Ergen ve Duyguları / Naciye Polat


Biliyor musunuz ben gencim… Yaşım daha 13–14, belki 15 belki ama gencim işte… Çocukluktan çıktığımı fark ediyorum. Nasıl mı? Artık bedenim değişiyor, sesim farklılaşıyor. Geçen yıl giydiğim kıyafetlerim artık olmuyor. Etrafıma bakıyorum; ilkokulda beraber okuduğum arkadaşlarım da bir farklı geliyor gözüme. Yani bir tek ben değişmemişim.
Ne kadar tuhaf, bedenimde ve iç dünyamda yaşadığım şeyleri bir tek ben yaşıyorum zannediyordum. Oysa benim gibi olan kaç çocuk varmış. Pardon çocuk mu ama artık ben çocuk değilim ki… Hani ne diyorlardı ona, “ERGEN”. Evet, bu dönemde kavram olarak benim için anlam ifade eden bir kelime “ergen”. Yani değişmenin, büyümenin bir aşaması. Ama gerçekten zormuş. Daha doğrusu tuhaf bir his. Geçen, bir yerde bir yazı okumuştum; “Hayatta en zor şey ergen olmaktır. Ama bundan da zor olan o ergenin anne-babası olmak.” yazıyordu. Gerçekten annem-babam için benim ergen olmam zor mu? Evet, olabilir galiba… Çünkü geçen akşam, babam “Bizim çocuk daha asabi galiba, bir sorunu mu var?” diye anneme soruyordu. Annem ise “O artık çocuk değil ki ergenliğe giriyor.” demişti. Babam “O kadar büyüdü demek ha!” dedi. Evet babacığım ben büyüyorum. Ah babacığım, seninle paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki. Benimle daha fazla vakit geçirmeni isterdim.
Bu dönem bana yarı aydınlık yarı karanlık tünelden geçiyormuşum hissi veriyor. Aydınlık tarafından geçerken “Dünyada ne kadar çok şey varmış, vay be!” dedirten; algılama hissimin kuvvetlendiğini fark etmem… Ve dahası internet denen, eğri ve doğrunun, yalanın yanlışın birbirine karıştığı, kız erkek ilişkilerini sınırsızca tarif eden bir dünyaya kolayca ulaşmam… Beynim karışıyor. Neyi düşüneceğimi şaşırıyorum. Hangisi daha doğru olan, kestiremiyorum. “Chat” yapmak, saatlerce internette oyun oynamak çok zevkli. Ama beni mutsuz eden bir şeyler var…
Bir de evdekilerin sürekli bana karışması. Sürekli kendi istedikleri biçimde davranmamı beklemelerinden, bunu uygulamamı istemelerinden sıkılıyorum. Bana sorsalar “ne istiyorum” diye, belki daha kolay anlaşabiliriz. Yani benim de fikirlerim var. Ben de düşünebiliyor ve akıl yürütebiliyorum. Evet, büyüklerim kadar tecrübem, bilgim yok ama tecrübe yaşanarak öğrenilir. Ben her şeyi doğru-yanlış demeden yaşamanın kesinlikle doğru olduğunu savunmuyorum. Ama benim de kendi isteklerimin olduğunu bazen haykırmak istiyorum. Biraz karmaşık cümleler kurdum galiba. Anlamanızı beklemiyorum. Yani anneciğim-babacığım anlamanızı istiyorum ama ne bileyim işte, sizi üzmek de istemiyorum. Bu tünelden bir an önce çıkmak istiyorum. Yani size ihtiyacım var…
Etrafımda kötü işlere bulaşan arkadaşlarım var. Yani sigarayı merak edip içen, “bir biradan bir şey çıkmaz” deyip üst sınıflardan çocuklarla arkadaşlık edenler var. Ben de sigarayı merak ettim. Hani büyük adamlar içiyor ya. Bir de bacak bacak üstüne atıp sigara ellerinde pek havalı oluyorlar. Hani özenmiyor değildim de… İtiraf ediyorum. Bir tane içtim. Ama pek hayal ettiğim gibi bir şey değilmiş. Daha doğrusu ne tadını anladım, ne de kendimi büyük adam gibi hissettim. Sigarayı içime çekince boğuluyorum sandım. Yok, bunun için merak edilecek bir şey değilmiş. Hem şimdi televizyonlarda gösteriyorlar sigaradan kanser olanları, bırakmak için ne kadar uğraşıp da sigaradan kurtulamayanları. İzleyince “Bana da ders olsun!” dedim, neyime gerek! Arkadaşlarıma söyledim “Ben artık içmeyeceğim…” Sanki kırk yıl içiyormuş gibi konuştum değil mi? İnsan büyüklere bakınca ne kadar imreniyormuş. Hemen büyüyeceğim zannetmiştim.
Arkadaşlarımı iyi seçmeme vesile olan sigaraya teşekkür edip bir merakıma daha nasıl yenik düştüğümü paylaşayım. Bira yani içki, yani aslında ne kadar kötü bir içecek. Hiç mi içecek kalmamış da bunu üretmişler hiç anlamadım. İnsanın ağzında iğrenç bir tat bırakıyor. Kokusu da çok kötüymüş. İçince kafam bir tuhaf oldu. Yani ben, ben gibi değildim. İçim boşalmış gibiydi. Kötü arkadaş ortamının kurbanı olarak eve gelmiştim. Evdekiler anlamaz canım, bir kutuydu zaten, çok içmedim ki diye düşünüyordum. Oysa insanın bedeninde ve hareketlerinde, ruhunda o kadar iz bırakıyormuş ki annem hemen anladı. Kadının gözleri doldu, bir şey diyemedi. Hani ergendim, asabiydim, yalnız benim doğrularım vardı ya, kimse üstüme gelmiyordu. Evdekiler üstüme gelmiyordu ama aramıza mesafeler giriyordu. Eskiden daha çok konuşurken artık gerektiren hallerde konuşuyor, biraz yabancılaşıyorduk. Yani anneme, babama, abime, kardeşime yabancı gibi oluyordum. Söylerken bile kendimi kötü hissettiren kelime; “yabancılaşmak”. İnsan kendine yabancılaştıkça etrafındakiler yabancılaşırmış, daha iyi anlıyorum. Ama anne söz verdim artık ağzıma bir yudum bile almayacağım. Ha bana bir şey söyleyemediğin için sana teşekkür de etmeyeceğim. Sana kızsam da bana söylemeli hatta bağırmalı, hata yaptığımı yüzüme vurmalıydın. En azından senin umurunda olduğumu, yanlış bir iş yaptığımı daha iyi anlardım. Fark edildiğimi hisseder, kendimi daha çok fark ettirmek için farklı hareketlerde bulunmazdım.
Kendimi tanımak… “Geçiş dönemi” diyorlar ergenliğe, yani geçecek olan, kalıcı olmayan bir dönem. İçimde her şey değişken, duygularım düşüncelerim hep değişiyor sanki. Bir anda büyüyemem ya… Bu dönemde ne alır ne kaybedersem onlarla hayatıma devam edecektim anlaşılan. Bunu bir kenara yazmalıyım. Küçükken annem beni zararlı şeylerden korurdu, hata yapınca hemen azarlamaz sabırla bana hatamı göstermeye, kendim anlamamı sağlayıncaya kadar uğraşırdı. Benimle birebir ilgilenirlerdi. Beni sevdiklerini hissederdim. O zamanlarda beynime iyice kazınan bir şey vardı. DOĞRU ve YANLIŞ. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, anne-babamın nelere kızdığını, neleri sevdiğini az çok tahmin ederdim. Onların sevdiklerini sever, sevmediklerini yapmazdım. Şimdi ise biraz karmaşığım. Onların sevmediği şimdi bana cazip gelebiliyor. Kendi isteklerim de var. Ama etrafımda da binlerce DOĞRU, binlerce YANLIŞ var. Sigaranın, içkiye özendiğimin yanlış olduğunu daha iyi anladım, ayırt edebildim. Ama her şeyi yaparak doğru ve yanlış terazisinde tartamazdım. Başka bir yol lazımdı.
Biliyorum ailem eskiden çocukluğumda olduğu gibi şimdi de beni seviyorlar, ben onların evladıyım, onları kırsam da bu gerçek. Ama şimdi o kadar ilgilenmiyorlar sanki. Yani daha az ilgileniyorlar değil mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.