Zamanın hız ve haz odaklı geçtiği bir dönemdeyiz ve dünya ömürlerimiz akan zamanla birlikte tükenmekte… Birbiri ardınca dünyada yaşanan ve insanları etkileyen birçok önemli vakalarla birlikte insanoğlunun hep bir mücadelesi var. Daha iyi yaşamak adına verilen mücadelede, insan sadece maddeye odaklanınca ne asıl mutluluğu yakalayabiliyor ne de madde âleminde arzuladığı noktaya gelebiliyor. Dünya mücadelesi insanı yorgun ve yarınlarından umutsuz bir hale çekiyor. Ve maalesef insan farkında olmadan dine aykırı birçok anlayış ve yaşayışların esareti altına da girebiliyor.
Kalben ve fikren kendimizi korumadığımız takdirde, şiddetli ve her yerden kuşatan zararlı telkin ve akımlar sebebiyle dinden kopmaların ve uzaklaşmaların olduğu bir zamandayız. Manevi bir savaş, manevi bir mücahede ve mücadele içinde olmamız gereken bir zaman bu. Sadece kendimiz için değil, en büyük tehlikede olan çocuklarımız için daha çok dikkatli ve güçlü olmalıyız. Gelecek yarınları inşa edecek zihniyetlerin dünyevileşme yöneliminde olduğunu unutmamalıyız. Evet, zor bir zaman ve her yerden kuşatılmış çetin bir savaşın varlığı da aşikâr. Dinden uzaklık, din ve İslam karşıtlığı sinsi bir şekilde etkisini gösteriyor. Dinlere düşman teoriler, felsefî akımlar ile Hak ve batıl birbirine karıştırılmıştır. Ahlaksızlığın, küfrün, şirkin meşrulaştığı bir zamanda omurgalı bir duruşumuz olmalıdır. Asıl mesele sadece Hak’tan yana adaletli ve doğru olmak değil. Herkesin mutlaka yapacağı bir şeyin olduğu hakikati ile bilinçlenmek ve bu şuurda olmak gerekiyor. Hakkı ve doğruyu yaymak adına etrafımızda yaşanan her türlü olaylara karşı daha duyarlı olmak için hep bir adım önde olmamız gerekiyor. Hakkı ve doğruluğu sadece yaşamaktan bahsetmiyorum, yaygınlaştırmak için mücadele ediyor muyuz? Bu anlamda neler yapıyor, hangi çalışmaları yürütüyoruz? Hangi projelerin peşindeyiz; fikrî anlamda neleri olgunlaştırıyor, hangi yanlışları düzeltmek için hizmet ediyoruz? Her Müslümanın önemli bir görevi olduğunu düşünüyorum ve her Müslümanın yapacağı, yapabileceği önemli işlerin mutlaka var olduğunu ve bu mücadeleyi ciddiye alması gerektiğini tekrar tekrar vurgulamak istiyorum.
Bir annenin, babanın çocuğunu korumak adına hangi önlemleri aldığı, alması gerektiği; bir eğitimcinin hangi hamlelerle atağa geçtiği, öğrencisini ya da sorumlu olduğu alanda neleri geliştirdiği ve topluma sunduğu çok önemli. Fakat hakikati örten, yaldızlayan ve boyayan birçok akımın etkisi altında olmamak için büyük bir itina göstermek gerekiyor. Aynı amaca hizmet ettiğinin farkında olmayan ya da olmak istemeyen insanların var olduğu ise acı gerçeğin ta kendisi…
Bugün İslam ahlakını ve kardeşliğini bozmak adına yapılan ve her yaştan insan grubunu etkisi altına alan, dijital dünyanın etkisiyle birçok yayınlara maruz kalan insanoğlu davranışsal ve zihinsel olarak bu etkileşimin içinde. Çünkü bu havuz herkesi içine alıyor, her yaş grubundan insanı kapsıyor. Bu dünyaya doğan “dijital dünya kuşakları” var. İyi bir yüzücü olmak gerekiyor boğulmamak, akıntıya kapılmamak için. Yeni dünyanın bizlere sunduğu teknolojiyi bir araç olarak kullanmaktan başka bir çıkış yolunun da olmadığını belirtmek istiyorum. İyi bir kullanıcı olmak; disiplinli, istikrarlı ve güçlü bir iradeye sahip olmanın temellerinde yatıyor. Güçlü, direnen ve mücadele eden bir irade için tembellik ve ataleti hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor. Aksi takdirde çocuklarımız, gençlerimiz ellerimizden alınıyor. Hayatlarımız kendi istediğimiz gibi değil, bize sunulan yaldızlı dünyaların istedikleri gibi dizayn ediliyor. Bu büyük tehlikeye hâlâ göz yumuyor olmak ise istedikleri zihniyete bulaştırılmış hastalıklı bir toplumun tüm değerlerinin çöküş faciasına kayıtsız kalmak kadar akıl ve ahlak dışı bir durumdur.
