Vecd İle Sevdir Kendini… / Dr. Metin Serimer

Kendini Sevdirmek Sana Ne Kaybettirir?!..
Evdeki kedimin her sabah uyandığımda aynı saatte ayaklarımın dibinde bitip, “sevsene beni” bakışlarıyla miyavlamasının bana öğrettiklerini bir hayat dersi olarak algılamam bana bu makaleyi yazdırma sebebidir. Sevmeyi ve sevilmeyi, neredeyse insanın psikolojik durumuna dair yorum yapan bütün ekollerin tepesine bir sağanak gibi yağdıracak bir erdem halini orada öğrendim diyebilirim. İçimizdeki bütün olumsuzluklar olup bittikten ve hayatın içinde görünür hale geldikten sonrasına dair bütün çözümler, nerdeyse sil baştan, “sevmek” ve “sevilmek” gibi bir erdemle bertaraf edilebiliyor. Neredeyse tüm taşkınlıklar frenlenebiliyor. Sevenin hali başka olur derler ya… Sarmaşık gibi, birbirini sarmak, sevmek, korumak, kollamak… Ve olgunluk zamanı gelmişse, hiçbir canlıdan bunu esirgememek… Potansiyel var, kalp var, duygular var, akıl var… Geriye sadece “niyet ettim Allah rızası için sevmeye…” demek kalıyor. Seven sevilir, sevilen de sever… Ruha çok iyi geliyor… Huzur ve mutluluğun şifreleri “sevmek” ve “sevilmek” eylemlerinde şifrelenmiş… Manevi büyüklerin “İşin başı aşktır” ya da “Seven kurtulur” sözleri çok büyük manevi tecrübeler… İnsanı ta küçüklüğünden beri yetiştiren şey de sevgi değil mi? Küçük bir bebeğe sevgi engeli çıkartabilir misiniz? Ondan herhangi bir sevgi desteğini esirgeyebilir misiniz? Demek ki, insanın yıpranmamış, bozulmamış, incinmemiş hali sevgiyle hemhal… Sağlıklı bütün epigenetik şifreler, sevgiyle açılıyor. Sevmek zor da sevilmek kolay mı? Ya da sevilmek zor da sevmek kolay mı? İnanın hangisinden yola çıksak, bizi sevgi ikliminde bir düzlüğe çıkartır… Sevilmek bir bencillik olmadığı gibi sevmek de zul değil… Sevmek de sevilmek de çok kıymetli… Sevilmeyen, sevmenin kıymetini bilmediği gibi sevmeyen de sevilmenin kıymetini gerçek manada bilemez… Sevilmek de sevmenin kapılarını açar, sevmek de sevilmenin… Bize verilen duygu cihazları, inanın bunun her ikisine de müsait hatta temelde sırf bunun için verilmiştir diyebiliriz. Sevilen ama sevmeyen ne kadar garipse, seven ama sevilmeyen de o kadar gariptir… Kendini sevdirmeyen nice insan vardır, üstelik sevgi dolu olduğunu söyler… O nedenle yazımızın başlığını “Vecd ile Sevdir Kendini…” koydum. İçinde sevgi olan bir şey, bizlerin temel kaygısı ve konusu olursa, belki insanlığımızı bir nebze olsun hisseder ve hissettirebiliriz… Televizyonlarda gördüğümüz acı olaylardan insanlık adına fazla yara almadan belki bir ümit ışığı gibi hayata tutunacak bir enerji, bir güç bulabiliriz… Ümidin dahi altında yatan güç sevgi olmalı ki, bize bunları düşündürüyor… Sevgiyi, olmazsa olmaz bir değer olarak görmemek, bugün, hayatın tüm alanlarını boş bırakmak demektir.
Son Nebi, Hz.Muhammed’in (s.a.v.) insan ilişkilerinde hayata geçirdiği tüm sünnetler -ki içinde toplumsal olmayan hiçbir şey yok- kesinlikle sevmek ve sevilmek üzerine inşa edilmiş değerler diyebiliriz. İslam âlimlerinin “câh” dediği bir ahlak var ki, dışardan riya gibi algılanan, ama ihlasla yapılan davranışlar ya da ahlaklı insanın içine sinen doğru roller denilebilir. Aslında câh, birisine onu gerçekten sevdiğini söylediğinde, yani en çok ihtiyacı olan en kıymetli sözleri söylediğinde, hayata doğal olarak geçen bir ahlak. Karşıdakinin bir türlü inanamadığı, söylerken de bizim biraz zorlandığımız bir tavır bu. İçini layıkıyla doldurmak size kalıyor. Zor zamanlarda yanında olmaktan tutun da, doğal tepkilerle doğal ilişkiler kurduğunuz her durumda, câh türünden bir ahlakı hayata geçirmiş oluyorsunuz… Ama asla riya değil bu. Ve sizi gerçekten de çok sevdirecek bir değer… Hem sizi sevmeye alıştırıyor hem de sevdiğinizi söylediğiniz insana sizi sevdiriyor. Güzel ahlak sahibi olmanın doğasında var bu. Her güzel ahlak mücadele ile kazanılır. Cömertlik, vefa, tevazu, yumuşak huyluluk gibi… Bazen kendinizin dahi inanamadığınız iyilik hallerine alışmanızı sağlar. “Ben kötü insanım” vesvesesinin de ilacıdır. Sonuç olarak, seven insan, sevilir aynı zamanda… O nedenle kendini haklı sebeplerle sevdirmek, kazanılması gereken bir ahlaktır. Hem de riyasız, tertemiz bir ahlak… Bu sayede iç dünyamızda dengeyi, toplumda da hem sevmeyi hem sevilmeyi gerçekleştirmiş oluruz. Bir arifle olan bir diyaloğum bana bu konuda ders ve ibret olmuştu. Yaşça ve manen büyük olduğu için, elini öpmüştüm. O esnada kendisi de başımdan öpmek üzere hareketlendi. Büyüklerin halinde var bu. Ben ise saçlarım terli olduğu için hafifçe sakındım. Kendisi bana “Sen de bir insansın yahu, öyle yapma…” deyiverdi. Yanlış anlamadıysam, herkes başını öptürüyor, sen niye sakınıyorsun, demek istedi. Etkilendim… Benim amacım başkaydı ama alınacak ders vardı yine de… Sen de bir insansın, sevilmek senin de hakkın, doğal tepki versene, mesajını aldım kendimce… Sevilmek doğal bir şeydi, sevmek gibi… Sevilmekten kaçmak, bir bakıma kibir, bir bakıma asosyallik, bir bakıma bencillik… Çünkü iyilik hallerini sadece kendine hasretmek de kötü… Bırakın başkaları da iyilik yapsın… Bırakın insanlar size ikramda bulunsun, siz de onlara… Sadece sevmeyin, sevilin aynı zamanda… Kimsenin elinden, yapacağı hizmeti hoyratça almayın, bırakın hizmet etsin, o da kazansın… Günümüzün bencil dünyası ne yazık ki, “hizmet ettiriyorlar bana…” diye algılıyor bu durumu… Ahlaktan sıyrılmış bir dünya, sadece faydacılık esası üzerinden kodluyor insan davranışlarını… Almak, hep almak… Oysa manen kazanmanın yolu bu değil… Önce gayret, sonra aynı konuda başkalarına da hayat hakkı tanımak… Yani bir bakıma sevilmeyi öğretmek… Herkesin seveceği amellerin ona da nasip olması için…
Yaptığın güzel şeyler seni herkese sevdirir… Vecd ile sevdir kendini… Sevdir ki karşıdaki de sevmeyi öğrensin… İnsan, iyiliğe sadece “sev” diyerek kodlanmaz, “sevdir” diye de kodlanır… Şu an söylediklerim, belki kitabı tersinden okumak gibi geliyor pek çok insana… Okuduğunuz cümle doğruysa ve oradan hakikat devşirebiliyorsak, tersinden okusak da öğreniriz diyorum aslında… Çünkü modern hayatın ahlaki kusurları, iyilik ve doğruluk adına fark etmediğimiz pek çok şeyin her geçen gün üzerini daha da örtüyor. Gerçek ahlaka talip olmak yerine, kişisel gelişim türünden sahtekârlıklarla, sahte kimlikler inşa ediyoruz. Çorak bir ruhtan ise sevmek ya da sevilmek gibi erdemler çıkmıyor, çıkamıyor… Güzel ahlakı hayata geçirmekte zorlanıyoruz. Sevgi kusurlu bir dünyada sürekli, kolay tüketilmek üzere, “sev, sev” diyoruz. Çünkü gaddarlaşmış ve katılaşmışız… Oysa sadece sevmek değil, bizim sevilmemiz de başkalarına onlar adına yeni kapılar aralıyor. Sevilen insanın sevmediği çok enderdir. Çünkü severek sevilmiştir. Allah, sevdiği kulunu, başkalarına da sevdirir. Allah’ın sevdiği kul, sevgisiz olur mu? Sevdiğini de başkalarına da sevdirir… Tevazu ve hilm ahlakı olanın ahiretine kefil olurum diyen bir Nebi’nin (s.a.v.) ümmetiyiz biz… Tevazu bizi sevdirirken, vakar da sevdirir… İnsan ruhunda ikisinin de karşılığı var. Çünkü insanlar, adam gibi adam görmek ister… Vakar dahi, insana insanı sevdirir… Bütün güzel ahlaklar, insana insanı sevdirir… Günümüzde insan, ne kadar bencil olmuş ki, sevilmeyi dahi istemiyor… Hiç farkında değiliz aslında, bir insanı severken sevgimizin kabul görmediğini görsek doğal olarak üzülüyoruz. Demek ki, sevilmek çok kıymetli… Aksi halde bencil bir sevgiye insanı davet etmiş gibi olmuyor muyuz? Sevilmemek bizi niçin üzüyor!!!
Sonuç olarak hem sevmek hem sevilmek, gerçekten hürmet edilmesi gereken duygular ve ahlaklar… Gururlu fakir rolü yapmaya gerek yok… Sevmek de sevilmek de insan için… Kedi kadar değerimiz varsa sevilmeyi de sevmemiz gerekir diye düşünüyor ve o sihirli cümleyi tekrar ediyorum: “Vecd ile sevdir kendini…”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.