Modern Toplumda Ahlaki Değişim ve İslam Ahlakı / Doç. Dr. Rıdvan Demir

“Modern Toplumda Ahlaki Değişim ve Ahlak Eğitimi” başlıklı çalışmanızdan hareketle, ahlak nedir ve İslam özelinde nasıl tanımlanmıştır?
Ahlak kavramı Arapça, hulk kelimesinden türetilmiş ve huy, tabiat, karakter gibi anlamlara gelmektedir. İslam ahlakçılarının içinde en makbul ve yaygın olan tanım Gazzali’ye aittir. Bu tanıma göre “Ahlak, insan nefsinde yerleşen öyle bir melekedir (heyet) ki bu meleke sayesinde fiiller hiçbir fikri zorlama olmaksızın, düşünüp taşınmadan kolaylıkla ve rahatça ortaya çıkar.” Başka bir ifadeyle ahlak, insanda uzun sureli uygulama sonucunda alışkanlık haline gelmiş bu nedenle zorlanmadan davranışa dönüştürülebilen ve insanın iyi ya da kötü olarak nitelendirilmesini sağlayan huylar bütünüdür. Eğer bu huylar iyi ise, bireye “iyi ahlaklı”, kötü ise “kötü ahlaklı” denir. Daha genel anlamda söyleyecek olursak ahlak, insanın kendisi dâhil, varlıkla ve insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür.
Bireyi ve toplumu ahlaken etkileyen hususlar sizce nelerdir? Geleneksel ahlak anlayışı, modern düzlemde bir değişime uğramış mıdır? Bu şartlarda gerçekten de seküler bir ahlak söz konusu mudur?
Günümüzde gençlere okulda, camide sık sık ahlaklı olmaları öğütlenmektedir. Ancak yaşadığımız gündelik hayatın ne kadar ahlaki olduğu pek sorgulanmamaktadır. İnsanlara yalnızca güzel sözler söylemek, öğütlerde, tavsiyelerde bulunmak, örnek insan hayatlarını anlatmak yetmemektedir. Çünkü insan hayatında etkin olan ve onun yönünü tayin eden şey, sözlerden çok, yapılan işler ve eylemlerdir. Bir toplumun ahlaki yapısına, doğruluk, dürüstlük, insan sevgisi, çalışma, yardımseverlik, cana ve mala saygı gibi değerler hâkimse, o zaman bu özellikleri taşıyan insanlar yetişir ve etkili olur. Eğer toplumun yapısı bozulmuş, gayri ahlaki kavramlarla düşünülmeye başlanmışsa, o vakit de böyle davranış gösterenler etkin hale gelirler. Bireyleri etkileyen şey, hayatın kendisidir. İstenildiği kadar öğrencilere tarihten parlak örnekler veya çok sağlam ilkeler sunulsun; içinde yaşanılan çağın ahlaki sorgulaması yapılmadığı surece, onlar -en iyi ihtimalle- gerçeklerden kopuk, hayal dünyasında yaşayan kişiler haline geleceklerdir.
Modernizmin en temel özelliği bilimde akılcılığı, yaşamda ise din dışılığı (profan) esas almasıdır. Bu süreçte dini ve kutsal olanı hayatın dışına iten modern dünya, ahlaki kriterleri umursamayan, güvenliksiz bir dünya oluşturmaya çalışmaktadır.
İbadet-ahlak ilişkisindeki olumsuz sıradışı durumlar nasıl değerlendirilmelidir? Örneklendirmek mümkün mü?
Anlaşıldığı kadarıyla modernitenin getirdiği hayat tarzı insanların dini inanışlarını ortadan kaldıramasa bile tesirleri ile dejenere etmektedir. Zira hayatını kapitalist yaşam felsefesinin etkisinden kurtaramayan dindarlık büyük ölçüde namaz, oruç gibi bazı biçimsel ibadetlere/ritüellere indirgenmiş durumdadır. Bunu ibadetlerin rutinleşmesi ve kültürel bir forma dönüşmesi olarak da değerlendirmek mümkündür. Hâlbuki insanın din ve dindarlık da dâhil temel ihtiyacı derindedir ve bu ihtiyaç hemen tamamıyla ahlakla ilgilidir.
Tanrıya inandığını ve O’nun buyruklarını yerine getirdiğini sanan birçok kişinin ahlak ilkelerini hiçe saydığı az görülen olaylardan değildir. Zamanla bir alışkanlık haline gelen dini görevlerin yerine getirilmesi ile ahlaki duyarsızlık, yan yana ve belki de psikolojik hiçbir rahatsızlığa sebep olmadan yürüyebilmektedir. Fakat böyle bir alışkanlık içinde olan insana inancına göre yaşayan tutarlı bir dindar demek mümkün değildir.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) İslam’ın sadece ibadetlerden hâsıl bir din olmadığını, bunun yanında diğer insanlarla iyi geçinip ahlaklı olmanın ne derece önemli olduğuna aşağıdaki olay örnek gösterilebilir. Bir gün Peygamber Efendimize bir kişi gelerek “Ey Allah’ın Resulü, falan kadın çok (nafile) namaz kılar, oruç tutar ve çok sadaka verir. Yalnız dili ile komşularını incitir.” dedi (ve Peygamberimizin bu kadınla ilgili değerlendirmesini sordu). Peygamberimiz: “O, Cehennemdedir.” buyurdu. Adam: “Ey Allah’ın Resulü, falan kadın da az namaz ve orucu ile anılır ve kendi yaptığı keş’den bir miktar da sadaka verir. Ancak (iyi ahlakı sebebiyle) komşularına eziyet etmez.” dedi (ve bu kadın hakkındaki görüşünü sordu). Peygamberimiz; “İşte o kadın Cennettedir.” buyurdu (Ahmet b. Hanbel, Musned, II, 440). Yine bu konuyla ilgili olarak “Kıyamet günü mizanda, güzel ahlaktan daha ağır gelecek hiçbir ibadet yoktur.” (Tirmizi, Birr, 62) hadisiyle ahlaklı olmanın önemini vurgulamıştır.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) model oluşunun önündeki engelleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Ahlakın sünnetlerle ilişkisinde bir değerlendirme sorunumuz olduğu söylenebilir mi? Niçin?
Toplumsal açıdan bakıldığında seküler ahlak bireyi merkezi alırken İslam ahlakında kişi aynı zamanda çevresindeki insanlardan da sorumludur. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) “Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir.” hadisini buna örnek gösterebiliriz.
Sonra ekonomik açıdan bakıldığında kapitalist ahlakta bireyin amacı kâr etmektir. Bu yüzden satıcı ürünlerin iyi olanlarını üste koymakta ve kötü olanını alta saklamakta, gıdaların genetiği ile oynamakta, ayıplı mal satmakta vb. ahlaken bir sorun görmeyebilir. Zira resmi denetimler dışında kişiyi bağlayan bir durum yoktur.
Hz. Peygamber döneminde yaşanan bir olay buna örnek gösterilebilir. Hz. Peygamber bir gün pazarda bir buğday sergisine uğrar. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslanır. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sorar. Adam; “Ey Allah’ın Resulü! Yağmur ıslattı.” cevabını verince. “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!” karşılığını verir. Ardından da; “Bizi aldatan, bizden değildir.” (Müslim, İman, 164) buyurarak İslam ahlakının hedeflediği hayat düzeninin ne kadar insan merkezli ve âdil olduğunu göstermiştir.
Okullarımızdaki eğitim açısından konuya bakıldığında, gençler ve ahlak ilişkisi bir metodoloji sorunu diyebilir miyiz? Yaklaşım hatalarımız var mı?
Günümüz eğitim sisteminin en önemli zaaflarından birisi bireyleri ahlaki olarak istenilen seviyeye taşıyamamasıdır. Eğitim sistemimiz içerisinde, zihin gelişimi üzerinde önemle durulmakta, fakat ahlak, ruh ve duygu gelişimi üzerinde zihin gelişimi ile aynı önem derecesinde durulmamaktadır. Oysaki insanı insan yapan niteliklerin başında ahlak gelir. İslami eğitim anlayışında kişinin yaratılış gayesini fark edip ona göre ahlaki bir hayat yaşayıp ahirette sonsuz kurtuluşa ermesi temel amaçtır. Geçmişe oranla fiziki ortam araç gereç ve eğitimin diğer unsurlarının çok daha elverişli olduğu günümüzde mevcut eğitim uygulamalarıyla istenen insan profili ortaya çıkmamaktadır.
Başka bir deyişle modern eğitim ve okul, toplumu şekillendirme, bireylerin yaşamını dönüştürme, yeni bir ahlak düzeninin inşası hususunda başarısız olmuştur. Bu durumun temel sebepleri olarak çeşitli nedenler ortaya konulabilir ama en temel sebeplerden biri insan ruhunun (duygusal boyut) ihmal edilmesidir. Günümüz mevcut anlayışında maddiyat ön planda olduğu için eğitim ve öğretimde bireylerin temel hedefi meslek sahibi olmaktır. Eğitim sistemimiz, son çeyrek yüzyılda gittikçe sınav sistemine dayalı bir eğitim sistemi haline gelmiştir. Öğretilen bilgiler sınav(lar)da sorulacak olanlara yönelik olup, temel amaç da sınavdan geçer not almaktır. Sınav sistemine dayalı bu eğitim sisteminde, çok az öğrenci öğrendiği bilgilerin geçerliliğini ve gerekliliğini sorgulamakta ve kendisine hangi değerlerin öğretildiği üzerinde düşünebilmektedir.
Hâlbuki okulların sadece akademik anlamda başarılı öğrenci yetiştirme işlevi yoktur. Okul aynı zamanda toplumdan ve onun değerlerinden bağımsız, toplumsal gerçekliklerden farklı bir eğitim gerçekleştiremez. Eğitim-öğretimde toplumumuzda hâkim olan dini ve ahlaki değerler hakkında gerekli davranışları kazandırmak, hayatın bazı boyutlarının dini açıdan nasıl yorumlandığına dair bilgiler vermek okulun görevleri arasındadır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders programındaki genel amaçlar incelendiğinde, dinî ve ahlaki bilgilerin yanında birçok tutum, alışkanlık ve değerlerle ilgili davranışların da kazandırılmasına yönelik duyuşsal alanla ilgili amaçlar bulunduğu görülmektedir. Ancak öğrencilere içerisinde yoğun duyuşsal alana ait davranışlar bulunan konuların kazandırılması, çok kolay değildir. Eğitimciden ve öğretim yöntemlerinden kaynaklanan sebeplerle okullarda öğrenilenler, bilgi basamağında kalmakta, inanç, tutum vb. şeklinde duyuşsal alana geçememektedir. Bu sebeple bugün okullarımızda eğitim değil, sadece öğretim yapıyoruz, şeklinde şikâyetler dile getirilmektedir. Dolayısıyla öğretilmek istenilen ahlaki değerlerin öğrencilerin gönlüne değecek, zihninden kalbine işleyecek bir biçimde verilmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle ahlak eğitiminde sadece iyi davranış teorisi değil, aynı zamanda iyi davranış pratiği de öğretilmeli, öğrencilerin fiilen iyi davranması sağlanmaya çalışmalıdır.
Davranışları şekillendirmede stratejik bir öneme sahip olan din ve ahlak eğitimi, dindarlığın sadece bilgi boyutunu değil duygu ve davranış boyutunu kapsayacak bir içeriğe sahip olmalıdır. Çünkü ahlak eğitiminin amacı, bireyi ve toplumu kötü ahlaktan korumak ve kurtarmak, bunun yanında iyi ahlakla donatmak ve devamını sağlamaktır. Bu nedenle çeşitli motive ediciler kullanılarak din derslerine olan ilgi ve katılım artırılmalı, öğrencilere bilgiden ziyade olumlu değer ve davranış kazandırılmasına öncelik verilmeli, dini değerlerin içselleştirilmesi sağlanmalıdır. Başka bir deyişle verilen ahlak eğitimi bireyin karakterine etki etmeli ve onun davranışlarında pratik değişiklikler meydana getirebilmelidir. Hz. Peygamber, kendisine zina yapma hususunda izin istemeye gelen bir genci yanına çağırarak bu çirkin fiili “Senin annen, kızın, kardeşin, halan, teyzen için bir başkasının yapması hoşuna gider mi?” diye sorar. Gencin karşılığında her seferinde hayır demesi üzerine “Kendin ve yakınların için razı olmadığın bir şeye başkaları için nasıl razı olacaksın.” buyurarak genci bu kötü davranıştan vazgeçirmiştir. Böylece; kişinin kendisine yapılmasından hoşlanmadığı işleri din kardeşine yapmaması gerektiği hususunda gencin empati yapmasını sağlayarak duyuşsal bir ahlak eğitimi örneği göstermiştir.
Diğer taraftan ahlaki değerlerin kazandırılmasında önemli olan diğer bir husus ise; sınıfta sevgi temeline dayalı bir ortam oluşturan, haksızlık yapmayan ve haksızlıkları tenkit ederek öğrencilerde hassas bir vicdan gelişimi sağlayan, kötü, kırıcı ve aşağılayıcı sözler kullanmayan bir eğitimci örnekliğidir. Çocuk ve gençlerin, gerek fiziki ve psikolojik özellikler yönünden kendilerine en çok benzeyen, kendilerine sevgi gösteren gerekse güç ve üstünlük özelliklerine sahip modellerle özdeşleştikleri tespit edilmiştir. Okul eğitimi döneminde ahlaki model olarak genellikle öğretmenler seçilmektedir. Dolayısıyla, onlar diğer sosyal tutum ve davranışlarda olduğu gibi ahlaki tutum ve davranışlar konusunda da en çok özdeşim kurdukları kimselerden etkilendikleri için, çocuk ve gençlerin eğitimlerinden sorumlu olan kimselerin öncelikli olarak, onlara örnek olacak söz ve eylemleriyle tutarlı davranışlar “ilmi ile amil” sergilemeleri gerekmektedir. Bu da bizi eğitimcilerin eğitiminin de iyi bir şekilde yapılması gerektiği sonuca götürecektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir