Baharın gelişi ile birlikte evlerde hummalı bir temizlik başlar. Kış boyu kapalı olan pencereler açılır, camlar silinir, perdeler yıkanır, sabun kokusu tüm evi sarar. Temizlik sonrasında yorgunluk olsa da insanın içini bir huzur kaplar. Sonraki günlerde evi temiz tutmak için fazlaca özen gösterilir. Sadece insanlar değil, diğer canlılar da yenilenir baharda. Ağaçlar, çiçekler, toprak… Karıncalar, kuşlar, sincaplar… Hayvanlar da yuvalarını temizler, yeniler.
Elektronik aletleri düşünelim. Örneğin telefon, ilk alındığında çok hızlı çalışırken yüklediğimiz programlar, fotoğraflar, müzikler ve gereksiz dosyalarla bir süre sonra hızını ve performansını kaybetmektedir. Bazen telefonumuzun donduğunu, durduğunu da görürüz. Yeniden başlatmamız gerekebilir; gereksiz dosyaları, fotoğrafları sileriz. Bu da yeterli olmazsa format atarak yenilemeye çalışırız. Temizleme veya virüs programları ile de cihazımızı koruma altına almak isteriz. Bütün bunlar telefon ya da bilgisayarı daha uzun süre, verimli ve sorunsuz kullanabilmek için gereklidir. Kıyafetlerin bakımı, temizliği, ütüsü, saklanması da yine uzun ömürlü olması için yapılır. Demek ki yenilenmek canlı-cansız tüm varlıklar için olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Belki en fazla beş-altı sene kullanacağımız, sonra bir anda dolabımızdan ve hayatımızdan kolaylıkla çıkaracağımız giysilere bile bu kadar özen gösterirken hiç yok olmayacak olan ruhumuzun bakımı için ne yapıyoruz?
Evet, ruh ölümsüzdür, bedenimiz yok olacaktır… Bedenimizin bakıma ihtiyacı olduğu gibi ruhumuzun da bakıma, yenilenmeye, nefes almaya ihtiyacı vardır. Bedenimizin yok olacağını ve ruhumuzun ölümsüz olduğunu düşününce dış güzelliğimize ayırdığımız zaman ve verdiğimiz emekten daha fazlasını ruhumuz için yapmanın ne kadar elzem olduğunu anlıyoruz. O halde ruha yatırım yapma zamanı! Nereden başlayacağız, nasıl yapacağız?
Bazı saatler, günler, geceler vardır ki insanın yaptığı güzel işlerin karşılığında kat kat mükâfat verilir. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı da o özel, eşsiz zamanlardan bir tanesidir. Başlamak istiyorsan ve nasıl yapacağını bilemiyorsan, Ramazan ayına bak! Ramazan, insanın kirlerinden arınma zamanıdır. Ramazan ayı bir nevi moladır. Neye mola? Tıka basa yemeye, nefsimizin her istediğini yapmaya, sabırsızlığa, bencilliğe, küslüğe, harama bakmaya, israfa, asosyalliğe… Eğer bu molayı gerektiği gibi değerlendirebilirsek davranışlarımızı ahlaka dönüştürebiliriz. Otuz gün boyunca nefsimizi kötülükten uzak tutabilirsek, Ramazan sonrasında da güzel ahlaka devam etmek için niyet edersek, Allah’tan yardım istersek neden başarılı olmayalım ki!
Psikolojide 21 gün kuralından bahsedilir. Nedir bu kural? Olumlu bir davranışın insanda yerleşebilmesi için, o davranışın 21 gün boyunca ara verilmeden yapılmasıdır. Olumsuz davranışın söndürülmesi için de kullanılır. Diyet, spor, ders çalışma ya da okuma alışkanlığı, sigarayı bırakma, ibadetler… 21 gün kuralı, plastik cerrah olan Dr. Maxwell Maltz’in gözlemleri sonucu ortaya çıkmıştır. 1960’lı yıllarda çıkardığı kitabında kişinin ameliyat sonrasında yeni uzvuna alışma süresinin 21 gün olduğunu söylemiştir. Onun ortaya çıkarmış olduğu bu kavram günümüz psikolojisinde alışkanlıklarını değiştirmek isteyenler tarafından sıkça denenen bir yöntemdir. Yirmi gün boyunca yapılan davranışları bilinçaltı, yirmi birinci günde kabullenir ve o davranış alışkanlık haline dönüşür. Her insan bu yöntemden yüzde yüz faydalanmaktadır dersek yanlış olur. Çünkü değiştirilmesi ya da kazandırılması istenen alışkanlığın türüne bağlı olarak ve kişinin iradesi ile de bu sürede değişimler olabilmektedir. Tasavvufta bu süre 40 gündür. Kişiler, Allah’a ibadet ve nefis terbiyesi amacıyla 40 günlük bir inzivaya çekilirler. Namaza yeni başlayanların 40 gün devam etmesi halinde namazı içselleştirecekleri belirtilir. Bu sürelerin 60 ile 90 gün arasında değişebileceğini söyleyenler de vardır. O halde bu zamanı üç ayları kapsayacak şekilde değerlendirmeye çalışmak mantıklı değil midir? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Recep Allah’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423) buyurmaktadır. Evliyanın büyüklerinden olan İslam âlimi Zünnûn Mısrî bu üç ayı şöyle tanımlamaktadır: “Recep ekme ayıdır, Şaban sulama ayıdır, Ramazan derleyip toplama ayıdır. Herkes ne ekerse onu biçer, ne yaparsa cezasını çeker. Bir kimse ekimi bırakırsa, hasat zamanı ekmediğine pişman olur. Kıyamet gününde ise çok kötü duruma düşer.”
Ramazan ayı yaklaştığında değişmeye, tövbe edip salih amel işlemeye, güzel ahlak sahibi olmaya niyet ediyorsak Recep ayında adım atmalıyız. Şaban ve Ramazan aylarında da sabırla devam edersek, başladığımız her ne ise, o iş bizde ahlak halini alacaktır. Üç aylar, değişim için iyi bir fırsattır. Bu ayların içinde de bonus diyebileceğimiz vakitler, günler, geceler saklıdır. O gecelerde yapılan ibadetlerin kabul olacağı ve duaların geri çevrilmeyeceği bildirilmiştir.
“Yüce Allah, Şaban ayının yarısı olduğunda dünya semasına iner ve Kelp kabilesinin koyunlarının tüylerinin sayısından çok kimsenin günahını bağışlar.” (Tirmizî, Savm, 38)
“Oruçlunun orucunu açarken yapacağı dua reddedilmez.” (İbn Mâce, Siyâm, 48)
“Cuma gününde bir saat vardır ki Müslüman o saatte namazda Allah’tan bir hayır isterse, Allah ona istediğini verir.” (Buhârî, De’avât, 61)
“En hayırlı/kabulü şayan olan dua, arefe günü yapılan duadır.” (Tirmizî Dua, 8; Malik, Dua, No: 500)
“Gecede bir an vardır ki, kişi ona rastlar da dünya ve ahiret için bir şey dilerse, şüphesiz Allah dileğini yerine getirir. Bu an, her gecede vardır.” (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 166)
“Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secdede bulunduğu andır. O hâlde secde hâlinde bolca dua ediniz.” buyurmuştur. (Müslim, Salât, 215; Ebû Davud, Salât, 152)
Allah (c.c.) kulunu affetmek, kendisine yakınlaştırmak, günahlarını bağışlamak için tabiri caizse bahaneler arıyor. Bu özel zamanlarda da rahmet kapıları açılıyor ve insanların kalplerine huzur iniyor. Hz. Nuh (a.s.) yaklaşık 950 yıl ömür sürmüştür. Muhammed Ümmetine ise onlara kıyasla çok daha kısa bir ömür verilmiştir. Daha çok ibadet edebilmemiz için Allah’tan uzun ömür istememiz gerektiği belirtilir. Onlarla kendi ömrümüzü karşılaştırdığımızda, onların daha çok ibadet etme fırsatları olduğunu görürüz. Allah öyle merhametli ve adaletli ki işte bu özel aylar, günler, geceler ve vakitlerde yapılan ibadetlere karşılık olarak kullarına çok lütufta bulunmakta ve bire bin, bire on bin sevap vermektedir.
Bediüzzaman Hazretleri: “Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şaban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir’de otuz bine çıkar.” (Şualar-On Dördüncü Şua) demiştir.
Receb ayında bir gün oruç tutmanın bir ay oruç tutmuş gibi sevabı olduğu söylenmiştir. (el-Hallal, Fedailu Receb, 1/62; Zevaid, h. no: 24263)
Peki, neyi değiştirelim? Neye niyet edelim?
İnsan bu dünyaya sadece yeme içmeye gelmiş olamaz. Bir insan düşünün; sabah kalkıyor, kahvaltı yapıyor, işe gidiyor. Öğle yemeği, çay, kahve… Akşam eve geliyor; yemek, televizyon, çocukların ödevi, biraz telefon ve uyku… Çoğu insanın hayatı böyle geçiyor. Bir yerden sonra insan hayattan zevk almamaya başlıyor. Tekdüze bir hayat sıkıyor. Hele ki amaçsız yaşıyorsa, onu hayata tutan bağlar iyice gevşemiş oluyor. İnsanlar neden bu kadar bunalıma giriyor? Sebebi ortada. Fıtrata aykırı yaşadıkları için! İnsanın yaradılış kodlarında Allah’la duygusal yakınlık kurma, Allah’la konuşma, O’nu hissetme isteği var. Ruhumuzun bu isteklerini görmezden gelip yaşamaya çalıştığımızda, ipek olan ruhumuzu bulaşık teli niyetiyle kullanmak istediğimizde fiziksel-ruhsal sıkıntılar baş gösteriyor. İyi ki sıkıntı yaşıyoruz. Yoksa kimse Allah’ı bulmak için kalbinin çölüne giremezdi, çölleşen kalbini yeşertmek için çabaya düşmezdi. O halde sıkıntılar, belalar, musibetler, hastalıklar özümüze dönüp önce kendimizi; kendimizden de Allah’ı bulmamızı sağlayacak bize. Başımıza gelen tüm olayları bu bakış açısıyla değerlendirdiğimiz zaman sıkıntıların minicik kaldığını göreceğiz. Hatta “İyi ki bu sıkıntıyı yaşadık da sonunda böyle bir güzellikle karşılaştık.” bile diyeceğiz. Bazen olayların arkasındaki mesajları okuyamayabiliriz de. Yine de kazançta olduğumuzu unutmayalım. Yaşadığımız olumsuz durum bize bir ders veriyor, bir şeyler öğretiyor, olgunluk kazandırıyor, kısacası bizi pişiriyor. Yani her durumda da kazançlı oluyoruz. O halde biz bakış açımızı değiştirmekle işe başlayalım. “Neden her şey benim başıma geliyor?” psikolojisinden çıkıp “Bu olayla Allah benim neyi öğrenmemi murat etti, bana ne kazandırmak istiyor?” psikolojisi içinde olalım. Allah’la duygusal bağımızı düzeltmek için niyetler alalım, bu yolda adımlar atalım. Müslüman olarak önce iç dünyamızı onarmaya, temizlemeye başlayalım. Sonrasında dış dünyamız otomatik olarak düzelecektir. Namaz, zikir, Kur’an okumakla Allah’la iletişimimizi kuvvetli tutalım. Bunların yanında, Allah’la her gün konuşmak, O’nunla duygusal bağ kurmada faydalı olacaktır. Allah’ı göremediğimiz için, zihnimizde somutlaştıramıyoruz. Bu nedenle günlük hayatta “Allah’ım bugün şunları şunları yaptım, Senin hoşuna gitti mi? Allah’ım Seni çok seviyorum. Allah’ım ben bugün Seni üzecek bir davranışta bulundum.” gibi cümlelerle hem Allah’la konuşmuş hem de kendimizi muhasebeye çekmiş oluruz. Deneyin, faydasını göreceksiniz. Hatta bir sabah Allah’la birlikte yürüyün, işe Allah’la birlikte gidin. Evde Allah’la birlikte oturun. Allah’ın her an bizi gördüğünü, duyduğunu biliyoruz evet, ama bu şekilde Allah’ı çok daha yakınımızda hissedebiliriz.
Şeytan ve nefis gibi iki düşmanımız varken mücadelemizi bir an bile bırakmamamız gerek. “Ramazan ayı girince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve merede-i şeyâtîn (şeytanların en azgınları) zincire vurulur.” (Buhari, Savm, 5) Bu hadisten yola çıkarak Ramazan ayında nefsle mücadelenin daha kolay olabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü şeytan diğer zamanlardaki azgınlıklarını Ramazan ayında yapamamakta ve Müslümanlara kötülükleri fısıldamamaktadır. Diğer zamanlarda şeytanın vesveseleri ile de uğraşırken Ramazan’da sadece nefsimizle mücadele etmiş oluyoruz.
Tutulan oruçlar, yapılan ibadetler, akraba ziyaretleri, misafire ikram, açlık ve susuzluğa sabır, muhtaçları gözetme, sadaka ve fitre gibi güzel amellerin hepsinin toplandığı bu mübarek ayda ruhunuzun penceresini açın, dünyanızı havalandırın. Temizliğe niyet edin ve önce en kirli yerden başlayın. Allah’tan yardım isteyin ve sevdiğiniz insanların desteğini alın. Örneğin namaza başlayacaksanız, bir arkadaşınızdan size namazı hatırlatmasını, kılmanız için teşvik etmesini isteyin. En kuvvetli temizleyici, zikirlerdir. Zikri dilinizden düşürmeyin. Bu Ramazan’da ruhun bahar temizliğini ihmal etmeyin. Rahmet ve bereket dolu nice Ramazanlara kavuşmak dileğiyle…