise, uzman bir doktorun takibinde tedavi edilecek bölgenin günbegün tedrici olarak balarıları tarafından sokturulmasıyla gerçekleştirilir. Arı zehri terapisi artirit, kesecik iltihabı (bursitis) ve tendon iltihabı (tendonitis) gibi rahatsızlıklara sebep olan yangılı (enflamatuvar) durumları tedavi maksadıyla kullanılmaktadır. Aynı zamanda yara izlerinin giderilmesinde ve zona tedavisinde de kullanılmaktadır. Bizim çalışmalarımız arı zehrinin anti-enflamatuvar etkisi olduğunu göstermiştir. Fakat hastalıkların tedavisinde, dozajının güvenli şekilde ayarlanması adına bu alanda yapılacak daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. En önemlisi ise tüm arı zehri terapileri uzman bir doktor tarafından yapılmalıdır.

Tıbb-ı Nebevi ve Bal
Tıbb-ı Nebevi naturel ve koruyucu hekimlik yönünde, bal ile tedavide bunun bir parçası. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) şu hadisiyle Doğal ve Koruyucu Tıbbın temellerini atmıştır: “Kim her ayda üç sabah bal yerse ona büyük bir bela-dert isabet etmez” (İbn-i Mace – Beyhaki)
Bu hadisten de anlaşıldığı üzere bal yemek hastalıkların önlenmesinde önemli bir koruyucu tedbirdir. Bizim araştırmalarımız da göstermiştir ki bal yemek bağışıklık sistemimizi güçlendirir. Ve dolayısıyla bizleri soğuk algınlığı, nezle, öksürük ve enfeksiyonlar gibi ciddi hastalıklardan korur.
Aslında biz balı kullanırken Tıbb-ı Nebevi’yi hayatımıza aktarmaktayız. Ne yazık ki dünyanın birçok yerindeki Müslümanlar balı bir ilaç olarak kullanmamaktadır. Fakat gayr-i müslim bilim insanları bal konusunda çok ciddi araştırmalar yapmakta, tıbbi bal, ballı yara bantları ve plasterler vs. üretmektedirler. Ve yine ne yazık ki bu ürünleri Müslüman ülkelere çok pahalıya satmaktadırlar.

Prof. Dr. Kamaruddin Mohd. YUSOFF
Biyografi
1953 yılında Malezya’da doğdu. Lisans ve doktora eğitimini İngiltere’de (University of Essex) tamamladı. Malezya’nın en eski ve 1 numaralı üniversitesi olan Malaya Üniversitesi (University of Malaya) Tıp Fakültesi Moleküler Tıp Bölümü’nde 33 yıl görev yaptı. 2003 yılında Profesör unvanı aldı.
1986 yılından beri Malezya’da bal konusundaki araştırmalara öncülük yapmıştır. Malezya ballarının antibakteriyel sistemi, antioksidan ve anti-enflamatuar aktivitelerini ortaya çıkarmıştır. Yara iyileşmesi için “Bal Sargısı”nın etkinliği üzerine klinik gözlem çalışmalarında bulunmuştur. Bu çalışmada, 2 yıl boyunca modern tedavi yöntemleri ile iyileşmesi mümkün olmamış kronik ülser ve yara şikayeti olan 102 hasta, sadece bal sargısıyla tamamen iyileştirilmiştir. Ve son olarak, farklı sebeplerden kaynaklı kronik yaraların iyileştirilmesi için, bal sargısının kullanımı üzerine randomize klinik çalışmalar başarılı bir şekilde tamamlanmıştır.
Balın kalite ve saflık kriterleri, kendisinin 1990 yılında Malezya’da başlattığı araştırmanın önemli bir diğer konusu olmuştur. Malezya Standardı MS 1531: 2002, bal güvenlik test metotlarının oluşturulması aşamasında, Bal çalışma grubunun aktif bir üyesi olmuştur. Kendisi ayrıca Uluslararası Bal Komisyonunun (International Honey Commission – IHC) bir üyesidir.
Hal-i hazırda, 2012 yılından itibaren, Canik Başarı Üniversitesi bünyesinde kurulan BALMER Bal Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin Ar-Ge Koordinatörlüğü görevini yürütmektedir. Aynı zamanda Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir