Kitabınızda iradeyi “insanın eylemlerini olumlu ya da olumsuz olarak kanalize eden bir mihenk taşı ve karar alma merkezi” olarak tanımlıyorsunuz. Günlük hayatımızda irademizin nasıl çalıştığını ve hayatımızı nasıl şekillendirdiğini bize anlatabilir misiniz?
İnsan, diğer hayat sahiplerinden farklı olarak ihtiyar ve cüz’i irade ile donatılmış muhteşem bir varlıktır. İhtiyar ve irade kavramları için, bazı âlimler ikisi aynı manaya gelir demişler; bazıları ise ikisi birbirinin mütemmim cüzü; yani tamamlayıcı parçaları demişler. Bendeniz ise, bu iki kavramı ikincisi olarak anlıyorum. Yani ihtiyar, tercihler arasında seçme hakkı; irade ise seçileni intihap yani istemek veya talep etme hakkıdır. Bu bağlamda insan, günlük hayatında bu iki unsuru kullanarak hayatın gidişatına yön vermektedir. Şöyle ki, insan ihtiyarıyla iyi olanları seçip, intihap edip cüz’i iradesini külli iradenin rızası dairesinde istimal ederse, hem dünya hayatı hem de ahiret hayatını mamur etmiş olur. Bediüzzaman bunu, “Cüz’-i ihtiyârîden dahi vazgeçip irade-i İlâhîyeye işini bırakma” şeklinde ifade eder. Böyle yapan bahtiyar insanlar, Allah’ın külli iradesiyle irtibatlı hareket ettikleri için, Allah’ın rızasını kazanmış olurlar ki bu da onları “Emri bil maruf nehyi anil münker”; yani iyiliği emredip kötülükten vaz geçirme ameliyelerine yönlendirir. Allah bu tür insanları, her işinde asan eder ve ilhamlarla ona iyiliklere ve hidayete nail eder. Aksi takdirde, yani cüz’i iradeyi külli iradenin irtibatından mahrum hale getirenler ise, günlük işlerini nefis hesabına çalıştırırlar; böylece dünyevi ve uhrevi hasarete duçar olurlar. Cenab-ı Hak böyle yapanları “Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım!” diye tasvir etmiştir. Bu tür insanlar hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında huzur bulup mutlu olamazlar.
İrade ve vicdan arasında nasıl bir ilişki var? Vicdanımız, irademizi kullanırken bizi nasıl etkiliyor ve doğru kararlar almamıza nasıl yardımcı oluyor?
Vicdan, insanın gönlünde Cenab-ı Hak tarafından kodlanmış ahlakî bir değerdir, bu değer ile insan ahlaka uygun veya aykırı hüküm verme ve yargılama kabiliyetine sahiptir. Bir insan, hukuka veya kanuna uygun olsa da ahlak kuralına uygun olmayan bir fiili vicdanı sayesinde hisseder. Yani kanunen meşru sayılsa da ahlaka uygun olmazsa, bunu ancak vicdan tespit eder ve haram fiil olduğunu insana telkin eder. İşte insan cüz’i iradesiyle kanuna uygun olanı değil de vicdanın sesine kulak vererek ahlaka uyan tercihi irade etse, şerefli ve faziletli insan mertebesine çıkar. Aksi takdirde kanun yoluyla elde ettiği; ancak ahlakî açıdan mahsurlu olan bir fiili irade ederse, faziletten mahrum insan mesabesine duçar olur. Mesela, bir insan yalancı şahitlerle hakkı olmayan bir malı kanun yoluyla elde etse, bu kanuna uygun olsa da vicdana uygun değildir ve haram bir mala çökmüş olur ki şerefini ve faziletine kaybetmiş olur.
İnsanın cüz’i iradesi ile Allah’ın küllî iradesi nasıl bağdaştırılabilir?
İnsan cüz’i iradesiyle birçok işi aynı anda yapamaz; ancak Allah külli iradesiyle sayısız ve hesaba gelmez işleri aynı anda yapabilir bir kudrete sahiptir. O’nun kudretine nihayet yoktur. Zira küllî irade, nihayetsiz işleri birlikte irade edip uygulama imkânına sahip bir İlâhî iradedir. İnsan cüz’î iradesi ile aynı anda iki farklı şeyi irade edip uygulayamazken; Cenab-ı Allah, (c.c.) küllî iradesiyle, bütün işleri aynı anda uygulayabilmektedir. Bir taraftan gözle görülmeyen mikropları ya da mikroorganizmaların hakkı hayatını icra ederken, diğer taraftan fezadaki galaksileri çekip çevirebilmektedir. Bediüzzaman, Cenab-ı Hakkın bu özelliğini Mesnevi Nuriye isimli eserinde şöyle tasvir eder: “Ve keza, kâinat bütün eczâsıyla beraber gayr-ı mütenahî eşkâl ve vaziyetlere kabiliyeti, ihtimali, imkânı varken bu şekl-i hâzıra girmesi, elbette bir Hâlık-ı Vâcibü’l-Vücudun ihtiyar, irade ve tercihiyle olmuştur.” Neticede cüz’î irade kabiliyeti nisbetinde cüz’î işleri irade edip uygulayabilmekte iken, küllî irade ise sonsuz işleri aynı anda irade edip uygulayabilmektedir. İşte insan, bu cüz’î iradesini Cenab-ı Hakk’ın küllî iradesine raptederse, yani irtibat fişini Allah’ın küllî iradesi ile irtibatlı hale getirirse, o zaman kâinat ve Cennet onun vatanları olur. Güneş, ay, dünya ve bütün varlıkları Rabbim bana musahhar etti ve benim için yarattı, diyebilir.
Kitabınızda insanın bedenine karşı sorumluluklarından bahsediyorsunuz. İlahi iradenin bize verdiği bedene karşı sorumluluklarımızı nasıl anlamalıyız?
Bilindiği gibi, insan bedeni Allah’ın insana dünya hayatı için geçici olarak bağışladığı bir emanettir. İnsan bu emaneti, sahib-ı hakikisi olan Allah’a tevdi edecektir. Cenab-ı Hak Ahzab Suresi’nin 72. ayetinde şöyle buyurur: “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi.” Bu emanet, insanın enesi, vücudu ve bütün hasseleri ile bağlantılıdır. Bu bağlamda insan vücudu da emanettir ve bu emaneti hor kullanmamakla sorumludur. Bu yüzden, insan kendisini Allah’ın yasakladığı haram şeylerle heder etme hakkına sahip değildir. Mesela; içki, uyuşturucu, domuz eti gibi haram yiyecek ve içeceklerle tahrip etme iradesiyle hareket edemez. Böyle yaptığı takdirde emanete hıyanet etmiş olur. Hatta ruz-u mahşerde günahkârlar inkâr etseler de dilleri tutulacak ve vücudun günah işleyen azaları itiraf edecekler.
“İlahi İrade (Külli İrade) Bağlantılı Akıl Kullanımı” ve “İlahi İradeden Kopuk Akıl” ifadelerinden ne anlamamız gerekiyor? Aklımızı ilahi iradeye uygun şekilde kullanmanın kendi irademizle ne gibi bir ilişkisi var?
İnsanoğlu aklını üç şekilde kullanır. Bunlar Allah’ın külli iradesiyle irtibatlı “hikmet” ve Allah’ın külli iradesinden kopuk ve nefis hesabına kullanılan “cerbeze” ve “gabavet” unsurlarıdır. Cerbeze; yanlışı doğru gösterecek kadar aldatıcı ve şeytanî bir zekâya sahip olmak, gabavet; kavrayış ve anlayış noksanlığı, hikmet ise faydalı olanları, sebebi Allah’ın emri olanları ve sonucu Allah’ın rızasına matuf olanları en doğru şekilde tercih edip uygulamaktır. Hikmet, manayı harfiyle, her şeyi ile değerlendirmektir. Yani cüz’î iradesini, külli iradeye göre işletmektir. İnsan aklını, fikrini, düşüncelerini Allah’ın külli iradesiyle bağlantılı olarak kullanırsa, kâinatı tefekkür ederek, bir saatliğine bir yıllık sevap kazanabilir. Zira kâinattaki her varlığın sebeb-i hikmetini anlar ve Allah adına onlara değer verir. Ama tabiri caizse, basiretle değil de salt gözle kâinata bakarsa, o zaman her şeyi manayı ismiyle; yani kendi hesabına ve Allah’ın külli iradesinden kopuk olarak fiillerini icra etmiş olur.
Zeki olmak her zaman güçlü bir iradeye sahip olmak anlamına gelmiyor, değil mi?
Çok doğru bir tespit. Zekâ ile güçlü bir irade sahibi olmak oldukça farklı şeyler. İrade zekâyı kullanan bir unsurdur. Bir insan güçlü iradeye sahip olup normal ya da ifrat derecesindeki yüksek zekâsını kullanarak çok önemli icraatlara ve başarılara imza atabilir. Ancak irade gücü zayıf olan bir insan, yüksek bir zekâ sahibi olsa da, bu zekâsını optimal bir şekilde kullanmayabilir. Bu takdirde zekâ kullanılmayınca, zamanla gerilemeye başlar. Tıpkı işleyen demir paslanmaz ya da tersi gibi. Bu olgunun tersi de doğrudur. Yani zekâ düzeyi düşük olan bir insan, güçlü bir iradeye ve vizyona sahip olabilir. Bu güçlü irade sahibi ise, hedeflediği nihaî vizyona ulaşmak için düşük de olsa zekâsını optimal; yani en uygun bir şekilde kullanarak nihaî vizyonuna ulaşamasa da çok iyi hedefleri elde edebilir.
Hafıza ve hayal gücü irademizi nasıl etkiliyor?
Hafıza ve hayal gücü; bu iki mücerred (soyut) kavram, insanın iradesini oldukça önemli bir şekilde etkileyen unsurlardır. Şöyle ki, hafıza bütün işlerimizi nasıl ve ne şekilde yapmamız gerektiği konusundaki tüm unsurları ve sistemleri bünyesinde koruma altına alır. İnsan da hafızasında kayıtlı tüm unsurları; yani çözüm yolları ile ilgili kuralları, prensipleri, metotları ve tüm bilgi ve belgeleri insan iradesine malzeme olarak takdim eder. İnsan hafızasında bulunan bu unsurları kullanarak iradesini optimal bir şekilde işletir. Hafızasında bu unsurları arşivlemeyen bir insan ise malzeme eksikliği yaşar ve iradesini kullanamaz. İrade hafızadaki mezkûr malzemelerle iş yapar. Hayal ise, hedef ve vizyon oluşturmada en önemli unsurdur. İnsan gelecekte ne yapacağını önce hayal eder, o insanın beyni “psikosibernetik” sistem ile bu hayal edilen vizyona kilitlenir ve ulaşmak için de gerekli her türlü tedbiri ve çalışmayı gerçekleştirme gayretine yönelir. Hafıza ve hayal olmadan hiçbir başarı elde edilemez. Zira bunlar olmadan insan, pusulası şaşmış bir gemi gibi güzergâhını bulamaz.
Günümüzde yaygın olan stres, kaygı ve depresyon gibi duygusal sorunların irademizle nasıl bir ilişkisi var?
Stres, kaygı ve depresyon gibi psikolojik sendromlar insanın tüm hayatını ve çevresini olumsuz etkiler. Dolayısıyla irade gücünü de olumsuz hale getirir. Psikolojisi bozuk insanın doğru bir iş yapması mümkün değildir. Bilhassa bipolar bozukluğu olanlar iki şahsiyetli olduklarından, bozuk şahsiyeti döneminde bipolar bir hasta adeta bütün sistemlerinin sigortası atmış bir makineye döner. Hiçbir aklî melekesi ve irade gücü mantıklı hareket sergileyemez. İfrat veya tefrit modlarına gireceklerinden vasat hareketleri sağlayamazlar. Ya aşırı derecede saldırgan olurlar ya da içine kapanıp insanlardan tecrit halinde kendilerini kilitlemiş olurlar. Bu yüzden, bu tür insanların öncelikle ruhsal ve psikolojik sendromlarını düzeltmek için psikiyatrik tedavi olmaları gerekir. Rutin tedavi için ilaçlarını mutlaka eksiksiz kullanmaları gerekir.
Stresle baş etmede irademizin rolü nedir? “İlahi İrade (Külli İrade) Bağlantılı Stres Yönetimi” ile “İlahi İradeden Kopuk Stres Yönetimi” arasındaki fark nedir? İlahi iradeyle uyumlu bir şekilde stresi yönetmek için önerileriniz nelerdir?
Bir insan stresi iyi tanımalıdır. Stres makul düzeyde insanda fayda oluşturur. Kötü olan stres, ifrat derecesindeki strestir. İnsan iradesini mantıklı bir şekilde kullanarak stresi makul düzeye; yani vasat düzeye indirgeyebilir. Aslında aşırı stres A tipi şahsiyetlerin özelliğidir. A tipi şahsiyetler aşırı stresli, mükemmellik duygusuyla en iyi olma hedefleri olan kişilerdir. Aşırı bir yarış içinde rakiplerine üstün gelme hırsıyla hareket eden bu aşırı stresli kişiler, başarmak ve hedefe ulaşmak için her yolu mubah görürler. Hırs bütün benliklerini çepeçevre kaplamış ve bu da aşırı strese yol açmıştır. İnsan iradesiyle öncelikle hırs hastalığından kendini kurtarmalıdır. İnsan, tevekkülvari bir çalışma psikolojisi ile gayret etmeli ve hırs belasından kendini uzak tutmalıdır. Tam da bu bağlamda insan Allah’ın külli iradesiyle irtibatlı olarak stres yönetimi yapmalıdır. Şöyle ki, insan hedeflerine ve vizyonuna ulaşmak için elinden gelen her şeyi tevekkül duygusuyla yapmalı ve sonucunu Allah’a havale etmelidir. Elde ettiği sonuca da razı olmalı ve isyan etmemelidir. Aksi takdirde narsist insanlar gibi başarı yolunda kendi cüz’î iradesiyle baş başa çalışıp bir şeyi elde etme başarısı gösterenler, gurur ve kibir gayyasına düşer ve daha fazlasını elde etmek için hırsla dünyaya dört elle sarılırlar. Bunlar bir türlü doyma bilmezler. Helal haram demeden bütün dünyayı elde etmek isterler.
“Kendini tanı” ilkesinden bahsediyorsunuz. İnsanın kendini tanıması neden önemli ve bu, iradesini güçlendirmesine nasıl yardımcı oluyor?
Nasıl ki bir inşaat mühendisi bir binayı yapmak için, önce mimarın planını inceler, arsanın etüdünü yapar, inşaatı uygun hale getirip başlatır, aynen öyle de bir insan öncelikle kendi yapısını ve müktesebatını; yani nasıl bir hayata, nasıl bir iş hayatına ve hayat hikâyesine uygun olduğunu tespit etmelidir. Mesela; bir insan IQ, yani zekâ düzeyini, kabiliyetlerini, eğitim için hangi bir yapıya sahip olduğunu iyi tanımalıdır. Akademik eğitimde başarılı olamayan birisi, iyi bir meslek erbabı olabilir. Bu yüzden üniversiteye kadar okumak yerine iyi bir oto tamircisi olmak için gayret sarf etmeli ve işinde en iyi olma amacını gütmelidir. Bendeniz ERASMUS programıyla Almanya Erlangen Üniversitesi’ne misafir öğretim üyesi olarak gitmiştir. Almanya’da çeşitli öğretim kurumlarını inceleme fırsatım oldu. Mesela, çocuklara erken yaşta IQ testi yaparak iş hayatına kanalize etmeleri çok hoşuma gitmişti. Hatta Down Sendromlu çocukların meşhur bir beyaz eşya markasının atölyesinde basit montaj işlerinin öğretilerek istihdam edildiklerini görmüştüm. Almanya’nın kalkınma başarısında bu eğitim modellerinin ne kadar etkili olduğunu ve köklü bir eğitim sistemiyle çocukları nasıl hayata kazandıklarını bizatihi müşahede edip hayran kalmıştım. Bizde ise, bir zaman zorunlu eğitim ile çıraklık müessesesi tahrip edilmiş, zekâ düzeyi okumaya müsait olmayan çocuklar okumaya zorlanmışlardı. Hâlbuki bu çocuklar belki de çok iyi meslek sahibi olmak için çıraklık yapabilirlerdi.
Korku, irademizi nasıl etkiliyor?
İki türlü korku vardır; biri faydalı, diğer ise oldukça zararlıdır. Birincisi külli irade bağlantılı korkudur ki bu, Allah korkusudur. İnsan bu korku ile Allah’ın azabından korkarak yanlış işler ve günahlardan uzak durur. Korkuyu faydalı kullanır. Hayatını tehlikeye atacak işlerden korkar ve çekinir. Çünkü bu hayat insan bir vedia; yani emanet olarak verilmiş ve sahib-i hakikisine iade edilecektir. Bu tür insanlar her şeyin Allah’ın dest-i kudretinde olduğunu ve kader ile hayatlarının idame olduğunu bilirler ve lüzumsuz hiçbir şeyden korkmazlar. İkinci korku ise oldukça zararlı ve insan iradesini büyük ölçüde çalışamaz hale getiren ve hatta bazen kilitleyen korkudur. Bu korku Allah’ın külli iradesinden kopuk olduğu için en zararsız haşarattan bile insanı dehşete ve panik ataklar sergilemeye sevk eder. İnsan korku yönetimini iyi yaparsa hayatını koruma altına alır. Zira korku da bir nimettir ve hayatın hıfzı için insana bahşedilmiştir. Böyle bir korkuyla insan uçurumun kenarında jimnastik yaparak hayatını tehlikeye atmaz. Nitekim böyle yapanlardan bir kısım insanlar uçurumdan düşerek hayatlarına son vermişlerdir.
“Ruhsal Boyut” ve “İlahi İrade (Külli İrade) Bağlantılı Ruh Hali” kavramlarından bahsediyorsunuz. İnsanın manevi yönünün ilahi iradeyle uyumu nasıl sağlanabilir? İlahi iradeye uygun yaşamak, ruhen ve manen nasıl bir gelişim sağlar?
Nasıl ki bir makine elektrik olmadan çalışamaz; makineyi çalıştıran elektriktir. Aynen öyle de insanın bedeni de ruhla çalışır. Ruhun mahiyeti bizce meçhul. Rabbimiz ruhun Allah’ın bir emri olduğunu beyan eder ve fazla tafsilat vermez. Ancak varlığı kesindir ve vücud ruhla kaimdir. Ruh ile insandaki maddi ve manevi bütün hasseler işlerlik kazanır. Ruh vücuttan ayrıldığında; yani ölüm vakası insanın başına geldiğinde, bütün azalar dumura uğrar ve mezarda çürümeye yüz tutar. Ancak ruh bakidir ve Allah’ın koruması altındadır. Yani Allah’a dönecek olan ruhtur. Bu yüzden ruhumuzu Allah’a emanet olarak geri tevdi ettiğimizde mülevves bir halde olmaması gerekir. Tertemiz bir ruhla ve Allah’ın külli iradesine bağlı bir haletle sahib-i hakikisine ruhumuzu iade etmeliyiz.
Son olarak, güçlü bir iradeye sahip olmak isteyen okuyucularınıza ne gibi pratik önerileriniz var? Günlük hayatta irade gücümüzü nasıl geliştirebiliriz?
Güçlü bir irade, sonsuz bir güç sahibiyle irtibatlı iradedir. Yani Allah’ın külli iradesiyle irtibatlı cüz’î irade güçlüdür ve her zorluğun altından kalkabilecek iradeye sahiptir. Bu da güçlü ve tahkiki bir iman sayesinde mümkündür. Bediüzzaman’ın dediği gibi; “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir…” Bu yüzden, bilhassa gençlerimiz, “Ben neyim, nereden geldim ve nereye gideceğim?” endeksli bir irade ile hayatına yön vermelidir. İnsan, bu şekilde, yani tahkik-i iman ile iradesini takviye edebilir ve hayatını bu minval üzere istikametli olarak sürdürebilir. İnsan kendi mahiyetine göre; yani müktesebatına göre hayatını şekillendirmelidir. Ben neyim ve neye gücüm yeter, şeklinde bir hayat seyri kendine düzenler. Kabiliyeti neye uygunsa kendini ona göre motive etmeli insan. Osmanlı eğitim sisteminde Enderun Mektebleri’nde yazılı şu ifade oldukça manidardır: “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.” Bu yüzden, çocuklarımız ve gençlerimiz istidatlarına göre kabiliyet geliştirmeli ve cüz’î iradelerini külli iradeye irtibatlandırıp Allah’ın razı olacağı bir hayat serüveni yaşamalıdır, vesselam…