Bedenin Sessiz Çığlığı: Duygusal Yükler Ağrıya Dönüşünce / Klinik Psikolog Zeynep Tuba Akay

Halk arasında sıkça duyduğumuz “Ağrın psikolojik.” cümlesi genellikle bir küçümseme iması taşır. Bir uzman olarak, psikosomatik ağrıyı veya psikolojik nedenli bedensel ağrıyı en basit haliyle nasıl tanımlarsınız?
Aslında burada en önemli şey ‘psikolojik ağrı’ dediğimizde, sende ağrı yok, bir şeyin yokmuş demek gibi anlaşılıyor halk arasında ama bedeninizde gerçekte ağrı var, sadece bunun biyolojik bir nedeni yoktur. Bedeninizdeki ağrının nedeni duygusal yoğunluklarınız ve bedenin bununla baş edemeyişidir.
Psikosomatik ağrılar veya hastalıklar dediğimiz şey biyolojik bir neden olmaksızın duyguların sinir sisteminde oluşturduğu aktivasyon nedeniyle bedeninizi koruma sistemi olan otoimmün sistemin bedeninizde bir ağrı oluşturuşudur. Zihnimizde oluşan her düşünce bir duygu oluşturur ve bu duygu zihinden sinir sistemi aracılığıyla bütün bedene aktarılır, duyguyu hisseden bedendir. Ve bazen içinden çıkılmayacak durumlar olduğunda, ağır duygular yaşandığında, belirsizlikler, travmalar vb. beden bunu belli bir yerde tutar ve boşalamayan, harekete geçemeyen bu enerji sinir sistemi aracılığıyla oluşan baskı sıkışma nedeniyle bir süre sonra ağrılar ya da hastalıklar oluşturur. Her duygunun bedende tutulduğu yer farklıdır ve beden enerjiyle harekete ve eyleme geçmek ister ama bazen harekete ve eyleme geçemediğinde bedende sıkışıp kalmış bu enerji sinir sistemi aracılığıyla bu bölgeyi aktive eder, ağrı oluşturur ve bazen de hastalık bile oluşturabilir.
Bu konudaki en büyük ve en tehlikeli yanılgı nedir? Yani, bu ağrılar “hayali”, “abartılan” veya kişinin “kafasında kurduğu” şeyler midir? Yoksa migren veya mide krampı gibi tıbben gerçek ve hissedilir acılar mıdır?
Burada bedenimizde gerçekten ağrı vardır, hayali ya da insanın kafasına kurduğu bir şey değildir, psikosomatik dediğimiz ağrılar sadece biyolojik bir nedeni olmaksızın sinir sistemi ve otonom sistem aracılığıyla oluşmuş ağrılar diyebiliriz. Migren, fibromiyalji, elde ve ayakta uyuşmalar, bilekte sinir sıkışmaları, mide ve bağırsak hastalıklarının %70’i psikolojik kökenli psikosomatik rahatsızlıklar ve ağrılardır. Sinir sisteminin burada oluşturduğu bası nedeniyle gerçekten de belli bir noktada buradaki dokuya zarar vermeye başlar. Ağrılar sinir sistemi aracılığıyla oluşur.
Bir insanın zihnindeki stres, kaygı, üzüntü veya bastırılmış bir öfke, nasıl oluyor da vücudunda gerçek bir fiziksel ağrıya dönüşebiliyor? Bu dönüşümün ardındaki mekanizmayı, hepimizin anlayacağı bir dille anlatabilir misiniz?
Her düşünce bir duygu oluşturur ve her duygu da bedende hissedilir. Kaygı, üzüntü, öfke gibi duygular otonom sinir sistemimizdeki sempatik aktivasyonu yani savaş-kaç sistemini tetikler, bu da vücutta bir alarm gibi algılanabilir, bu sistem hayatta kalma sistemidir. Vücut kendini korumak için sinir sisteminde bir tepki oluşturur. Mesela, öfkede bedenimizde olan durumu anlatalım. Diyelim ki eşinize sinirlendiniz, öfkelendiniz bu sırada bedeninizde belli yerlerde sıkışma olur. Öfke duygusunda bedenimizde daha çok dişlerimizi, kollarımızı, boynumuzu, ensemizi, bacaklarımızı farkına varmasak da sıkmaya başlarız. Beden kendi kendine otomatik bir tepki olarak kendini koruma ve savaşma pozisyonuna alır ve bu bölgeleri basılı ve sıkışık bir şekilde tutmaya başlar. Öfkeyle bir tepki veremediğimizde beden herhangi bir aktivasyona geçemediğinde, bu sıkışma bedende devam eder. Öfkenin sağlıklı bir şekilde boşalımı olmadığında beden sakinleşemediğinde bir süre sonra bu bölgelerde ağrılar oluşmaya başlar. Hatta bu durum tekrar devam ettiğinde sadece ağrı değil, hastalıklar da oluşabilir. Çünkü duyguların sistemi de otoimmün sistemde bedene aynı yerden bağlıdır, vagus sinirinden. Duygular aktif olduğunda otoimmün sistem kendi bedeninizi koruması gereken bir sistemken bu sefer kendi kendi ile savaşmaya başlar.
Sizin deneyimlerinize göre zihin, en çok vücudun hangi bölgeleri üzerinden “konuşuyor”? En sık hangi şikâyetlerle karşılaşıyorsunuz?
Bedenimiz her duygu durumunda başka bir bölge de konuşur. Aslında bazen sözcüklerle söyleyemediğimiz şeyleri bedenimiz ağrılarla ifade eder. Her duygunun bedende tutulduğu yer farklıdır. Mesela, bastırılmış öfkeler çoğu zaman çene sıkmaları, boyun tutulmaları, fibromiyalji, migren olarak karşımıza çıkar. Kaygılar daha çok göğüs bölgesinde mide ve karın bölgesine ağrılar olarak görülür. Üzüntü duygusu ise boğaz ve göğüste ağrılar olarak karşımıza çıkıyor. En çok rastladığım ağrılar, çene sıkması, boyun ağrıları, fibromiyalji, migren diyebilirim.
Herkesin stresi farklıdır. Peki, özellikle hangi tür duygusal durumlar veya kişilik özellikleri bedensel ağrılara daha yatkınlık yaratır? Örneğin, “her şeyi içine atan”, “mükemmeliyetçi”veya “hayır diyemeyen” insanlar daha mı büyük risk altında?
Herkesin stresi evet farklıdır ve hepimiz bu duygusal durumlarla ilgili farklı tepkiler veririz. Her şey içine atan ve hayır diyemeyen insanlar duygularını ifade etmedikleri için biraz önce anlattığımız sistem gereği bedenleri bu yükü dışarıya enerji olarak boşaltamadığında hep içeride bir sinir sistemi sıkışması olarak taşıdıkları için ve bu grup daha fazla risk altındadır diyebiliriz. Mükemmeliyetçiler de aslında bir risk altındadır, her şeyin en iyisini yapmaya çalışırken yine o sinir sistemimizdeki savaş-kaç sistemini tetikler. Ancak mükemmeliyetçiler kendilerini ifade edebilen kişilerdir. Bunlar bazen karşısındaki kişiye de zarar verebilirler yüksek beklentiler nedeniyle.
Hastalarınız genellikle size gelmeden önce nasıl bir süreçten geçiyor? Muhtemelen aylarca, hatta yıllarca doktor doktor gezip, “testlerde hiçbir şey çıkmıyor” cümlesini duyuyorlar. Bu süreç kişiyi nasıl etkiliyor?
Psikosomatik ağrılarla gelen hastalar gerçekten de daha önce bedenlerine sayısız kez tetkikler yaptırmış ama bunlarda hiçbir biyolojik neden bulunmamış kişilerdir. İşin kötü tarafı da ağrılarını da dindirmek mümkün olmamıştır. Bu fiziksel ağrıları da çekmeye devam etmektedirler. Bu süreçte danışanlar, sürekli bu durumun çözümsüz kalması nedeniyle daha çok ümitsiz bir şekilde bize gelirler. İnsanlar artık onlara inanmamaktadırlar. Öncelikle neden bu durumda olduklarını danışana anlatıyoruz. İyileşeceklerine dair ümitle karşılıyoruz onları.
Bir kişi, yaşadığı ağrının altta yatan tıbbi bir sorundan mı, yoksa psikolojik bir tetikleyiciden mi kaynaklandığını nasıl ayırt edebilir? Bize ipucu verebilecek işaretler var mıdır?
Bir kişi yaşadığı ağrının altında yatan tıbbi bir neden mi yoksa psikolojik bir neden mi olduğunu ayırt etmek için önce mutlaka biyolojik bir tetkikten geçmek zorundadır. Yapılacak biyolojik tahliller muayeneler sonrasında buna karar verebiliriz. Bize ipucu veren bazı belirtiler olsa bile yine de burada bir şey atlamamak adına biz yine bir tahlilden geçmelerini, muayeneden geçmelerini öneriyoruz. Çünkü bazen beyinle ilgili sinir sistemi ile ilgili birtakım problemler nedeniyle de bu ağrılar yaşanabilir. Mesela, panik ataklarda çok ipucu verecek işaretler olsa bile yine de burada kalp krizi geçirmediğini danışanın çoğu zaman anlayabiliyoruz ama yine de karşımızdaki kişinin hayatı söz konusu olduğu için önce tıbbi kontrol diyoruz. Ama panik atak çok kez yaşanmış ise, artık o zaman diyoruz ki “Tamam, artık doktora gitmeyin, panik atak yaşıyorsunuz, bu yaşadığınız kalp krizi değil.”
Bu durumu yaşadığını fark eden birinin atması gereken ilk sağlıklı adım nedir?
Hiçbir biyolojik nedeni olmaksızın sağlık problemleri devam eden, ağrıları devam eden kişilerde önce düşünce sistemini anlamaya çalışmamız gerekir. Kişi, zihninde dönüp duran ve halledemediği şey ne, önce bunu fark etmesi gerekiyor. Zihnime takıp durduğum, düşünmekten kendimi alamadığım, öfkelendiğim, üzüldüğüm kaygılandığım şey ne? Çünkü aslında duyguların bedenimizden gelip geçme süresi 1 dakikadan fazla değildir, ama biz sürekli devam eden düşünceler aracılığıyla duygumuzu, dolayısıyla bedenimizdeki sinir sistemimizi sürekli aktif bir halde tutuyoruz. Daha sonra da kişi, bu sorunu çözmek üzere bir profesyonelden yardım ve destek almaya karar vermelidir.
Terapi sürecinde ne yapıyorsunuz? Terapinin bu bedensel belirtileri ortadan kaldırmadaki rolü tam olarak nedir?
Beden odaklı terapi sürecinde danışan bize geldiğinde öncelikle hikâyesini alıyoruz. Ne zamandan beri ağrıları var? Bu ağrılar hangi olaylar sonrasında başlamış, onu etkileyen sinir sistemi üzerinde aktivasyon oluşturan durumları anlamaya çalışıyoruz. Sonrasında danışana bedenini nasıl regüle edeceğini öğretiyoruz. Nefes alma, verme ve nefes teknikleri ile bedeni rahatlatmayı öğretiyoruz. Bedenini yatıştırmayı öğretmek ilk adımımız, sonrasında sınırlarını, kendini ifade etmeyi, öfkenin sağlıklı regülasyonunu ve geçmiş travmalarını çalışıyoruz.
Terapi dışında, kişinin kendi kendine uygulayabileceği, ağrıyla başa çıkmasını kolaylaştıracak yöntemler var mı?
Terapi dışında kişinin kendi kendini yatıştırmak için uygulayabileceği şeyler var, yavaşça nefes almak ve vermek. Bedeni en önemli yatıştıran şeylerden biri de nefesimizi yavaşlatmaktır. Bedenimizde sıkışan yerleri fark etmek, onları açmak, gevşetmek ve en önemlisi tabii ki beden farkındalığı.
Bu durumu yaşayan birinin ailesi veya arkadaşları ona nasıl destek olabilir? Söylenmemesi gereken o “klişe” cümleler nelerdir? Örneğin, “Kafana takma, geçer.” demek neden işe yaramaz?
Psikosomatik ağrıları olan ya da psikosomatik hastalıkları olan bir hastanın ailesi ve arkadaşları öncelikle, onu anlamalı, ağrıların gerçek olduğunu bilmeli ve onu dinlemelidir. Duyguları ile ilgili yaşadıkları ile ilgili çözemedikleri şeyleri ilgi ile dinleyebilmek, anlayabilmek önemli. Kişi zaten kendi problemini kendisi çözmelidir, çözecektir de, önemli olan zorluk yaşayan birini anlamak, anlayış göstermek ve onun yanında olduğumuzu hissettirmektir.
Son olarak, bu röportajı okuyan ve “İşte bu benim!” diyen binlerce insana ne söylemek istersiniz? Onlara umut verecek ve harekete geçmelerini sağlayacak kapanış mesajınız ne olurdu?
Hepimizin yaşamda yaşadığı birtakım zorluklar olabilir. Çocukluğumuzda annemizden, babamızdan, sonra da eşimizden alamadıklarımız gibi geçmişte eksik kalanlar ve gerçekleşmeyen beklentilerimiz, sürekli kafamızda dönüp durmaktadır. Geçmişin o kafamızda dönüp yankılanan sözcükleri bedenimize, duygular ve ağrılar olarak yansıyacaktır. Öncelikle problemlerimizi anlamak, fark etmek; sonra bu problemleri konuşabilmek, çözmeye çalışabilmek çok önemli. Ve bedenim ağrılarla bana ne söylemek istiyor, bunu da anlamaya çalışmalıyız. Çünkü zihnimizin tuttuğu kayıtlar vardır ama bedenimizin tuttuğu kayıtlar zihnimizin tuttuğu kayıtlardan çok daha güçlüdür. Bedenimi anlamaya çalışmak, yaşamımı bedenimle, duygularımla bir bütün olarak yaşamaya çalışmak, kurban rolünden çıkmak. Değişimin, umudun her daim mümkün olduğunu unutmamak ve bununla çözümü aramak çok kıymetli olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir