Hüzünlü Bir Ramazan / Klinik Psikolog Fidan Demir

Üç aylara girmenin heyecanını yaşarken Recep ayının 15. gününde aldığımız deprem haberiyle yasa boğulduk. Mevsim kış, hava soğuk ve karlı… On binlerce bina yıkılmış, insanlar evsiz kalmış, herkes çaresiz… Enkaz altında kurtarılmayı bekleyen canlar, kefenlenmeyi bekleyen bedenler… Kelimelerin yetersiz kaldığı, acziyetimizi iliklerimize kadar yaşadığımız, korktuğumuz bir zaman dilimindeyiz. Yurdun dört bir yanından seferber olmuş insanlar, kimi parasıyla kimi eşyasıyla kimi gıdasıyla ve hepsi duasıyla yaraları sarmaya koşuyor. Birlik ve beraberlik bilinci, en çok da zor zamanlarda kendini gösteriyor. Herkes böyle zamanlarda kendi kişiliğini, karakterini, yüreğindeki iyiliği ve kötülüğü ortaya döküyor. Şüphemiz yok ki bu zor zamanda ne yaparsak fazlasıyla karşılığını alacağız. İyilik yapıyorsak iyilik, kötülük yapıyorsak kötülük göreceğiz.
Allah’ın mübarek kıldığı üç aylara maddi ve manevi hazırlık yaparken yaşadığımız bu olayla tüm planlar, dengeler değişti. Şimdiden Ramazan’da neler yapacağımızı, açlığa dayanabilmek için neler yiyebileceğimizi, nasıl beslenmemiz gerektiğini düşünürken depremde beş gün enkaz altında aç ve susuz kalanları ekranlardan izledik. Gideceğimiz iftar davetlerini, misafirlerimize hazırlayacağımız sofraları düşünürken şimdi evsiz kalan insanların derdiyle dertlendik. Planlar, dengeler değişti. Değişmeliydi de… Soğuk betona sarılıp kurtarılmayı bekleyenleri düşündükçe sıcak yatağımızda yatmanın utancına boğulduk. Bir gecede nasıl da elimizdekilerin kıymetini anladık! Sıcak evimizin, yatağımızın, ailemizle oturduğumuz sofranın, sevdiklerimizin varlığının… Neye değer veriyorduk ve farkında olmadan neye tapıyorduk? Paraya, mala mülke, güzelliğe, arabaya… Deprem bölgesinde evlerin kâğıt gibi yıkıldığını, arabaların ezildiğini, insanların ATM’lerden paralarını çekemediğini, şehirden çıkamadıklarını görmedik mi? Nerede o uğruna ömrümüzü harcadığımız şeyler? Biz araçları amaç yapmışız da haberimiz olmamış. Ama şimdi neyin kıymetli olduğunu görüyoruz. Nerelerde hata yaptığımızı da anlıyoruz. Buna rağmen hâlâ anlamayan, işi zorlaştıran, kötülük düşünen insanların da var olduğunu biliyoruz. Depremi fırsat bilip yağma yapanlar, topladıkları yardım parasıyla kendi cebini dolduranlar, kargaşaya neden olanlar… İzlenme ve tıklanma oranlarını yükseltmek için insanların acılarını kullananlar, iyilik mi yapmış oldular? Medya ve sosyal medyada izliyoruz, duyuyoruz. “Nasıl böyle kötü olabilirler?” diye hayret edip kızıyoruz. Kızmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor ama tek tesellimiz var: Allah herkesin kalbini bilendir, Allah yapılanları gören ve herkese yaptığının karşılığını verecek olandır.
Yöneticiler, toplum ve birey bazında olayı ele almak gerekirse, bu tür afetlerde öncelikle bilim insanlarına kulak verilmelidir. Fay hattının olduğu yere, dere yataklarına yakın yerlere yerleşim birimleri kurulmamalıdır. Yapılacaksa da yörenin iklimine ve toprak yapısına uygun olarak, tek veya iki katlı sağlam binalar yapılmalıdır. Yapıların denetimi kuralına uygun olarak sağlanmalıdır.
Düşünen, sorgulayan, iyiyi kötüden ayırabilen, hakkı savunan ve bunun için mücadele verebilen bir toplumun fertleri olmak için çabalamalıyız. Her şeyin en güzelini, en iyisini hak ettiğimizin bilincinde olup kendimize değer vermeli ve bu doğrultuda hayat standartlarımızı koruyabilmeliyiz. Bu şekilde düşündüğümüzde önceliklerimize uygun hayat yaşamaya başlarız.
Eğitimin her zaman önemli olduğu vurgulanır. Özellikle böyle zamanlarda sıkça duyarız. Afet eğitiminin önemi anlatılır ve okullarda afet bilincini artırmaya yönelik eğitimler verilir. Evet eğitim önemli. Ahlaklı, vicdanlı, merhametli, çalışkan, sorumluluk sahibi kişiler olmak için verilmesi gereken değerler eğitiminin ne kadar önemli olduğunu böyle zor zamanlarda daha iyi anlarız. Eğitim, sadece afet durumunda ne yapılacağını öğrenmek demek değildir. Eğitim, afetten en az zararla kurtulabileceğimiz yapılar yapan insanları eğitmektir. İşini en iyi şekilde yapan merhametli ve hakkaniyetli insanlar yetiştirebilmek, gerçek eğitimdir.
Bireysel olarak da “Nasıl iyi insan olabilirim?”in kaygısını yaşamak ve bunun için mücadele içinde olmak önemlidir. İyi insan kimdir? Nasıl iyi insan olunur? “(İyi) Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhacir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.” (Buhârî, Îmân 4-5, Rikâk 26; Müslim, Îmân 64-65) hadis-i şerifine baktığımızda, Allah Resulü (s.a.v.) bize iyi kimseler olmanın formülünü de sunmuştur. İyi insan, kimseye zarar vermeyen, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edendir. Yaşadığımız acı olaylar bizi hüzünlendirir, kendimizi hesaba çekmemizi sağlar, olaylara farklı pencereden bakabilmemize yardımcı olur. Ramazan ayının kuşatıcı iklimine yaklaştığımız bu dönemde hayatımızı gözden geçirip yeni başlangıçlar yapmak zorundayız. Evet zorundayız çünkü ömrün ne kadar kısa olduğunu, neyin önemli ve neyin gereksiz olduğunu çok acı bir şekilde yaşayıp görmüş olduk. Geçmişte yaptıklarımıza tövbe edip bugünden itibaren hayatımıza yeni bir sayfa açmalı, Allah’a yakın olmak için gayret etmeli ve ibadetlerimize gereken titizliği göstermeliyiz.
Bu acı olayda şükrettiğimiz, teselli edici hadiseler de yok değil. Günler sonra burnu bile kanamadan kurtulan bebek ve çocukları gördükçe Allah’ın merhametini yüreğimizde hissedip göz yaşlarına boğulmadık mı?.. Depremde vefat edenlerin şehit sayıldığı müjdesiyle yüreklerimiz ferahladı. Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi, Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şehitler 5 kısımdır: Bulaşıcı hastalığa yakalanan, ishale tutulan, suda boğulan, göçük altında kalan ve Allah yolunda savaşırken şehit olanlar.” (Buhârî, Cihâd 30; Müslim, İmâre 164. Ayrıca bk. Buhârî, Ezân 32; Tirmizî, Cenâiz 65)
Büyük imtihanlardayız. Ancak şunu da biliyoruz ki Allah başımıza gelen üzücü olayları bizim günahlarımıza kefaret saymaktadır. Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir Müslüman’a herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken bile batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” (Buharî, Marda,1; Müslim, Bir, 52)
Ramazan birlik, beraberlik ve paylaşma ayıdır. Afet gibi olağanüstü durumlarda birlik ve beraberlikle birbirine kenetlenen, kendinden önce kardeşini düşünen; çocuğuyla yaşlısıyla paylaşmayı seven, elinde değer verdiği ne varsa onu kardeşiyle paylaşan bir milletiz. Bu Ramazan’da da aynı duyarlılığı göstereceğimize, ibadetlerimize sımsıkı sarılacağımıza, bol bol tövbe edeceğimize, israfa kaçmayacağımıza, şükürsüzlük etmeyeceğimize, yardıma ihtiyacı olanları gözeteceğimize, bugünleri Allah’ın yardımı ve sabırla atlatacağımıza inancımız var. Hüzünlü bir Ramazan geçireceğiz ama inşallah bu hüzünle kalbimizde yıllarca bekleyen enkazları da kaldırıp altında yeşeren çiçekleri göreceğiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.