Yaşadığımız şu zamanı değerlendirebilen aklıselim bir Müslüman bilir ki imansızlaştırmayı, saptırmayı ve aldatmayı dahice yapanlar, dünyayı yönetme ve yönlendirme icraatlarını sergilerken asla tek başına değillerdir, sadece temsilcilerdir. Taraftarlarından, sevenlerinden, hizbinden, kendisine inananlardan, söylediklerini severek yerine getirenlerden yardım alarak icraatlarını yapmaya devam ederler. Nasıl bir kaos ortamı olan dünyada olduğumuzu şöyle ifade etmem gerekirse; hak ile batılın birbirine karıştırılmaya çalışıldığı, binlerce yayınlara maruz kalan ve sadece bir tıkla izleyecek kadar kolay ulaşılan ve bunlara kayıtsız kalan bir kesim toplum; etkilenen, beğenen, onaylayan, uygulayan ve maalesef tüm bu akımlara lokomotif görevini yapan bir kesim; toplumla iç içe ve yine mücadele içinde olan, her yerde ve koşulda olması gerektiği kadar uyarıcı ve bu konuda kendini sorumlu hisseden az miktarda bir grup insan topluluğu var. Yanlışı doğrudan ayırmak, ahlaksızlık ve her türlü kötülükle mücadele savaşı derin… Meşrulaştırılmış ahlaki sapmalar ve yanlışlar tüm insanlığa nüfuz etmiş durumda, damarlarına sinsice yayılmış bir virüs gibi hem bulaşıcı hem de savunmasız bir esaretin aldatmaca oyunları… Ayrıca şunu da üzerine basarak ifade etmem gerekir ki yanlış ve ahlaksızlığı bilerek ve isteyerek meşru hale getirme ve bunu normalleştirme çabaları istenilen sonucu vermiyor mu? Ve buna göz yuman alıcı kesimin yanı başımızdaki bireylerden mevcut olduğu durumun acı vahametini ortaya koymaktadır. Evet, ahlaksızlık normalleştiriliyor ve buna seyirci kalınarak aslında zihnimizde bir normalleştirme sürecine maruz kaldığımızın tüm sonuçları gün gibi ortada değil mi?
Konuyu örneklendirelim; bugün çocuklarımıza sunulan dijital tüm yayınlar, sosyal medya kontrolsüz bir şekilde ilerliyor ve cinsel içerikli sosyal ağlar gibi tehlikeli dijital platformlarda büyük tehlike ve tehdit altında olan gençlerimiz mevcut. Önlem alınmazsa sürükleneceği yanlışların, ahlaksızlığın ucu bucağı yok. Bizim inancımıza, kültürümüze ters düşen tonlarca şey öğretiliyor. En mahrem konular insanlık dışı sapkın bir şekilde empoze ediliyor. Anne ve baba ile olan bağlar ve paylaşımlar azalıyor. Dijital göçmen olarak tanımlanan anne babaların, dijital yerli çocukları ile nasıl iletişim kurmaları gerektiği ve bu süreci nasıl yürüttüğü çok önemli… İlk çocukluk döneminden itibaren teknoloji ile tanışan çocuklar şiddet, pornografi, nefret ve kine sürükleyen içerikler; hakaret ve istismar içeren diyaloglar ve siber zorbalık gibi müdahalelerle karşı karşıya gelebilmektedirler. Teknolojik gelişmelerle birlikte çocukların oyun anlayışları yeniden şekillenmekte ve çocuklar geleneksel oyunlardan uzaklaşarak dijital oyunlara yönelmektedirler. Son zamanlarda dijital oyunlar çocukları amaçlanmış bir şekilde kötüye yönlendirme, ahlaksızlaştırma ve kültürümüze, dinimize aykırı birçok içeriklere maruz bırakmaktadır. Sadece çocuklar değil, günümüz gençleri ve yetişkinler de İslam’la ters düşen teorilere, İslam’ı ve imanı zedeleyen izmlere, bilimsel olarak yutturulan akımlara, materyalist, dine soğuk bakan felsefe ve sosyolojik söylemlere karşı çok dikkatli olmalıdır.
Yakın bir zamanda gittiğim çocuk parkında, ezan okunurken birden yere oturup, oturuş ve el şekli ile yoga yapan çocuk görmüş biri olarak üzülerek söylüyorum. Bu çocuğa namaz rükünlerini sorsanız gösteremez büyük bir ihtimalle. Demek ki amacına ulaşmış birçok akımın içinde yaşıyoruz, biz de etkileniyoruz ve bundan payımızı alıyoruz. Sonuç ortada… Bize sunulan her şeyi direkt heybemizde taşıyor ve kullanıyorsak oturup düşünmemiz lazım. Fark, farkı fark etmekle başlar. Normalleşen, alışılagelen her şey, bir müddet sonra birçok şeyi gözden kaçırmamıza sebep olacaktır. Nasıl ki insan, vücuduna zarar veren bir besini devamlı tüketmesi sonucunda sağlıksız bir yaşama doğru gider, hastalanır, yaşam kalitesi düşer; işte bunun gibi insanın güzel özelliklerinin, onu erdemli yapan, kaliteli kılan ahlaki özelliklerine zarar verecek, bozacak sayısızca ve her alanda saldırıya maruz kaldıkça özünden uzaklaşır. Ayrıca din yalnız inanmaktan ibaret değildir, insanın dünya hayatını yönlendiren ahlaki, sosyal ve hukuki bütünler olarak tarif edilir. Din bir yerlere hapsediliyor, yokmuş gibi sosyal hayat dışına atılıyor ve deccaliyet zihniyeti yerini alıyor. Evet deccaliyete hizmet eden kesimlere karşı büyük bir savaşın içinde olduğunun farkında bile olmadan yenik düşmek ise içler acısı. Bu yüzden fark etmek insanın bilinç noktasının uyarılması demektir. Gerisi güçlü bir irade, hâsılı iman aşkı…
Bugün amaçlanmış birçok şeye maruz kalıyoruz. Bütün mücadelemiz kendi inancımızı, ahlakımızı ortaya koyan işler yapmak. Müslümanın bu zamanda en önemli davası bu olmalı. Evet, bugün güzel bir iş yapan ahlaki anlamda gençlere örnek olacak, onlara daha erdemli, vefalı olmayı anlatacak; yiğitlik, cesaret gibi konuları doğru ölçüleri ile verecek rol modellerle gençlerin kapsama alanına girme çabasında olan, bu zamanın, deccaliyetin en büyük savaşçısı değil midir? Kendince bir iki eleştirilerle sen bu hizmete destek vermezsen Allah sorar. Sen bu hizmeti eleştirir ve birlik, beraberlik sağlamazsan güçten yoksun kalıp kâfirin sana her şeyi yapma hakkını desteklemiş olursun… Biz kendi içimizde, kendi kendimize düşman ve hasetçi miyiz yoksa?
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)
Rabbim her türlü ahlaksızlık ve kötülüğe karşı duyarlı olmayı nasip eylesin; mücadelede olması gereken birlik ve beraberliğimizi de daim eylesin… Allah’a emanet olun…