Sizi, Osmanlı tıbbı üzerine araştırma yapan tıp tarihçisi olarak tanıyoruz. Osmanlı hekimleri tıp kitaplarında duyguların sağlık üzerindeki etkisini nasıl anlatıyorlar?
Osmanlı hekimleri duygulara çok önem verirler. Bu konuda diyorlar ki: “Hiçbir gıda veya hiçbir ilaç, duygular kadar hızla vücudu etkilemez.” Buna şöyle bir örnek veriyorlar: “Hiç tahmin etmediğiniz sevinçli bir olayla karşılaştığınızda anında yanaklarınız pembeleşir. Yine hiç tahmin etmediğiniz heyecan verici bir olayla veya korkutucu bir olayla karşılaştığınız zaman yüzünüz bembeyaz olur, sapsarı olursunuz. Bunlar o kadar çabuk olur ki hiçbir ilaç veya hiçbir gıda vücudu bu kadar etkilemez. Zaten bugün hekimlerimiz de stresin, üzüntünün vücudu olumsuz olarak nasıl etkilediğini hep söylerler. Osmanlı hekimleri sadece üzüntü, stres değil, bütün duyguların vücudu çok etkilediğini söylüyorlar. Dolayısıyla buna çok önem vermemiz ve ona göre hareket etmemiz lazım.
Öfke, keder, sevinç, korku, mutluluk gibi duyguların ufak ufak hareketleri vücut için çok faydalıdır. Buna özellikle dikkat etmek lazım. Duygusuzluk, hiçbir şeyden etkilenmemek; korku, keder, sevinç, mutluluk hissetmemek vücuda çok zararlıdır. İnsanların sevinçleri, kederleri, korkuları mutlaka olması lazım. Bunu nefsin hareketi olarak düşünürler ve bir yerde vücuda faydalıdır; ama en başta öfkelenmek ve kızmak olmak üzere fazlası vücuda çok zararlıdır. Öfkelenmek ve kızmak eğer fazla olursa kanı hemen harekete geçiriyor, vücuda sıcaklık yayıyor ve bedeni hararetlendiriyor. Dolayısıyla vücudu fazla kızdırdığı için vücudun organlarına zararlı olabiliyor. “İnsanın safrasını arttırıyor, dolayısıyla vücuttaki kanı etkiliyor. Kan da bütün organları etkilediği için aşırı öfke ve aşırı kızgınlığa girmemeye çalışın. Mümkün olduğu kadar kendinizi disipline edin. Çünkü kızdığınız ve öfkelendiğiniz zaman sadece karşınızdaki insanları etkilemiyorsunuz, sizin bedeniniz de çok etkileniyor. Hatta birdenbire büyük öfkeler, insanın vücudunun helak olmasına, ölümüne bile sebep olabilir.” diyor Osmanlı hekimleri. Dolayısıyla kendinizi aşırı öfke ve kızgınlıktan koruyun.
İnsan çok korktuğu bir şeyle karşılaştığı zaman, vücutta can dediğimiz bedenin çok önemli bir hayati unsuru, vücudun içine doğru hareket eder, organları soğutur. Dikkat ederseniz, korku ve keder olduğu zaman elleriniz buz gibi olur, yüzünüz ve vücudunuz soğur. Bu da vücuda çok zararlıdır. Devamlı keder ve korku hisseden insanların yüzleri hep sarı olur. Korku ve keder beyni büzüyor ve vücudu çok büyük bir hasar içinde bırakıyor. Dolayısıyla korkan kişi o anda cevap veremez. Onlara, hemen o korktukları şeyin çok korkulacak bir şey olmadığını söyleyerek veya çok olağan bir şey olduğunu söyleyerek belki rahatlatılabilir.
Bunların tam tersi, sevinç ve mutluluk dediğimizde: İnsanlar sevinç ve mutluluk duygusunu isterler ve bu çok aranan bir duygudur, çünkü vücudu besler. Sevinmek ve mutluluk duymak çok önemlidir. Böyle bir duygu hissettiğiniz zaman vücudunuzun içindeki hayati ısı, vücudunuzun dışına doğru hareket eder ve yanaklarınız pembeleşir, neşelenirsiniz, vücudunuz ısınır, bedeni kuvvetlendirir. Onun için, mümkün olduğu kadar sevinçli ve mutlu olmaya çalışmalı, sevindiğiniz ve mutlu olduğunuz şeyleri istemelisiniz. Hatta Osmanlı hekimleri “İyimser olan insanlar hakikaten öyle kolay kolay hastalanmazlar.” diyorlar. İyimser olmanın vücuttaki hastalıkları uzaklaştırdığını, bedeni kuvvetlendirdiğini söylüyorlar. Özellikle zaman zaman sevindiğiniz, hoşlandığınız kişilerin yanında olmanın da çok faydalı olacağını söylüyorlar.
Ümit etmek de çok faydalı bir duygudur. İyi ve güzel şeyler ümit etmek, beklemek, gönlü çok rahatlatır, bedeni kuvvetlendirir, hastalıklardan uzaklaştırır, yüzü ferah ve parlak eyler. Onun için, lütfen, gelecekle ilgili hep iyi şeyler düşünün.
Heyecanlanma üzerine Osmanlı hekimlerinin ne dediklerine baktığımızda, heyecanlanmanın aslında çok iyi bir şey olduğunu; normal olaylarda heyecanlanmak, konuşma yapmak, fikrini savunmak, ön plana çıkmak gibi eylemlerin bedenin iç organları için bir çeşit spor olduğunu söylerler. Büyük çapta heyecan değil tabi, ama ufak heyecanlar aklı arttırır, zihni açar, zihni geliştirir. Dolayısıyla insanlar kendi ortamlarında konuşsunlar, fikirlerini söylesinler, fikirlerini savunsunlar. Osmanlı hekimleri “Kendi fikrini savunurken insanlar heyecanlanıyor; bu heyecan bedene hiçbir zarar vermez.” diyor. Aksine, aklı kuvvetlendirir ve insanı geliştirir. Çok fazla heyecanlanmak, kederlenmek ve korku insanın bedenini rahatsız eder, bozar. Dolayısıyla çok büyük heyecanlar değil ama ufak heyecanları lütfen yaşayın diye ekliyorlar.
Osmanlı hekimleri, utanmak, sıkılmak, mahçup olmak gibi duygulardan da bahsederler. Bu duygular, kendini ifade edememe, söyleyememe, ümitsizliğe düşme gibi durumlarda oluyorsa hayati ısıyı içine çekiyor ve dolayısıyla vücudu zayıflatıyor. Dolayısıyla mümkünse insanlar bu utanma, sıkılma, mahçubiyet gibi şeyleri yenmeye çalışsınlar, çünkü bunlar insan bedenine zararlı oluyor.
Gücenme, darılma duyguları da çok önemli. Mümkün olduğu kadar bu duruma girmemek lazım, açık olmak lazım. Osmanlı hekimleri “Gücenip darıldığınız ve bunu içinize attığınız zaman vücudunuza zararlı oluyor, aklınızın çalışmasına mani oluyor.” der. Bu tip düşünceleri tek tek akıldan uzaklaştırmak gerekiyor.
Osmanlı hekimleri, endişe duymak ve kuruntulu olmak duygularından da bahsederler. Osmanlı hekimleri, endişe duymak ve kuruntulu olmak duyguları hayati ısıyı içeriye doğru hareket ettirir, der. Bunu da çok istemezler. Zihnin çalışmasını yavaşlatır, hastalıkları arttırır, vücut ısısını zayıflatır, benzi sarartır. Endişe ve kuruntulu olma duygularını eğer kendinizde hissediyorsanız bununla mücadele edin ve bunu kafanızdan uzaklaştırmaya çalışın; çünkü bu duygular vücuda zarar verir diye söylüyorlar. Endişe, kuruntu, keder gibi şeylerden uzaklaşmak için gönül meşguliyetinden bahsederler; yani gerçekten sevdiğiniz bir şeyle meşgul olmanız gerekiyor. Bu çok önemli. Sevilen işlerle meşguliyet, sizi, bu tip ufak dediğimiz kuruntu, endişe, keder, sıkıntı, içedönüklük, gibi şeylerden uzaklaştırır ve vücudunuzun bu duygularla zarar görmesine mani olur.
Ağlamak ve gülmek hakkında Osmanlı hekimleri: Ağlamak elem ve kedere bağlıdır veya büyük sevinç sonrası olur. İnsanın karşılaştığı elem, keder, hüzün duygusu ile nefsin hareketi durgunlaşır, beyinde büzüşme ve çekilme hali doğar. Bunalan, büzüşen, sıkılan beyin bu durumu bedene ulaştırır ve kurtulmak için gözyaşlarını devreye sokar ve ağlama meydana gelir.
Büyük sevinçlerde meydana gelen ağlamak ise; insan sevinince bedendeki maddeler genişler, bedende sıcaklık meydana gelir. Bu ısı beyne kadar çıkar, beyin bu sıcaklığı kullanır ve bu ısı beynin rutubetini eritir. Beyinde mevcut olan su, beynin ısısı ile harekete geçer ve bu suyun gözden akıp çıkmasıyla ağlamak meydana gelir.
Bu sebepten kederli, mahzun kişinin ağlaması ile dökülen gözyaşları soğuk, sevinçten ağlayanın gözyaşları ise sıcaktır.
Gülmek de nefsin önemli bir hareketidir. İnsan, görülmemiş ya da hayret uyandıran şeylerin sonucunda veya hoşa giden, garip, acayip şeyler görünce güler. Beklenmedik birçok olay insanda ferahlık, sevinç doğurur ve neticede gülme ihtiyacı doğar. Hatta insan kahkaha atmak ister.
Hayret uyandıran bir olay işitildiğinde veya bilindiğinde ruhta bir genişleme olur. Akciğerden yayılan buhar, nesneden nesneye bir dalga gibi hareket eder ve gülmeye sebep olur.
Gülmek ve ağlamak gibi duyguların hareketi vücuttaki zararlı maddelerin atılmasına sebep olur ve sağlığa yararlıdır. Ferahlık, sevinmek, gülmek gibi hareketler ruhu hoş tutar, vücut ısısını canlandırır ve beynin daha iyi çalışmasına sebep olur. Bu durum zihnin kavrayış ve algılama gibi özelliklerini arttırır ve ilim yapmada güçlük çekilmez. Bunların tersi; keder, korku, endişe ise insanı donuklaştırır ve nefsin hareketini durdurur. Böylece kavrayış zayıflar, insan tutuk ve akılsız olur derler.
Osmanlı hekimleri tarafından tedavi için öngörülen bir çözüm vardır. Bu çözüm, dünyanın ve her halin geçici olduğunu belirterek teselli etmektir.
İnsanı etkileyen, ona gam ve hüzün veren, üzen her şey için bilinmesi gerekenler:
Dünyanın geçici olduğu, ölümün varlığı ve bugün çok önemli gibi gelen olayların aslında önemsiz olduğudur.
Dünyanın nimetlerine güven olmadığı gibi zorlukları da uzun sürmez, geçicidir. Hiçbir üzüntü uzun sürmez, bunun bilinmesi gerekir. Akıl ve irade ile, bu âlemin sürekli olmadığını kavramalı, her şeyin çabucak geçip gittiğini ve üzüntülerin kısa süre sonra söneceğini bilmek gerekir. Üzüntü veren ve korkulan şeyleri önemsememeli, kendini teselli etmeli, büyük sevinçlerde de çok sevinmemelidir.