Afet ve kriz anları kişilerin duygusal olarak da yara aldıkları anlar. Afet anında kişi büyük bir korku, çaresizlik ve anlamsızlık durumunun içinde hissediyor kendini. Psikolojik travma, sonrasında -bazen yıllar sonra da olabilir- psikopatolojik durumlara sebep olabiliyor. Akut travma dönemini yani afet krizinin yaşandığı anları bireyler benlik algıları ya da dünya algıları zedelenmeden atlatabilirlerse, geçmiş zor günler olarak kişinin öyküsünde yer alıyor. Hatta bazen yaşanan o zor gün sonrasında kişi kendi benliğinde, anlam dünyasında daha da derinleşebiliyor. Afet bölgesinde travma sonrası durumlarla ilgili bir şey yapacaksak, önce o durumun ne olduğunu iyi anlamamız, ardından uygun ve bütüncül müdahale yöntemleri geliştirmemiz gerekir.
Büyük yaşam krizleri sırasında kişiler haklarına erişmekte zorlanır. Bu da kişilerin adalet değerlerini sarsabilir. Travmaya sebep olmamak için yapılabilecek ilk şey kişilerin haklarına erişmelerinin önündeki engelleri kaldırmak. Her insan güvenli bir barınmayı, sağlık hizmetlerine erişmeyi; sağlıklı gıda, temiz su ve bunlara insan onuruna uygun bir şekilde erişmeyi hak eder. Herkesin hakkına erişmesi de hepimizin sorumluluğudur.
İkinci olarak insanları iyileştiren en önemli faktör kurdukları bağlar yani ilişkileridir. Doğayla kurdukları ilişkiler, nesnelerle kurdukları ilişkiler ve diğer insanlarla kurdukları ilişkiler. Bu sebeple sosyal destek, birliktelik duygusu, olup biten neyse olduğu haliyle paylaşmak ilk yapılacaklardandır. Travma alanında yapılan akademik çalışmalar da sosyal desteğin travma sonrası oluşabilecek psikopatolojileri önlediğini söylüyor. Sosyal destek neleri içerir? Afetten etkilenen kişilerin sevdikleri, güvendikleri insanlarla iletişim halinde olmaları, insanların yaşadıkları durumların toplum tarafından görmezden gelinmemesi, şahit olanın duygudaşlığı ve özellikle afet bölgesinde görev alan herkesin verdiği desteği uygun bir usûl, incitmeyen bir hal ve tavır ile vermesi sosyal desteğin kapsamındadır.
Haklara erişim ve sosyal desteğin ardından afet bölgesindeki kişilerin kendi özyeterliliklerini güçlendiren faaliyetler dışa bağımlı değil, kendi kaynaklarını kullanarak gelişebilen bir topluluğun oluşmasını sağlar. Tüm bu süreçte kişilerin eski yaşam rutinlerinden başlayarak yaşam akışında rutinlere yeniden kavuşmaları önemlidir.
Tüm afet çalışanlarının psikolojik ilk yardım bilgi ve becerisine sahip olması, afet kurtulanlarını yeniden travmatize etmemeleri, zarar vermemeleri adına oldukça hayati önem taşır.
Gerçekleşen deprem toplumsal bir travmaya sebep oldu. Tüm ülke hatta duyarlı tüm insanlar bu süreçten etkilendi. Ancak herkesin etkilenme düzeyi ve etkilenme alanı başka. Yaşam tehlikesi yaşayanlar, yaralananlar, sevdiklerini kaybedenler, evlerini-şehirlerini kaybedenler, diğer insanların ölümlerini canlı yayınlarda izleyenler, büyük bir grup insanın ölüm-kalım meselesini elleri kolları bağlı takip edenler olarak hepimiz bundan etkileniyoruz. Etkilenmemek insani değil ve bu duygu baş edilmesi kolay bir duygu değil, çünkü durum olağandışı. Ancak yapabileceklerimize odaklanmak hepimiz için iyileştirici olacaktır. Çok fazla sorun ve çok fazla ihtiyaç var. Hepsinin birden ortadan kalkmasını ve hepsine birden müdahale etmeyi isteyen kişi paralize olur, harekete geçemez. O sebeple afet bölgesindeki bütün ihtiyaçları sizin giderdiğinizi hayal etmeyin, bir şey seçip harekete geçin. Yapmayı seçtiğiniz şey, en iyi yaptığınız şey olsun.
Sosyal medya paylaşımlarına gelirsek, bazen bu paylaşımlar insana yalancı eylem tatmini veriyor. Afetten etkilenen kişilerle ilgili, yaşamları, evleri, düzenleri alt üst olan kişilerle ilgili sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz hissi ile yaşamaya devam edebiliyoruz. Hâlbuki o rahatsızlık hissi yalancı bir şekilde giderilmese bizi insanlar için bir şeyler yapmaya yönlendirecek. Rahatsız hissetmek itici bir güçtür.
Ek olarak sosyal medya paylaşımının afet kurtulanı kişilere ne hissettirdiğini yüzlerinden, mimiklerinden göremediğimiz için, etkisine dair geribildirimi alamadığımız için farkına varmadan kişilere zarar verme ihtimalimiz yüksek. Sosyal medya paylaşımlarında afet kurtulanının mahremiyeti genelde ihlal ediliyor. Kriz anında kişi kendi sınırlarını korumakta güçlük çeker. Sonrasında karşılaşmak istemeyeceği görüntü kayıtlarını öyle bir anda durdurmayı düşünemeyebilir. Kişilerin kayıpları çok fazla, özellikle itibarını kaybettiğini düşündürecek görüntüler yeni ve afet dışında bizzat bizim yol açtığımız bir kayıp, bir hasar demektir. Hem medya mensuplarının hem de sosyal medya kullanıcılarının afet kurtulanının da mahremiyetini koruma sorumluluğuna sahip olduğunu düşünüyorum.
Umudumuzu diri tutmak için sorumluluklarımızın farkında olup, uzun süreli verebileceğimiz desteklere dair planlamalar yapıp eyleme geçebiliriz ve bunları sevdiklerimizle birlikte, benzer sorumluluk duygusuyla yapabiliriz.
Enkazdan çıkan yakınlarını kaybeden çocuklara yaşadıkları durumlar çocuğun yaşına, gelişimine uygun bir şekilde ve çocuğun güven duyduğu uzun süreli yakın ilişki kurduğu (mümkünse bakım vereni) tarafından aktarılmalı. Bu durumları bir yetişkinin de anlaması ve anlamlandırması oldukça zor. Konu çocuk olunca, karmaşıklıktan daha da uzaklaştırarak konuyla ilgili net, açık, kısa ve basit cümlelerle anlatmak gerekir.
Yaşadığımız şey toplumsal bir travma olduğu için afet dışındaki çocuklar afetin aslında bir parçasıdır, çünkü hepsi bu toplumun çocuklarıdır. Sağlıklı duygusal gelişim, etrafımızda gerçekleşen olaylara uygun tepkiler vermemizi sağlar. Etrafımda büyük bir afet, anormal bir durum varsa her günkü gibi yaşamam hem insani hem de psikolojik açıdan sağlıklı değildir. Bu sebeple izole etmeyi duruma uygun bulmuyorum. Ancak bir yetişkinin dünyası ve bir çocuğun dünyası da bilişsel kapasite, duygusal kapasite ve baş etme yöntemleri bakımından asla denk değildir. Bu konuda ölçülü olmak, kaldıramayacağı sorumluluk duygularının altında ezilmesine engel olmak önemli.
Tüm günü haberler ve sosyal medya ile geçirmek bizi pasifize eder. Onca gürültünün içinde kendi düşüncelerimizin, kendi değerlerimizin sesini duymak zor olur. İzin verin bu rahatsızlık hissi sizi harekete geçirsin. İçinizdeki sesiniz, duruşunuz olsun; başkalarına da içlerindeki sesi hatırlatsın.