Günümüzde “Genç” Olmak… / Dr. Gülden Demir

Genç olmanın zorluk ve sıkıntılarına dair düşüncelerinizi alabilir miyiz?
“Genç olmak” enerjik, heyecanlı, cesaretli, neşeli gibi olumlu sıfatları çağrıştırmakla birlikte Türkiye’de gençler tarafından birtakım zorluklarla anılmaktadır. Şişli ilçesinde 15-24 yaş aralığında lise öğrencisi, üniversite öğrencisi, çalışan ve NEET (ne eğitimde ne öğrenimde ne de istihdamda) gençlerle derinlemesine ve odak grup görüşmeleri yaptığım gençlik araştırmasında bu görüşü destekleyen bulgulara ulaştım. Gençlik döneminin olumsuz anılmasının en önemli nedeni gençlerin geleceklerine ilişkin hissettiği güvencesizlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Gençlerin güvencesiz hissetmesi ise gençlere yük olmaktadır.
Çalışan gençler arasında aldıkları eğitim ile yaptıkları iş arasında büyük farklar olanlara rastlanmıştır. Siyaset Bölümü mezunu olup satış elemanı olarak çalışan, Çevre Mühendisliği Bölümü mezunu olup kargo dağıtım elemanı olarak çalışan gençler, yürüttüğüm araştırmada karşılaştığım yalnızca iki örnektir. Aldıkları eğitimle bağlantılı olarak bir işte çalışmayan ve iş bulamayan gençler ‘boşuna mı okuduk’ sorusuna cevap ararken lise ve üniversitede eğitim gören gençler bu duruma tanık olarak kendi geleceklerinden kaygı duymaktadır. Dolayısıyla gençlik dönemi genç olmanın getirdiği dinamizmden ziyade oldukça yorucu bir evre olarak algılanmaktadır.
Gençlerin işaret ettiği bir diğer tespit ise Türkiye’nin güncel ekonomik durumu nedeniyle gençler arasındaki eşitsizliğin derinleşmesidir. Gençlerin bilgi ve birikimlerini artırma, kendilerine kültürel yatırımda bulunmalarının önündeki en büyük engel maddi olanakların yetersizliği şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Aynı anda bir sürü işi kotarmaya çalışan gençler gelir yetersizliği de üzerine eklenince potansiyellerini açığa çıkarabilecek pratiklerden yoksun kalmaktadırlar.
Gençlerin “bir günü” üzerinden konuşmak gerekirse, nelerden hoşlanmaktadırlar, kendileriyle iletişimleri nasıldır?
Lise ve üniversite öğrencileri zamanlarının çoğunu okula ve ders çalışmaya ayırırken çalışan gençler uzun iş saatlerinden dolayı işte, NEET gençler ise iş görüşmesine gitmedikleri günlerde özellikle ekonomik bağımsızlıkları olmaması nedeniyle evde vakit geçirmektedirler. Dolayısıyla gençlerin kişisel gelişimlerine yönelebilecekleri zaman yok denecek kadar azdır.
Gençlerin kitap okumak, spor yapmak, gezmek, sosyalleşmek, tiyatroya ve konsere gitmekten hoşlanmakla birlikte ilgi alanlarına dair pratikleri gündelik yaşamlarının bir parçası haline getiremedikleri gözlenmektedir. Gençlerin yapmaktan hoşlandığı pratiklerin başında kitap okumak gelmesine karşın, en son okunan kitabın ne adının ne de konusunun hatırlanıyor oluşu gençlerin kitaplarla kurduğu zayıf ilişkinin bir göstergesidir. Kitaplara ilginin yüzeysel biçimde seyrettiği bu durum kitapların ve okunan kitap hakkında konuşmanın gündelik yaşamdaki diyalogların bir parçası olmaktan çok uzak olduğunu bize düşündürtmektedir. Görüşülen gençlerin İstanbul’da yaşadığı da göz önüne alındığında gençlerin ilgi alanlarıyla ilgili pratiklerini belirleyen zaman ve para olmak üzere iki unsur bulunduğunu söyleyebiliriz. Maddi olanakların sınırlılıkları gençleri okul-ev, çalışma hayatı-ev ya da sürekli ev hayatı gibi bir döngüye hapsetmektedir. Dolayısıyla sosyo-demografik koşulları farklılaşmasına karşın diğer kültürel pratiklere göre internetin daha ucuz ve kolay erişilebilir olması ve daha fazla seçenek sunması, gençleri internet kullanımına yönelten ortak bir gerekçe olarak da belirmektedir.
