Yaşlanma Karşıtlığı ve Beden Algısı / Dr. Recep Bozkurt

Sizce insan hayatında bedene yüklenen anlam nedir? Bu konunun tarihsel bir serencamı var mı?
Her şeyden önce insan, bedendir. Çünkü insan bedensel bir varlık olarak dünyaya gelir. Bebeğin kundaklanması, kulağına ezan okunması ve defnedilmesi sürecine kadar beden, kültürel, dinsel ve tüm toplumsal ilişkilerinden bağımsız değildir. Yaş, cinsiyet, inanç ve kültür bedende cisimleşir. Bir insana bakıldığında, o kişinin yaşına, cinsiyetine, inancına ve hangi kültüre ait olduğuna dair bir fikir edinilebilir. Bir insanı bebek, çocuk, ergen, olgun ve yaşlı olarak tanımlamamız bedensel görünümle mümkündür ve görünüm, kişinin hangi yaş aralığında olduğunu tahmin etmemizi sağlar. Bu bağlamda yaşlılık ve beden ilişkisi önemli bir konudur. Çünkü yaşlı olmak yalnızca beden görünümüne değil, aynı zamanda kişinin fiziksel güç kaybına da karşılık gelir. Bunların yanı sıra yaşlılık veya yaşlı beden toplumsal anlamda bir değer kaybı olarak görülebilmektedir. Beden, salt biyolojik bir nesne değildir. Diğer bir ifadeyle beden, yalnızca tıbbın konusu olmaktan ziyade felsefe, sosyoloji, psikoloji, tarih, antropoloji gibi bilim dallarının araştırma konusu olmuştur. Sosyolojik bir olgu olarak beden, toplumsalın vücut bulduğu anlam dünyasıdır. Bedene müdahalelerin yapılması, onarılması, süslenmesi, aşağılanması veya alkışlanması, toplumsaldan aktarmış olduğu değerler bütününden başka bir şey değildir. Beden basit, anlamsız ve donuk bir varoluş değil, sürekli bir oluş halindedir. Bedenin haraketliliğini sağlayan, toplumun bedene yüklemiş olduğu anlam dünyasıdır. Filozoflar ve düşünürler beden üzerinde tanımlamalar yapmışlardır. Beden; yaşlılık, feminizm, kadın ve erkek, dindar ve seküler, geleneksel ve popüler kültür gibi konularla ilişkili ele alınıp araştırma konusu olabilmektedir. İktidarlar, tarih boyunca bedeni tahakküm altına almaya çalışmışlardır. Bedenin tahakküm altına alınmasıyla, toplumun dizayn edilmesine ve işlevsel olmasına katkı sunacağı düşünülmüştür. Nüfus politikaları, hastane, okul, kışla, eğitim kurumu, kılık kıyafet kanunları gibi uygulama mekanizmaları, beden üzerindeki denetimi sıkı bir duruma getirmiştir. Tarihsel süreç boyunca, sosyal bilimlerin bedene olan ilgisinin artmasında; demografik açından nüfusun yaşlanması, feminizmin yükselişi, tıp biliminin gelişimine paralel olarak estetik/cerrahi müdahalelerin artış göstermesi ve müdahalelere yönelik hukuki engellerin kalkması, kitle iletişim araçları olan sosyal medya, dergi ve televizyonlarda sunulan beden imajı, organ nakilleri ve üreme ile ilgili yeni gelişmeler etkili olmuştur.
Beden algımız ile benlik algımız arasında nasıl bir ilişki var?
Benlik konusu tartışmalarında “ben” tek başına bir anlam ifade etmez. Çünkü benlik, sosyolojik olarak toplumsal bir ürün olarak gelişim gösterir. Amerikalı sosyolog Charles Horton Cooley’in ifadesiyle; “Ben”, “sen” olmadan; “o”, “onlar” olmadan olanaksızdır. Net bir ifadeyle benlik, ben nasıl bir insanım sorusuna verilen yanıtlara karşılık gelir. Kim olduğumuz bir benlik algısı içerir. Bununla birlikte benliğin nereden geldiğini anlamak, nihayetinde benliğin benliği şekillendiren çevresel koşullarını ve bedenleri göz önünde bulundurmayı gerektirir. Bedensiz bir benlik söz konusu değildir. Zira beden, bireyin dünyayla ilişkisini kuran, diğer bir ifadeyle bir uzama sahip olmasını sağlayan tek önemli araçtır. Benliğin oluşumu, beden ve bedensel ilişkilerle sentezlenir. Beden sevilir, bedenden nefret edilir. Beden simgesel bir anlatım biçimini temsil eder ve bu anlatım biçimi, kimi zaman yüz, saç, giysi, bedenlerdeki izler ya da yaşamla ilişki bağlamında farklı bir üsluptaki özgünlük arayışında yansır. İnsan, yaşam koşullarını değiştiremese de en azından bedenini çeşitli biçimlerde değiştirebilir. Sosyolojik olarak bakıldığında benlik; bir durumdan ötekine hareket eden veri bir varlık olarak görülmez. Özetle beden ve benlik birbiriyle sıkı bir ilişki içerisindedir. Her ikisi de toplumsal dünyadan ayrık bir şekilde gelişim göstermez. Beden ve benlik arasında diyalektik bir ilişki vardır. Benliğin bedeni etkilediği gibi beden de benliği etkiler.
Yaşlanma doğal bir süreç ama yaşlı beden algısı çok farklı boyutları olan bir konu. Bu çerçevede yaşlanma olgusu nasıl ele alınmalı? Dışarıdan ve içeriden yaşlılık olgusu nasıl değerlendiriliyor?
Yaşlanma karşıtı müdahalelerde bulunmak günümüze ait bir durum değildir. Yaşlanma doğal bir süreç olsa da insanlar tarih boyunca uzun yaşama veya ölümsüz olma arayışında olmuşlardır. Yaşlılık bedende gerçekleştiği için insanlar buna engel olma arayışına girişmişlerdir. Dolayısıyla beden ve yaşlılık konusu birbirinden ayrı olmanın ötesinde, iç içe geçmiş bir konudur. Bedenin yaşlanma olgusu, günümüz modern toplumunda yoğun bir şekilde reddedilir. Bunun altında yatan belli başlı nedenler vardır. İnsanın yaşam süresinin uzaması, modern tıbbi gelişmelerin rağbet görmesi, gerontofobinin artış göstermesi ve kitle iletişim araçlarının bunlara hizmet etmesi genç ve pürüzsüz bedene sahip olmayı tetiklemiştir. İçsel deneyim olarak; insanların beğenilme kaygısı yaşamaları, yaşlı beden ile birlikte ölümün hatırlanması, bedenin görünmesini sağlayan araçların artış göstermesi ve insanın kendisini her an her saniye genç bedeniyle kıyaslaması, yaşlanma belirtileri oluşmadan müdahaleler ile bedenin dondurulmak istenmesi, son olarak ise toplumda aldatılma ve boşanma olaylarının yaygınlaşması, yaşlı bedenin ortadan kaldırma ve pürüzsüzleştirme isteğini/sürecini hızlandırmıştır. Dışsal bir deneyim olarak ise; yaşlanma karşıtlığı müdahalelerin artış göstermesiyle genç bedenin etkileşim alarak operasyonların normalleşmesi, yaşlı bedenin ayrımcılığa ve damgalanmaya neden olması, toplumda kadının genç ve estetik görünmesi gerektiği algısının olması (estetik cerrahi müdahale yapanların büyük bir kısmı kadındır) ve son olarak iş piyasasında tercih edilebilmek için insanlar yaşlanma karşıtı müdahalelerde bulunmuşlardır.
İnsanın kendi gözünde de yaşlanmamak için verdiği bir mücadele ve estetik müdahaleler de var. Bu müdahaleler nelerdir? Müdahale sonrası olumlu benlik deneyimlerine dair neler söylenebilir?
İnsanın yaşlanmamak veya yaşlı görünmemek için verdiği mücadele neredeyse hayatın her alanındadır. Genç ve dinamik kalmak için egzersiz ve spor aktivitelerinin yapılması, yeme-içme ve uykunun düzene sokulması başlıca eylemlerdir. Yaşlanmamak için verilen mücadeleler, yalnızca cerrahi müdahale gibi maddi boyutu ağır olan uygulamalar değildir. Bireylerin saç beyazlamasını engellemek için sık sık saçını boyaması, sakalı beyazladığı için sık sık tıraş olması veya genç görünmesini sağlayacak kıyafetler tercih etmesi gibi durumları da vardır. Yaşlanma karşıtı müdahale amacıyla yapılan estetik cerrahi uygulamalar sıklıklarına göre şu şekildedir; botoks, dolgu, PRP, göz kapağı estetiği ve G5 sıkılaştırma. Yaşlanma karşıtlığı amacıyla müdahalede bulunan kişiler, aynı zamanda popülerleşen estetik ve cerrahi operasyonları da yapmışlardır ve gelecekte de yapmayı düşünmektedirler. Yapılmak istenen müdahalelerle ideal beden tipolojisinin amaçlandığı açık bir şekilde anlaşılmıştır. Yaşlanma karşıtı müdahalesi sonrası kişiler; mutlu, genç, güzel ve özgüvenli benlik algısına sahip olmuşlardır. Fakat kişilerin müdahale sonrası herkesle benzer bedene sahip olması; yapay, donuk ve mimiksiz görüntünün ortaya çıkması, olumsuz benlik algısına da neden olmuştur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.