Anneliği “kadının fıtrat kodu” olarak tanımlıyorsunuz. Bir yaradılış unsuru olan anneliği çok özel kılan fıtri vasıflara dair neler söylenebilir?
Öncelikle “Annelik İbadettir” kitabım vesilesiyle sizlerle olmaktan dolayı büyük bir mutluluk duyuyorum. Satırlarım vasıtasıyla sizlerle buluşmak Yaradanımın bana en büyük armağanlarından. Bir diğer ve en önemli armağanı da anneliğim. Çok şükür ki Rabbimiz, bedenimizi adeta bir üretim fabrikası kılarak bir insanın yaratılışı ve gelişimi için burada muazzam bir sistem inşa etmiştir. Bu sistemi kurarken benden istediği doğurmaktır. Ve sadece bu nedenle dahi biz kadınların mayasına işlediği, fıtratımıza kodladığı anneliği alelade bir iş değil, fevkalade bir görev bilinciyle yapmamız elzemdir. Zira beni değerli kılan Rabbimin benden isteği “bir tane daha yapmaya karar verdik, kardeş istiyor, bakalım tatil dönüşü düşüneceğiz” hadsizliğiyle gerçekleştireceğim basit bir doğurma eylemi değildir. Doğurmak ki hedefimiz yaratılış sırrımızı idrak etmek, kendimizi Rabbin nazarıyla tanımak; Allah’a kulluk yapacak, ümmetin parlayan güneşi olacak, topluma fayda sağlayacak nesiller yetiştirmektir.
Bununla birlikte tüm annelerin şahit olduğu üzere, annelik yirmi dört saat hiç bitmeyen bir hizmettir. Özellikle yaşamın ilk yıllarında çocuklarımızla iç içe, gece gündüz, sarmaş dolaş bir hayat sürmemiz gerekiyor. Emzirmek, uyutmak, temizlemek, ninnilerle sarıp sarmalamak, ilk adımlarını karşılamak, ilk sözcüklerine övgüler yağdırmak, krizlerine güvenli liman olmak, hatalarını telafi etmenin yollarını öğretmek, oyunlar oynamak, her anlamda hayatın içinde doğru rol model olmaya çabalamak anneliğin zorunlu, bitmeyen ve elbette kalbî görevleri arasındadır. Bizler duygusal, ruhsal, fiziksel ve bilişsel olarak evlatlarımızın doyum kanallarıyız. Elbette bu minvalde babalarla sahada omuz omuza, kol kola olmamız elzemdir. Fakat konumuz annelik, neden sadece annelere bu yükü yüklüyorsunuz serzenişlerini şimdilik rafa kaldırabiliriz. Konumuza dönecek olursak gündelik hayatın koşturmacası, duygusal yoğunluğu içerisinde çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılamak için her zaman hazır ve nazır olmamız, her “anne” diye seslenişine mutlulukla şefkatle cevap veriyor olmamız kolay değildir. Biz anneler de neticede etten kemikten oluşan, duyguları olan insanlarız, robot değiliz. Keyfimizin yerinde olmadığı, canımızın sıkıldığı, kafamızın takıldığı, enerjimizin kalmadığı anlarımız elbet vardır. Fakat mucizevi bir şekilde ne kadar uykusuz, yorgun, mutsuz dahi olsak konu evlatlarımız olduğunda sağlıklı bir anneysek eğer kolları sıvamaktan geri durmayız. Bizi başıboş bırakmayan, bizleri destekleyen, kuvvet veren Rabbimin lütufları sayesinde. Rabbimiz, Havva annemizden bu yana taşıdığımız fıtri heybemize şefkati, merhameti, letafeti, zarafeti de ekleyerek anneliğimizi kolaylaştıracak yardımcı güçlerle bizi donatarak, düşsek de evladımız için kalkmayı bilen anneleri ortaya çıkarıyor. Bize de fıtratımızla el ele ilerlemek, ailemizin her iki cihan saadetini korumak için araştırmak, öğrenmek ve hayatta tatbik etmek kalıyor.
Annelik sürecini, ilk durağında “eş seçimi” olan bir yolculuğa benzetiyorsunuz. Sizce bu eş seçimi ciddiyeti ile annelik bilinci ve farkındalığı arasında ne tür kriterlerin belirleyici olması önemsenmeli?
Annelik meşakkatli, uzun, bitmek bilmeyen bir yolculuk. Ve bu yolculuğun şüphesiz en ideal yol arkadaşı da bir çocuğun hayatının mihenk taşı, diğer rol modeli kıymetli eşlerimiz. Bu yüzden eş seçimini yaparken kriterlerimiz arasında ebeveyn seçimi başlığının da olması gerekliliktir. Zira evlilik kararı uzun vadede nesilleri de etkileyecek olan hayatî bir meseledir. Elbette ilk etapta fiziki uyuşma, hayat şartlarının ve amacının ortaklığı, aynı hayallere baş koymak seçenekleri sıralanabilir. Fakat salt “Malı, mülkü, tahsili yerinde. Daha iyisini mi bulacaksın?” telkini yetersiz ve tehlikelidir.
Eş seçiminin ebeveyn seçimi olduğunun bilinciyle hareket eden bir kadın uzun vadede görecektir ki bundan daha iyi bir karar ve kriter olamaz. Ebeveyn seçimi kriterimiz nedir peki? Çocuk sevgisini kalbinde taşıyan, çocuğa empatik yaklaşabilen, çocuğa merhamet duyan, çocuk dostu ebeveyn olmaya aday bir eş seçimi yapılmalıdır. Çocuklarımızın sosyal ve psikolojik kişilik yapıları üzerinde genetik faktörlerin kuvvetli bir etkisi vardır. Yine temiz bir soy, yetiştiği ailenin tutum ve davranışları da evlilik hayatımızda sıklıkla şükredeceğimiz vasıflar olacaktır. Allah’ın huzurunda ve Allah’ın rızası için kurulan yuvalarımızda birbirimizin kusurlarını, hatalarını, endişelerini kucaklayacağımız, birbirimize ipekten elbise olacağımız müstakbel eşlerimizin Kur’an’ın emirlerini ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetlerini içselleştirmesi, hayatını bu yönde tanzim eden iman ve ibadet eksenli bir eş olması önemlidir. Kur’an ve peygamber ahlakıyla kuşanan eş zaten özü sözü bir, güvenilir, yardımsever, empatik, uyumlu bir eş ve ebeveyn olacaktır. Rabbini bilen, Rabbini seven, Rabbini anan, imanını hayatı için ölçü yapan eş Efendimiz’in (s.a.v.) “Sizin en hayırlınız hanımlarına karşı en iyi davranandır.” hadisi gereğince eşini Yüce Allah’ın emaneti bilip saygısını, sevgisini, ilgisini, desteğini eşinden esirgemeyecektir. Yine imanlı bir aile kurmak amacıyla yola çıkan bizler için, müstakbel eşin, maişetini helal yollardan temin etmesi de önemlidir. Hiç şüphesiz eşinin gözyaşlarını eliyle silen bir peygamberin ümmeti olarak, bir annenin çocuklarını sinesinde huzurla, mutlulukla uyutacağı ortamı sağlayacak olan kişi ‘babadır’.
Müstakbel eş sizi bir hizmetkâr, çocuklarına bakıcı nazarıyla yaklaşan, elinden telefon düşmeyen, dava adamı(!) olarak işinin ve gündeminin yoğunluğundan dem vurup ailesine ayıracağı vakti zul gören, yaptıklarınızı takdir etmek bir yana “Bütün gün ne yapıyorsun ki zaten!” diye aşağılayan değildir. Peygamberlik gibi zorlu bir görevi üstlendiği halde hanımlarının gönlünü hoş tutan, elbiseni yamayan, hamur yoğuran, ayakkabısını tamir eden, koyunlarını sağan bir ümmetin üyesi olduğunun bilinciyle eşine, ailesine destek olmaktan gocunmayacak kişilere ihtiyacımız var bizim.
Kısacası, hedefimiz imanlı kalbi, secdeye koşan hali, ümmetin parlayan güneşi olacak evlatlar yetiştirmekse eş seçimimizde de manevi hayatın örtüştüğü, gönüllerin uyuştuğu, ahlaki vasıfların göz doldurduğu, birbirimizin kusurlarını örtecek elbiseler olabileceğimiz ve çocuklarımızın hayatına doğru rehberlik edeceğine inandığımız imanlı ve ahlaklı bir eşle hayatımızı birleştirmenin yollarını aramalıyız.
Anneliğe niyetlenen bir hanım, henüz ana rahmine dahi düşmemiş müstakbel yavrusu için neleri göz önünde bulundurmalı, ne tür manevi hazırlıklar yapmalı?
Allah-u Teâla benden nasıl bir annelik bekliyor, çocuk eğitiminde önceliklerim neler olmalı? Allah’ın rızasını mı gözeteceğim yoksa dünyevi hayatı için deli divane mi olacağım? Yeter ki mesleğini eline alsın, kariyer yapsın, maddi açıdan rahat etsin diye mi koşturacağım? Yoksa Allah’ın emirlerini yerine getiren, manevi yaşantısıyla Müslümanlığın aynası olabilecek, salih bir evlat mı yetiştirmek istiyorum? Bu noktada anneliğe niyet eden bir hanım, amellerin niyetlerden daha hayırlı olduğunu salık veren bir dine mensup olarak niyetlerini gözden geçirmeli ve niyet tazelemesi yapmalıdır. Sonrasında çocukluk yaralarını, geçmişten gelen travmalarını, ruhi sarsıntılarını, evliliğinde kalbini yoran pürüzleri, gelecek hedeflerini masaya yatırmalı, çocuk olunca hepsi düzelir cahilliğini bir kenara bırakıp gerekirse bir uzmanla ruhunu, evliliğini tedavi yoluna başvurmalıdır. Zira çocuk olunca hiçbir şeyin düzelmeyeceği gibi, sesini kıstığımız içimizdeki çocuk ayaklanacak, eşlerin bir arada geçireceği süre sekteye uğrayacak ve halının altına süpürdüğümüz sorunlar ayyuka çıkacaktır. Manevi anlamda da kendimizi bir süzgeçten geçirerek eksik gedik yaptığımız ibadetlerimize çekidüzen vermek, hayatımızda Allah’ın saatine -namaz saatlerine- göre bir rutin oluşturmak, Rabbi hatırlatan sosyal bir çevre içinde var olmak, yoksa oluşturana kadar geçici yalnızlığı tercih etmek, helal dairede yaşamaya özen göstermek ve elbet İkra ümmeti olarak ebeveynliğimizi sağlam bir temel üzere oturtmak, yeterince iyi ebeveyn olabilmek, evlatlarımızın manevi binalarını inşa etmek için dinî ve pedagojik manada okumalar yapmak, seminerlere katılmak ve şüphesiz ellerimiz karıncalanıncaya kadar dua etmek önemlidir.
Çocuğun manevi eğitiminin anne rahminde başlaması ne demektir?
Kutsal emanetimizi layığıyla taşımak, sağ salim büyütmek için birtakım tedbirler almamızı gerekli kılar. Yediğimize, içtiğimize, söylediklerimize, dinlediklerimize, izlediklerimize, ibadetlerimize tüm helal ve haramlara her zamankinden daha fazla dikkat etmemiz gerekir. Çünkü kendimizden başka bir canlıyı da helal dairede ve imanî ölçülerle büyütme zorunluluğumuz, sürümümüze yüklenmiştir. Abdülkadir Geylani “Kadının hamilelik alametleri ortaya çıktığında şeytanın dünyaya gelecek olan çocuğa zarar vermeye fırsat bulamaması için anne ve baba yiyecek, içecek, gıda ve diğer ihtiyaçlarını haramdan, şüpheli şeylerden uzak tutmalıdır. Bu suretle doğacak çocuk ana babasına itaat eder, ihsan ve iyilik üzere bulunur.” tavsiyesi anne rahminden itibaren terbiyenin başladığına işaret eder. Embriyoloji uzmanları da yaptıkları araştırmalar neticesinde bebeğin ana rahminden itibaren annenin duygusal ve ruhsal durumundan sinirler yoluyla etkilendiğini tespit etmişlerdir. Kısacası evladını İslami dairede sağlıklı bir şekilde yetiştirmek isteyen anneler, helal ve harama azami derece dikkat edip haram maişetle elde edilen, sağlığa zararlı katkılı yiyecek ve maddelerden korunması gerektiği gibi duygusal ve ruhsal problemlerini de çözüme kavuşturarak hem kendi sağlığı hem de evladının gelişimi için ifrat ve tefrite meyletmeyen bir hayatın neferi olacaktır.
Doğumdan sonra da “3S tesiri; annenin sütü, sevgisi, sözleri”; içinde biyolojik, psikolojik ve tüm yaşama tesir eden yönleri olan güçlü tesirler… “Cennet annelerin ayakları altındadır.” hadisine layık olmak açısından konuyu değerlendirir misiniz?
Dokuz ay boyunca nice zahmetle taşıdığımız, binbir sancı ve acıyla doğurduğumuz evlatlarımız doğar doğmaz yine dünya nimetine, dünyadaki ilk helal lokmalarına da anneleri sayesinde kavuşurlar. Daha yeni doğum yapmış, felç olmuş bedeniyle, ağrıyan dikiş yerleriyle evladını doyurmanın derdine düşer bu sefer de. Taklit edilemeyecek nice devayı barındıran anne sütüyle çocuğunu buluşturmak için dişini sıkar adeta. Evlat, içeriği hâlâ çözülemeyen bir devayla karnını doyururken, sinede her uyuyuşunda anne sevgisini, şefkatini, güveni de yudumlar. Gece gündüz saatlerce emziren annenin, sabırlı bekleyişine kalbinden süzülen sözleri, duaları, temennileri de sıralar. Yeri gelir bir damla uykuyla kolik sancılarını dindirir. Uykusuz gecelerin sabahında bir damla daha emsin diye koltuk köşelerinde iki büklüm bekleyiverir. Bir düşünelim. Rabbim anneye eşdeğer, anne kadar fedakâr ve şefkatperver birini yaratmış mıdır? Hayır. İşte bu hadisle de Peygamber Efendimiz (s.a.v.) anne hakkının başımızın üzerinde yeri olması gerektiğini, annenin evladından razı olduğu takdirde evladın cenneti kazanabileceğini müjdeliyor. Annenin çocukları üzerinde herkesten fazla emeği olduğunu takdir eden Rabbim bizlerden evvela kulluk görevlerimizi yerine getirmemizi, sonrasında ise annelerimizin hakkını gözetmemizi, gönüllerini hoş tutmamızı, saygıda kusur etmememizi istiyor. Ne büyük bir muştu! Görüyor, biliyor, tanıyor. Canımızdan can, kanımızdan kan verişimize şahit. El hamd. Evlatlara da cenneti kazanmak için annelerine iyi davranmak, güzel söz söylemek, onları azarlamamak, “Rabbim küçükken onlar beni nasıl yetiştirdilerse, şimdi Sen onlara (öyle) rahmet et.” diyerek dua etmek ve Allah’ın izniyle cennetin kapısını aralamak düşüyor.
Yeni dünya düzeninin va’z ettiği ve anneliği fıtri mecrasından uzaklaştıran süreçler, anneyi de çocukluğu da doğallıktan ve fıtri doyum, deneyim ve ilgilerden mahrum bırakıyor. Anne ve çocuk ne olmalıydı? Bu şartlarda ne olabildi? Annelik yoluyla gerçekleşebilecek manevi beklenti ve sorumluluklarımız açısından konuyu değerlendirebilir miyiz?
Anne gitti ve evler döndü yazlık otellere,
Anne gitti ve sular buruştu testilerde,
Artık çamaşırlar yıkansa da hep kirlidir.
Herkes salonda toplansa da kimse evde değildir
Bir vakitler anne açarken kapıyı,
Şimdi kimse yok kapayacak kapıyı
Sorunuz Sezai Karakoç’un bu dizelerini doladı dilime.
Rabbim bu dünyaya benim elimle bir fidan dikmeyi istediyse o fidanı varlığımla doyurmak, yetiştirmek, korumak zorundaydım. Anne ve çocuk etle tırnak gibi, göz göze, koyun koyuna, ekmek gibi su gibi birbirlerine her ihtiyaç duyduklarında “o anda” raks etmelilerdi. Fakat yeni dünya düzeninde anne ya hiç tanımadığı iki ayda bir değişen bakıcıların eline ya kreşin eline ya da artık hayatın yükünü omuzlamaktan yorgun düşmüş anneanne ve babaannelerin eline bırakıyor. Rabbim, DNA’mıza annelik kodunu işlemişken, bedenimize, gönlümüze, evimize, hayatımızın merkezine cennet biletlerimiz “evlatlarımızı” yerleştirmişken hangi mevki, hangi terfi, hangi kariyer hedefi beni istidadıma uygun annelik vazifemi gerçekleştirmekten alıkoyabilir? Rabbim günü geldiğinde evlatlarım için benden hesap sormayacak mı? Gelip geçici nefsani arzular için annesine hasret evlatlar büyütmeyi nasıl göze alabiliriz? İşe geç kalacağım, yöneticim kızacak, iş arkadaşım beni ekarte edecek zorunlulukları ve hırsıyla ayaküstü emzirmeler, yapay bir biberonla sağılmış sütü vermeler, sabah mahmurluğuyla anne seslenişine şahit olamamalar, kucağa alışmasın diye iki kuru öpücüğü layık görmeler… Çalışma koşullarından kaynaklanan stres, tahammülsüzlük ve yorgunluk evde sağaltılır. Bütün gün annesini özlemle bekleyen yavruyu kucaklamak, öpücüklere boğmak varken anne negatif söylemler ve mutsuz bir ifadeyle yemek ve temizlik işleriyle ilgilenmeye başlar. Tüm bunlar aslında kadında vicdan yükü olur ve gün gelir bu yükün altında kalır.
Bu yüzden eğer bir ihtiyaç ve zorunluluk yoksa bir çocuğun gelişiminde altın çağ olarak kabul edilen 0-6 yaş dönemi kapitalist düzenin gereği ve bencil hedefler neticesinde ehil olmayan ellere bırakılmamalıdır. Burada altını çizmek istediğim nokta şudur. Kastettiğim “kadın çalışamaz, evinde oturmalıdır” mantıksızlığının ötesinde ev hanımlığını, eşliği, anneliği köle kabul eden fakat sırf kariyeri için emir altına girmeyi şeref sayan kadınlarımızadır. Bir anne evladını kendi donanımı ve terbiyesi ile yetiştiremedikten sonra alınan eğitimlerin, sahip olunan diplomaların ne önemi kalır ki? Nitekim çocuğun ahlaki gelişimini, eğitimini haram helal ayrımı yapmayan, okuma yazma bilmeyen ve kendini geliştirme adına harekete geçmeyen, tüm gün televizyon karşısında ömrünü heba eden bakıcılara teslim etmek ne kadar mantıklıdır? Bununla birlikte çalışma zorunluluğu olan hanımlar için güvenli bağlanmanın sağlandığı ilk iki yıl veya hiç değilse ilk 6 ay bebeğinizle beraber olmanız, sonrasındaysa birincil bakım verecek olan kişiyi seçerken sizinle aynı ahlaki değerlere, maneviyata, kurallara, yaşantıya sahip olmasını hedeflemek olmazsa olmazlarınızdır. Birincil bakım verenle güvenli bağ kurmasına, bakım verenin değişmemesine, işten geldikten sonra da birebir nitelikli zaman geçirmeniz de sağlıklı gelişim için önemlidir.
Bugün şiddetin, istismarın, ahlaksızlığın kol gezdiği coğrafyamızda küçümsenen annelik vazifesi esasen insanlığın ve toplumun temelini sağlamlaştıran inançlı, ahlaklı ve sağlıklı bir nesil yetiştiriciliğine imkân sağlayan madden ölçülemeyecek değerli bir yatırımdır. Eğer ben anneliğime ibadet kıymeti verip cennet biletimi yakmak istemiyorsam Rabbin rızasını gözeterek, gecesini gündüzünü salih bir evladın ahlakını inşaya, ruhunu işlemeye adamalıyım. Anne ve çocuğu her iki tarafı da hayat boyu yaşayacağı eksiklerle mutsuz edecek “Çocuk da yaparım, kariyer de” safsatasına sarılmak, haz ve hız çağında çocuklarımızı telefonun, tabletin, ilgisiz ve bilgisiz bir bakıcının eline bırakmak kendi himayemizdeyken Hz. Ali timsali olacak, Hz. Hatice annemizin izinde gidecek evlatlarımızı zayi etmekten öteye gitmez. Değişen dünya düzeninde evlatlarımızın bizlerin koşulsuz sevgisine, ilgisine, rehberliğine daha fazla ihtiyacı var. Gelin evlatlarımızın altın çağlarında yanlarında olup İslami yaşantımızla, ahlakımızla, donanımımızla ışıl ışıl parlayan bir ayna misali onların gönül hanelerinde hareler yandıralım. Bilelim ki bin bir emekle ilmek ilmek ektiğimiz evlat tohumlarını hamdolsun nidalarıyla biçmek, hesap günü alnımız ak bir şekilde Allah’ın huzuruna çıkmak, evlatlarını ihmal etmeyen annelerin mükâfatıdır.