EŞYA GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ Mİ?
Latince ‘Ne Kadar’ anlamına gelen, temelleri 20. yüzyıl başlarında Albert Einstein, Max Planck, Niels Bohr gibibüyük bilim adamları tarafından atılan ve klasik fiziği değiştirme noktasına getiren Kuantum Fiziği’nin kapsamını, ilgi alanını ve geldiği noktayı Peygamber Efendimiz’in ‘Rabbim, bana eşyanın hakikatini öğret.’ dileği doğrultusunda izah eder misiniz?
İslam’ın şefkat ve rahmet Peygamberi’nin, “Rabbim, bana eşyanın hakikatini öğret” şeklindeki duasından sonra, “Rabbim, benim hayretimi artır.” ifadesiyle de eşyanın, yani maddenin sırlarına vâkıf olduğunu anlamamız gerekir. Âlemlere rahmet olarak gelen bir Peygamber’in maddenin sırları konusunda, ilgisiz ve bilgisiz kalması zaten mümkün değildir.
Öte yandan Kuantum Mekaniği son seksen yıldan beri fizikçilerin ilgi alanı olmaya devam ediyor. Kuantum Fiziğindeki temel eksen, aslında enerji ile ilgilidir. Enerjinin de madde veya başka bir deyişle atom altı parçacıklarla ilgili olduğu hatırlanacak olursa, “madde-enerji” ikilisinin aslında tek olduğu, tekleştiği ve bütünleştiği Einstein’in ünlü denkleminden de kolayca anlaşılacaktır.
Şanı yüce Kur’an’da “Allah göklerin ve yerin nurudur” şeklinde ifadesini bulan kutsal ayette, aslında yer sözcüğünün “yeryüzü”nü ve gök sözcüğünün de “hava”yı temsil etmediği muhakkaktır. Burada yer ve gök ifadeleri, muhtemelen maddenin en küçük parçası olan atomun 10-33 cm. ye kadar derinliklerdeki bir çeşit enerjinin varlığına işarettir ki, işte bu da “Nur”dur. Bu Nur, tüm çevremizi saran, sarmalayan madde ve enerji alanları olarak da tanımlanan bir özelliktir. “Higgs alanı” olarak bildirilen bu alanlar (field) bir bakıma son yıllarda ortaya atılan “string” (iplik) hipotezi ile de desteklenir hale gelmektedir. O halde “Kuantum Elektrodinamiği” işte bu noktada devreye girer ve konu İslami değerlerle de tam olarak örtüşür.
YARATILIŞIN EN BÜYÜK BİLİMSEL İSPATLARINDAN BİRİ: BIG-BANG
Kuantum fiziğinin en büyük ispatlarından biri hiç şüphesiz Big-Bang (Büyük Patlama) oldu. Bundan yüzyıllar önce Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde işaret ettiği, evrenin başlangıcında büyük bir patlamanın olduğu ve o andan itibaren, önce enflasyon safhasında dehşet bir büyüme meydana geldiği ve Edwin Hubble’ın Red Shift (Kırmızı Kayma), cisimlerin birbirlerinden olan uzaklıklarına bağlı olarak daha da uzaklaştığı teorisiyle kanıtlanan, Zariyat suresinin 47. ayetinde mealen: “Semayı azametle biz kurduk ve ona durmadan vüs’at veriyor ve genişletiyoruz.” ayetinin ayan beyan ortaya çıkması gerçeği doğrultusunda halen genişlemeye doğru gittiği tespit edilmiş oldu. Bu ve buna benzer birçok ayetle anlatılan kâinatımızı, bugünkü bilimin geldiği noktadan çok asırlar önce Peygamberimiz ve O’nun varisleri olan büyük İslam âlimi ve evliyalarımızın, kavram isimleri farklı olmasına rağmen tam olarak ve derin mahiyette anladıkları aşikâr. Bu gerçek doğrultusunda, genelde ellerinde sadece gözlem ve ölçme-hesap etme metodu olan bilim adamlarının yanı sıra, özellikle tasavvuf
erbabı evliyalarımızın bilinçlerinden ve hallerinden bahseder misiniz?
Zamanımızdan yarım asır öncesine kadar Big-Bang konusunda bilim insanları kuşku içindeydiler. Zira henüz 19. Asrın materyalist ve pozitivist görüşleri tamamen zihinlerden silinmiş değildi. Maddenin ezelî olduğu görüşü hemen tüm bilimcilerle paylaşılıyor ve bir yaratılış tezinin mevcudiyetine hiç kimse inanmak istemiyordu. Hubble’ın bulduğu evrenin genişlemesi, evrenimizin bir zamanlar çok sıkışık, küçük bir yumak halinde olması gereğini akla getirmekteydi. O zaman bu “kozmik yumurta”dan nasıl olmuş da evrenimiz ortaya çıkmış olabilirdi? Hubble’dan yaklaşık 30 yıl sonra ABD’den Robert Wilson ve Arno Penzias isimli iki mühendisin tesadüfen keşfettikleri “Kozmik Arka Plân Işıması” denilen ışıma ile anlaşılacaktır ki, uzay, bu enerjinin sıcaklık eşdeğeri olan -270 derecelik sıcaklık değeri ile dopdoludur. Bu enerji nereden gelmiş olabilirdi? Kuşkusuz bu enerjinin “dışarıdan” gelemeyeceği karşısında bilimciler çaresiz Big-Bang denilen bir başlangıcın varlığını kabul ettiler. Bu keşif, daha sonra yüzlerce kez test edilecek ve evrenin her tarafına sinmiş olan bu enerjinin eşdeğeri olan sıcaklığın mekân boyutunda hiç değişmediği anlaşılınca evrenimize “izotropik evren” adı verilecektir.
Bu sonuçla söz konusu enerjinin yaratılış anında ortaya çıktığı ve aradan geçen 14 milyar yıl boyunca soğuyarak bugünkü düzeyine gelmiş olacağı fikri kabul gördü ve herkes tarafından desteklendi. Çünkü yüce Yaratıcı’nın “Hâlik” ismi, Yaratan olarak anılır. Bu yaratma olayını ve sürecini “Büyük Patlama” olarak belki kavram olarak kabul edebiliriz ama tercüme hatası yüzünden yaratılışın bir “patlama” olmadığını, çünkü oraya konulacak herhangi bir patlayıcının mevcut olmadığını hatırlatalım. Hiç kuşkusuz büyük velîler, ârifler ve sufîler, keşif yoluyla geçmişteki olayları müşahede yeteneğine sahip olmakla ün kazanmışlardır. Onlar seçilmişlerdir. Onlar çalışkandırlar. Onlar tasavvufî terbiye almışlar ve İlahî aşk denizinde tüm dalgaları temaşa etmişlerdir. Ancak bu sırları ifşa etmelerine izin yoktur.
ENTELEKTÜEL OLMANIN ASGARİ ŞARTI
Kuantum fiziği birçok yeni isim ve kavramı günlük hayatımıza çarpıcı bir şekilde ortaya çıkarttı. Bilinen evren, madde ve atom parçacıkları; proton, nötron, elektron, yanı sıra anti madde, kara madde, leptonlar, quarklar, gluon, sizin deyiminizle “Nur” olan the string (sicim), higgs parçacığı ile, paralel-sanal-hayali anti evrenler ve bu evrenlerin yapı taşı takyonlar ile gezegen, uydu, göktaşı, yıldız, galaksilere ek olarak karadelikler, akdelikler, quasarlar gibi nice kavramlar gündeme gelmiş oldu. Bu konu ve kavramların gündeme gelmesi ile birliktezamanımız insanının maddî ve manevî anlamda nasıl etkileneceğini düşünüyorsunuz? Aslında ezici çoğunluğu oluşturan insanlarımız bunların farkında değiller ve belki de hiç farkında olmayacaklar, ancak yine de onlar için bile onlar fark etmeden onların dünyasında neler değişecek, neler görecekler?
Bu soruda söz konusu edilen astronomik ve kozmolojik deyimleri herkesin bilmesi ve öğrenmesi doğal olarak zaten mümkün değildir. Bununla beraber, evren sahnesinde rol alan bütün bu gezegenlerin, dünyaların, güneşlerin ve galaktik sistemlerin ne olduğu, niçin var olduğu ve ne işe yaradıkları konusunda hiç değilse biraz kafa yormak da entelektüel olmanın en asgari şartı olarak değerlendirilmelidir. Zaten “aydın” olmanın gereği de budur. Zamanımız insanları, sadece kendi meslekleri ile aşırı derecede meşgul görünürken, başka alanlara omuz silkerek yüz çevirirken, insanın hem zihnî ve hem de ruhî yapısını zorlayacağı gerçeğini akılda tutmak gerekir.
Hiç şüphesiz modern insanın bu gibi konularda mesleği dışında uzmanlaşması zaten beklenemez. Ancak ufuk açıcı, öğretici ve düşündürücü kitap ve makaleleri okuyup üzerinde tartışmak ve bilgi sahibi olmak, insana bahşedilmiş yetenek ve istidatla mümkün hale gelecektir. O zaman, daha derinden düşünme, karar verme, analiz etme, hatta her konuda sorgulama ile bakış açısının nasıl değiştiğine bizzat kendisi tanıklık edecektir.
IŞIK HIZI VE ZAMANIN YAVAŞLAMASI
Bir de izafiyet zaman-hız ilişkisinden kısaca bahseder misiniz? Görünen evrenin üç değişmezinden biri olan ışık hızına yakın ya da daha yüksek hızlara ulaşıldığında, yaşlanmanın yavaşlayacağı gerçeğini nasıl yorumluyorsunuz? Bu hızlarda, insan vücudunda yüz trilyon adet yer alan ve çekirdeğinde kromozomlar, DNA molekülleri, genler, proteinler, amino asitler ve nihayetinde element ve atomlardan oluşan hücrelerin etkilenmesi söz konusu mu?
Zaman hem fizikî ve hem de felsefî yönü ile son derece ilginç bir kavramdır. Unutmamak gerekir ki Big-Bang sürecinde sadece madde olarak atom altı parçacıklar yaratılmış değil; aynı anda enerji, boyut ve zaman da yaratılmıştır. Nerede madde varsa orada zaman vardır. Bu ifadenin tersi de doğrudur. Nerede zaman varsa orada mutlaka madde yer alacaktır. Bu nedenle kozmoloji literatüründe uzaya sadece “uzay” denilmez, “Uzay-Zaman” denilir. Buradan çıkan sonuç bir hayli çarpıcıdır. Uzayda ışık hızına yakın hızlarla hareket edildiğinde zaman “yavaşlar!” Zamanın akışı azalınca, saatler yavaş işlemeğe başlar. Bu durum sadece mekanik aletlerle sınırlı olmaktan öte; soruda da belirtildiği gibi organizmada hücre faaliyetlerinde ve buna bağlı alt unsurlarda da görülecektir. Unutmayalım ki, ninnilerde “ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken” ifadesi, “ikizler paradoksu” olarak bilinen kozmolojik gerçeğin basit bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.
KARANLIK MADDENİN GİZEMİ
Son olarak karanlık maddeden bahseder misiniz?
Son yıllarda sürdürülen bir seri gözlem ve araştırmalardan elde edilen verilere göre, evrenimizde madde olarak bilinen her şeyin aslında, tüm evrenin çok küçük bir kesri olduğu anlaşılmış ve dudak uçuklatan bu sonuç, tüm bilim dünyasında hayret ve şaşkınlık uyandırmıştır. “Karanlık madde”, bildiğimiz maddeden tamamen farklıdır. Bildiğimiz madde aslında elementlerden oluşmuştur. Bu elementler başka elementlerle birleşerek sayısız denecek kadar molekül gruplarını oluştururlar. Kimyada bunun örnekleri çok fazladır. Ancak karanlık madde, bilinen elementlerle asla reaksiyona girmez. Kütlesi vardır ama birleşmeyi kabul etmez. Bu nedenle gözlemlenmesi ve özellikleri ancak yakın zamanlarda ortaya çıkmıştır.
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

