Transmedya ve Küreselleşmeye Etkileri / Dr. İlkan Devrim Dinç

Yaptığınız çalışmada sinema sanatında toplumsal katılımı ön plana çıkartan bir üretkenliğin Hollywood ve küreselleşme ekseninde ele alındığı görülüyor. Yeni dijital teknolojilerin sinema ile bu denli içiçe oluşu ne anlama geliyor? Bu değişime bir paradigma değişikliği diyebilir miyiz? Biraz bahseder misiniz?
Bu değişime bir paradigma değişikliği dememiz araştırmanın sonuçlarına göre oldukça muhtemel gözüküyor. İki binlerin başından bu yana artık toplum daha hızlı ivmelenmekte olan bir teknolojik değişim süreciyle karşı karşıyadır. Buna sinema sanatı ve dijital medyanın da adapte olması kaçınılmaz olarak düşünülebilecektir. Artık edilgenlikten alabildiğine sıyrılma eğiliminde olan bir sinema izleyicisi ve medya katılımcısı söz konusu olmaya başlamıştır ve bu da toplumun dinamiklerini önemli ölçüde etkilemektedir. Artık seyirci katılıma girme, nostaljik anlamda bir bağ kurma, sürece manevi yatırımda bulunma ve sürece arzuları dahilinde müdahale etmek gibi hassasiyetler geliştirmeye başlamıştır. Örneğin Marvel Sinematik Evreninin (MCU) birçok bilinen kahramanıyla ilgili filmlerini yapıp (Iron Man, Thor ve Kaptan Amerika gibi) daha sonra bu kahramanları bir araya getirdiği yeni serilerle bir Transmedya Evreni yaratmıştır. Bu evrene görece daha sonradan katılan ve diğer karakterlere oranla daha az bilinen Galaksi’nin Koruyucuları (Guardians of the Galaxy) serisi sonradan çıksa da çok yüksek gişe hasılatları yapmış ve daha önceden bilsin bilmesin bu serinin MCU fanları tarafından serinin oldukça sahiplenmesiyle sonuçlanmıştır. İlk iki filmin ardından yapımcı şirket Disney, serinin yönetmeni James Gunn’ın uzun yıllar önce Twitter’da yaptığı birtakım sansasyonel açıklamalar sebebiyle yönetmeni üçüncü film için düşünmediklerini açıklamış ama fanların sosyal medyada yaptığı girişimler sonucu yapımcı şirket geri adım atıp yönetmeni seriye devam etmesi için tekrardan ikna etmişlerdir. Bu durum 1980 veya 1990’lı yıllarda bir üçleme çeken yönetmenin başına gelse bırakın buna müdahale etmeyi seyircilerin bu durumdan haberi bile olmazdı. Bu nedenle hem enformasyonel hem de yakınsamanın gücü bu yeni dönemde kendini çok net göstermekte ve insanlık büyük bir paradigma değişimini, hâlihazırda yaşamaktadır.
Transmedya hikâye anlatıcılığı tam olarak ne anlama geliyor? “Fan” kültürünü hangi boyutta beslediği düşünülebilir? Transmedya hikâye anlatıcılığının sinemadaki şekillenişini biraz açar mısınız?
Transmedya Hikâye Anlatımı temel olarak bir naratif üretildikten sonra o hikâye evreninin parçalara bölünmesi ve bu parçaların farklı medya platformlarında ve türlerinde tekrardan bir araya getirilmesi olarak düşünülebilecektir. Kavramın isim babası olan Henry Jenkins’in Transmedya’nın başlangıcına koyduğu eser olan “The Matrix” serisinden örnek vermemiz gerekirse, hikâyenin ana hatları bir uzun metraj üçleme film serisi olarak verilmiş, boşluk kalan kısımlar, kısa animelerden oluşan “Animatrix” filminde gösterilmiş, daha ayrıntılı bilgilerse çizgi roman ve bilgisayar oyunlarıyla verilmeye devam etmiştir. Tüm bir hikâye evrenine hâkim olmak ve bağ kurmak isteyen katılımcı tüm bu platformlarda bahsedilen eserlerle bağ kurarak sürece yaptığı yatırımı arttırmakta ve eser daha kapsamlı olarak deneyimlenmektedir.
Animasyon ve görsel efekt sanatından biraz bahseder misiniz? Güncel bazı projeler bağlamında örneklendirebilir miyiz?
Animasyon her ne kadar sinemanın bir alt dalı olarak kabul edilse de kendi içinde daha farklı ve özel bir sanat dalı olarak düşünülebilecektir. Sinemanın aksine var olan görüntüler manipüle edilmez, tüm fotoğraf ve hareket bir illüzyon olarak baştan üretilir. Sinema kadar eski bir tarihi olsa da, sinematik kullanımı gelişen teknolojiyle beraber artmış ve estetik anlamda değişmiştir. Görsel Efekt animasyonun olanaklarının sinema çekimlerini yükseltmek (elevate) etmek için kullanılan bir yöntemler silsilesi olarak düşünülebilecektir basitçe. Gerçekte var olamayacak canlıların veya ortamların gerçek görüntülerle entegre hale getirilmesi yani bilgisayar temelli görselleştirmelerin gerçek çekimlere yedirilmesi, gerçekte var olması çok zor doğa olayları, patlama ve sıvı simülasyonlarıyla oluşturulmaktadır. Var olan görüntüler mat boyama yöntemiyle değiştirilmektedir ve daha birçok açıdan dijital müdahaleler gerçek görüntüyü güçlendirmektedir. Tüm bu anlatılan teknikler ve daha fazlası da görsel efektlerin basitçe açıklanması için kullanılabilir. Örneğin geçmişte Disney animasyon stüdyolarının yaptığı çizgi filmler (cartoons) ele alınabilecektir. Bu filmlerin başlıcaları Tarzan, Herkül, Uyuyan Güzel, Notre Dame’ın kamburu olarak çoğaltılabilir. Bunun dışında Studio Ghibli’den çıkan Hayao Miyazaki filmleri örnek verilebilir. Bunlarda Ruhların Kaçışı, Howl’un Yürüyen Şatosu, Prenses Mononoke ve Komşum Totoro gibi filmlerdir. Daha güncel olan Pixar, DreamWorks ve Blue Sky gibi stüdyoların 3 boyutlu teknik ile ürettiği; Oyuncak Hikâyesi serisi, Buz Devri serisi, Horton Kimi Duyuyor gibi filmler üzerinden örnekler çoğaltılabilecektir. Görsel efektleri yoğun olarak kullanan filmler içinde MCU evrenindeki filmler, Matrix, Jurassic Park ve Yıldız Savaşları filmleri gibi birçok örnekle açıklanabilir.
Dijital teknolojilerin kullanımı ve Hollywood; bu konuda neler söylemek istersiniz? Ağ toplumunun yakınsama kültürüne evrilişi açısından bunu nasıl anlamlandırabiliriz? Katılımcılar da burada transmedya kültürünün bir parçası olmakla farklı bir küreselleşmenin parçasıdır diyebilir miyiz? Katılımcı açısından bunun anlamı nedir?
Küreselleşme artık önüne geçilemez bir hal almıştır. Teknolojik gelişimler, seyahat olanaklarının artışı, toplumsal kodların dejenerasyonu, algıların post modern yapılarda sıvılaşması gibi birçok durum bu süreci önüne geçilemez kılmaktadır. Ama tezimde de bahsettiğim üzere küreselleşme her ne kadar altında ezilinen ağır bir kavram gibi algılansada bu durum her halükarda böyle olmak durumunda değildir. Şayet ki biz her kavramda olduğu gibi bu durumu da insanın manevi ve teknik gelişimine uygun bir konjonktürden ele alıp bu şekilde değerlendirebilirsek kavramda doğal olarak ağırlığını kaybedip daha rahat bağ kurulabilinen bir hal alacaktır. Ağ toplumu tüm insanlığı bir araya getirdi ama edilgenlik görece daha güçlü bir şekilde varlığını korumaktaydı. Kapitalist güç odakları gerek medya gerekse politika söz konusu olduğunda yığınları manipüle etmeye devam etmekteydi. Bu manipülasyonun hala belirli bir oranda devam ettiği tabi ki de aşikârdır. Ama asıl sorulması gereken önemli bu edilgenliğin ve manipüle olma oranının düşüp düşmediğidir. İşte yakınsama kültürünün insanlığa katkısı budur. Birinci soruyu cevaplarken James Gunn ile ilgili örnekte bahsettiğim gibi, bundan otuz kırk yıl önce bırakın medya devlerinden talepte bulunmayı onların iç dinamiklerinden haberdar bile olamayan toplumlar mevcuttu. Artık bu değişiyor ve sinema sanatı özelinde bu durumun daha pozitif yönde ilerlediğini düşünmemizi sağlayabiliyor. Küreselleşme, yakınsama kültürü söz konusu olduğunda halktan yönetime doğru şekillenecek bir yapı ihtiva etmeye doğru ilerliyor diye düşünebiliriz belki de.
Bu alışveriş sizce nasıl sonuçlanacaktır? Kazanan ya da dönüşen kim; insan mı kapitalizm mi?
Şu an hala mücadelenin başlarında insan ama sanatın aura’sı ve insanın algısı gelişme eğilimindedir. Şu an hala kapitalist küresel güçlerin yoğun bir şekilde süreçleri yönlendirdiği ve fayda sağladığı gözlemlenebilse de insanlık daha fazla söz sahibi olma ve hayatları ile ilgili taleplerde bulunabilme gücünü yakınsamanın etkilerinde bulmaya başlamıştır. Şu an kazananı belirlemek için çok erken olsa da bir gün insanın sistemi insanca değerleri öne çıkarmak adına yönlendirebileceği bir geleceğe ilerlediğimizi varsaymak bir sinemacı ve akademisyen olarak bana daha mantıklı geliyor. Bilim, sanat ve felsefe insanı insan yapan değerleri öne çıkarmakta hep önemli olmuştur ve artık teknolojinin olanaklarıyla sosyal medyada veya siber uzayda bir araya gelebiliyoruz. Bu kavramların değerini yükseltebilecek topluluklar arttıkça da sonuçta insanın kazanacağını varsayabiliriz!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir