Tarihe mal olmuş bir kahraman şahsiyet olarak I. Kılıç Arslan niçin önemlidir? Hangi yönleriyle ön plana çıkar, niçin çok sevilir?
Kılıç Arslan, bahsettiğiniz üzere çok önemli bir tarihi şahsiyet. Bilhassa tarih boyunca yaşamış Türk hükümdarları arasında ayrı bir yere sahip. Ona bu haklı ayrıcalığı veren saikleri ise birkaç başlık altında özetleyebiliriz. Evvela, Kılıç Arslan çok zor bir dönemde hükümdarlık yapmıştır ve etrafını saran krizleri başarı ile yönetebilme özelliği dikkat çekmektedir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin ikinci hükümdarı oluşu ona henüz saltanatının başında büyük sorumluluklar yüklemiştir. Kuruluş sancıları çeken devlet, babası Süleyman Şah’ın vefatından sonra büyük bir sarsıntıya uğramış ve bu vefatı takip eden sürede Kılıç Arslan da kardeşiyle birlikte Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşah’ın gözetimi altına girmiştir. Kendisinin gözetimde kaldığı altı sene boyunca Türkiye Selçuklu Devleti’nde naipler dönemi yaşanmış ve devlet gitgide zayıflamıştır. Kılıç Arslan’ı önemli yapan ilk hadiseler de burada başlamaktadır. Çünkü gözetimden kurtulup Anadolu’ya geldiğinde baba mirası topraklarının büyük bir kısmı elden çıkmış ve devleti yalnızca İznik civarına hükmeder hâle gelmişti. Kılıç Arslan tüm olumsuz koşullara ve genç yaşına rağmen birkaç sene içerisinde devletinin kötü gidişatını durdurarak yukarı yönlü bir ivme yakalamıştır. Devletini savunmadan saldırı pozisyonuna geçirerek kararlı ve cesaretli oluşunun ilk işaretlerini vermiştir. Ülkesinin yaşadığı kriz hâli ve etrafının düşmanlarla çevrili oluşu onu engellemediği gibi yaşadığı zorlukları zamanla kendi adına fırsata dönüştürebilmiştir. Güçlü bir liderliğin eksik olduğu bir dönemde sorumluluk altına giren Kılıç Arslan’ın hayatını sarayda değil at sırtında geçirmesi önemli bir özelliktir. Kılıç Arslan ayrıca ders çıkarmayı bilen bir isim, zira hayatında kaos hiç eksik olmasa da yaşadığı problemlerden her defasında güçlenerek çıkabilmiştir. Hükümdar olduğunda devleti İznik ile sınırlıyken vefatı esnasında ülkesinin hudutları Eskişehir dolaylarından Musul’a kadar uzanıyordu. Bu da onun zorluklardan nasıl güçlenerek çıktığının güzel bir işaretidir.
Kılıç Arslan’ın çok sevilmesinin belki de en büyük sebebi saltanatının henüz başı sayılabilecek bir dönemde muhatap olduğu Haçlı ordularına karşı verdiği mücadeledir. Kudüs’ü Müslümanlardan kurtarmak gibi dini bir slogan ile harekete geçen ama bu amaca uygun olmayacak ölçüde eylemler gerçekleştiren Haçlı ordularının ilk karşılaştığı Müslüman hükümdar I. Kılıç Arslan olmuştur. O, Haçlılarla gerçekleşen ilk savaşta Pierre l’Ermite adlı bir keşişin idaresindeki düzensiz birlikleri mağlup etmiş ancak asıl sınavını profesyonel askerlerden oluşan Haçlı ordularına karşı vermiştir. Kılıç Arslan, başkenti İznik önlerinde Haçlı orduları ile büyük bir meydan savaşı vermiş ancak mağlup olmuştur. Kılıç Arslan’ın karakterini ifade edebilecek en önemli özelliklerinden birisi de tam bu noktada devreye girmektedir: “Asla vazgeçmemek”. İznik önlerinde yenilse de kısa bir süre sonra Haçlı ordularının karşısına Eskişehir dolaylarında çıkmıştır. Sayıca kalabalık düşmana karşı burada yaşanan mağlubiyet de Kılıç Arslan’ı durdurmamış ve Ereğli yakınlarında üçüncü bir savaş vermiştir. Bir müddet sonra Anadolu’yu geçmeye çalışan Danimarkalı Haçlı ordusunu da tamamen bertaraf etmiştir. Kılıç Arslan Birinci Haçlı Seferi esnasında geri çekilse de düşmanına verdiği zarar çok büyük olmuştur. Yüz binlerle ifade edilen Haçlıların birçoğu Anadolu’dan çıkamamıştır. Benzer şekilde 1101 senesinde Anadolu’ya gelen üç farklı Haçlı ordusunu yaklaşık bir ay içerisinde mağlup etmiştir. Sultan Kılıç Arslan, Haçlıları durdurup onlara büyük zararlar vererek karamsarlığın hâkim olduğu Türk-İslâm dünyasına umut tohumlarını serpmiştir. O, Haçlılara karşı uyanışın ilk temsilcisidir ve bu uğurda ömrünün büyük bir kısmını at sırtında savaşarak geçirmiştir. Dönemin insanının akıllarında oluşan “Gazi Sultan” imajı onun ne kadar çok sevildiğini gösterir. Zira onun çıktığı her sefer bölge halklarının gönlüne umut ışığı olmuş ve insanların Kılıç Arslan’ın gelişini birbirlerine müjdeledikleri bilgisi dönemin kaynaklarına yansımıştır. Bugün dahi verdiği mücadele birçok insanın kalbinde sevgi ve saygı hislerini uyandırmakta, yaptığı fedakârlıklar minnetle yâd edilmektedir.
I. Kılıç Arslan dönemi, ittifaklar ve güç birliği yanı sıra savaş ve ayrılıkların da olduğu bir dönem. Büyük Selçuklu Devleti, Danişmendliler, Haçlılar ve Bizans, Çaka Bey’in varlığı gibi pek çok faktör var. Bir de bu ilişkiler odağında I. Kılıç Arslan var… Tüm bunlardan çıkarmamız gereken dersler var. Düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Gerçekten de 11. asrın sonları ve 12. asrın başlarında birçok karizmatik lider bulunmaktadır. Saydığınız her devletin ya da beyliğin bu dönemde haklı bir şöhrete sahip olan hükümdarları bulunmakta. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah ve veziri Nizâmü’l-Mülk belki de en dikkat çekenleri. Zira Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos kendi devletini felaketlerin eşiğinden kurtarmış politik bir dahi. Dânişmend Gâzi ve Çaka Bey Anadolu’daki Türk fütuhatının en önemli isimlerinden. Böylesine önemli isimlerin olduğu bir dönemde Kılıç Arslan’ın bu kadar yükselişe geçebilmesi dikkat çekici bir durum. Yani bu denli rakiplerin olduğu bir zamanda bu ölçüde başarılı olabilmek ayrı bir maharet ve cesareti gerektiriyor. Ayrıca ele aldığımız bu dönemin siyasi yapısı kırılgan ve fazlasıyla değişkendir. Kurulan ittifaklar kısa süre içerisinde düşmanlıklara dönüşebildiği gibi düşmanlıklar da yeni müttefiklikleri ortaya çıkarabilmektedir. Bunu daha iyi açıklamak adına bazı örnekler verebilirim. İlk akınlarını Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un topraklarına yapıp Çaka Bey’in kızıyla evlenen ve onunla akrabalık tesis eden Kılıç Arslan’ın bu politikası kısa süre sonra tamamen zıt bir istikamete yönelmiştir. İmparatordan aldığı bir mektubun da etkisiyle Kılıç Arslan’ın kayınbabası Çaka’yı öldürttüğünü ve hemen akabinde imparatorluk ile barış antlaşması imzaladığını görmekteyiz. Benzer şekilde bazı zamanlar üstü örtülü bazı zamanlar da savaşa varacak şekilde açıkça süren Kılıç Arslan-Dânişmend Gâzi rekabeti, Haçlı Seferleri esnasında yerini müttefikliğe bırakmış ve bu iki Türk hükümdarı Haçlılara karşı beraber savaşmışlardır.
Siyasetin böylesine değişken olduğu bir dönemde maalesef bazı istenmeyen durumlar da oluşmuştur. Kılıç Arslan’ın tecrübesizliği ve gençliğinden istifade edip aklını karıştıran Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos, az önce de bahsettiğim üzere onun Çaka Bey’i öldürtmesine sebep olmuştur. Çaka Bey’in ölümünden kârlı çıkan tek taraf Bizans imparatoru olurken Kılıç Arslan gerçekten de çok önemli bir müttefikini kendi elleriyle ortadan kaldırmıştır. Haçlı Seferleri esnasındaki bazı ittifaklar istisna tutulursa bu dönemde bölgenin aktörleri olan Türk hükümdarlar, kendi aralarında mücadele edip birbirlerini zayıf düşürmeye çalışmışlardır. Haçlıların önemli liderlerinden olan Bohemund’u esir eden Dânişmend Gâzi, üç yıl sonra belli bir fidye karşılığında onu serbest bırakmıştır. Esir kaldığı günlerin acısını çıkarmak isteyen Bohemund ise serbest kalır kalmaz Müslüman arazilerine saldırılar düzenleyip büyük zararlar vermiştir. Bu vahim hatayı Ortaçağ tarihçiliğinin en mühim kaynak yazarlarından İbnü’l-Esîr’in “Müslümanların başına gelen felaketler Dânişmend’in onlara yaptığı iyilikleri silip yok etti” şeklinde yorumlaması dikkat çekicidir. Dânişmend Gâzi böyle yaparak gitgide yakınlaşan ve kendisine tehdit oluşturabilecek Aleksios Komnenos-Kılıç Arslan ikilisine karşı yeni bir hamle yapmak istemiştir. Kronolojik olarak biraz daha öncesine gidecek olursak Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın Anadolu içlerine ordular gönderip İznik’i kuşattığı ve Kılıç Arslan ile kardeşini yıllarca kendi yanında gözetim altında tuttuğu da görülecektir.
Tabi ki verdiğimiz bu örneklerden çıkarılması gereken önemli dersler vardır. Türk hükümdarları arasında birlik sağlandığı zaman düşman ne kadar güçlü olursa olsun muzafferiyet elde edilebildiği görülmektedir. Bunun en somut kanıtı Kılıç Arslan-Dânişmend Gâzi ittifakının 1101 senesinde Haçlı ordularını büyük bir hezimete uğratmalarıdır. Lakin bunun tam tersi olup araya rekabet ve düşmanlık girdiğinde ise bu durumdan en fazla faydalanan diğer rakipler olmaktadır. Çaka Bey’in öldürülmesi hadisesinde nasıl Bizans İmparatorluğu kârlı çıktı ise Bohemund’un serbest bırakılmasında da Türklerin kazandığı hiçbir şey olmamıştır. Benzer şekilde Kılıç Arslan’ın ölümü de Büyük Selçuklu Devleti’ne karşı giriştiği mücadele sonucunda olmuştur. Her ne kadar bu mücadelenin sebepleri daha başka olup eski hadiselere dayansa da aynı kandan gelen iki Türk Devleti’nin -ikisi de Selçuk Bey’in torunlarının yönettiği devletler- savaşı, birinin mağlubiyeti ve yine sonrasında birçok sıkıntılar yaşamasıyla sonuçlanmıştır. Ayrıca bu rekabet Kılıç Arslan gibi önemli bir komutanın erken yaşta ölümüne sebep olmuştur. Bu hadiseler günümüze de çok fazla mesaj verip birlik ve beraberliğin kıymetini gözler önüne sermektedir.
Malazgirt Savaşı, dalga dalga gelen Haçlı Seferleri ve Kılıç Arslan, belli bir kronolojiye göre bakıldığında tüm taraflar için iniş çıkışların çok olduğu ilginç bir dönem. Anadolu üzerinde bu büyük kavga, o dönemi okumak adına nasıl değerlendirilmelidir?
Anadolu, tarih boyunca birçok milletin ilgi odağı olmuş dünyanın en önemli coğrafyalarından birisidir. Konumu itibariyle doğuda İran, Hint, Çin ve Türkistan’ın; güneyde Orta Doğu’nun ve Arap yarımadasının, batıda Balkanların ve kuzeyde de Karadeniz ile Rus steplerinin giriş noktasıdır. Transit konumu, etrafının denizlerle çevrili oluşu mezkûr bölgeye büyük avantajlar sağlamakta ve saydığımız tüm bu topraklarda hâkimiyet tesis edilebilmesine fırsat sunmaktadır. Anadolu’nun bu özellikleri, hâliyle ona egemen olmak adına çetin mücadeleler verilmesini de beraberinde getirmektedir.
Bu toprakları Türkler açısından değerlendirdiğimizde ise bambaşka bir hikâye ile karşılaşırız. Anadolu’nun Türkler tarafından fethi benim için dünya tarihinin en önemli olayları arasında yer alır. Bu fetih hareketi ile dönemin en büyük güçlerinden birisi olan Bizans İmparatorluğu’nun gücü zayıflatılmış ve bu topraklar Türk yurdu hâline gelmeye başlamıştır. Sizin de dediğiniz üzere Malazgirt, fethin en büyük kırılma noktalarından birisini oluşturmuş ve Türk iskânına büyük bir ivme kazandırmıştır. Malazgirt sonrasında hızlanan Türk fütuhatının neticesinde Anadolu’nun Bizans’ın elinden çıkmaya başlaması büyük bir tepki meydana getirmiştir ki bu da Haçlı Seferleri olarak adlandırdığımız ve uzun yıllar boyu devam edecek olan hareketlenmedir. Haçlı Seferlerinin en temel sebeplerinden birisi hiç şüphesiz ki Türklerin Anadolu’daki durdurulamaz ilerleyişidir. Bizans İmparatorluğu’nun Türklerle savaşabilmek adına Batı’dan istediği desteklerin bir neticesi olarak yüz binlerce insandan oluşan Haçlı orduları, Anadolu içlerine kadar gelmişlerdir. Anadolu’ya hâkim olma mücadelesi en kanlı örneklerinden birisini Haçlı Seferleri esnasında vermiştir. Anadolu’daki Türklerin tarih boyunca kuşkusuz en büyük savunucularından olan I. Kılıç Arslan da tam bu noktada devreye girerek milletinin bu topraklardaki kalıcılığını düşmanına vurduğu sert darbeler ile göstermiştir. Anadolu’yu elde etme ideali Haçlıların ve Bizans’ın zihninde varlığını uzun süre korusa da yapılan her girişim Türk hükümdarları tarafından akamete uğratılmıştır. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesi 1101 yılında Anadolu’ya gelen Lombardlardı. Zira onların hayali Anadolu içlerinde bir devlet kurabilmekti lakin Kılıç Arslan’ın güçlü mukavemeti buna engel olmuştur. Benzer şekilde çeşitli Bizans imparatorları, Türkleri Anadolu’dan atma düşüncesi ile seferler düzenlemiş olsalar da sonuç değişmemiş ve Türkler bu topraklarda yaşamaya devam etmişlerdir.
Aslında tarihin en güzel yanlarından birisi geçmiş tecrübelerin bugünler ve yarınlar için fikir veriyor oluşudur. Anadolu için yapılan savaşlar geçmişte nasıl hiç bitmediyse bugün ve yarın da bitmeyecek, bazı zihinlerde bu toprakları ele geçirme hayalleri yaşamaya devam edecektir. Bu nedenden ötürü bu toprakları savunmuş olan I. Kılıç Arslan, I. Mesud, II. Kılıç Arslan gibi önemli Türk hükümdarlarını tanımak onların zihin dünyalarını, motivasyon kaynaklarını bilmek gerekmektedir. Yarınların planlarını geçmişten edindiğimiz tecrübeler ile kurabilmek bizler adına eminim ki daha faydalı olacaktır.
I. Kılıç Arslan’ın ahlaki özellikleri ve adil yönetimi, Hristiyanların da dikkatini çekmiş ve ölümüne Hristiyanlar da üzülmüştür deniliyor. Değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
İlk sorunuzda Kılıç Arslan hangi yönleriyle öne çıkar demiştiniz aslında o sorunun cevaplarından birisini buraya bırakmak istedim. Zira Kılıç Arslan’ın en büyük özelliklerinden bir tanesi adalet anlayışıdır. Bu özellik, dönemin diğer birçok Türk hükümdarında da görülmekle birlikte Kılıç Arslan’da oldukça baskındır. Onun adalet anlayışı kendi halkının yanı sıra civar milletlerin de dikkatini çekmiştir. Kılıç Arslan’ın insanların zihninde bir umut ışığı oluşu dönemin kaynaklarına açıkça yansımaktadır. Adaletine güvenilen sultan, birçok şehirden davetler almış ve savaşmadan buraları ele geçirmiştir. Yani insanlar onun hükmü altına girmek istemekte ve şehirlerinin kapılarını barış ve huzur içerisinde ona açmaktadırlar. Kılıç Arslan, güçlü kişiliğini ve cesaretini adaletiyle birleştirerek bölgedeki Müslüman ya da gayrimüslim bütün halkların sevgisini kazanmıştır. Hiç şüphesiz idaresi altındaki Hristiyan halklar da ona büyük sevgi duymuşlardır. Bu konuda bazı örnekleri şöyle sıralayabilirim: Gabriel adlı bir Ermeni’nin hâkimiyetindeki Malatya’yı kuşatan Kılıç Arslan, şehrin Süryani patriğiyle iletişime geçerek burayı kan dökmeden almak istemişti. Süryani patrik ve şehirdeki Hristiyan halk da büyük zulüm gördükleri Gabriel yerine Kılıç Arslan’ın egemenliğini kabul etmek istiyordu. Hatta bu durumu fark eden Gabriel, sultanla anlaştığından şüphe duyduğu patriği öldürtmüştü. Sonrasında yaklaşan Haçlı tehdidi sultanın kuşatmayı kaldırmasına sebep olsa da Malatya halkının tutumu hafızalara kazınmıştır. Bir başka örnek ise bu soruyu açıklamak adına önemlidir. Kılıç Arslan’ın çağdaşı olan meşhur tarih yazıcısı Urfalı Mateos’un: “Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Hristiyanlar onun için büyük matem tuttular. Çünkü o, her bakımdan çok iyi ve çok hoşgörülü bir şahıstı” sözleri çok dikkat çekicidir. Sultan ile aynı dönemde yaşamış çağdaş bir görgü tanığının bu sözleri Kılıç Arslan’ın adaletinin ve hoşgörüsünün bütün halkını kapsadığını göstermektedir. Özellikle Haçlıların kendi dindaşlarını dahi katlettiği bir dönemde -bu konuyla ilgili örnekler kitabımızda ele alınıyor- Kılıç Arslan’ın böyle bir tutum sergiliyor oluşu dikkat çekicidir. Ayrıca bu sözleri yazan Urfalı Mateos’un Kılıç Arslan’dan herhangi bir himaye gördüğüne dair elimizde bilgi olmayışı bu sözlerin gönülden gelen gerçek ifadeler olduğunu göstermektedir.
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

