On beş yıldır Gökhan Tepe dinliyoruz. Seneler ne kadar da çabuk geçiyor. Öncelikle şunu sormak istiyorum. Sizin bu yeteneğinizi fark eden kim oldu?
Babam vesile oldu diyebilirim. Babam Almanya’dan bir tane ses kaydetme cihazı getirmişti. O zaman ben ortaokuldaydım. Bir türkü söyleyip onu kaydetmiştim. Babam ve annem onu dinledikten sonra “Bu çocuğun gerçekten yeteneği var. Bunu konservatuara yazdıralım…” demişler. Müzik aslında bir yetenektir. Ancak çalışarak da kazanılabilir bence. Fakat bendekinin yetenek olduğunu düşünüyorum. Çok küçük yaşlarda bu işe başladım ve daha 18 yaşında bir sanatçı olarak hayranlarımın karşısına çıktım. Şunu da söylemem gerekir ki yapacağınız iş her ne olursa olsun üniversiteyi bitirdikten sonra yapmanız en iyisi olacaktır, ben biraz acele davranmışım. İlk klibimin yayınlandığı gün geldi şimdi gözümün önüne. Müthiş heyecanlıydım, kalbim ağzımda atıyordu. Şimdi altı albümü geride bıraktım, bir de arada single var. 15 yaşında şarkı yapmaya başladım. Resmî olarak yaptığım ilk şarkı ‘Git Git’ diye hareketli bir parçaydı. 16 yaşımda da Erdem Kınay’la stüdyo çalışmalarına başladım. Hep tek başıma hareket ettim. Ailemin işleri çok yoğundu, biraz da asilik yaptım galiba; “Her şeyi tek başıma yaparım.” dedim. Piyasanın zorluklarını bilmeden yanlış anlaşmalar imzaladım. Tecrübesizliğimin kurbanı oldum yani. Ama hepsi geride kaldı, bugüne bakalım.
Artık tecrübeli bir isim olarak, müziğe yeni başlayanlara ilk tavsiyeniz ne olur?
Mutlaka başlarında güvenebilecekleri ve bu işlerden anlayan bir insan olsun. Bizim zamanımızda yasalarda açıklar vardı, şimdi o da düzeldi. Beş yıllık anlaşmalar 10 yıla çıkabiliyordu. Ama artık her şey doğru bir şekilde yapılıyor. 2006 yılında çıkardığım ‘Yürü Yüreğim’ albümünde bütün şarkıları kendim yazdım. İnisiyatifi elime aldığım süreç o albümle başladı. Sonraki her şey kendi kararlarım ve irademle oluşturduğum bir çizgidir.
Türk müziği eğitimi aldınız. Zaman zaman sanat müziği şarkıları seslendiriyorsunuz. Hiç sanat müziği albümü yapmayı düşünmediniz mi?
Serkan Çağrı’nın hazırladığı Şükrü Tunar tribüte albümünde ‘Söyleyemem Derdimi’ isimli şarkıyı söylemiştim. Onun evvelinde ve sonrasında çevremden sanat müziği söylememle ilgili birçok istek aldım. Zaten benim de uzun zamandır böyle bir albüm yapma fikrim vardı. İnşallah önümüzdeki yıllarda hayata geçireceğim.
Gökhan Tepe denince hem duygusal hem de hareketli şarkılar akla geliyor. Bu şarkılar ne kadar sizi yansıtıyor?
Beni yansıtmayan şarkım yok. İçselleştirmediğim hiçbir duygu ya da söz, beste olamıyor. Zorlama bir şeyler yapınca samimi olmuyor ve dinleyene geçmiyor. Benim seslendirdiğim bütün şarkılardaki samimiyet derecesi yüksektir. Şarkılarım iletkendir, dinleyiciye o samimiyeti geçirir. Duygusal bir insanım, melankolik zamanlarım vardır ama karamsar olmamak için elimden geleni yaparım. Hayata mutlu gözlerle bakarım. Fakat malum hayat şartları… Yorulduğumuz, üzüldüğümüz ve kalbimizin kırıldığı oluyor.Bazen kendimi yalnız hissederim. Ama bilerek yalnızlaştırmam kendimi, çünkü sinerji ile hareket eden bir ruhum var. Arkadaşlarımı ve onlarla vakit geçirmeyi severim. O yalnız kalma duygusu da bazen işe yarıyor, fikir dünyamı genişletiyor ve üretkenliğimi tetikliyor.
İsminizin önüne bir ‘beyefendi sanatçı’ sıfatı getiriliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sağ olsunlar. Eğer rol yapıyor olsaydım on yedi yıldır bir yerlerde açık verirdim. Bu içimden gelen bir şey. Ailem ve içinde yaşadığım sosyal ortamın ortaya koyduğu bir sonuç bu. Babam son derece saygın bir kişiliktir. İnsanlara yardım etmeyi sever ve kendini hep ikinci plana atar. Kendimi babam gibi görüyorum. Efendi duruşu bize babam aşıladı. Hâkeza annem de öyle. İyi bir aile ve mahalle ortamında büyüdüm.
Ünlü olunca bunu korumak zor olmadı mı?
Bu Cenab-ı Allah’ın takdiri biraz da. Çok şükür taşıyabildim. Kolay bir şey değil. Yaşantınıza normal şekilde devam edebilmeniz gerekiyor. Ne oldum delisi olmamak, bu parıltılı dünyanın ışıklarına kanmamak gerekiyor. Normal bir sosyal yaşantım var ve bunu değiştirmeyerek kendimi dengelemeye çalışıyorum. Aile yaşantıma devam ediyorum. Sansasyonel tarafa fazla geçemiyorum. Yapısal bir şey. Kendini bırakmak gibi geliyor bana. O benim en hassas bölgem. Otokontrolümü kaybetmek istemem. Kişiliğimin parçalarından da besleniyorum. Bu mozaik bozulduğu zaman benim de içimde bir şeyler bozulacak ve samimi şarkılar çıkmayacak.
Bugün herkes müzik piyasasıyla ilgili yeni şeylerin üretilmediğinden şikayet ediyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birçok sanatçı artık singıl albüm yapıyor. O tutulup, beğenile biliyor veya birkaç tane şarkı yapıp daha sonra albüm çıkartıyorlar. Albüm yapan sanatçıların sayısı az değil; sadece albümü karşılayacak maddi durumu yetmeye bilir, daha sonradan albüm haline getirebilir. Benim bir müzik kulağım var ve kendime has estetik bir zevkim var; bu yüzden albüm şarkılarını seçmek zor olmuyor benim için. Yedi albümümde de hep farklı denemeler yaptım.
Son dört albümümde dünya standartlarına yaklaşan işler yaptığımı düşünüyorum. Bunda aranjör dostum Erhan Bayrak’ın da büyük emeği var. Biz farklı şeyler denemekten korkmuyoruz, başarılı da olduk. Yapımcım da korkmuyor. Piyasamızda kendini tekrar eden birçok müzikal anlayışlar var, ama ben farklı şeyler yapmaya gayret ediyorum.
Gelecek adına ümitli misiniz?
2000’lerin başında bir bunalım süreci yaşadı müzik piyasası. Kimliksiz ve maalesef basit sözlerle halkımıza bir şeyler sunuldu. Son beş yıldır nitelikli sözler çıkmaya başladı. 1996 yılıydı, 18 yaşındaydım, ipler elimde değildi. Ama biz o kimliksiz müziğe kendimizi kaptırıp karakterimizi bozmadık. O süreçten geçmek kolay olmadı.
Oyunculuk deneyiminiz de var. Oyunculuğu sanat hayatınızın neresine konumlandırıyorsunuz?
Oyunculuk benim için farklı bir aşk ve keyif. Ama ana mesleğimdir diyemem. Başta müzik var. Oyunculuk, içimdeki farklı bir yönü geliştiren ve üretkenliğimi tetikleyen bir taraf. Türkiye’de ve yurtdışında birçok sevenimiz oldu. Hâla takip ediyorlar. 2013’te yeni bir projede yer almak istiyorum. Ama müziğe zaman ayıramamaktan da korkmuyor değilim.
Müzikal anlamda en büyük hayaliniz nedir?
Bütün dünyada sevilecek ve ülkemizden bahsettirecek bir şarkı bestelemek istiyorum. En büyük hayalim bir dünya bestecisi olabilmek. Tümüyle vatansever duygularla bunu söylüyorum. Kendi egolarımı bir tarafa bırakıyorum. Yurtdışında bizi temsil eden birçok bestecimiz var. Ben de bu ülkenin yetiştirdiği bir müzisyen olarak dünya çapında ülkemizden bahsettirecek bir besteci olmak istiyorum. Bu bir şarkı da olabilir, film müziği de olabilir
Sanatçının hayatı dışarıdan, sıradan insanlar tarafından bakıldığında çok güzel, çok mutlu, istedikleri her şeye sahip oldukları görülüyor. Sizce öyle mi? Siz bir sanatçı olarak tüm sanatçıların çok mutlu ve huzurlu olduklarını mı düşünüyorsunuz; yoksa o kahkahalar, gülen yüzler sadece kameralar önünde mi?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki sanatçıların hayatı çok kurcalanmakta. İnsanların sanatçıların özel hayatını çok kurcalamayıp yaptıkları sanatla eleştirmeleri, takip etmeleri gerekir. Tabi ki sanatçılar da mutlu, ancak bu ulaşılmaz bir durum değil. Sanatçıların yeri geldiğinde sevinip yeri geldiğinde üzüldükleri sıkça olabilir. Sanatçılar kamera karşısına üzüntüleri ve sevinçleri ile çıkıyorlar. Yani olduklarından farklı görünmek için değil.
İnsanlar, özellikle de gençler kendilerine bir sanatçıyı veya ünlü bir insanı model alarak hep onun gibi olmaya çalışıyorlar. Giyimleriyle, konuşmalarıyla, yürüyüşleri ile aynen o kişiyi taklit ediyorlar. Siz, sizi örnek alan gençlere nasıl örnek oluyorsunuz ve gençlerin sanatçıları bu denli taklit etmelerini doğru buluyor musunuz?
Evet, böyle bir durum söz konusu. Gençlerin hayranı oldukları kişileri taklit etmeleri çok normal, zaten her şey taklitle başlar. Biz sanatçılara düşen onlara iyi örnek olabilmek. Örnek almak çok zor. Ama tabi ki örnek alınabilecek çok kişilik var. Ama ben kendim olmayı daha çok seviyorum. Başkası gibi olamıyorum. Evet, özel hayatımı hiçbir zaman iş hayatıma karıştırmamaya çalışan biriyim. Beni çok fazla magazin programlarında göremezsiniz.