Çünkü Anne Bir Çocuktan Bir Kudüs Yapar… / Klinik Psikolog Merve Gülçin Temizyürek

Filistin uzun yıllardır kanayan yaramız. Haritada bile Filistin olarak gösterilmeyen, yıllar geçtikçe toprakları elinden alınmış bir ülke. Sıradan bir ülke değil bizim için. Tarih boyunca birçok peygamberin bulunduğu, Mescid-i Aksa’yı içinde barındıran bir yer. “Mi’raca yol veren hız üssü” ve “her yana nur saçan bir kürsü” bizim için burası. Bunu anlamak istemeyenler ise Filistin’de yıllardır zulmediyor. Bölgede yaşayan insanlar saldırılar, savaşlar, bombalamalar, ev yıkımları, mülksüzleştirme, mahallelerin parçalanması, yargısız suikastlar ve kuşatma durumları ile karşı karşıyalar. Su, beslenme, elektrik ile sağlık ve eğitim hizmetleri gibi hayati unsurlardan ise mahrum bırakılıyorlar. Kadınlar ve çocuklar sıklıkla işkenceye varacak derecede kötü muamelelere maruz kalıyor. Çocuklar tutuklanıyor. Bu zulümlerin karşısında yıllar süren bir mücadele öyküsü var burada. Tarihsel olarak bakıldığında önce sürgünlerle, sonra işgallerle sindirilmeye çalışılmış ancak bütün gücüyle karşı koyan ve koymaya da devam eden insanların vatanı Filistin. Şimdi ise bazı ülkelerin sadece izlemekle yetindiği, açıkça savaş suçlarının işlendiği, hastanelerin bombalandığı bir durumla karşı karşıyayız. Yaşananlar çok zor. Ekmek ve su bulmak bile çok zor. Bu zorluğu belki de en derinden hisseden çocuklar ise bu zulmün ortasında savunmasız ve masum bir şekilde kalmış durumdalar. Filistin’deki çocuklar kardeşlerini, annelerini, babalarını, akrabalarını, evlerini, okullarını ya da hayatlarını kaybediyorlar. Yaşanan bu zulüm ve kayıplar sonrasında çocuklar, güvende olduğu evlerinin, onları koruyan, onlara güven veren anne-babalarının dolayısıyla da kendi hayatlarının tehlike altında olduğunu düşünmeye başlıyor. Anneler ise her an bombaların atılıp, insan eliyle yapılan enkazların içinde hem kendi hem çocuklarının güvenliklerini sağlamakta güçlük çekiyorlar. Çocukların neredeyse tamamı patlama ve bomba sesine maruz kalıyor. Azımsanmayacak kadar fazla çocuk ise şehit cenazelerine tanık oluyor. Bunlar da çocukların hayatında büyük bir korku, endişe ve belirsizliğe neden oluyor. Şok tepkileri gösterebiliyorlar. Tuvalet eğitimi, konuşma, hareket etme gibi kazanılmış becerileri gerileyebiliyor. Uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük çekebiliyorlar. Araştırmalar ise çocukların şahit oldukları bu olaylar nedeniyle kolektif travma deneyimleri yaşadığını ve yaşam kalitelerinin düştüğünü gösteriyor (1,2,3). Geçmiş yıllarda yaşanan zulümler sonrasındaki araştırmalar ise çocuklarda travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin ortaya çıktığını söylese de şu anda bundan bahsetmek için çok erken. Çünkü halihazırda devam eden bir travma ve yas süreci var (4). Çocukların zorlandığı bir başka mesele ise oyuncaklarını kaybetmek. Belki bez bir bebek, belki küçük bir araba fakat onlar için kıymetli. Çünkü çocuklar kendilerini oyunla ifade ediyorlar. Oyun onların dili. Ne yazık ki Filistin’de çocuklar oyunla öğrenmesi gereken bir yaşta, zulümle mücadele etmeyi öğreniyor.
Öte yandan bütün bu zulümlerin karşısında dimdik duran, cesur Filistinli çocukları görüyoruz. Peki nedir onları böyle cesur kılan, küçücük yaşlarında yaşadıkları bunca zorlukla mücadele etmelerini sağlayan? Filistinliler, Filistinli çocuklar bu zulmü yaşayan insanlar olarak tek hikâyeden ibaret değiller. Mücadele etmelerini sağlayan, onlara güç veren özellikleri ile ilgili birçok hikâyeleri var. Filistinlilerin sesini dünyaya duyurmayı amaç edinmiş, rap şarkı söyleyen 14 yaşındaki Abdurrahman. Dedelerinin de aynı zulmü yaşadığını, Filistin’in yıllardır işgal altında olduğunu söylüyor. Filistin’in yüzyıllardır bir vatan ve ailesinin anılarıyla dolu olduğunu; her şeye rağmen inançlarını korumaya çalışıp dua ettiklerini anlatıyor şarkısında. Yerde yatan kardeşine kelime-i şehadet getirmesini söyleyen bir çocuk, vatanımızdan gitmeyeceğiz diyen başka bir çocuk. Abdurrahman’ın da diğer çocukların da atalarından öğrendikleri, bu topraklara duydukları sevgi imandan. Atalarından gördükleri cesareti, başa çıkma gücünü, vatan sevgisini devam ettiriyorlar. Ayrıca araştırmalar da Filistin’deki çocukların yaşadıkları bu zulme rağmen bu şekilde güçlü ve cesur durmalarını psikolojik dayanıklılıklarının, öz yeterliklerinin, başa çıkma güçlerinin ve problem çözme becerilerinin yüksek olması ile açıklıyor (5). İman gücü ve vatan sevgisi çocukların psikolojik olarak daha dayanıklı olmalarını sağlıyor. Bu çocukların yaşadıkları travmanın olumsuz etkilerini dahi önemli ölçüde iyileştirebildiği araştırmalar tarafından destekleniyor (6). Ne de olsa Kudüslü çocukların kâfiri bulan taşları var…
Peki tahayyül etmekte zorlandığımız bu zulümle ilgili kendi çocuklarımız ne yaşıyor ve onlara bunu nasıl anlatacağız? Sosyal medyada inanılmaz bir bilgi akışı var. Çok farklı haber kanallarında farklı gönderiler, yayınlar paylaşılabiliyor. Özellikle cep telefonu, tablet ya da bilgisayar kullanan ve internet erişimi olan çocuklar için bu durum biraz daha tehlikeli bir hale gelebiliyor. Çocuğun; saldırı anı, çocukların cenaze görüntüleri, patlama sonrası videolar gibi birçok içeriğe uzun süre maruz kalması ikincil travma dediğimiz meseleye neden olabiliyor. Bunu da öncelikle çocukların temel ihtiyaçlarındaki bozulmalarla görebiliyoruz (7). Uykusu, iştahı bozulabiliyor. Oyun içeriklerine, resimlerine yansıyabiliyor. Evini, anne-babasını kaybeden, yaralanan, hayatını kaybeden çocukları gördükçe oyunların da teması savaş ya da kayıplar olabiliyor. Aynı şekilde resimlerinde savaş, ev ya da aile çizebiliyorlar. Bu noktada yetişkinler olarak dikkat etmemiz gereken 3 mesele ortaya çıkıyor.
Birincisi öncelikle çocuğun ne bildiğini, bildiklerini nereden gördüğünü ya da duyduğunu ve neyi ne kadar bildiğini öğrenmemiz gerekiyor. Evde sürekli televizyon açık olduğu için öğrenmiş olabilir. Sosyal medya hesapları ya da internetten görmüş olabilir. Okulda arkadaşları ya da öğretmenleri konuşurken duymuş olabilir. Nereden öğrendiği, karşısına çıkabilecek yanlış bir bilgiyi önlememiz açısından oldukça önemli. Sosyal medya kullanan bir çocuksa bir süre sosyal medya ile ilgili kısıtlama getirebilir ya da süre ile ilgili bir sınır koyabiliriz. Aynı zamanda hangi hesapları takip ettiğini öğrenip doğru bilgiye ulaşabileceği, yaşına uygun hesaplara yönlendirebiliriz. Daha küçük çocuklarda ise duyduğu ve bildiği üzerinden sorduğu soruları yanıtlayabiliriz. İkinci olarak, çocuğa yaşanan bu zulmü yaşına uygun bir şekilde anlatmamız gerekiyor. Zor zamanlarda çocuklarla travmatik deneyimler hakkında doğrudan konuşmak zor olabiliyor. Bu nedenle çocukla resim ya da oyun aracılığıyla iletişim kurabiliriz. Filistin’le, Filistin’de yaşananlarla ilgili ne biliyor, bunun resmini çizmesini isteyebiliriz. Filistin’i ahşap küpler yaptığımız yüksek bir kuleye benzetip küpleri o şekle getirmek için atalarımızın bunları yapmak için yıllardır uğraştığını söyleyebiliriz. Sonrasında başka bir çocuğun gelip o küplerle birlikte oynamak yerine elinden zorla almak istediğini, hatta o küpleri almak için ittiğini ya da vurduğunu anlatabiliriz. Burada küpler, Filistin’i ve oradaki insanların yıllarca bunun için mücadele etmesini, başka bir çocuğun onun olmayan bir şeyi zorla elinden almaya çalışması da İsrail’in Filistin’e yaptığı zulmü temsil edebilir. Bu şekilde oyun ya da resim üzerinden somutlaştırarak anlatabiliriz. Anlatırken çocuğu karamsarlık ve umutsuzluğa sürükleyecek ifadelerden de kaçınmaya özen göstermeliyiz. Fakat çocuk öfkeli ya da üzüntülü hissedebilir. Böyle hissetmesinin gayet normal olduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü adaletsizlik gördüğümüzde biz de böyle hissetmeliyiz. Daha büyük çocuklarda, gençlerde ya da çocuklarıyla konuşmakta güçlük çeken annelerde yazmak işe yarayabilir. Unutmamak gerekir ki kalem kılıçtan zayıf değildir. Yazmak duygularımızı ifade edip yaşadıklarımız ve hissettiklerimizi anlamamızda ve anlamlandırmamızda etkili olacaktır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatını anlatabiliriz: Küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmesini, yaşadığı zorlukları, bunlarla nasıl mücadele ettiğini ve “Şüphesiz, her zorluktan sonra bir kolaylık olduğunu”… Üçüncü mesele ise değerlerimiz doğrultusunda çocukları yardım etmeye, elimizden gelenleri yapmaya sevk edebiliriz. Çocukları, Filistin’deki çocuklar için resim yapmaları ya da mektup yazmaları için yönlendirebiliriz. Hatta bununla ilgili sesimizi daha çok duyurmak ve Filistin’deki kardeşlerimize bunları ulaştırabilmek adına çocukların Filistin’deki çocuklar için yazdığı mektupları sosyal medya üzerinden #filistinlikardeşiminyanındayım hastagı ile paylaşabiliriz. Biz Filistin için elimizden geleni yaparken, çocuklara da beraber yapabileceklerimizi gösterebiliriz. Bununla ilgili gördüğüm bir yazı çok hoşuma gitmişti. Sürekli hamburger yiyen iki kardeş Filistin’de yaşananları gördükten sonra babalarına artık hamburger yememeye karar verdiklerini söylemişler. Belki çocukların söylemesini beklemeden onlara bunu neden yapmamız gerektiğini anlatıp beraber hamburger yemeyi bırakabiliriz. Ya da evde kendi hamburgerimizi kendimiz yapabiliriz.
Bu yaşananlar bir anda başlamadı ve bir anda bitmeyecek. Sabrımız artsın, umudumuz diri kalsın. Unutmayalım ki çocuklar iyileştikçe anneler iyileşecek. Anneler iyileştikçe yuvalar güzelleşecek… Biz de Kudüslü çocuklar gibi mücadeleyi bırakmayalım. Onların kılıcı varsa bizim de kalemimiz var, unutmayalım.
Kaynakça
1. Punamäki, R. L., Palosaari, E., Diab, M., Peltonen, K. ve Qouta, S. R. (2015). Trajectories of posttraumatic stress symptoms (PTSS) after major war among Palestinian children: Trauma, family-and child-related predictors. Journal of affective disorders, 172, 133-140.
2. Lubit, R., Rovine, D., DeFrancisci, L. ve Eth, S. (2003). Impact of trauma on children. Journal of Psychiatric Practice®, 9(2), 128-138.
3. Chextere, O. (2023). Children’s fears and coping strategies in the context of war. Scientific Collection «InterConf», (160), 119-127.
4. Farajallah, I. (2022). Continuous traumatic stress in Palestine: The psychological effects of the occupation and chronic warfare on Palestinian children. World Social Psychiatry, 4(2), 112-120.
5. Mahamid, F. A. (2020). Collective trauma, quality of life and resilience in narratives of third generation Palestinian refugee children. Child Indicators Research, 13, 2181-2204.
6. Masten, A. S. ve Tellegen, A. (2012). Resilience in developmental psychopathology: Contributions of the Project Competence Longitudinal Study. Development and Psychopathology, 24(02), 345-361. doi:10.1017/s095457941200003x
7. Gordon R. ve Wraith R. Responses of children and adolescents to disaster. In: Wilson JP, Raphael B, eds. International Handbook of Traumatic Stress Syndromes. 1st ed. New York: Plenum Press; 1993. p.561-75.
8. Danışman, I. G. ve Okay, D. (2017). Afetlerin çocuk ve ergenler üzerindeki etkileri ve müdahale yaklaşımları. Turkiye Klinikleri Psychology-Special Topics, 2(3), 189-197.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir