Eğitim kurumlarında karşılaşılan istenmeyen davranışlar listemiz kaygılandıracak boyutta ve gerçekten uzun bir liste mi?
Bizim çalışmamız okul öncesinden ortaöğretime kadar tüm kademeleri kapsamaktadır. İstenmeyen davranışların okul kademelerine göre dağılımına baktığımızda okul öncesi ve ilköğretimde öğrencilerin ciddi boyutta olmayan olumsuz davranışlar sergilediklerini, ancak okul çalışanları ile veliler arasında daha ciddi sorunlar yaşandığını tespit ettik. Liselerde ise bazı öğrencilerin hem diğer öğrencilere hem de okul çalışanlarına yönelik önemli bazı olumsuz davranışlar yaptıklarını gördük. Üzülerek ifade etmeliyim ki bu durum eğitim öğretim faaliyetlerini aksatacak, öğrenci ve okul çalışanlarının fizyolojik, psikolojik ve sosyal iyi olma hallerini olumsuz etkileyecek düzeydedir.
Okullarda meydana gelen istenmeyen davranışlar kamuoyunun dikkatini genellikle kitle iletişim araçlarında ve sosyal medyada yer verilen cinsel taciz, intihar, cinayet, silah ve bıçakla yaralama, fiziksel şiddet, akran zorbalığı gibi ciddi ve sansasyonel olaylarla çekmektedir. 2013-2019 yılları arasında medyada çıkan haberleri incelediğim bir çalışmada, aslında medyanın bu olayları gerçek oranlarında yansıtmadığını ve bu durumun toplumda çocukların okulda güvende olmadığına yönelik tehlikeli bir algıya dönüştüğünü tespit ettim. Daha geniş değerlendirilmesi gereken konu, aceleyle ele alınabilmektedir. Benim bu konudaki önerim, diğer bazı ülkelerde olduğu gibi istenmeyen davranışlara ait istatistiklerin MEB tarafından her yıl düzenli olarak yayımlanmasıdır.
İstenmeyen davranışların sahipleri ve tarafları kimler ve ne tür davranışlarda bulunuyorlar?
Okullarımızda karşılaşılan istenmeyen davranışlar deyince akla genellikle öğrenciler gelse de aslında bu kavram, yönetici, öğretmen, yardımcı personel, veli ve hatta veli yakınlarını da kapsamaktadır. Çalışmamızda bu tarafların tümünü ele almamızın bir nedeni, bu olumsuz davranışların çoğunlukla birbiriyle ilişkili olduğunu düşünmemizdir. Örneğin, derste tesbih sallayan ve derse katılmayı reddeden bir ortaokul öğrencisinin bu davranışına karşı öğretmenin öğrenciyi sınıf içinde sert bir biçimde uyarmasıyla başlayan bir süreci düşünelim. Öğrenci öğretmene karşılık verdiği zaman öğretmen daha da sert davranabilmekte ve çeşitli yaptırımlara başvurmaktadır. Öğrenci, anne-babasına bu durumu biraz da abartarak aktardığında öfkeli veli okula gelip öğretmen ve yöneticilere saldırabilmektedir. Benzer biçimde, öğrenciler arasında yaşanan istenmeyen bir sözlü veya fiziksel davranışın sonucunda mağdur olan öğrenci, sorunun çözümü için öğretmeni veya okul yönetimine başvurmak yerine ailesine ya da arkadaş grubuna şikâyet etmeyi tercih edebiliyor. Olayın devamında veli, veli yakınları veya öğrencinin arkadaşları okula gelerek diğer öğrencilere saldırabiliyor.
Öğrencilerin istenmeyen davranışlarının; dersin işleyişini bozan davranışlardan, devamsızlık ve okul terki, akran zorbalığı, siber zorbalık, okul kavgaları, okula bıçak, silah getirme ve kullanma, sigara ve diğer zararlı alışkanlıklar, hırsızlık ve eşyaya zarar verme ve cinsel tacize kadar geniş bir çeşitliliğe sahip olduğu görülüyor.
Okul çalışanları tarafından yapılan istenmeyen davranışları incelediğimizde, mobbing, kayırmacılık, görevi ihmal, öğrenciye kötü muamele (fiziksel, psikolojik ve sözlü şiddet), ayrımcılık ve nadir de olsa taciz davranışları görülmektedir. Her ne kadar çalışanların birbirlerine karşı yaptıkları olumsuz davranışlar öncelikli olarak hedefteki kişiye zarar verse de okul atmosferinin bozulması, öğretmenlerin mutsuz olması ve okula aidiyetlerini yitirmeleri, genel olarak eğitim-öğretim faaliyetlerini de olumsuz etkilemektedir.
Bir diğer grup da veli ve öğrenci yakınları. Toplumun değişmesiyle birlikte veli profilinin de değiştiğini gözlemliyoruz. Örneğin, daha önceleri okulun işleyişine ve öğretmenin uygulamalarına müdahil olmayan veliler yerine artık çocuklarının sınıfını/öğretmenini belirlemek isteyen, öğretmenin yaptığı etkinlikleri, uyguladığı ölçme değerlendirme yöntemlerini, okutacağı kitabı diğer sınıflarla karşılaştıran veliler görmekteyiz. Bu durum, velileri bazen okul içinde müdahale etmeye/saldırgan davranışlara bazen de doğrudan üst yöneticilere şikâyete yöneltmektedir. Bazı veliler ise bunun tam aksine eğitim-öğretime karşı pasif bir tutum sergilemekte, çocuğuyla ilgilenmemekte, akademik başarı durumu ve olumsuz davranışlarını denetlememektedir.
İstenmeyen davranışları etkileyen faktörlerin taraflara ya da davranış sahiplerine göre neler olduğunu gözlemlediniz?
Biz istenmeyen davranışları sosyal ekolojik kurama dayalı olarak inceledik. Bu kuram, okulun içinde yer aldığı mahalle, toplum, kültür, kitle iletişim araçları gibi özelliklerin okul ve öğrenci özellikleriyle etkileşime girdiğini ve davranışı etkilediğini açıklıyor. Yani sadece öğrenci özelliklerine ya da sadece okul içindeki ortama odaklanmak durumu tam olarak açıklamıyor. Çünkü okul bir anlamda toplumun aynası konumunda, toplumda olan bir sorun mutlaka okulu da etkiliyor. Bu nedenle hem olumsuz davranışları etkileyen faktörleri hem de bunlara yönelik çözümleri araştırırken toplum, aile, okul ve bireysel düzeyde değerlendirmek gerekiyor.
Bireysel düzeyde bakıldığında, öğrencinin akranlarına göre daha kilolu ya da daha zayıf olmasının, fiziksel olarak belirgin farklılıklara sahip olmasının, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, duygusal ya da davranışsal bozuklukların bazen fail bazen de mağdur olma ile ilişkili olduğunu görüyoruz. Örneğin bir lisede zayıf, çelimsiz ve biraz da içe dönük ve endişeli bir erkek öğrenci sınıftaki zorba öğrencilerin hedefi haline gelebiliyor. Bunun yanında düşük akademik başarı da önemli bir faktör. Öğretmenin anlattığı dersi anlayamayan ve sınıfta olumlu anlamda varlık gösteremeyen öğrenciler ilgi çekmek için olumsuz davranışlarla öne çıkmaya çalışabiliyorlar. Son dönemde karşılaşılan bir diğer etken de öğrencilerin televizyon, telefon, tablet ve bilgisayarlarda şiddet içeren dijital içeriklere maruz kalmaları. Bir anaokulu öğretmeni, öğrencisinin okul çantasında cep telefonu getirdiğini ve içerisinde şiddet içerikli birçok oyun olduğunu ifade etmişti. Bu durumun çocukların şiddet gösterme eğilimini artırdığını söyleyebiliriz.
Okula ilişkin bazı faktörler de istenmeyen davranışları etkilemekte. Öncelikle istenmeyen davranışlara yönelik olarak yönetici ve öğretmenlerin tutarsız davranışları ve kuralları uygulamadaki adaletsiz tutumları öğrenciler için mazeret teşkil edebiliyor. Bir de öğretmenlerin sınıf yönetiminde çoğunlukla iyi niyetle yaptıkları bazı davranışlar öğrenciler tarafından suiistimal edilebiliyor. Ben bunu sınıf yönetimi açısından bir eksiklik olarak değerlendiriyorum. Öğretmen, sene başında belirlediği rutin ve kurallarla, benimsediği çeşitli öğretim yöntem ve stratejileriyle, sınıftaki tüm öğrencilerin seviyesine, ilgi ve ihtiyaçlarına uygun farklılaştırılmış öğretim uygulamalarıyla öğretim zamanını etkili bir biçimde yönetebilmelidir. Amacın öğrencinin akademik ve sosyal-duygusal gelişimini sağlamak olduğu öne çıkmazsa, öğrencileri sınıfta tutmaya çalışan, bunun için bağıran, azarlayan ve gittikçe sertleşen bir öğretmen profiliyle karşılaşabiliriz.
Okul düzeyiyle ilgili son olarak homojen sınıf uygulamasından bahsetmek istiyorum. MEB tarafından izin verilmemesine rağmen okul yöneticileri çeşitli yollarla öğrencileri akademik başarıya göre sıralamakta ve derece sınıflarına ayırmakta. Tüm kademelerde adrese dayalı yerleştirme uygulaması yürürlükte, ancak ilkokuldan itibaren veliler adreslerini gerçeğe aykırı olarak taşımakta ve istedikleri okula çocukları kaydetmekteler. Bu duruma, öncelikle okul müdürlerinin veliler tarafından bilinen favori öğretmenlerin sınıfına öğrenci kaydederken veli isteğine göre hareket etmesi neden olmakta.
Ortaokul kademesinde ise mevzuatta yer alan yabancı dil ağırlıklı sınıf oluşturma uygulamasının derece sınıfı oluşturma amacıyla kullanıldığını görüyoruz. Örneğin beşinci sınıfta yedi şube açılacak bir ortaokulda öğrencilere bir seviye belirleme sınavı uygulanmakta ve en başarılı olan öğrenciler ilk üç şubeye alınarak bu öğrencilere liselere giriş sınavına yönelik daha yoğun bir süreç başlatılmaktadır. Bu durum başarılı denen sınıflardaki öğrenciler için çok erken sınav baskısı ve buna bağlı aşırı kaygı; başarısız olarak etiketlenen öğrencilerde ise öğretmenler tarafından gözden çıkarılma, düşük başarı beklentisi ve başarılı öğrencilerden ayrıştırılmışlık hissine yol açmakta.
Aile düzeyinde, aile içi şiddet, alkol kullanımı, düşük sosyoekonomik durum, ailenin okula bakış açısı, ailenin yetiştirme tarzı ve aile yapısı gibi faktörlerin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Aileye ilişkin faktörler, çocukların üzerinde tek başlarına altından kalkamayacağı bir yük oluşturabilmektedir. Öğretmenler bu durumda öncelikli olarak çocuğun aile özelliklerini tanımalı, bunun için kendi gözlemleri, okul rehber öğretmeninin görüşleri ve öğrenciyle yaptığı görüşmeleri kullanmalıdır. Genel olarak öğretmen ve okul yöneticilerinin bu tanıma ve teşhis sürecini başarıyla yürüttüklerini gözlemliyoruz. Ancak elde edilen verileri değerlendirerek öğrencilerin mağduriyetlerini azaltacak müdahalelerin kullanılmasında farklılıklar bulunmakta. Bazı öğretmenler bu durumu öğrencinin olumsuz davranışları ve akademik başarısızlıkları için bahane kabul etmekte, öğrenciyi “ailesi sorunlu” olarak etiketlemekte ve ondan beklentiyi düşürerek gözden çıkarabilmektedir. Bir diğer öğretmen grubu ise olumsuz aile koşullarının farkında olarak öğrenciyi sosyal, psikolojik ve akademik açıdan destekleyerek öğrencinin okula aidiyetini ve öğrenmeye gayretini artırmaktadır. Bu duruma sayısız örnek vermek mümkün: Örneğin Doğan Cüceloğlu, vefatına yakın verdiği bir röportajda çocuk yaşta annesini kaybettiğini, daha sonra üvey anne ile yaşadığını, on bir çocuklu bir ailenin en küçüğü olduğunu ve maddi imkânsızlıklarını anlatmıştır. Nihayetinde görülüyor ki bu şartlar onun başarısız olmasına yol açmamış, o bu şartlara rağmen başarılı bir psikoloji profesörü olabilmiştir.
Okullardaki olumsuz davranışları etkileyen son faktör olarak mahalle çevresinden toplumun tamamına kadar uzanan geniş çevreden bahsetmek istiyorum. Öğrencinin ailesinin ve okulun bulunduğu mahalledeki sosyoekonomik yapı, ailelerin eğitim düzeyi, sorun çözme biçimleri, suç oranları gibi etmenler olumsuz davranışlara yol açabilmektedir. Bu olumsuz koşulların etkisi, okul müdürünün veliler ve öğretmenler arasında hem bir tampon hem de bir köprü olarak görev yapmasıyla azalabilmektedir. Özellikle de bazı alt kültürlerin yaşadığı mahallelerdeki okullarda okul müdürünün tutarlı, net ve biraz da sert denebilecek tutum ve davranışları çevrenin olumsuzluklarının okula yansımasını önleyebilmektedir.
Son olarak sistemsel sorunlardan bahsedebiliriz. Bizim görüştüğümüz katılımcılar, taşımalı eğitimi, sınıf geçme sistemini, rekabetçi eğitimi, merkezi sınavları ve adrese dayalı yerleştirme sisteminin istenmeyen davranışları etkilediğini bildirdiler. Bu sorunlar, mikro düzeyde bir öğretmen veya okul müdürünün müdahale edebilecekleri alanın dışında kalıyor. Ancak uzmanlık bilgilerini kullanarak ve özveriyle çalışarak bu faktörlerin okula olumsuz etkilerini en aza indirgeyebileceklerini düşünüyorum.
Peki, işin can alıcı noktası, istenmeyen davranışları önlemeye yönelik müdahalelerde neler var? Bu önlemler birey, okul, aile ve toplumsal düzeyde bir kuşatıcılık taşıyor mu? Birincil, ikincil ve üçüncül müdahale türlerinden bahsediyorsunuz; hangi müdahale alanlarını verimsiz, eksik ya da hatalı buldunuz?
İstenmeyen davranışlara müdahale okul müdüründen müdür yardımcısına, rehber öğretmenden branş öğretmenlerine, velilerden okul aile birliğine kadar tüm bileşenlerin birlikte hareket etmesini gerektiren bir süreçtir. Bu bileşenlerin birlikte hareket etmesi için okulun bir disiplin politikası olması ve bunu tutarlı bir biçimde uygulaması gerekir. Her ne kadar bizimki gibi merkezi bir eğitim sisteminde disiplin uygulaması bakanlık mevzuatı ile yürütülse de bizim burada kastettiğimiz, okulun davranış düzenini ifade eden ve her bir okul için okul özelliklerine göre belirlenmesi gereken bir disiplindir. Dolayısıyla bu disiplin politikası, daha öğrenciler okula gelmeden, eylül seminer döneminde okul müdürü tarafından öğretmenlerle birlikte kararlaştırılarak uygulamaya geçirilmelidir. Okulların çeşitliliği düşünüldüğünde bu her zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda önerimiz, her bir öğretmenin sene başından itibaren birincil, ikincil ve üçüncül müdahaleler olarak adlandırılan uzun vadeli bir süreç yönetimini yürütmesidir.
Birincil müdahaleler, istenmeyen bir davranış meydana gelmeden önce yapılan önleme faaliyetleridir. Bu nedenle sadece olumsuz davranış sergileyenlere değil, tüm öğrencilere yönelik yürütülmelidir. Bir davranışın meydana gelmesini bekleyip tepkisel cevaplar vermek yerine proaktif davranarak önleyici faaliyetler yapmak daha etkilidir. Bireysel düzeyde önleme faaliyetler, sene başındaki oryantasyon faaliyetleri ve farkındalık eğitimleri ile başlayabilir. Öğrenciler, okulda nasıl davranacaklarını, hangi davranışın uygun, hangilerinin ise kabul edilemez olduğunu bu aşamada öğrenirler. Bunun yanında öğrencilerle etkili iletişim geliştirme, güven kazanma, koçluk uygulamaları ile olumlu bir okul kültürü oluşturulmalı. Akademik başarısı düşük ve ön öğrenmelerinde eksik olan öğrencilerin bu durumları ilave etkinliklerle giderilmelidir. Ayrıca, sanatsal ve sportif faaliyetler, eğitsel kulüp çalışmalarıyla ders dışı etkinliklerle öğrencinin okulda eğlenceli ve kaliteli vakit geçirmesi sağlanabilir. Öğrencilerin derste telefon kullanmalarını ve dikkatlerinin dağılmasını önlemek amacıyla sınıflarda telefon dolabı uygulaması, okula zararlı maddelerin getirilmesini önlemek için ise değişik zamanlarda üst ve çanta aramaları yapıldığını görüyoruz.
Okul düzeyindeki birincil müdahaleler, öncelikle öğretmenlerin etkili sınıf yönetimi uygulamaları ve etkili ders hazırlama ve yürütme süreçlerini içermektedir. Bu kısım daha önce bahsedildiğinden burada tekrar edilmeyecektir. Bunun yanında, istenmeyen davranışları gerçekleştirmeye daha eğilimli olan öğrencilerin tespitine yönelik risk analizinin yapılması, okul yönetimi tarafından alınan güvenlik önlemleri (öğretmen nöbet görevi, güvenlik kameraları, okul polisi vb.) ve rehberlik hizmetleri de yapılan çalışmalardandır. Burada, görüşme yaptığımız bir Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinin müdür yardımcısının görüşlerini paylaşayım. Hocamız, şehrin dışında yer alan okul kampüsünün etrafında güvenliği sağlamak için polislerin zaman zaman devriye gezdiklerini, öğrencilerin bu durumu fark ettiklerini ve polisler gelmeden önceki duruma göre daha az okuldan kaçma davranışı gösterdiklerini, daha az kavga ettiklerini bildirmişti. Müdür yardımcısının ifadesiyle bu uygulama, olumsuz davranışlara ve suça meyilli öğrencilerde caydırıcı bir etkiye sahiptir.
Aileye yönelik önlemsel müdahaleler, velilere yönelik farkındalık ve ebeveynlik eğitimleri verme, okul-aile iletişimini güçlendirme ve ebeveynin çocuğunu denetlemesi konusunda teşvik etme gibi uygulamalardır. Toplum düzeyinde önlemler, olumlu toplumsal koşullar oluşturmaya odaklanmaktadır. Örnek olarak ailenin sosyoekonomik durumunu iyileştirme, olumsuz kültürel ögeleri olumluya dönüştürme ve öğrencilerin ulaşabileceği geleneksel ve sosyal medyayı denetleme önerilebilir. Ancak bu önlemler, okul çalışanlarının yapabileceği boyuttan çok daha geniş kapsamlı ve uzun bir süre alacak şekildedir. Dolayısıyla toplumsal dönüşümü gerçekleştirerek bireyin davranışını etkileyen uzak çevreyi değiştirmek bütün bir toplumun sorumluluğundadır.
İkincil müdahale olarak adlandırılan ikinci düzey uygulamalar, istenmeyen davranışlar meydana geldikten sonra olumsuz davranışı sonlandırmaya, ortamı sakinleştirmeye ve olumsuzlukların yayılmasını önlemeye yönelik gerçekleştirilen daha acil eylemlerdir. İstenmeyen davranışlara anında müdahale edilmesi önemli, ancak bunun için ya olay esnasında bir öğretmen orada bulunmalı veya hızlıca durumdan haberdar olmalıdır. Bunun için okullarda şikâyet mekanizmalarının ve ortaya çıkarma prosedürlerinin öğrencilere daha önce anlatılmış olması gerekir. Öğrencilerin genelde ilk müracaatlarının sınıf ve şube rehber öğretmenlerine yapıldığını görüyoruz ki bu aşamada sorunların büyük bir kısmı çözülebilmektedir. Ancak son zamanlarda öğretmenlerin öğrenci çatışmalarına müdahale etmekte ve inisiyatif almakta isteksiz davrandıklarını gözlemliyoruz. Bunun nedenlerine baktığımızda, öğretmenler veli şikâyetlerinden (CİMER, Alo 147) ve veli şiddetinden çekindiklerini; şahit oldukları veya kendilerine iletilen sorunları doğrudan okul yöneticilerine yönlendirdiklerini söyleyebiliriz.
Disiplin cezası gibi yasal süreçler, ikincil müdahale aşamasında işe koşulmaktadır. Mevzuatın önerdiği, sözlü uyarı, öğrenciyle sözleşme yapma, veliyi bilgilendirme, tutanak tutma, disiplin cezası verme, adli vakaları polise bildirme gibi hiyerarşik stratejiler de okul yönetiminin disiplin politikasına göre uygulanmaktadır. Çalışmada görüştüğümüz tüm katılımcılar, rehberlik faaliyetlerinin yasal süreçlerden daha etkili olduğunu bildirmişlerdir. Bunun için okulda rehber öğretmen sayısının yeterli olması, diğer tüm öğretmenlerin ise sorunları çözme konusunda istekli ve yetenekli olması gerekmektedir.
Üçüncül müdahaleler, istenmeyen davranış sonrasında meydana gelen olumsuz etkileri azaltma ve ortamı eski haline döndürme çalışmalarıdır. Bu çalışmalar aynı zamanda olumsuz davranışların tekrarlanmasını önlemeye yöneliktir. Okullar, bir çözüm olarak öğrencilerin önce sınıflarını, sonra okullarını değiştirebiliyorlar. Ancak bu çözüm de olumsuz davranışın faili yerine hedefteki öğrencinin yerinin değişmesi, öğrenci ve ebeveynler tarafından haksız ve yanlış bir uygulama olarak değerlendiriliyor. Aynı zamanda bu gibi çözümler kısa vadede rahatlama sağlasa da öğrenci davranışında kalıcı değişiklik meydana getirememektedir. Bazı durumlarda ise tarafların okulda kalmasına karar veriliyor. Bireye yönelik olarak bireysel veya grup terapileri, danışmanlık uygulamaları, öfke yönetimi, çatışma çözme, iletişim becerileri, dayanıklılık ve öz saygıyı geliştirme gibi beceri kazandırma eğitimleri veriliyor. Bireysel hizmetlerin öğrenci sayısının çokluğu ve bir okul psikolojik danışmanına 250 öğrenci düşmesinden ötürü yetersiz olduğu görülüyor. Taciz ve istismar gibi daha ciddi durumlarda ise öğrencilerin, uzman personele ve devlet korumasına yönlendirmesi yapılıyor.
Yukarıda bahsettiğimiz müdahalelerin tamamının bir okulda uygulanmadığını belirtmem gerek. Bu sonuçlar çalışmamızın yapıldığı tüm okullardan derlendi. Bu yaklaşımın etkili olabilmesi için bu müdahale setine tüm okulların sahip olması ve bunun uygulandığında etkili sonuçlar vereceğine inanması önemli.
Sonuçlar ve önerileri birlikte düşündüğümüzde ne yapılmalı?
Öncelikle sorunun çok boyutlu olduğunu ve çözüme çok boyutlu bir yaklaşımla ve tüm paydaşların katılımıyla ulaşılacağını düşünüyorum. Yaptığımız çalışmada okul çalışanlarının genel olarak davranış meydana geldikten sonra tepkisel müdahaleler gerçekleştirdiklerini tespit ettik. Üzülerek ifade etmeliyim ki o davranışın ortaya çıkma sürecinde alınabilecek bazı önlemler ihmal edilmiş, davranışın sonrasında okul iklimini tekrar olumluya çevirecek üçüncül müdahalelere de gerekli önem verilmemiştir. Bu yazıda vurgulamaya çalıştığımız gibi istenmeyen davranışların yönetimi bir süreci gerektirmektedir. Öncelikle yapılması gereken, okul yılının tamamını öngörerek sene başından itibaren bir yılda karşılaşılabilecek sorunlar için önlemsel bir yaklaşımla hareket etmek. İkinci olarak, okul, sene içinde karşılaşılabilecek olumsuzluklar için krize müdahale planları hazırlamak ve gerektiği durumlarda rehberlik hizmetleri ve disiplin politikasını yürütmek. Son olarak ise olumsuz davranışların yayılmasını önlemek, ortamı eski haline döndürmek, davranıştan etkilenen öğrencilerin rehabilitasyonunu sağlamak. İstenmeyen davranışları yönetebilmede okullar, çevreden nispeten ayrılmış bir ortam olması, bu konuda eğitim almış personeli olması ve öğrencilerin gelişim düzeyleri açısından davranış değiştirmeye eğilimli olması açısından daha avantajlıdır. Son söz olarak şunu ifade etmek isterim ki okullar toplumu olumlu anlamda devam ettirme ve olumsuzlukları sona erdirme açısından önemli toplumsal kurumlardır ve bu sorumluluklarını yerine getirme konusunda inisiyatif almaktan çekinmemelidirler.
Bu yazıda bulguları paylaşılan çalışmalar Prof. Dr. Necati Cemaloğlu ile birlikte yürütülmüştür. İlgili öğretim üyesinin bu yazı ile ilgili onayı alınmıştır.
Kaynaklar
Ünal, A., & Cemaloğlu, N. (2021). Eğitim Kurumlarında Karşılaşılan İstenmeyen Davranışların Basında Çıkan Haberler Aracılığıyla İncelenmesi. Uluslararası Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 2021(17), 45-71.
Ünal, A. (2022). Eğitimde Karşılaşılan İstenmeyen Davranışların İncelenmesi. Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi.