Masalların toplum inşasındaki önemine dair düşünceniz nedir?
Sözlü kültür ile kuşaktan kuşağa köprüler kurulur. Önceki yaşamların, bilgilerin, tecrübelerin, kültürel mirası aktarımının bir yoludur. Masallar, destanlar, bilmeceler, ninniler gibi sözlü iletişim vasıtaları bir rehber, bir yol gösterici görevi üstlenerek asırların deneyimlerini insanlığın kullanımına sunmuşlardır. Bu bağlamda en zengin malzemeye sahip olanlardan biri de masallardır. İnsanoğlu var olduğundan beri oluşan, gerçekleşen olgular bilgiye dönüştürülüp sözlü olarak, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa anlatılarak sonraki nesillere aktarılır. Bu şekilde yeni kuşaklar kendinden öncekilerin bilgi ve deneyimleri ile hayata karşı donanımlanmış olurlar.
“Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır. Kur’an, uydurulabilecek bir söz değildir; fakat o, kendinden öncekiler için onay, her şey için detaylı açıklama, iman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir.” (Yusuf, 12/111)
Kur’an-ı Kerim’de kıssalar insanların ibret alması, olayların sebep ve sonuçları, iyi bir kul olmak noktasında insanlara rehberlik ederler. Masallarla aradaki fark kıssalar Kur’an-ı Kerim’de ayettirler ve tamamen doğrudurlar. Oysa masallar farazidir, yaşamdan örneklenerek kurgulanmıştır.
Ebeveynler, aile, okul ve çevre bebeğin eğitiminde asıl unsurlardır. Tüm bu yapıların çocuğun eğitiminde kullanacakları en önemli materyallerden biridir masallar. Yaşam boyu karşısına çıkacak olaylar ile baş etme becerileri kazanımı sağlayacaktır.
“Bir çocuğun zeki olmasını istiyorsanız, ona masallar anlatın. Eğer daha da zeki olmasını istiyorsanız, daha çok masal anlatın…” Albert Einstein
Haz ve hızın hâkim olduğu bir dünyada insan değişim ve dönüşümlere uyum sağlamak zorunda. Olayları ilişkilendirebilme, bilgilerin entegrasyonu, ibret alabilme gibi konularda insanın donanımlanması gerekmektedir. Çünkü karşılaştığı olaylarla baş edebilmesi için bu gereklidir. Üstelik bütün bu konuların yaşam boyu desteklenmesi gerekmektedir. Masal bir toplumun inşasında doğumdan ölüme kadar önemli rol oynar.
Masalların nörobilim açısından uyarıcı özelliği var mıdır?
Beynimizin yüzde kaçını kullanırız diye bir soru vardır. Bu yanlış bir sorudur. Çünkü beynimizin yüzde yüzünü kullanırız. Peki o zaman insandan insana değişen beyin ve akıl kullanma performansını nasıl değerlendireceğiz dersek cevabımız beynimizde sahip olduğumuz hücreler olan nöronlar arası bağlantı zenginliğidir. Nöronlar arası bağlantı sayısı arttıkça ve beynin bütün bölümleriyle ilişkili olarak çoğaldıkça performanslı bir beyin kullanımı söz konusu olacaktır. Bu durumda nöronlar arası bağlantılar olan sinaps oluşumunu sağlayacak uyaranlar önem kazanmaktadır. Bedenimizin içinden ve dışından gelen uyaranlar ile bu bağlantılar oluşacak, gelişecek, çoğalacaktır. Böylece uyaranlar beyin performansında çok önemli bir duruma gelmektedir.
Nöron yapılanmasının ilk kâşifi Santiago Ramón Cajal’a göre “Her insan kendi beyninin heykeltraşıdır.” Günümüzde beyin üzerine yapılan yoğun çalışmalar sonucu gerek çevresel eğitim gerek deneyimleme yoluyla beyinde birçok bağlantısal değişim geçirerek öğrenme gerçekleştirdiği ortaya konulmuştur. Sürekli tekrar ile bağlantılar çoğalacak, öğrenilen konusunda uzmanlaşacaktır. Öğrenilen şey otomatik olarak yapılır hale gelecektir. Örneğin ilkokula başladığımızda bir harfi yazmak için aklımızı kullanırdık. Oysa şimdi otomatik olarak yazıyoruz. Hiç düşünmeden. Davranışlar da böyledir. Öğrenilir, tekrar edilir ve artık otomatikleşir.
Masallar yaşamdaki olayları bize anlatır. Sinir sistemimiz, iç ve dış uyaranları belirli beyin bölgelerine taşımaktadır. Bu bilgiler beyindeki merkezlerde değerlendirilmekte ve değerlendirme sonucu bu bilginin ışığında uygun tepkinin oluşumu sağlanmaktadır. Ayrıca masalın içindeki tüm unsurlar ayna nöronlar vasıtasıyla sanki bizde yaşıyormuşuz hissini verir. Beynin her bir alanında nöron bağlantıları oluşur. Alanlar birbirleriyle iletişimli bir şekilde sürekli bağlantılarını yinelerler. Masallar sürekli anlatılıp dinlendiği için bu bağlantılar çoğalırlar. Böylece beynimiz olaylara karşı tanışıklık kesb eder. Çok tekrar edildiği için bağlantılar güçlenmiş olacaklardır. Karşımıza çıkan olaylar bize yabancı gelmeyecek ve beyin bu bağlantılar sayesinde o olaya yabancılık hissetmeyecek, gelen uyaranlara otomatik olarak yanıt verecektir. Hayatımızda hiç karşılaşmamış olsak da bir dolandırıcıyı daha rahat algılayabilecek, sorunlar karşısında masalın kahramanı gibi çözümler üretebileceğiz.
Masal, insan beyni için neden önemlidir? Gelişimsel açıdan önemi nedir?
Dünyaya gözlerini açan insan yavrusu yetişkinlerle aynı nöron sayısına sahiptir. Fakat henüz kendini bilecek, hayatla baş edebilecek bağlantılar çok azdır, yeterli değildir. Nöronlar arası bağlantı oluşturan dentritler henüz yeterli sinaps düzeyine ulaşmamıştır. Yaşadıkları, deneyimleri ve çevresel uyaranlar ile bu bağlantılar oluşmaya başlayacaktır. Bu yüzden ailesi ve çevresinin eğitimine muhtaçtır. Uyaranlar ile bu bağlantılar hızlı bir şekilde çoğalmaya başlayacaktır. Aile içi iletişim, arkadaşlarıyla oyunlar, çevresel olaylar uyaran olarak beyinde gelişimi sağlayacaktır. Masal ve oyun bu süreçte aile ve eğitimciler için çok zengin içeriklere sahip olan argümanlardır.
Beyin aslında bir bilgi işleme merkezi. İçten ve dıştan gelen uyaranları alır, uygun bölgelere gönderir ve sonuçta uygun yanıtı üretir. Bir internet kablo sistemini düşünelim. Tüm dünyada ağ şeklinde çalışıyor. Bu kablo sistemi birbirine bağlanmazsa hiçbir işe yaramaz. Sinir sistemimiz de içsel ve dışsal uyaranlar ile oluşan uyaranlar belli bir güce ulaştığında etkili bağlantılar kurulur, insanı davranışa yönlendirir ve davranış ortaya çıkar. Uyaranın bu yüzden çok önemi vardır. Uyarılma başarılı ise öğrenme ve davranış oluşumu başarılı ve kalıcı olur. Öğrenme kadar deneyimleme de önemlidir. İşte masallar tam da bu açıdan önemli. Özellikle gelişim döneminde güçlü uyaranlar ile sinaps oluşumlarını sağlar. Tekrar ile bu sinaptik yapılanma ağlara dönüşür. Yaşam deneyimi sağlayarak duygu, düşünce ve davranış oluşumunu destekler. Özellikle ilk altı yıl çok önemlidir. Sinaptik yapılanma bu dönemde yetişkinden bir buçuk kat fazladır. Kullanılmayanlar tasarruf bağlamında budanır. Kahramanın yaşadığı olaylar beyninde ayna nöronlar ile aynalanır. Konunun gidişine göre o bölgeler çalışır. Mesela kahraman korktuğu zaman korku alanı, kötü biriyle karşılaştığında korku, akıl, anlama, anlamlandırma alanlarından sinapslar tetiklenir. Çok masal dinledikçe beyinde sinapslar alanlara göre yoğunlaşır ve davranış oluşumunu destekler. Ayrıca sadece çocukluk döneminde değil, yaşam boyu masal beyinde gerçekten çok olumlu etkiler bırakır. Masal, yetişkinlerin de geceleri beyin gelişimine destek sağlayacaktır.
Masal-stres ilişkisi açısından düşündüğümüzde masallardaki mizansenler sonuçları itibarıyla nasıl bir tesire sahiptir?
Aslında beynin asıl amacı yaşamda kalmak mücadelesidir. Önce tehditleri, problemleri algılar. İlk etapta tehdit ve problem karşısında en kısa ve en çabuk yol önemlidir. Böylece hayati tehlike oluştuğu anda hemencecik çözüm üretilebilir. Bedende bu sistemin biyolojik karşılığı vardır. Sempatik ve parasempatik sinir sistemi. Sempatik sistem tehlike anında devreye girer ve bedende “ya savaş ya kaç ya da donup kal” durumunu oluşturur. Bu aşırı uyarılma durumu yaşamsal tehdit algılandığında otomatik olarak ortaya çıkar. İnsan bedeni genelde denge durumundadır. Fakat her zaman böyle olmaz. Sürekli olarak tehditler ortaya çıkar (ki bizim neyi tehdit algıladığımız da burada önem kazanır).
Tehdit veya olumsuz durum ortaya çıktığında sempatik sistem devreye girer. Akıl devre dışıdır. İlk olarak duyu organları impulslar (uyartı) ile beyne tehdidi iletir. Duygusal hafıza ve duygusal tepkilerde önemli rolü olan korkunun merkezi amigdaladır. Ona bilgi sağlayan yani korkulacak şey olup olmadığını hipotalamus tanımlar. Bir kere korku olarak tanımlanınca amigdala devreye girer. Sempatik sistemi aktive eder. Böbrek üstü bezleri uyarılır, kortizol (adrenalin) salgılanır. Bu kalbin hızlı çarpmasına vesile olur. Çünkü bedenin kaçması ve savaşması için kanın belli alanlara yönlendirilmesi lazım. Savaşmak için kollara, kaçmak için bacaklara gibi… Bunun için kalp çok efor sarf eder. Korku anında kalbimizin sesini duyarız neredeyse, yani o kadar hızlı atar. Bu arada denge halindeki beden altüst olur. Peki bacaklara ve kollara giden kan nereden geliyor. Kan nakli olmuyor insan o anda. İşte bu durumda kan o anda acil ihtiyaç olmayan yerden çekilip kollara ve bacaklara yönlendiriliyor. O çok korktuğumuz andaki kadar hızlı kaçamayız normalde. Evet artık beden ya savaş ya da kaç mekanizması durumundadır. Bu durumda beynin akıl kısmı frontal lob da pasif durumdadır. Tehdit bertaraf edilince beden eski denge durumuna döner. Dönmezse bu yapı insan sağlığı için ciddi sorunlar teşkil eder (kaygı bozukluğu, panik atak). Kalp, sindirim sistemi, boşaltım sistemi, kaslar gibi birçok alanda sorunlar oluşur. Daha da ilerleme durumunda hayati tehlike arz eder.
Burada bizlerin önemsemesi gereken durum korkunun tanımlanması. Küçük Albert deneyi şunu göstermiştir ki korku öğrenilir. Beyin için o şey hakkındaki bilgi önemlidir. Tehdit doğru tanımlanmalıdır. Bazen beyin işsiz kalma, sınav geçme gibi hayatın belli aşamalarını bir aslan kadar yaşam tehdidi olarak algılayabilir. Hatta bir tektaş yüzüğüm yok cümlesi bile kaygı sebebidir. Hayatımızdaki olayları doğru değerlendirebilmeli, sorunlar karşısında baş etme mekanizmalarına sahip olmalıyız ki korku ve kaygı mekanizmaları etkin bir şekilde bizi olumsuz etkilemesin.
İşte burada masallar gerçekten yaşamı tanıma ve tanımlamada çok önemli zengin uyaran argümanlarına sahip. İçinde olmasak da korkunç bir olayı masal ile deneyimleriz. Masal uzun bir yaşam sürecini kısa sürede verir. Olay başlar, zorluklar ve tehditlerle mücadele edilir ve sonunda olumlu sonuca ulaşılır. Tam bu süreçte biz de korkuyu, kaygıyı deneyimlemiş oluruz. Beyinde kahramanın yaşadığı her şey beyin mekanizmasında sanki dinleyen yaşıyormuşçasına beyinde aynı alanları aktive eder. Çünkü masal ve hikâyeler ile yaşamdaki olaylar beynin bu olayı tanımlayacak olan bölgelerine tanıtılmış oluyor. Süreçteki sıkıntı, mücadele, baş etme ile ilgili bilgi ediniliyor. Gerçek hayatta bu olaylarla karşılaşıldığında hipotalamus daha sağlıklı değerlendirme yapma yeteneği kazanıyor. Böylece amigdalada “Eyvah, yaşam tehlikesi var!” diye ziller çalmıyor. Korku zuhur etmiyor. Olaylara beyin tanışıklık kesb etmiş oluyor. Beynin akıl muhakeme bölümünde sinapslar (nörol bağlantılar) oluşur.
Masallar, çocuklara ve büyüklere erdem ve hikmet, iyi ile kötü, güzel ile çirkin, doğru ile yalan gibi daha birçok konuda deneyim kazandırır. Çok dinledikçe daha çok bağlantılar oluşur. Ne demiştik? Ne kadar çok bağlantı (ne kadar çok tekrar), o kadar çok uzmanlık ve kendiliğinden ortaya çıkan otomatik olarak ortaya çıkan davranışlar olacaktır. Duygu, düşünce ve davranış süreçlerimiz bu şekilde olumlu etkilenecektir.
Tabii ebeveynlerin dikkat etmesi gereken bir konu; hep mutluluk ve rahat odaklı yetişen bir çocuğa birden hayatı öğrensin diye en korkunç masal anlatılmamalı. Tedricen eğitim bizim atalarımızın uyguladığı güzel bir yöntemdir.
Masallar sırf çocuklar için değil, yetişkin beyni için de çok önemli. Ebeveynlere de masal okuma veya dinleme etkinlikleri tavsiye ediyoruz.
Ebeveynleri bir konuda uyarmak isterim. Çizgi film ve ekran görüntüleri daha çok beynin haz bölümünü etkiler. Orada da bir nevi masallar vardır ama özellikle 6 yaş altı çocuklar için bağımlılık tehlikesi oluşturur. Unutmamak gerekir ki insan ömrü boyunca bu altı yılda attığı temelleri kullanır.
Masallardaki sembollerin önemine ve çeşitliliğine dair neler söylenebilir? Arketip kavramı açısından bu konuya nasıl bir anlam yüklenmelidir?
TDK, imgeyi sembol bir uyaran olmasa dahi zihinde tasarlanan şey olarak tanımlar. “Sembol ise duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne, işaret, timsal olarak tanımlanır. Metafor ise bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz olarak tanımlanır.”* “Masalcının görevi gerçeği gerçekdışının perdesi altında göstermektir.” **
Asırlardır masallar bir kültür aktarım mekanizması ve eğitim aracı olarak en etkili anlatım donanımına sahipti. Tüm insanlar için etkili olan dil ve tanımlamalarla anlaşılır söz sanatları haline gelmiştir. Semboller tüm insanlarda ortak olan duyguları daha vurgulu bir şekilde ifade eder. Böylece vurgulanılmak istenen şeyler duyguları daha iyi ifade eder. Beyin duygu alanları bu duruma daha kolay aşina olur. Mesela açım demek ve kurt gibi açım demek arasında olayın vahametini vurgulamak açısından fark vardır. Güneş gibi doğdu derken olağanüstü bir ferahlık, güzellik gelmesini ifade eder. Kahraman yola çıkar, maceraya atılır. Yol hayattır. Karşılaştığı uçurum, ejderha hayatın çeşitli kademelerdeki zorluklardır. Baykuş gibi sakallı dede gibi metaforlar bilgeliğin sembolüdür. Mantıku’t-Tayr’daki kahraman Hüthüt’ün (nefs yolcusu) amacı ülkelerin padişahı Simurg’a ulaşmaktır. Dervişin geçtiği merhaleler kuşların yapısal özellikleriyle insanların zaafları ile özdeşleştirilmiştir. Kişinin tasavvuf yolunda o zaafa sahip olmasının olumsuz sonuçları metaforlaştırılarak farkındalık oluşturulur.
Duygular bedenin herhangi bir durum karşısında belli bir şekilde davranış ortaya koymasına aracılık eder. Olaylar karşısında nasıl davranılacağı konusunda bir eğilim oluşturur. Uygun cevap için öğreticidirler. Öğrendikçe yaşamda karşısına çıkan durumlarda tanışıklık kesb eder ve daha doğru yanıtlar üretilmesini sağlar. Ayrıca duygular bireyin ihtiyaçları için itici güçtür. İnsanı harekete hazırlar. Duygusal deneyim önemlidir çünkü bedenin en yüksek düzeyde yanıt üretmesiyle belki de hayati bir durumdan kurtuluşu sağlar.
Limbik sistem duyguların merkezidir. Duygular herhangi bir durumda kendiliğinden ortaya çıkıverir. Yani duyguların merkezi limbik sistem biraz özgür. Eğer durumlar ve insan davranışları hakkında bilgi edinilirse bu ani çıkışlar frontal lob (akıl) tarafından kontrol edilebilir. İşte masallar insana bu tanışıklığı sağlar. Ayrıca metaforlar, simgeler ve arketipler bu alanında öğrenilen şeyi daha etkileyici vurgular. Dikkat çeker. Yani limbik sistemi de olaya dahil ederek duygu düşünce birlikteliği oluşturur.
Masallarda hâkim olan dil insanlığın ortak dili sembollerdir. Hayatın gerçekleri, gerçek anlamının dışında sembolik anlamlarda kullanılır. Tüm insanlarda var olan arzu ve korkular ifadesi sembollerle dışa vurulmuş ve ifade bulmuştur. Duyguların yerine geçen semboller artık o duyguyu ifade etmektedir. Bu duygular diğer insanların da sahip olduğu duygular olduğu için daha bilinir, kapsayıcı olduğu için daha kolay aşina olunur, anlaşılır. Böylece masallar herkese hitap eden, anlaşılır söz sanatları haline gelirler. Her şey sembol ile ifade edilebilir. Masallardaki unsurlar sembolik ifade taşırlar. Örneğin aslan gücün, ejderha ve dev zorlukların, güçlüklerin sembolüdür. Duygular sembol diliyle ifade edildiğinde o sembol duygunun yerine geçer. Diğer insanların da sahip olduğu unsurların daha bilinen, daha güçlü, daha kuşatıcı, herkesçe aşina kelimelerle ifade edilmesi, anlatıyı daha etkili, anlaşılır ve anlamlı kılar. Borges “İma edilen bir şey, bildirilen bir şeyden çok daha etkilidir.” demiştir. ***
İster gelişim döneminde ister yaşamın her safhasında insanlar masal okumalıdır, dinlemelidir. Masal geceleri yapılabilir. Aile içinde olabileceği gibi arkadaşlar arası da olabilir. Hem aile içi iletişimin güçlenmesi, hem sosyal ilişkilerin gelişimine de katkı sağlar bu masal okuma seansları.
Not: Daha çok bilgi edinmek isteyenler Türkiye tez kataloğunda “Masal ve Beyin” adlı tezime başvurabilirler.
Civelek Sevil, Masal ve Beyin, Yüksek Lisans Tezi, Üsküdar Üniversitesi, İstanbul 2019
*http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5ce211587e6701.8297 9955 (20 Mayıs 2019).
** Boratav, Folklor ve Edebiyat 2, s. 276
*** Borges, Jorge Luis, Şu Şiir İşçiliği, çev. Mukadder Erka, Deki Yayınevi, Ankara 2007, s. 31