Koronvirüs dünya sisteminin dengelerini nasıl etkileyecek?
Salgın, sistemi tamamen etkiliyor, bunda artık hemfikiriz. Ama beklendiği gibi, “Bu Batı ekonomik hegemonyası değişecek, Çin hegemonyası başlayacak” görüşünü ben benimsemiyorum, kısa ve orta vadede böyle bir şey olacağını düşünmüyorum. Çünkü bu ekonomik hegemonya sadece bir döngüsel ticari faaliyetle ilgili değil, bu, piyasalara hâkim olmayla ilgili bir şey. Amerika ve Batı, çok büyük zarar gördü; ama Çin’in bunun yerini doldurabilecek gerekli enstrümanı henüz yok. Bu yüzden, Çin ekonomik olarak gelişir ama bu, Batı’nın çökeceği anlamına gelmez, bu bir.
İkincisi: Amerika’da bu süreci tersine çevirecek bazı düşünceler oluşmaya başladı. “Amerika, dünyanın jandarması” imgesi vardır hep. Yine bunu üstlenme üzerine gidiyor. Trump her ne kadar süreci kötü yönetse de Amerikan siyasi sistemi bunun arkasını dolduracak ve yine kısa ve orta vadede Amerikan süper güç imgesi zarar görmeyecek diye düşünüyorum.
Bu süreçte Avrupa ön plana çıkabilir. Olayın başlarında Almanya ile Amerika’nın yaşadığı aşıyla ilgili yaşanan bir kriz vardı. Merkel altını çizerek şunu söyledi: “Aşıyı bulana kadar bu salgın krizi devam edecek.” Ben buradan şunu anlıyorum: Almanya aşı bulmada bayağı ilerledi ve aşıyı kim bulursa yeni kurulacak sistemi o domine eder gibi bir mantık yürüyor. Avrupa ile Amerika arasında, bu yarışta kim öne çıkarsa o bir adım öne geçecek.
Çin’de aşının bulunduğuna dair haberler geliyor. Sağlıkta mimlendikleri için, Çin aşıyı bulduk dese bile çok güven yaratmayacak ilk aşamada.
Ama burada da şu var: Batı’nın yeknesaklığı da etkilendi. Batı dediğimizde, bir toplam, kümülatif bir siyasi sistemden, bir bölgeden bahsediyorduk; artık bunu biraz revize etmemiz gerekecek. Eskiden Kuzey-Güney diye bölünürdü, şimdi belki yeniden oraya doğru döneceğiz. Güneyden kastım Akdeniz sınırı ülkeler. İtalya ve İspanya’nın büyük bir önyargısı var Avrupa Birliği’ne karşı; bu da siyaseten birlik mantığını etkileyecek.
Dünya düzeni sanki çok da değişmeyecek diyorsunuz?
Değişecek ama beklendiği gibi böyle yepyeni bir düzen kurulmayacak. Belki restore edilecek bu düzen. Yani yeni bir düzen değil, eski düzen restore edilecek. 11 Eylül’den sonra sistem nasıl restore edildiyse, bu da aynı şekilde bir restorasyona sokacak. Eğer bu salgın çok daha büyürse, krizi daha da büyütürse, orada o zaman girdilere tekrar bakmamız gerekiyor. Salgını kim durdurursa o sistemi yeniler.
Yalnız, burada da şöyle bir sorun var: Bu salgını durdurabilecek olan güçler, baktığımızda, Batı haricinde büyük güç Rusya veya Çin bu krizi sonlandırabilirse, o zaman siyaseten küresel bir sıkıntıya, bir krize girebiliriz. Çünkü bu sefer siyasal sistem dominasyonu başlayacak. Yani Rusya veya Çin kendi baskın siyasi çerçevesi, siyasi anlayışı Batı’ya da nüfuz etmeye çalışırsa, o zaman da küresel çapta ekonomik değil, siyasi kriz başlayacak. Ve bu siyasi krizde de orta büyüklükte devletler en büyük zararı görecekler. Çünkü orta büyüklükte devletler, bir tercihte bulunur ve bu tercihle hangi büyük gücün çerçevesinde olacağına karar verirler.
Avrupa Birliği ülkeleri krizde birbirlerine yardım etmediler, hatta birbirlerinin maskelerine, tıbbi ekipmanlarına el koydular. NATO, Birleşmiş Milletler vb. kuruluşlar süreci iyi götüremediler. Bu Avrupa Birliği’nin geleceğini nasıl etkiler, Avrupa Birliği çözülebilir mi?
Avrupa Birliği zaten bir süredir, ekonomik krizden beri siyasi krizde. Brexit süreci Avrupa Birliği’nin bütünleşmiş halini hep sorgular hale getirdi. Bu, ulus-devletlerin yükseldiği, Avrupa Birliği içinde de ulus-devletlerin yükseldiği bir dönem. Bu, aslında göç kriziyle de, göçmenlere karşı olan tutumla da biraz kendini göstermişti. Her ülke kendi ulusal çıkarlarını ön plana aldı; birlik genel bir karar almaya çalıştıkça, ülkeler kendi çıkarlarını ön plana almaya çalıştı. Bu da aslında bir ayrışmanın olduğunu gösterdi. Ama bu kriz resmen turnusol kâğıdı oldu. Çünkü her ülke “Önce can” dedi; “Önce kendimiz, önce kendi milletimiz, kendi devletimiz, kendi ülkemiz” dedi. Bu Avrupa Birliği’nin geleceğini etkiler mi? Avrupa Birliği, anlaşılan o ki, kısa vadede, ilk zamanlarındaki o ekonomik birliğini canlandıracak. Bir süredir Avrupa Birliği’ni siyasi, kültürel bir birlik olarak görüyoruz. Ama o ilk kurulduğu çizgide ekonomik birliği yeniden canlandırarak oradan yeni bir temel oluşturmaya gidebilir. Çünkü bu süreçten etkilendi hatta yönetim kanallarında Avrupa Birliği’nin iyi bir sınav vermediği kabul edildi. O yüzden ekonomik birlikle, aslında sallanan ekonomileri canlandırma vaadiyle tekrar tüm ülkeleri bir arada tutmaya çalışacaklar.
Dağılır mı? Bugünkü şartlarda bunu söylemek çok zor. Ama bir sonraki adımda şunu söyleyebilirim: Eğer doğru şekilde, devlet nezdinde, kamu nezdinde bu birlik imajını tekrar oturtabilirse buradan güçlü bile çıkabilir. “Biz birlikte yendik bunu, birlikten kuvvet doğar” gibi bir mantığı oturtursa buradan güçlü bile çıkabilir. Ama bu süreç devam ederse, şu anda sınırlar kapalı, zaten birlik diye bir şeyden şu anda bahsedilemiyor. Bu bir süre daha devam ederse, hele bir de İtalya ve İspanya Brexit süreci gibi Avrupa Birliğinden ayrılma sürecine girerse, o zaman belki AB’nin yeniden tanımlanması, yeni kurumsallaşmayla yeni bir yöne doğru ilerlemesi gerekir. Yani bir anda “Kapattık, bitti” diyebilecekleri bir ortam yok. Çünkü AB birçok noktada ülkeleri birbirine aşırı derecede bağladı. Zaten İngiltere’nin çıkma nedeni de buydu. Birçok ülkenin yönetimi Brüksel’de, ekonomisi Brüksel’de veya belli merkezlerde. Bunu tek seferde bitirmeleri mümkün değil.
Türkiye’nin durumunu nasıl görüyorsunuz, buradan biz avantajlı olarak çıkabilir miyiz?
Bugünkü şartlarda avantajlı olarak çıkacakmışız gibi görünüyor. Çünkü sadece günü kurtarmanın ötesinde hareketler var. Uluslararası düzlemde baktığımızda, bu yardımların gönderilmesi, uluslararası araştırmalara destek sağlanması, aşı araştırmaları vesaire… Yani bu süreci iyi yönettiğimizi göstererek, biz aslında o gelişmiş diye nitelendirdiğimiz ülkelerden daha iyi yönettik, sağlık sistemimiz topluma daha iyi entegre oldu imajını da göstermeye başladık. Bunun kısa vadede olumlu olarak yansıyacağını düşünüyorum. Kriz geçer geçmez, yeni veya yenilenmiş sistemde Türkiye’nin yerini alması için çalışıldığı çok aşikâr. Cumhurbaşkanımız da bunun ipuçlarını veriyor, gerekli merciler de zaten bunu belli ediyor. Bir sonrasına, sonraki sisteme karşı hazırlıklarımızı yapıyoruz.
Küreselleşme sekteye uğrar mı?
Küreselleşmeden kastımız hep Batı tipi küreselleşme, yani Batı’nın bize öngördüğü küreselleşme. Bu sekteye uğrar mı? Aslına bakarsanız küreselleşme, durabilecek bir şey değil. Çünkü dünyanın bu kadar küçüldüğü, iletişimin bu kadar arttığı, ticaretin bu kadar hızlandığı, sınırların kalktığı, paranın ve bilginin dünya üzerinde çok rahat hareket ettiği bir sistemde küreselleşmenin durması mümkün değil. Ama şöyle bir etkisi var: Küreselleşmede kimin daha etkin olduğu kısmı var. Eğer Çin ekonomik olarak girdiyi artırırsa, küreselleşme bağlamında sürekli bir Batı etkisinden çıkıp, Doğu’nun da etkisinin olduğu bir küreselleşme olur. Yani sadece Batı markalarının olmadığı bir ticaret düşünün, sadece Batı para birimlerinin olmadığı bir ticaret düşünün veya sadece Batı fikirlerinin tartışılmadığı bir siyaset düşünün; ama yine genel olarak bu kümülatif hali devam edecek, sadece bunun içindeki aktörler arasında Doğu’dan da ülkeleri, kişileri, fikirleri, paraları, piyasaları sayabileceğiz. Böyle bir etkisi var.
Küreselleşmede, küçülerek büyüme diye bir şey var; yani olabildiğince toplumları, ülkeleri küçültmek küreselleşmeye bir etki yaratır. Çünkü büyük devletleri, büyük toplumları bir anda angaje etmek çok zor olur. Bir toplum, bir ekonomi, bir devlet ne kadar büyükse, küreselleşme içerisine girmesi o derece zor oluyor. Bu süreçte sınırların kapatılması, ulus-devletlerin yeniden yükselmesi küreselleşmeye negatif etki yaratacağını düşünmüyorum; aksine, daha pozitif bir etki yaratacaktır. Çünkü kapanan ülkeler, kendi içine dönen ülkeler başka türlü bir toplamın içine girecekler. Örnek vereyim: Almanya, Avrupa Birliği’nin başını çeken bir ülke, Avrupa Birliği’nin haricinde bir uluslararası topluluğun içinde belki kendini hiç düşünmedi. Ama sınırları kapattığında, Avrupa Birliği fikri biraz arka plana gittiğinde, tüm dünyaya, Çin’e, Amerika’ya, Rusya’ya daha açık bir hal alacak. Bunu da küreselleşme içerisinde domine eden tüm ülkeler kullanacak. Bahsettiğim yeni küreselleşmede Doğu da olacak, Batı da olacak durumu da işte o zaman gerçekleşecek.
Salgın sürecinden sonra başka hangi alanlarda değişim olabilir?
Bu sürecin sonrasına yönelik çalışmalar önemli. Yani bugünün sağlık üzerine yapılan çalışmaları tamam, ama sonrasına yönelik çalışma yapan ülkeler çok ön plana çıkacak. Şu sıralar ikinci plana atılıyor ama güvenlik üzerine yapılan çalışmalar önemli. Burada mesela NATO’nun tekrar tartışılmaya açılması önemli. Mesela, Rusya’dan bir askeri uçağın bir NATO ülkesine inmesine, ona yardım getirmesine baktığımızda veya birçok ülkede askerlerin sokaklarda olmasına, artık başkentlerde askerlerin sokaklarda yardım faaliyetlerinde bulunması gibi konulara baktığımızda, güvenlik üzerinden yeniden bir yapılanmaya gitmemiz gerekiyor bütün dünyada. Bu yeni yapılanmaya gitmezsek, yani eski usul, sınırları korumak, çatışmaya müdahale etmek gibi bir şey üzerinden gidersek, bunların yeni veya yenilenmiş, yeni sistemde pek bir yeri olmayacak. Artık güvenlik bürokrasisi daha çok ülkelerin kamusal çalışmaları için var olan enstrümanlardan biri haline gelecek ve bunu doğru şekilde kullanmak gerekiyor. Yoksa bu yeni küreselleşmede askerlerin, orduların varlığı da sorgulanır hale gelir, yeni ittifaklar doğabilir.