İnsanlık tarihi çeşitli sebeplerle insanların bireysel ya da toplumsal olarak göç etme hikâyelerine sahne olmuştur. Tarihin hemen her döneminde insanlar, genellikle rızalarına bağlı olmaksızın bazen de istekleri doğrultusunda yaşadıkları yerleri terk ederek başka yerlere göç etmişlerdir. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel sebeplere bağlı olarak gerçekleşen bu göç dalgaları toplumların önemli ölçüde değişmesine ve dönüşmesine sebep olmuştur. Sadece göç alan ve göç veren ülkeler üzerinde değil; hedef, kaynak ve transit ülke konumunda olan ülkeleri, hatta göçün etken tarafında bulunmayan ülkeleri de çeşitli sebeplerle etkilemiştir. İnsanlar içinde bulundukları koşulların icabı olarak tarih boyunca göç etmiştir. Bu, bazen kendi ihtiyaçlarının neticesi, bazen tabiat şartlarının buna mecbur bırakmasına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Kavimler göçü insanlık tarihi açısından son derece önemli bir kitlesel göç olarak kabul edilmiştir. Bu göçün neticesinde toplumsal yapıda önemli ölçüde değişimlerin yaşandığı bilinmektedir. Son dönem göç olayları irdelendiğinde savaş ve toplumsal gerilim önemli etkenler konumuna gelmiştir. İki dünya savaşı arası dönem kitlesel göç olaylarının ülkeler arası yaşanmasına sebep olan bir dönem olarak literatürdeki yerini almıştır. Bu dönem aynı zamanda imparatorluk bakiyelerinde azınlık durumuna düşen nüfus açısından sürgün ve mübadele döneminin yaşandığı bir dönem olarak da bilinmektedir. Bu anlamda son yüzyıl, birçok trajediye sahne olmuştur. Savaşlar ve iç karışıklıkların tesiri ile sayıları milyonlarla ifade edilen insanlar kitlesel olarak göç dalgasına maruz bırakılmıştır. Özellikle Orta Doğu, Afrika ve Asya ülkelerinde eşine az rastlanır göçler yaşanmıştır.
Bu yazının temel çerçevesini oluşturan Suriye iç savaşı ve buna bağlı olarak gerçekleşen göç, aslında ‘Arap Baharı’ olarak nitelendirilen bir sürecin halkası diyebileceğimiz, protesto ve iç çatışmaların ürünü niteliğindedir. 18 Aralık 2010 yılı ve takip eden süreçte adeta bir salgın gibi Tunus’ta başlayarak Mısır, Yemen, Cezayir, Ürdün’e sıçramış; Tunus ve Mısır’da liderlerin gitmesiyle nihayet bulmuş, bu iç savaş tortularına neredeyse bütün Arap coğrafyasında ve dolayısıyla Suriye’de de rastlanmıştır. Özellikle emperyalist zihniyetin tanımlaması ile bir bahar olarak adlandırılan bu süreç, sonuçları itibariyle Orta Doğu coğrafyasının yaşamış olduğu en büyük trajedilerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Göç, zorla yerinden edilme, terör olayları bölgenin bir kaos ortamına dönmesine sebep olmuş. Gelmiş olduğumuz son durum bizlere 20 Mart 2003 yılında koalisyon güçlerinin Irak’a ve 11 Eylül 2001 saldırıları gerekçe gösterilerek Afganistan’a saldırarak demokrasi vaaz edenler ile 2010 yılında yeniden uyanış ve bahar vaaz edenlerin aynı zihniyetin ürünü emperyalist, yayılmacı, istilacı ve işgalci zihniyetler olduğunu göstermektedir. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük söylemleri ile başlayıp savaş, terör ve yağmaya dönüşen protestoların ‘Arap Baharı’ olarak nitelendirilmesi manidar. Orta Doğu ve Afrika halklarına reva görülen savaş ve kargaşa ortamı aslında sistematik bir projenin ürünü, öjenik toplum kurma hayali kuranların bitmeyen planlarının yansıması olarak görülmektedir. F. Galton tarafından evrim teorisinin de etkisiyle formüle edilmiş, oluşturulmak istenen toplumsal düzeni ifade etmektedir. Avrupa’da dünya savaşları sonrası uygulama alanı bulduğu görülmekte olan bu anlayış, sağlıksız ceninlerin ayrılarak bir noktada saf ırka dayalı toplum kurma projesinin tezahürü gibi görülmektedir. Bölgenin yer altı ve yer üstü zenginliklerinin yanında, yöneten-yönetilen ayrımında saf ırkın üstünlüğü ve hayatın her alanında önde olması gerektiği anlayışı bölge insanının, dolayısıyla bölgenin istikrarsızlaştırılmasının sebebi olarak görülmektedir. Siyonist düşüncenin de temel dayanakları gibi tasarlanan öjenik toplum (F. Galton), doğuştan suçlu (C. Lombrosso), türlerin kökeni (C. Darwin) ilişkisi başka bir yazının konusu olarak ele alınacaktır. Yakın tarihin en büyük trajedisinin yaşandığı Suriye göçü konusuna gelecek olursak, sınırlarını sosyolojik alt yapısı bakımından çizmeye çalıştığımız Suriye göçü, 2011 yılının mart ayında bir grup öğrencinin Suriye’nin Dera kentinde başlatmış olduğu gösteri ve hükümet karşıtı protestoların kısa sürede ülke sathına yayılmasına ve bir iç savaşa dönüşmesine sebep olmuş, sonucunda sayıları milyonlarla ifade edilen göç dalgasıyla sonuçlanmış olaydır. İç savaş sonrası hızla ülkeyi terk etmeye başlayan Suriye halkı, nisan 2011 yılı itibariyle Türkiye’nin de aralarında bulunduğu komşu ülkelere göç etmeye başlamıştır. Kitlesel göçler neticesinde sayıları 10 milyonu geçen Suriyeli, ülkelerini terk ederek başka ülkelere yerleşmiştir. Suriyelilerin durumuna dair, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi, 1967 tarihli ek protokol birtakım tanımlamalar yapmış olsa da Türkiye’nin bu sözleşmelere taraf olmakla birlikte coğrafya çekincesiyle sözleşmelere imza atması, Suriyelilere dair yeni bir tanımı zorunlu kılmıştır. Nitekim Suriyeliler; Mülteci, Sığınmacı, Göçmen, Şartlı Mülteci, Vatansız, Yabancı kavramlarının hiçbirisi ile tanımlanmayacak durumdaydılar. Bu durumun acilen düzenlenmesi adına 2013 yılında kabul edilen Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ile Suriye’den gelenler Geçici Koruma statüsünde kabul edilmişlerdir. 6458 sayılı YUKK’un dördüncü bölümünün 91-96 maddelerinde düzenlenen bu statü ile savaş döneminde Türkiye’ye gelen Suriyeliler geçici koruma statüsü kazanmıştır. Göç ve göçe dair kavramların toplumda sıkça karıştırıldığı, biri diğeri yerine kullanıldığı, bu durumun yazılı ve görsel basında dezenformasyon maksatlı kullanıldığı görülmektedir. Hem kavram kargaşasının ortadan kaldırılması hem de bilgi kirliliğinin önüne geçmek maksadıyla gelecek yazımız bu kavramların izahına ayrılacaktır.
Yararlanılan Kaynaklar
Abadan Unat, N. (2017). Bitmeyen Göç Konuk İşçilikten Ulus-Ötesi Yurttaşlığa, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Göç, E. (2022). Göç ve Kabul Politikalarının Türk Siyasal Hayatı Açısından Dönemsel Olarak Değerlendirilmesi (Bulgaristan (1989), Irak (1988) Ve Suriye (2011) Politikaları), IDEA, C.8, S.37, ss. 58-67.
Göç, E. (2022). Göçmenler ve Azınlıkların Durumu (Cumhuriyet Dönemi Tersine Göçte Yoksulluğun Etkisi), Sosyo-Ekonomik Boyutlarıyla Yoksulluk Gerçeği, Ekin Yayınları, Ankara.
Erdoğan, M.M. (2018). Türkiye’deki Suriyeliler Toplumsal Kabul ve Uyum, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.