Sağlıklı bir ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Zorbalık içeren bir ilişkiden ayırt etmek için hangi işaretlere dikkat etmeliyiz?
Sağlıklı bir ilişki genellikle sorunların olmadığı, herkesin uyum içinde yaşadığı bir dinamik olarak düşünülse de gerçeklikte bu pek mümkün değildir. Sağlıklı bir ilişkide, bireyler kendilerini rahatça ifade edebilirler; yargılanma korkusu olmadan düşüncelerini ortaya koyabilirler. İlişkide herkesin duygularını ve fikirlerini paylaşabilmesi bazen sorun oluşturabilir kaygısını getirir; fakat asıl yakınlık ve samimiyet, bu farklılıkların ve olumsuzlukların açık bir şekilde konuşulabilmesiyle ortaya çıkar.
Burada önemli olan, “sağlıklı bir ilişkide olumsuzluklara yer yoktur” anlayışını bırakmak ve “sağlıklı ilişkide her duyguya yer vardır ve bunlar konuşulabilir” düşüncesini benimsemektir. Sağlıklı bir ilişki, duyguların serbestçe ifade edildiği ve her türden sorunun yapıcı bir şekilde ele alındığı bir zeminde gelişir.
Zorbalık ise bu sağlıklı ilişki dinamiğinden oldukça farklıdır. Zorbalığı ayırt etmek için dikkat etmemiz gereken temel unsurlar “kasıt, süreklilik ve güç dengesizliği”dir. Eğer bir kişi, başkasına fiziksel, sözlü, duygusal ya da sosyal anlamda zarar vermek için kasıtlı olarak davranıyorsa, burada zorbalık söz konusudur.
Sağlıklı ilişkilerde, her iki taraf da duygularını ifade edebilir ve sorunları konuşarak çözebilirken zorbalık içeren ilişkilerde, bir tarafın duyguları ve istekleri sürekli olarak göz ardı edilir ve güç kullanımı devreye girer.
Sağlıklı bir ilişki, açık iletişim ve karşılıklı saygıya dayanırken zorbalık içeren bir ilişki, kontrol ve güç dengesizliği ile şekillenir. Bu nedenle, ilişkilerde dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri, iletişim kurma biçimimiz ve birbirimize duyduğumuz saygıdır.
Zorbalık ile normal çatışma arasındaki farkı nasıl ayırt edebiliriz?
Zorbalık kavramı, üç temel unsura dayanır: Kasıt, süreklilik ve güç dengesizliği. Bu unsurlar, zorbalığı normal çatışmalardan ayırt etmemize yardımcı olur.
İlk olarak, kasıt konusuna bakalım. Zorbalık durumunda, karşı tarafı incitme veya zarar verme amacı açıkça vardır. Zorba, kişiyi küçük düşürmek, incitmek veya kontrol altına almak için bilinçli olarak davranır. Normal çatışmalarda ise bu tür bir niyet yoktur. Genellikle anlaşmazlıklar, yanlış anlamalar veya farklı bakış açıları nedeniyle ortaya çıkar. Örneğin, iki arkadaş arasında yaşanan bir tartışma, iletişim eksikliğinden kaynaklanabilir ve her iki taraf da birbirine zarar vermek istemez.
İkinci olarak, süreklilik meselesi önemlidir. Normal çatışmalar genellikle belirli bir olay ya da durum üzerine sınırlıdır ve bu tür durumlar tekrar etmez. Zorbalık ise sürekli olarak tekrarlayan davranışları içerir. Bu, sözlü saldırılar, fiziksel tehditler veya sosyal dışlamalar şeklinde kendini gösterir. Örneğin, bir çocuğun sürekli olarak alay edilmesi veya bir arkadaş grubundan dışlanması, zorbalık örnekleridir.
Son olarak, güç dengesizliğini ele alalım. Normal çatışmalarda her iki taraf da güç açısından eşittir ve birbirlerini savunma şansına sahiptir. Ancak zorbalık durumunda bir taraf, diğerine göre fiziksel, duygusal veya sosyal açıdan daha güçlüdür. Bu güç dengesizliği, mağdurun kendini savunma imkânlarını büyük ölçüde kısıtlar. Örneğin, bir grup içinde dışlanan bir çocuk, sosyal olarak daha güçlü olanların etkisi altında kalır ve bu durumda kendini savunmakta zorlanır.
Kısacası, zorbalık güç dengesizliğine dayanan, kasıtlı ve tekrarlayıcı bir davranıştır. Normal çatışmalar ise daha eşit güç ilişkilerine sahip, genellikle kısa süreli ve zarar vermeyi amaçlamayan anlaşmazlıklardır diyebiliriz.
Karşımızdaki kişiyi kızdıran her davranış zorbalık olarak nitelendirilebilir mi?
Karşımızdaki kişiyi her davranışımızla memnun edemeyiz ve bu düşünce, bizi kendi doğrularımızdan uzaklaştırabilir. Elbette bazı davranışlarımız, bazı insanlar üzerinde olumsuz etkiler oluşturabilir ve onları kızdırabilir. Ancak bu, her durumda zorbalık olduğu anlamına gelmez.
Sağlıklı bir ilişkide güç dengesinin var olduğunu varsaydığımızda, karşımızdaki kişinin hissettiği rahatsızlığı veya öfkeyi ifade etmesini bekleriz. Örneğin, bir arkadaşınızla buluşacaksınız ve zamanında gitmediniz, 20 dakika geciktiniz. Bu durum elbette arkadaşınızı kızdırır. Ancak burada, öncelikle sizin hatanızın sorumluluğunu alarak “Seni çok beklettim, özür dilerim.” demeniz önemlidir. Bu davranış, niyetin iyi olduğunu ve kasıtlı bir zarar verme amacı gütmediğinizi gösterir.
Bu örnekte kasıtlılık, süreklilik ve güç dengesizliği olmadığını görebiliyoruz. Zorbalık, bir kişinin diğerine sürekli olarak zarar verme niyetiyle hareket etmesiyle tanımlanır. Oysa burada bir hata var, ancak bu hata tekrar eden bir davranış değil ve bir güç dengesizliği durumu da söz konusu değil.
Kısacası, sağlıklı ilişkilerde yaşanan anlaşmazlıklar, zorbalık olarak değerlendirilmez. Önemli olan, bu tür durumları iletişim yoluyla çözmeye çalışmak ve karşılıklı anlayışla ilerlemektir. Zorbalık ise kasıtlı, sürekli ve güç dengesizliğine dayalı bir davranış biçimidir. Bu nedenle, karşımızdaki kişiyi kızdıran her davranışı zorbalık olarak nitelendirmek yanıltıcı olur.
Çocuklar neden zorbalık yapar? Bu davranışın altında yatan psikolojik nedenler nelerdir?
Çocuklar zorbalık yapma eğiliminde olabiliyorlar ve bu davranışın altında yatan birçok psikolojik neden bulunuyor. Öncelikle, zorbalık yapan çocuklar bu davranışı sosyal öğrenme yoluyla edinebilirler. Eğer bir çocuk, ailesinde psikolojik ya da fiziksel şiddet görüyorsa veya zorbalıklarla başa çıkmak durumunda kalıyorsa, bu durumu etrafındaki insanlarla iletişim kurmanın bir yolu olarak öğrenebilir. Bu tür ailelerde genellikle bir güç dengesizliği mevcuttur.
Örneğin, evde bir oyuncak kırıldığında, çocuk “ben kırdım” demekte tereddüt edebilir çünkü bu durumun bedelini ne şekilde ödeyeceğini bilmez. Bu belirsizlik içinde, kendini nasıl koruyacağını da bilemez. Böylece, bu güç dengesizliği karşısında sürekli olarak “güç” kaybeder. Güç kaybı ile birlikte çocukta düşük öz güven meydana gelmeye başlayabilir. Bu durumda, çocuğun tekrar gücünü elde edebilmesinin yolu, bir başkasını küçük düşürerek onu kontrol etme davranışı haline gelir. Çocuk, gücünü kazanmanın yollarını ararken en tanıdık yolu, yani zorbalığı tercih eder.
Ayrıca, bu güç kaybı yalnızca aile ortamında yaşanmaz. Çocuk, okulda maruz kaldığı zorbalıklar, aile içinde şiddetli geçimsizlik, boşanma, ekonomik sorunlar gibi birçok olumsuz durumla da karşılaşabilir. Bu tür durumlar, çocuğun hayatında sürekli bir güç kaybı hissi yaratır ve sonuç olarak zorbalık yapma eğilimini artırabilir.
Zorbalık yapan çocuklar genellikle güç kaybı, düşük öz güven ve olumsuz sosyal öğrenmeler sonucunda bu davranışları sergilerler.
Zorbalığa maruz kalan çocukların yetiştiği aile ortamlarında genellikle gözlemlenen özellikler nelerdir?
Her çocuğun ve ailesinin dinamiği farklı olsa da, zorbalığa maruz kalan çocukların yetiştiği aile ortamlarında bazı genel özellikler gözlemlenebilir. Ebeveyn tutumları bu konuda önemli bir rol oynar. Aşırı koruyucu veya aşırı ilgisiz ebeveynlerin çocuklarında mağdur rolünün daha sık görüldüğünü söyleyebiliriz.
Aşırı koruyucu ebeveynlerle büyüyen çocuklar, dış dünyadan uzakta, bir fanus içinde yetişirler. Bu durum, çocuğun sosyal ilişkilerde kendi başına baş etme becerilerini geliştirmesini zorlaştırır. Dışarıdaki zorluklarla karşılaştıklarında, zorbalık gibi olumsuz durumlarla nasıl başa çıkacaklarını bilemezler ve bu da onları daha savunmasız hale getirir.
Diğer bir yandan, çocuklarının duygusal yaşantılarıyla ilgilenmeyen, aşırı ilgisiz ebeveyn tutumlarda da benzer bir durum söz konusu olur. Bu tür ailelerde çocuk, maruz kaldığı duygusal sıkıntıları ve zorbalığı ifade edemez. Zorbalıkla başa çıkma konusunda yalnız kalabilir ve bu durum onu daha da savunmasız hissettirebilir. Mağduriyet durumunda bir yetişkinden yardım alma seçeneği, bazen çocuğun aklına bile gelmeyebilir.
Sonuç olarak, zorbalığa maruz kalan çocukların yetiştiği aile ortamlarında genellikle aşırı koruyuculuk veya ilgisizlik gibi tutumlar gözlemlenir. Bu durumlar, çocuğun sosyal becerilerini ve duygusal dayanıklılığını olumsuz etkileyerek zorbalıkla başa çıkmalarını zorlaştırır.
Zorbalığa maruz kalan bir çocuk, neden ileride kendini zorbalıkla ifade etme eğiliminde olabilir? Bu döngü nasıl kırılabilir?
Zorbalığa maruz kalmış bir çocuk, gelişimsel travmalar yaşar ve bu travmalar onun kişiliğini, sosyal becerilerini ve ilişki kurma yeteneklerini etkiler. Bu tür deneyimler, çocuğun güvensiz hissetmesine, güç kaybına ve kontrol kaybına yol açar. Örneğin, eğer bir çocuk sürekli olarak ailesinde veya okulda dışlanıyorsa, bu durum onu yalnız hissettirir. Bu yalnızlık hissi, zamanla başkalarına karşı bir zorbalık davranışı geliştirmesine yol açabilir.
Örneğin, Ali adında bir çocuğu ele alalım. Ali, okulda arkadaşları tarafından sürekli olarak alay konusu olur ve eve geldiğinde de ailesinin ilgisini çekemediğini hisseder. Bu durum, onun öz güvenini zedeler ve zamanla başkalarını kontrol etme ve onlara zarar verme isteği doğurur. Ali, arkadaşlarına karşı zorbalık yaparak kendini daha güçlü hissetme yoluna gider. Bu, onun yaşadığı acıyı başka birine yansıtarak içsel bir denge kurma çabasıdır.
Bu döngünün kırılması için ebeveynlerin ve eğitimcilerin, çocukların duygusal dünyasına daha fazla dikkat etmeleri gerekir. Yetişkinlerin, kendi davranışlarını sorgulaması önemlidir. Örneğin, bir baba işten döndüğünde yorgun olduğu bir akşam, çocuğuna ödevinde yardımcı olmasını istediğinde şöyle diyebilir:
Baba: “Bugün çok yorucu bir gün geçirdim, bu yüzden biraz dinlenmek istiyorum. Sen de istersen ödevine başlamaya çalışabilirsin, sonra birlikte bakarız.”
Burada baba, hem kendi sınırlarını belirlemiş hem de çocuğuna bağımsızlık ve sorumluluk vermiş olur. Bu tür bir yaklaşım, çocuğun duygularını anlamasına ve ifade etmesine yardımcı olur.
Aynı zamanda, ebeveynler şunu da sorgulamalıdır: “Çocuğuma zorbalık yapıyor muyum? Onun üzerindeki kontrolüm sadece benim güvensizliklerimden mi kaynaklanıyor?” Eğer çocuğun zorba bir tutum sergilediği düşünülüyorsa, ebeveynler “Çocuğum güç ve kontrol kaybını nerede yaşıyor olabilir?” sorusunu sormalıdır.
Başka bir örnek üzerinden gitmek gerekirse, Zeynep adında bir kız çocuğu düşünelim. Zeynep, okulda arkadaşları tarafından dışlandığında, eve geldiğinde annesi tarafından da dikkate alınmadığını hisseder. Bu durum, onun kendisini değersiz hissetmesine neden olur. Zeynep, okulda bir arkadaşının ödevini yapmadığı için zorbalık yapmaya başlar. “Senin yüzünden ben de kötü not aldım!“ diyerek, içsel acısını başkalarına yansıtır. Burada, Zeynep’in zorbalık yapmasının ardında yatan sebeplerin anlaşılması, durumu çözmek adına kritik öneme sahiptir.
Zorbalık döngüsünü kırmak için, ebeveynlerin ve eğitimcilerin bu tür durumlarda empatik bir iletişim geliştirmesi gereklidir. Duygusal farkındalığın artırılması, çocukların sağlıklı bireyler olarak yetişmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca, çocuklara duygularını ifade etmeleri için güvenli bir ortam sağlamak, onların duygusal gelişimleri için önemlidir. Unutulmamalıdır ki herhangi bir psikiyatrik tanısı olan çocuklar için durum farklıdır; burada zorbalık davranışları kasıtlı olmayabilir ve profesyonel destek almak gerekir.
Sonuç olarak, zorbalık döngüsünü kırmak için, hem aile içinde hem de okulda sağlıklı iletişim kanallarının oluşturulması şarttır. Yetişkinlerin kendi tutumlarını sorgulaması ve duygularıyla konuşabilmesi, çocukların gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olacaktır.
Hatalarının sorumluluğunu alamamış bir bireyin mağdur psikolojisi ile zorbalık psikolojisi arasında bir bağlantı var mıdır? Örneklerle açıklar mısınız?
Evet, hataların sorumluluğunu alamamanın, hem mağdur hem de zorba psikolojisi açısından önemli bağlantıları vardır. Mağdur olan bireyler, sürekli olarak başkalarını suçlama eğiliminde olabilirler. Bu tutum, onların yaşamlarındaki olumsuz olaylara dair sorumluluk almayı zorlaştırır ve sonuç olarak kendilerini güçsüz hissederler. Sürekli mağdur rolünde kalmak, bireyin kendine olan güvenini azaltır ve bu da ilişkilerini olumsuz etkiler.
Diğer yandan, zorba kişiler de genellikle kendi güç kayıplarını telafi etmek için başkalarına zarar verme yoluna gidebilirler. Bu bireyler, yaşadıkları zor duyguların sorumluluğunu alamadıkları için bu duyguları başkalarına yansıtırlar. Bu durum, mağdur ve zorba arasındaki hassas bağlantıyı ortaya koyar: Her iki taraf da hatalarla yüzleşemediği için zarar görür.
Örnek vermek gerekirse, akademik olarak başarısız olan bir ortaokul çocuğunu düşünelim. Bu çocuk, aldığı kötü notları öğretmenlerine ve arkadaşlarına mal ederek, düşük notların sorumluluğunu üstlenmekten kaçınır. Kendisini sürekli haksızlığa uğramış biri olarak gördüğünde, bu durum hem öğretmenleri hem de arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler kurmasını zorlaştırır. İçten içe hissettiği öfke ve haksızlık duygusu, onun sosyal aktivitelere katılmamasına ve kendisini geri çekmesine neden olur.
Bu durumda, bir arkadaşının yardım isteği üzerine çocuğun tepkisi de ilginçtir; çünkü bu çocuk, diğerlerine karşı kırgınlık hissettiği için o arkadaşa yardım etmeyi reddedebilir. Bu davranış, onun mağdur psikolojisinden zorba rolüne geçiş yaptığını gösterir. Yani, mağdur olan birey, içsel öfkesini başkalarına yansıtarak, onlara da zorbalık yapabilir. Bu şekilde, iki farklı psikolojik durumu bir arada yaşayabilirler.
Kişiler kendilerini zorbalıktan korumak için hangi psikolojik stratejileri kullanabilirler? Zorbalığa maruz kalan bir kişi, bu durumla başa çıkmak için hangi adımları atmalıdır?
Kendimizi zorbalıktan korumak için atmamız gereken ilk adım, içinde bulunduğumuz durumun gerçekten bir “zorbalık” çeşidi olup olmadığını fark etmektir. Zorbalık bazen, yardım ve iyilik kisvesi altında kendini gizleyebilir. Eğer içinizden bir ses, bu ilişkide hoşlanmadığınız bir şey olduğunu söylüyorsa, o zaman durup düşünmekte fayda var. Karşınızdaki kişi, size yardım ediyor gibi görünse de aslında gücünüzü elinizden alıyor olabilir.
Örneğin, yeni bir işe girdiğinizi düşünün. İş yerinde bir arkadaşınız, “Ben hallederim.” diyerek sizin yapmanız gereken görevleri üstleniyor. Başta bu durum hoş görünse de, zamanla bu kişiye bağımlı hale gelebilirsiniz. Sizin yapmanız gerekenleri o üstlendiği için, asıl işinizi öğrenemeyebilir ve gücünüzü kaybedersiniz. Bu tür durumlarda, zorbalıktan korunmanın en önemli yolu, “kendi sorumluluğunuzu almak”tır.
Kendi sorumluluğunuzu almak, başkalarına zorbalık yapmaktan sizi korur, aynı zamanda diğerlerinin size zorbalık yapmasının da önüne geçer. Bu aslında sağlıklı sınırlar koymayı ve kendi ihtiyaçlarınızı ifade etmeyi içerir. Kendinizi sağlıklı ifade etme gücünü elde ettikçe, bu tür durumların üstesinden gelmek daha kolay hale gelir.
Zorbalığa maruz kaldığını düşünen bir kişi, şu adımlara dikkat edebilir. Öncelikle duygularını tanımlamak; yaşadığı durumun bir zorbalık olup olmadığını net bir şekilde anlamalıdır. Diğer adım ise; duygularını ifade etmek. Güvendiği bir arkadaş, aile üyesi ya da sadece kalemle kâğıda dökerek duygularını paylaşmak, duyguların somutlaşmasına yardımcı olacaktır. Ardından sınırlar koymak, zorbalık yapan kişiyle net sınırlar koymak, gücünüzü geri kazanmanıza yardımcı olabilir. Duygularınızı açıkça ifade etmekten çekinmeyin. Ve son olarak kendi sorumluluğunu almak, hayatınızda sorumluluklarınızı üstlenmek, hem başkalarına karşı zorbalık yapmaktan kaçınmanıza hem de zorbalık durumlarına maruz kalmamanıza yardımcı olur.