Sahada görüşülen gençlerin hepsi çeşitli nedenlerle kendileriyle iletişimlerini sağlayan self-talk gerçekleştirmektedir. Gençler kendi kendilerine konuşmayı bir öz-değerlendirme faaliyeti olarak görerek geçmiş eylemlerini gözden geçirme ile gelecek eylemlerini tasarlama fırsatını elde etmektedir. Böylece kendilerinde beğendikleri ve eleştirdikleri yönleri belirlemekte, oluşan deneyim stoku sayesinde gelecek tutum ve tepkilerini tasarlamaktadırlar.
Gençlerin yetişkinlerle ilişkilerine dair neler söylenebilir?
Araştırma kapsamında görüştüğüm gençlerin hemen hepsi dikkate alınmamaktan, kendilerine saygı gösterilmemesinden, karar ve denetim mekanizmalarında yer almamaktan şikâyetçi oldukları bir sistem içerisinde mücadele ettiklerini dile getirdiler. Gençlerin yetişkinlerle ilişkilerinde çeşitli sorunlar yaşamalarının kökeninin ise üç duruma dayandığı gözlenmektedir: Yaşa bağlı üstünlük duygusu, gençlerin olanaklarına gıpta ile bakış, yetişkinlerin konfor alanlarından ayrılmamak için bir iktidar mücadelesi olarak gücü paylaşmak istememeleri. Gençlerin bu konuda yetişkinlerden beklentileri ise özellikle dikkate alınması gereken çözüm önerileri niteliğindedir:
1) Kendilerine bilgisiz gibi davranılmaması,
2) Ekonomik bağımsızlığı kazanmanın yetişkinlik statüsüne geçişte ve saygı-değer gösterilmesini hak etmede en önemli kriter olarak algılanmaması,
3) Yaşa ve cinsiyete -ki bu konuda genç kadınların sesine kulak vermek önemlidir- bağlı ayrımcılıktan vazgeçilmesi,
4) Kendi hayatlarıyla ilgili çeşitli kararları almakta ve faaliyetleri deneyimlemekte özgür bırakılmaları,
5) Gençlik dönemleri ile ilgili pratik olmayan kıyaslamaların yapılmasından vazgeçilmesi.
Özellikle yetişkinlerin kendi dönemlerine referansla bugünün gençlerini değerlendirmeleri oldukça rahatsız edici görünmektedir. Örneğin; gençlerin pek çoğu için dört yıl üniversite eğitimi alarak meslek sahibi olmak kendi ebeveynlerinin dönemindeki ayrıcalıklı bir duruma karşılık gelmektedir.
Gençlerin “rol modellerinde” neler var? Gençlerin gözüyle toplumun ideal genci nasıl?
Önceki kuşaklara kıyasla şimdiki gençlerin rol model anlatılarında öne çıkan isimler olmadığını belirtebilirim. Dijital çağda fiziksel temasın bulunduğu kişilerin yanı sıra dünyanın dört bir tarafında yaşayan farklı milletlerden kişiler de yaşantılarıyla, görüşleriyle, hayata bakış açılarıyla, politik duruşlarıyla veya karakterleriyle gençlere ilham verebilmekte, onların hayatlarına dokunabilmektedir. Dijital çağın sunduğu fırsatlardan birisi gençlerin diğer gençler veya benzemek istediği diğer kişiler hakkında kolaylıkla haberdar olması ile yaşamak istediği hayatın örneklerine görselleri ve öyküleriyle birlikte bir ‘tık’ ile ulaşabilmesidir. Bu durum görüşülen gençlerin neden rol model olarak belirli bir kişiden bahsetmekten ziyade farklı aktörlerin çeşitli niteliklerini örnek almayı tercih ettiklerini açıklayabilir.
Gençler için toplumun ideal genci algısı temelinde yetişkinler tarafından kurulan düzeni devam ettirecek, gelenekçi bir tutum takınarak sorgulayan değil itaat eden kişilikler arzulandığı düşüncesinin izleri belirmektedir. Gençlerin önceki kuşakların tesis ettiği düzene yeni yaşam tarzlarıyla, beğenileriyle, yenilikçi fikirleriyle, yeni bir söz söyleme arzularıyla, geleneksel tavrı terk etme eğilimleriyle yetişkinler tarafından birer tehdit olarak algılandıkları gözlenmiştir. Günümüzün yaşam koşullarına göre değerlendirilmeyen gençlik yetişkinler tarafından anlaşıldığına inanmadığı için yetişkinlerle ilişkileri güvenli konuşma diyebileceğimiz; 1) yetişkinler tarafından anlayışla karşılanmayacağı veya eleştirilip yadırganacağı konulardan kaçınma, 2) içinde bulunduğu durum ile ilgili bilgi vermeme, eksik veya yanlış anlatma ve 3) hatta ne yazık ki diyalogsuzlukla sonuçlanan bir biçime doğru evrilmektedir.
Gençlerin maddi durumu, olanakları ve ihtiyaçları ile geleceğe dair talep ve beklentilerine dair görüşlerde neler dikkat çekiyor? Değerlendirir misiniz?
Görüşülen gençlerin sosyo-demografik özellikleri farklılaşmasına karşın ortaklaştıkları durum ne yazık ki geçim sıkıntısı yaşamalarıdır. Maddi olanaklardan memnuniyetsizlik gençlerin evlilik ile kurdukları olumsuz ilişkinin de temelini oluşturmaktadır. Ayrıca geçim sıkıntısı, mezun olunan bölümle alakalı istihdam edilmeme ve işsiz kalma deneyimleri gençlerin öğrencilik dönemlerini uzatmalarına yol açmaktadır. Bu durum yetişkinlik statüsüne geçişi ertelerken gençlik döneminin kaygılarla geçmesine neden olmaktadır.
Öne çıkan neticelerden bir diğeri ise gençlerin çalışma hayatına ilişkin görüşlerinde liyakat usulünün yerini kayırmacılığın aldığı algısının bulunmasıdır. Gençler diplomaların değerinin düşüşünü ise nitelikli olmanın önemsizleşmesine ve sosyal sermaye olarak tanımlanabilen tanıdıkların varlığının iş başvurularında aranan bir kriter haline dönüşmesine bağlamaktadır. Dolayısıyla bu ilişki ağlarına sahip olmayan gençlerin geleceğe ilişkin güvencesizlik algılarının yerleşik hale gelmesi kaçınılmaz olmaktadır. Sosyo-demografik özellikleri fark etmeksizin gençlerin geleceklerine dair şimdiki yetişkinlerin çözüm yaratabileceğine dair güvensizlik ve umutsuzluk hissinde ortaklaştıkları gözlemlenmiştir. Günümüzde genç işsizlik rakamlarının yüksekliğinden, sanat, mimarlık gibi alanlarda üniversite eğitimi sonrası kendilerini geliştirme olanağının bulunmamasından, diplomaların değerindeki düşüşün kaynağı olarak işe alımlardaki yaklaşımların nitelikten kayırmacılığa doğru değişimin olduğundan bahseden gençlerde yurt dışına gitme eğilimi bulunduğu gözlenmiştir. Bu eğilim, gençlerde, sunulan eğitim olanakları ile kendilerine iyi bir yaşam standardı sağlayacak iş/meslek sahibi olmanın arasındaki ilişkinin zayıfladığı algısını yansıtmaktadır.
Görüşülen gençlerin satın alma pratiklerinin ise sosyo-ekonomik düzeylerine bakmaksızın temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere olduğunu öğreniyoruz. Temel yaşam gereksinimlerinin karşılanmasında maddi destek, dijital çağın olanaklarından yararlanabilmek için teknolojik aletlere erişim kolaylığı, ulaşım, kültürel-sanat-spor etkinliklerine dahil olabilecekleri programların sunulması, eğitimin her kademede ücretsiz olması ile gençlerin ilgi alanlarına doğru bir rehberlikle yönlendirilmesi gibi beklentiler ön plana çıkmaktadır. Gençlerin toplumda bir birey olarak değerli bulunmayı ve saygı görmeyi beklemeleri, yaşa bağlı ayrımcılığın olmamasını arzulamaları ile kendilerine bir hayat kurabilecekleri ücret ve iş koşulları talep etmeleri benzer deneyimler yaşamalarının ve gözlemlemelerinin bir neticesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir