İlginç Deneyler Ve İnsana Dair Gerçekler / Dr. Mehmet Öztürk

28-su-kristali-deneyiYaratılış meratibi içerisinde Allah’ın esma tecellilerine en üst düzeyde mazhar olan varlık kategorisini insanoğlu oluşturur. Taşımış olduğu “heyet-i vahdani” keyfiyeti onu diğer varlık katmanlarından ayıran en belirgin özelliğidir. Söz konusu bu hususiyeti dolayısıyladır ki kendisi evrenin bir fihristi adeta bir özeti konumundadır. “İnsanı suretimde yarattım” kutsi beyanı da kuşkusuz insanoğlunun anlaşılması ve çözülmesi ne kadar da zor bir muamma olduğunu ortaya koyan en yalın ve çarpıcı hakikattir.
Sureti ve sireti, bedeni ve ruhu, kalbi ve kalıbı kısaca zahiri ve batınıyla girift bir bilmece olan ‘insan’ı anlamak ve anlatabilmek hiç de kolay değildir. Söz konusu bu gerçek dolayısıyladır ki onu deşifre edebilmek ve kodlarını çözebilmek adına çok efor sergilenmiş, türlü türlü deneyler gerçekleştirilmiştir.
Önümüzdeki yazının konusunu da işte bu doğrultuda önceden yapılmış, bizlerin de bir kısmını iktibas ederek analiz ve değerlendirmelerimize konu edeceğimiz ilginç bazı deneyler oluşturmaktadır.

Suyun Gizemli Mesajı
Ünlü Japon araştırmacı ve bilim adamı Dr. Emoto, su ile ilgili fotoğraf çalışmalarında, su kristalleri fotoğraflarını “Suyun Verdiği Mesajlar” isimli kitabında yayınlamıştır. Dr. Emoto’nun su araştırmasını popüler kılan nokta, düşünce ve duyguların, fiziksel realiteyi doğrudan etkilediği gerçeğidir. Yaptığı çalışmalara göre aynı yerden alınan su örneklerine yazılı ve sözlü kelimelerle veya müzikle değişik niyetler, düşünceler yönlendirildiği zaman “su kendi ifadesini değiştirmektedir.” Dr. Emoto, suyun ifade yansımalarını yakalamayı başarmıştır. Çok soğuk bir odanın içinde, son derece güçlü bir mikroskop ve performanslı bir fotoğraf çekme tekniği ile bunu başarmıştır. Bu yöntemle, donarak yeni oluşmuş su kristallerini fotoğraflamıştır. Dr. Masaru Emoto, suya yoğun olarak belli düşünceleri uyguladığında, donmuş suda oluşan kristallerin, değişik motifler haline geldiklerini keşfetmiştir. Düşünceye göre, su kristalleri de değişiklik göstermektedir. Yapılan deneyler sonucunda, çok temiz kaynaklardan gelen sularda, suyun kendisine sevgi dolu sözcükler söylendikten sonra, su örneğinde kar tanesi modeline benzeyen parlak motifli, simetrik renkli desenler oluştuğu görülmüştür. Buna karşın, çevre kirliliğinin olduğu bölgelerden gelen su örneklerinde veya negatif düşüncelere maruz bırakılan su örneklerinde, koyu renkli, asimetrik, tamamlanmamış motifler oluşmuştur. Bu araştırma sonucunda, Dr. Emoto, üzerinde yaşadığımız dünyayı ve kendi sağlığımızı nasıl pozitif etkileyebileceğimizi göstermiş, devrim niteliğinde şuursal bir farkındalık oluşturmuştur. Dünyanın her tarafından, konferanslara davet edilen Dr. Emoto, Japonya, Avrupa ve Amerika’da, canlı deneyler yapmış, düşüncelerimizin, davranışlarımızın, duygularımızın çevre üzerinde ne kadar derin etkileri olduğunu, tüm netliğiyle ortaya koymuştur.
Konu ile ilgili, Amerikan Holistik Tıp Derneği Başkanı Dr. Norman Shealy şu yorumu yapmıştır: “Düşünce ve güzelliğin fiziksel etkisi, bundan önceki çalışmalarda hiç bu kadar iyi anlatılamamış ve ispatlanmamıştır.’’
Naturally Well mecmuasının editörü Marcus Laux ise şöyle bir yorum yapıyor: “Galileo, Newton ve Einstein gibi, Dr. Emoto’nun net vizyonu da bize hem kendimizi hem de evreni, farklı algılamamız gerektiğini göstermiştir. Burada bilim ve ruh birleşerek, dünyayı algılayışımızla ilgili, bir kuantum sıçraması yaparak, gerçek sağlığımızı kazanıp nasıl huzur yaratabileceğimizi kendiliğinden ortaya çıkarmıştır.”
Bütün bunlara ek olarak, yeni bir çalışmaya başlayan Dr. Emoto, bunu da İslam dünyasına hediye edeceğini bildirmiştir. Bu çalışması da Allah’ın 99 isminin, su örnekleri üzerinde oluşmasını sağlamak ve su kristallerini fotoğraflamakla ilgilidir. Örneğin “El-Adl ve El-Muksid” isminin oluşturduğu simetrik, muhteşem kristalin resmi, Dr. Emoto’nun web sayfasında yayınlanmaktadır.

Su Kristali Deneyi Bize Neyi Anlatmaktadır ?
Bilimsel bilgiler bize ortalama olarak dünyamızın dörtte üçünün, yine aynı şekilde ilginç bir tevafukla insan vücudunun da dörtte üçünün sulardan oluştuğunu bildirmektedir. Su kristali deneyinden anlıyoruz ki sulara pozitif telkinde bulunduğumuzda olumlu sözler sarf ettiğimizde bizlere olumlu cevaplar vermektedir. Bunu su kristallerinin fotoğraflarını çektiğimizde rahatlıkla görebiliyoruz. Buradan anlıyoruz ki sularla insan psikolojisi arasında enteresan bir korelasyon söz konusu. Bu demektir ki bir insana pozitif yani olumlu yaklaştığımızda o insanın dörtte üçü sulardan oluştuğuna göre vücudunda bulunan sular pozitif reaksiyon gösterecek, anatomik ve fizyolojik yapısında beliren bu özellik psikolojik yapısına da yansıyacak, dolayısıyla o kişinin mutlu ve huzurlu olmasını sağlayacak, bu da sağlığını olumlu yönde etkileyecek demektir.
Tersi durumda da tam aksi istikamette tezahürler söz konusu olacaktır. Yani negatif söz söylenen kişinin su kristallerinin fotoğrafı kaotik bir görünüm arz edecektir. Bu ise mutsuzluk ve rahatsızlıklara davetiye çıkarma anlamı taşıyacaktır. Hani halk irfanında bir söz vardır: “Bir insana kırk gün deli deseniz deli olur.” diye. Tam da bunun gibi bir şey. Tüm bu gerçekler bize; insanların birbirleriyle iletişiminde çok dikkatli olmaları gerektiğini ifade etmektedir.
Su kristalleri, oluşan titreşim deseni ve görüntüleridir. Ebeveynlerimiz ve öğretmenlerimiz tarafından eğitildikten sonra, onların lisanını konuşmaya başlarız. Küçücük yaşlarda onların konuştuğu lisanı nasıl öğrenebildiğimiz muamma bir sırdır. Bu deney bu gizemi anlama noktasında bazı ipuçları vermektedir.
Özellikle “Sevgiler ve teşekkürler’’ gibi kelime telkinleri, araştırmalara göre, en güzel su kristalini oluşturmuştur. Hayvanlar, bitkiler, insanlar, organik veya inorganik her şey, kısacası tüm varlık birbirleri ile olan ilişkilerinde muhteşem bir ahenk içindedir. Suyun misyonu; bizim düşüncelerimizi veya önlerine çıkan herhangi bir şeyi taşımak, yani çok boyutlu bir nakliyeci olarak davranmaktır. Su, verilen bilgileri mütemadiyen kopyalar. Bu durumda su, projeksiyon yapan bir yansıtıcı ve ayna görevini yapan bir obje olmaktadır.

Okuyup Suya Üflemek ve Zemzem
Uzun yıllardır Zemzem suyu ve kristalleri üzerinde araştırma yapan Müslüman araştırmacı uzmanların yanı sıra; Japon ve Alman bilim adamları da Zemzem suyunun sırlarını, ilk kez açıkladılar.
İbrahim aleyhisselam Allahu Teala’nın emriyle, eşi Hacer validemiz ve oğlu İsmail aleyhisselamı Mekke’ye götürür. Yanlarına bir miktar yiyecekle Kâbe-i Muazzama’nın bulunduğu yere bırakarak Şam’a döner. Şimdiki Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde yatan çocuk, susuzluktan ağlamaya başlar. Annesi su aramaya koyulur. Bu sırada çocuğun ayaklarını vurduğu (veya Cebrail aleyhisselamın vurduğu) yerden Zemzem suyu fışkırır. Allahu Teala’nın İsmail aleyhisselama bir ihsânı olan Zemzem’in etrafını ilk önce Hazreti Hacer kum ile çevirir. Çölün ortasında bulunan bu kaynağın etrafında Mekke şehri kurulur. Bir müddet sonra İbrahim aleyhisselam, hanımını ve oğlunu ziyarete geldiğinde ise onları bolluk ve bereket içinde bulur. Çölün ortasında 4 bin yıldır bozulmadan, kirlenmeden, yosun tutmadan akan mukaddes su, her sene hac ve umre için gelen milyonlarca Müslüman’ı besliyor. İyi de tek bir kuyu, bu kadar insana nasıl yetiyor? Mescid-i Harâm içinde Hacerü’l-Esved köşesi karşısından çıkan zemzem suyunun bu bereketi ve hikmetleri, batılı bilim adamlarını hayretler içinde bırakmıştır.
Alman bilim adamı Dr. Knut Pfeiffer, sular üzerine araştırma yaparken tesadüf eseri bir miktar Zemzem bulur. Müslümanların çok önem verdiği ve birbirine içmesi için hediye ettiği bu su üzerine deneyler yapar. Deney sonrasında kişinin Zemzem suyundan içtikten 35 dakika sonra rahatladığını ispatlar. Araştırmasını derinleştirince şaşırtıcı bir gerçekle karşılaşır. Zemzem’in mayalama özelliği bulunduğunu, bir bardağının bir kova şebeke suyunu temizlediğini, bu özelliğiyle bile enerji ve şifa kaynağı olduğunu tespit eden Pfeiffer, “Zemzem her şart altında değişmiyor ama değiştiriyor.” diyor. Alman bilim adamı şunları anlatıyor: “Çok acayip bir deney yaptım. Bir damla Zemzem suyuna yüz damla normal su karıştırdım. Sonuçta gördüm ki suyun hepsi Zemzem’e dönüşmüş. Sonra bir damla Zemzem’e bin damla normal su karıştırdım. Ve yine gördüm ki hepsi Zemzem’e dönüşmüş. Bunun sebebi nedir, neden? Zemzem’de öyle bir enerji var ki başkasını değiştirir ama kendi değişmez.” Araştırmalara göre Zemzem’in ilk çıktığı yerdeki sıcaklığı 37 derece. Ne niyetle içilirse o derde deva olan ve 66 adı bulunan Zemzem suyu, sesler karşısında farklı şekillere dönüşüyor. Bunu ispatlayan ise Japon bilim adamı Dr. Masura Emoto. Zemzem kristallerini ilk defa mikroskop ortamında inceleyen Dr. Emoto, suyu değişik ses frekanslarına maruz bırakıyor. Suyun moleküler (kristal) düzeninin değişen frekanslara göre farklılaştığını gören Japon bilim adamı, Zemzem’in çan sesinde kristallerinin karardığını, Kur’an-ı Kerim ve ezan sesinde ise parlaklaştığını ve netleştiğini belirlemiştir. İncelemede her bir kristalin, Kâbe-i Muazzama’ya benzeyen bir doku oluşturduğu tespit edilir. Zemzem üzerine kaleme aldığı kitabı Japonya’da en çok satanlar arasına giren Dr. Emoto’ya göre Zemzem, fiziksel ve kimyasal özellikleri bakımından yeryüzündeki bütün sulardan farklı. Dr. Emoto, “Zemzem, çevresinde cereyan eden bütün değişimleri hafızasına alıyor. Yapısı çok farklı. Bu, onu dünyadaki diğer elementlerin efendisi yapıyor. Müslümanların niçin hastaları tedavi etmek ümidiyle Kur’an-ı Kerim’den sûreler okuyup SUYA ÜFLEDİĞİNİ daha iyi anlıyorum.” diyor.
Çocukluğundan bu yana hayatını Zemzem araştırmalarına adayan Türk kökenli Suudi mühendis Yahya Hamza Koçak, Kâbe’nin damlalarda gizli şaşırtıcı sırrını Japon bilim adamlarından nasıl öğrendiklerini şöyle açıklıyor: “12 yıl önce Los Angeles’ta bir konferansta Japon bilim adamı Dr. Masaru Emoto ile tanıştım. Suyun hafızasının varlığından bahsediyor, bir sesten diğerine geçerken suyun nasıl etkilendiğini anlatıyordu. Konferans bittikten sonra kendisiyle konuştum. Biz Müslümanlar bir bardak suya Kur’an-ı Kerim okuruz ve onu hastaya içiririz. Bir de Zemzem suyumuz var. İçildiği niyete göre fayda verdiği biliniyor. Araştırma yapabilir misiniz diye sordum. Bana, Kur’an-ı Kerim’i kim okuyacak dedi. Los Angeles ve Tokyo’daki İslam merkezlerinde birilerinin bulunacağını söyledim. On yıl sonra bana, üzerine ezan okunmuş su ve kristaller üzerinde yaptığı deneyleri yazdığı bir kitap göndererek beni şaşırttı. Araştırmayı gerçekleştirmiş ve bunun üzerine bir de kitap yazmış. Su kristalleri besmele, Kur’an-ı Kerim ve ezan okununca şekil değiştiriyor. Kristaller, Harem’in uydudan çekilmiş birer resmi gibi. Zemzem kristali dünyadaki su kristallerinin hepsinden farklı. Bazı bilim adamları bunun sebebini hâlâ anlayamıyor.”
Tüm bu gerçeklerden şunu anlıyoruz ki: Yaratıcı Kudret kâinatı “iyilik, güzellik…” ekseninde formatlamıştır. Anahtar-kilit misali. “Evrensel antropi” ilkesi de insana dair aynı gerçeğin farklı izahından başka bir şey değildir aslında: Aslolan, olması gereken iyiliktir, güzelliktir. Arızi olan ise kötülük ve çirkinlik.

ARAMIZDAKİ GORİLLER
Amerikalı iki genç psikolog Nobel Ödülü almalarını sağlayan bir deney yapıyorlar. Deneyde gönüllülere yaklaşık bir dakikalık video izletiliyor. Videoda iki gruba ayrılmış, biri beyaz diğeri siyah tişört giymiş takımlar birbirlerine basket pası atıyorlar. Gönüllü deneklerden istenen de sadece “beyaz tişörtlü” takımın attığı pasları içlerinden saymaları. İstenen şey görünürde çok basit, ama deneyin sonucu hiçbir görünenin aslında basitçe algılanamadığını anlatıyor!
Deneyde araştırılmak istenen, deneklerden paslaşmaları saymalarını isteyerek, onların belli bir alana konsantre olmalarını sağlamak ve bu durumun önceden bilgi sahibi olmadıkları, dikkat etmedikleri, beklenmedik diğer uyaranları algılamadaki etkilerini incelemek. Deney sonucunda gönüllüler istenen görevi büyük oranda başarı ile yerine getiriyorlar, fakat bunu yaparken paslaşmaları saymalarından daha önemli bir sahneyi gözden kaçırıyorlar. Videonun ortalarında bir yerlerde goril kostümlü bir öğrenci kameranın önünden geçiyor, oyuncuların arasında duruyor, elleriyle göğsüne vuruyor, 9 saniye kadar bekliyor ve kameranın görüş açısından çıkıyor. İlginç olan; deneklerin yarısı bu gorili fark etmiyor, durum anlatıldıktan sonra nasıl olup da fark edemediklerine kendileri de şaşırıyor hatta bazıları deneyi yapanları onlara iki farklı video izlettiklerine dair suçluyor. Diğer yüzde ellilik grup, yani gorili fark edenler ise bu denli dikkat çekici bir durumu diğerlerinin nasıl olup da fark edemediğine anlam veremiyor. Deney aynı koşullar altında, farklı türden gruplarla, farklı ülkelerde pek çok kez tekrarlanıyor ama sonuç hep aynı: İnsanların yarısı gorili fark etmiyor!
Bu deneyin bize gösterdiği sonuç; insanların dikkatlerini bir yöne teksif ettiklerinde, beklenmedik nesneleri tümden göremeyebildikleridir. Yani bir olaya kilitlendikten sonra isteyen istediği kadar goril oynatsa da olan bitenin hiç farkına varmadan istendiği üzere pasları saymaya devam edebiliyor.
Deney “Dünyayı nasıl gördüğümüze ve neyi görmediğimize” dair sorulardan hareketle görgü tanıklığının güvenirliğini tartışmak için veri olarak kullanılmıştır. Görgü tanıklığının haricinde, deneyin günlük hayattaki yansımaları ne olabilir diye düşündüğümüz zaman, karşımızda siyasetten kişilerarası iletişime kadar geniş bir aralık bulabiliyoruz. Burada medya gibi bir gücün insanları yönlendirmekte nasıl bir etkiye sahip olabileceğini anlamak hiç de zor olmasa gerek.
Deney bize insan ilişkileri açısından çok önemli şeyler anlatmaktadır. Karşımızdakinin belli bir özelliğine gösterdiğimiz aşırı ilgi, dikkat belki de bütünün daha önemli parçalarına karşı kör olmamıza neden olmuştur. Deneyden de öğrendiğimiz gibi insanlar bir şeye çok fazla dikkat sarf ettiklerinde, geri kalan her şeyi hatta goril kostümlü birisini dahi gözden kaçırmaları mümkündür.
Sözün özü: Detaya vukuf kesbedeceğim derken genel bütünlük kaybedilmemeli, genel tabloyu muhafaza edeyim derken de küçük kareler eritilmemelidir. Her zaman yüzde ellilik bir yanılsama payının olabileceği akıllardan çıkarılmamalı, yarı yarıya yanılabileceğimiz gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.
Gelecek yazımızda inşallah çok ilginç konuları içeren; hapishane deneyi, cam tavan sendromu, öğrenilmiş çaresizlik ve kompleksler gibi mevzuları değerlendirmeyi düşünüyoruz. Gayemiz, Allah rızası ümidiyle birtakım problemlerimizin çözümü noktasında yararlı olabilmektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir