Evim Kudüs… / Uzman Psikolojik Danışman Eda Şener

Seni anlatmaya hangi lisanın kelimeleri yeter ki. Ondan değil mi tarihte adının birçok kere farklı anılması: Jeruselam; selam şehri, Aelia capitolina; adanmış, Beytül Makdis; kutsal ev gibi manalarıyla nefes olduğu insanlara, onların en değerli kavramları ile adını alan kutlu mekân. Hasretin, rüyanın, huzurun ve acının kenti Kudüs. Sahip olmak isteyenin kimi zaman Haçlılar gibi ne yazık ki kanla, kimi zamansa Hz. Ömer’in tekbirlerle girdiği emannamesiyle gönülleri fethederek değeri cihana ispatlanan beyt.
Selahaddin Eyyübi’nin aşkıdır Kudüs. Yavuz Sultan Selim’in fethidir. Sultan Süleyman’ın hizmetkârı olduğu, cennet mekân Sultan Abdülhamid’in emanetidir.
Miracın şahidi, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) imametinde peygamberler cemaatidir. Hz. Yusuf’un kuyusudur, sabrıdır Filistin toprakları, Hz. Davut’un (a.s.), Hz. Süleyman’ın (a.s), kelimullah Hz. Musa’nın (a.s), Habibullah Hz. İbrahim’in (a.s) vatanı, tevhidin kentidir Kudüs.
Kişi dünyaya gelince anneyle ya da bakım veren kişiyle kurduğu bağlanma ile çevreyi tanır. Kendini, diğerlerini ve çevreyi anlamlandırmaya çalışır ve bunu durmaksızın yapar. Ailenin değer yargıları, öncü değerleri de çocuğun benliğine işler. İlk kelimeleri dilinden dökülen çocuğun aslında manevi kimliği de gelişmeye başlamıştır çoktan. Bebeği ayağındaki minderde sallayarak uyutan anne ilahiler söyler. Babaanne tay durmaya başlayan torununu Allah Allah diyerek ayaklarını yere basmaya teşvik eder. Ben de bir anne ve bir ruh sağlığı çalışanı olarak ikiz kızlarımı daha kucağıma almadan dinî, manevi ve tarihî değerlerimizi onların kimlik inşalarının en temeline nasıl koyabilirim düşüncesiyle başladım anneliğe. Mutlaka hatalarım oldu ama eksiklerimi, yanlışlarımı fark edip telafi etmeye çalıştım Allah’ın izniyle.
Kızlar biraz kendilerini ifade etmeye başlayınca umre niyeti aldık. Ne yazık ki pandemi yaşandı ve bizim nasibimiz biraz daha ileriye kaldı. Rabbime çok şükür ki çocuklarım yedi yaşındayken ilk umremizi yaptık. Kutsal toprakların havasını almaları, Kâbe’ye dokunmaları, Peygamberimiz’i (s.a.v.) ziyaret etmeleri çok değerliydi. Dönünce de dinî konulara olan hassasiyetleri arttı. Dillerine; nasip, inşallah gibi teslimiyet kelâmları oturdu. Böylece kutsal mekân kavramı gelişmeye başladı benliklerinde. Vicdan gelişimleri de paralel ilerlemeliydi. 7 Ekim’de Gazze’de başlayan soykırım vicdan sahibi olan herkesi sarstığı gibi bizim yaşamımızı da gözden geçirmemizi sağladı. Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa gündemimizden düşmüyordu artık. İlk önce elimizden ne gelir bunları sıraladık. Uygulamaya koyduk. Çocukların gelişim dönemlerinin neleri ne kadar kavrayabilecekleri farkındalığıyla tüm olanları anlatmaya gayret ettim.
Sanılanın aksine çocuklar zor durumda olanların hallerini bilmeleriyle, onlar hakkında konuşma ve yardım etme gayretinde bulunmalarıyla psikolojileri bozulmuyor. Bilakis zorluklar karşısında güçlü durabilme, baş edebilme becerilerini kapsayan ve bu dünyada yaşamak adına olmazsa olmaz psikolojik sağlamlıklarını güçlendiriyor. Kudüs’ü, Filistin’ i konuşmak çocukların ruh sağlığını bozmaz bilakis ruhlarının derinlerinde olan kimliklerini bulurlar. Başkasının acısını görebilme, onu anlamaya gayret etme ile empati becerileri gelişir. Aslında büyürken insan olarak büyürler. Kapalı kutular ardında büyüyen çocuklar ne yazık ki sanal âlemin elinde duygusuz, vicdani özellikleri ilkel düzeyde kalmış bireyler olarak çıkıyorlar karşımıza. Bu durumun bazen ağır bedellerini tüm halk olarak ödüyoruz. İşkence ederek insanı, hayvanı katleden yetişkinlerin bu davranışlarını anlamak adına çocukluk dönemlerini merak etmenin altında da aynı mantık yatıyor. Gelişim durmayan bir süreçtir. Çocukluğunda şefkat, merhamet görmeyen, doğrunun ve yanlışın açıkça söylenip öğretilmediği, belli başlı değerleri görerek ve yapıp yaşayarak büyümeyen bireyler ne yazık ki hepimizin canını acıtıyor. Tüm bu kıymetli bilgilerin ışığında çocuklarıma değerlerimizi aktarmaya gayret ediyorum. Yaparak yaşayarak ve bunu Kudüs bağlamında deneyimlemenin zamanı geldiğini fark ettik.
Aile gündemimiz Kudüs ve Filistin’le bu kadar yoğunken şu soruyu sordum öncelikle kendime geçtiğimiz kasım ayında: Kudüs’e gitmeme, hatta ailemle gitmeme engel olan ne? Ocak ayında ikinci umremizi yaparken şunu hissettim. Kâbe dünya gözüyle görülecek en güzel şey bana göre. Yine Medine’nin nuru Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ravzası “Mescid-i Nebevi” huzurun, güvenin yeri. Bu iki kutsal mekânda bulunmak çok güzeldi ancak bir eksiklik vardı içimde. Eksik olan Mescid-i Aksa’ydı. Orayı görmemiş, gitmemiştim. İşte o anda fark ettim ki üç mescidi birbirinden ayırmak asla mümkün değil. Mescidi Aksa’ya gidersem içimdeki eksiklik kapanacaktı.
Dönüşte daha kararlı konuşmaya başladık, Kudüs seferi yapalım diye. Birçok insanın doğal olarak yaşadığı kaygıyı biz de yaşadık. İşgal altında olması, hiçbir insani ve hukuk kuralını tanımayan güçlerin elinde olması bizi de düşündürdü. Ancak Kudüs seferi yapan grupları sosyal medya aracılığıyla hep takip ettim. İnsanlar gidiyor ve her giden mutlaka gelin diyor. Bunları gördükçe kaygımı kontrol altına aldım ve kararlı bir şekilde niyet ettik. Gitmemize yetmiş altı gün kala çok memnun kaldığımız bir turun katılımcısı olduk elhamdülillah. Kızlarım geri sayım yapan bir takvim oluşturdular: Kudüs’e kavuşmaya son yetmiş altı gün ile başlayan…
Yolculuk öncesi çocuklarıma Kudüs konulu kitaplar aldım. Severek okudular, okudukça kendilerini, kimliklerini keşfetmeye başladılar. Aynı kitapları ben de okudum ve kitap üzerine sohbetler ettik. Kudüs belgeseli izledik her gün. Kubbet-üs Sahra’nın ekrana geldiği anda kızlarımın gözündeki mutluluğu gördüm. Gitmek ve görmek istiyorlardı iyice.
Bedensel gelişim, sosyal-duygusal gelişim, akademik gelişim görülebilir gelişim alanlarıdır. Ancak manevi gelişim adına atılan tohumlar filizlendikçe görülür. Sabır ister. Kızlarım Elif ve Beyza şu an on yaşındalar, Rabbime çok şükür ki manevi olarak da hevesli, istekli büyüyorlar. Tüm hayatları İslam üzerine olsun inşallah. Çocuklarımızı dinî değerlerle büyütmemiz çok kıymetli, dinî görevlerini yerine getiren, maneviyatı gelişmiş bireylerin depresyon, anksiyete bozukluğu gibi hastalıkları daha az deneyimledikleri bilimsel araştırmalarla da ispatlanmıştır. Dinî inancın gereğini yerine getirmek ile psikolojik sağlamlık arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu yine birçok araştırmanın ortak bulgusudur.
Tüm bu hayırlı sebepler bir araya gelince bize de Kudüs yolu göründü. İçimiz rahat, tur rehberimizin ön bilgilendirmeleri sayesinde yol aldık elhamdülillah. Kalabalık bir grubumuz vardı. Birbirini tanımayan bir grup insan o kısacık sürede çok hızlı kaynaştı. Mü’minlerin kardeş olduğunun ispatıydı bence. Elif ve Beyza da grup tarafından çok sevildi, hızlı benimsendi. Onlar da gruba ait olmanın, gruba uyum sağlamanın, grup kurallarının kişisel önceliklerin önüne geçebileceğini en verimli şekilde deneyimlediler. Zaman zaman mübarek Mescid-i Aksa’nın kapılarından alınmasak da bu durum bir kere daha neden Kudüs’te olmamız gerektiğini hatırlatıyordu. Kontrol noktalarında hepimizin aklında şu vardı. Biz misafir değiliz, bilakis ev sahibiyiz. Bu durum kimsenin gözünde, gönlünde korku olmamasının en güçlü kaynağıydı belki. Kudüs bereketiydi aslında. Çocuklarımla kadim Kudüs’ün sokaklarını dolaştıkça, ecdadımızın eserlerine dokunup tarihle günümüz arasında köprü kurdukça kim olduğumuzu, zamanında atalarımızın neler yaptıklarını gördük. Bu durum beni de en az onlar kadar etkiledi. Kudüs nereden bakılırsa oradan tebessüm ediyor. Ve ekliyor, “Sahipsiz bırakmayın buraları, zalim ayaklara çiğnetmeyin bu mübarek şehri, bırakın kaygılarınızı bir kenara, gelin.” Gidin, göreceksiniz ki geç kalmışsınız. Ve mutlaka aileniz, çocuğunuz, eşiniz dostunuzla gidin. Özellikle de çocuklarınızla gidin. Onların an be an gelişen kişiliklerine en verimli tohumları ekin. Döndükten sonra yetişkinler olarak da nasıl yeniden doğduğunuzu göreceksiniz.
Kudüs; almayı bilene nefestir.
Vesselam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir