Kendinin Farkında Olmamak Bir Zafiyettir / Halime Alçay

İnsanın varlığı ile dünya kıymet kazanmış. Dünyanın gelişmesi, insana lütfedilen kudret ve anlayış ile her geçen zaman artarak devam etmekte. İnsanın ilim, fen, bilime olan ilgisi, kabiliyeti, gayreti ile dünya içindeki eşya, maden, taş, toprak, hava, su… bir oyun hamuru misali yine insanın eliyle şekilden şekle girmiş/girmede.
Yaptığı çalışmalarla var olan misaller üzerinden keşiften keşfe koşturan bir maharet. Var olan misaller üzerinden diyoruz çünkü misali olmayan bir şeyi yapacak kudreti de yok insanın. Teknolojik icatlara baktığımızda bunu anlıyoruz. En gelişmiş teknolojinin bile temeline indiğinizde yaratılmış bir varlıktan esinlenildiğini görürüz.
Yani dünyanın, eşyanın, maddenin potansiyeli bir bakıma bu potansiyeli fark eden insan eliyle ortaya çıkarılıyor. Ve bu insanların sayısı da oldukça az aslında. Hakikaten dünyanın gelişim sürecine en başından beri baktığımızda, bu sürece katkısı olan insanlar yaşadıkları devrin nüfusuna kıyasla çok azlar. Zaten herkesin de mucit olması gerekmez.
Lakin insana verilen farkındalık yeteneği sadece dünyanın potansiyelini anlayabilmek ile sınırlandırılmamıştır. İnsanoğlu kendisinin de kâşifidir. Başka bir deyişle kendisinde olan potansiyeli fark etme kabiliyeti yani farkındalık her insanda vardır. Olmasa idi teknik anlamda insanın terakkisi de mümkün olmazdı.
Çünkü farkındalık insanın kendisini tanımasına yol açan müthiş bir kabiliyet. Olumlu ve olumsuz yönlerini bilmeyen bir insanı düşünün! Ne kendini geliştirebilir ne de negatif yönleri ile mücadele edebilir.
Bu minvalden baktığımızda kendinin farkında olmamak zafiyet aslında. Zafiyet çünkü fark edemediğimiz, özellikle negatif yönlerimiz birbirimizle kavgalara, geçimsizliklere temel oluşturmakta. Sonuç ise mutsuz, huzursuz, verimsiz insanlar güruhu. Ve ne yazık ki birçok ömür bu zafiyetle tükenip gitmiş/gidiyor.
Mesela öfke, korku, stres, panik hallerinde insanın birçok kötü özelliği ortaya çıkabiliyor.
Diyelim ki gergin bir ortamdasınız ve muhatabınıza öfkelendiniz. Ve o öfke ile geçmişte yapılan hatalardan tutun da karşınızdaki ile ilgili başkalarının düşüncelerini, rahatsızlıklarını dahi ortaya döktünüz. Taşan sabır ve artık ne olacaksa olsun modu.
Böyle durumlarda haklılığı daha fazla olan sizseniz dahi, haksız durumuna düşmeniz işten bile değildir. Buradaki en büyük açmaz ise kişinin kendisinin farkında olmamasıdır. Şayet olaylara adil ve dürüstçe dışarıdan baksanız, orada konuşan sizin yerinizde, yaşanan bir duygu durum değişikliğinde başa kakmaya hazır, güvenilmez, lâf taşıyabilen, fitneci, mesafeli davranılması gereken bir insan olduğunu görürsünüz.
Evet, bir öfke patlaması ve ortaya dökülen bir sürü kötü huy. Dediğimiz gibi farkındalık sahibi iseniz muhasebenizi yapar mücadeleye koyulursunuz. Yok, değil iseniz bu böyle devam eder gider.
Tabii iç dünya ile özellikle kötü huylar ile yüzleşmek kolay değildir. Ama kendi ile yüzleşebilen, kendini tanır. Kendini tanıyan ise nerede neyi nasıl yapması gerektiğini daha iyi bilir. Zorlansa bile kendi kontrolünü ele alır. Duygularını, düşüncelerini, fiillerini kontrol edebilmeyi öğrenir.
Farkındalıkla gelen bu kontrol, bizim iyi huylarımızı geliştirme, kötü huylarımızla mücadele stratejimizdir aslında. Örneğin korktuğunda kendi menfaati için yalan söylediğini fark eden biri, korku duygusunu kontrol ederek yalancılık huyu ile de mücadele etmiş olur aynı zamanda.
Merhametli ama tembel birini düşünün! Sırf tembelliğinden dolayı, merhamet ettiği halde yapabileceği iyiliği yapmaktan kaçınıyor. Böyle bir merhametin ne faydası olur? Ancak tembelliğini kontrolü altına aldığı halde, merhameti daha da anlam kazanır.
Hemen her şeye alınan insan tiplerine bir bakın. Çoğu, niye bu kadar alınganım diye sorgulamaz bile. Sorgulamak bir yana, hassas olduklarını düşünüp kendilerine hassas davranılmasını isterler. Aksi durumlarda kırılır, küserler. Ama kendilerine dönebilseler alınganlıklarının altında bencillik duygusunun yattığını görmeleri zor olmaz sanırım.
Her zaman kontrolün kendisinde olmasını seven ve etrafındakileri bir şekilde organize etmeye çalışan insanlarla karşılaştınız mı bilmem. Diğerlerinin duygu ve düşüncelerini, isteklerini önemsemediklerini fark etmediklerinden her şeyi kendilerine göre sevk ve idare etmeye çalışırlar. Kırılmasından korktukları için yakınlarının genelde idare ettikleri böyle birinin başkasına tabiri caizse saldırısına tanık olmuştum. Dâhil olamadığı bir organizasyonun müdahili oldu ve eskilerin tabiri ile ortalığı yıktı geçirdi. Sonuç: kul hakkı.
O halde farkındalık, bizim olmazsa olmazlarımızdan.
Haset, kibir, zulüm ve daha birçok kötü ahlak. İnsanın farkındalığı arttıkça hem kendisi hem de etrafındakiler için yıpratıcı olan düşünce, duygu ve fiillerin sonuçlarından kurtulması kolaylaşır. Kendisine saygısı, saygınlığı artar. Sosyal ilişkileri, maneviyatı güçlenir. Hedeflerine ulaşmada, farkındalığı olmayan insanlara nazaran başarısı daha fazla olur. Mesela hedeflerine Allah’a dost olmayı koyan veliyullaha baktığımızda farkındalıklarının ne kadar yüksek olduğunu ve bu uğurda çok sancılı süreçlerden geçseler de ömürleri boyunca çizgilerinden şaşmadıklarını görürüz. Ki hakiki başarı da budur herhâlde.
Allah’a emanet olunuz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.